Yeni Bir Medya Dili Mümkün mü?
Medya, insanların haber almak, bilgi edinmek, eğlenmek ve vakit geçirmek için kullandığı en önemli araçtır. Etkisi sebebiyle uzunca bir süredir yasama, yürütme ve yargı ile birlikte anılarak dördüncü kuvvet olarak nitelendirilmektedir. Günümüzde medya, organizasyon yapısı itibariyle büyük ölçekli şirketlerin yönetiminde bulunmaktadır. Bu da gücünü büyük ölçüde arttırmaktadır.
Eğlendirme, bilgilendirme ve eğitme işlevinin yanısıra medya toplumsal hareketlerde de önemli bir vazife görmektedir. Bunun en önemli örneğini 2011’de başlayan Arap Baharı ayaklanmalarında gördük. Arap ülkelerindeki değişim talebi, medya ile görünür hale geldi.
Medyanın gücü dolayısıyla kullanılan dil ve üslup çok büyük önem arz etmektedir. Son yıllarda gazete, radyo ve televizyon gibi geleneksel medya araçlarına yeni araçların eklenmesiyle dil ve üslup konusunda tartışmalar artmış ve medya dili bazı üniversitelerde ders olarak okutulmaya başlanmıştır.
Medya dili denildiğinde medyada kullanılan dil anlaşılsa da bu kavram daha çok haberlerin medya araçlarında verilme şekli ve üslubu anlamında kullanılmaktadır. Medyanın kendisine has bir dili bulunmaktadır. Bu dilde esas olan kısa, öz, çarpıcı ve dikkat çeken bir üsluptur. Ayrıca görsel malzemenin doğru ve profesyonel kullanımı da önemli bir unsurdur. Aynı haberlerin farklı medya organlarında çok farklı şekillerde yer alması medya dilinin kullanımı ile ilgilidir.
Medya dili, günümüzde algı oluşturmak için en büyük araçtır. Medya üzerinden oluşturulan algılarla araç ve mesaj karışmakta, algılar hakikatin önüne geçebilmektedir. Ayrıca medya dilinde şiddet, ayrımcılık gibi olgular çoğu zaman sıradan hale getirilmektedir.
Özellikle özel televizyonların kurulması, sonrasında ise yeni medya araçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte rekabetin de artması sonucu medyada toplumsal fayda normunun gözetilmesi zorunluluğu da pratikte ortadan kalkmıştır. Reyting uğruna televizyonlarda eğlence türü programlar artarken haberlerde de şiddet, taciz gibi haberler öne çıkarılmaktadır.
Medya, kullandığı dil ile haber değeri taşımayan vakaları dahi çok önemliymiş gibi göstererek kendi gündemini dayatmaktadır. Bazen de çok önemli olayları görmeyerek kamuoyunun gündemine girmesine engel olabilmektedir. Günümüzde şiddetin normalleşmesini sağlayan cinayet haberleri gazetelerin birinci sayfalarında ve televizyon haberlerinde ilk sıralarda yer alırken Mavi Marmara katliamı sonrası İsrail işgal güçleri hakkında açılan davanın normalleşme anlaşması sonucu düşmesinin birçok gazetede ve televizyonların ana haber bültenlerinde yer bulamamasını bu olguya örnek olarak verebiliriz.
Günümüzde medya dilini en çok etkileyen unsurlardan biri de ‘tarafgirlik’tir. Medya organları tarafını tuttuğu siyasi partinin yetkililerinin açıklamalarını verirken “açıkladı, beyanatta bulundu, belirtti, söyledi” gibi ifadeleri kullanırken; karşısında durduğu siyasi parti yetkililerinin beyanlarını “öne sürdü, iddia etti, savundu” ifadeleriyle vererek bu açıklamaların doğruluğu konusunda soru işaretleri oluşturmaktadır.
Medyada verilen haberlerin doğruluğunun kanıtlanmış olması gerekmektedir. Doğruluğu veya kesinliği ispatlanmamış olaylar verilirken bu konunun açıkça belirtilmesi gerekir. Oysa günümüzde soruşturma dosyaları ve dava iddianameleri en büyük haber kaynağı olarak kullanılmaktadır. İddianamelere giren olaylar mahkeme sonucunda kesinlik kazanmadan ve doğruluğu ispatlanmadan, iddia olduğu dahi belirtilmeden kesinmiş gibi verilmektedir. Bu haberler verilirken soruşturmanın gizli kalması gerektiğine dair kural da ihlal edilmektedir.
Medyanın Sorunlu Dili ve İnternet Medyasında Bilgi Kirliliği
Gazete, televizyon ve radyo gibi geleneksel medya araçlarında medya dilindeki sorunlar daha çok algı operasyonları şeklinde karşımıza çıkmaktaydı. İnternet ve sosyal medyanın ortaya çıkmasıyla algı operasyonlarının yanında bilgi kirliliği ve dezenformasyonlar da arttı. Geri çekilmesi ve düzeltilmesi çok zor olduğundan gazete ve televizyonlarda haberlerin büyük bir itina ile hazırlanması, doğrulanmış ve düzgün olması gerekmektedir. İnternet medyasında ise haberin hızlı verilmesi en büyük hedef olduğundan kullanılan dile itina göstermek şöyle dursun çoğu zaman haberin teyit edilmesine ihtiyaç duyulmamaktadır. Çünkü internette haberin geri çekilmesi veya yayınlandıktan sonra bile düzeltilmesi mümkündür. Haber siteleri çoğu zaman haberi düzeltme yoluna dahi gitmemekte, yeni haber girmeyi tercih etmektedirler. Basit bir arşiv taramasıyla birçok haber sitesinde birbiriyle çelişen yüzlerce haber bulunabilir.
İnternet haberciliğinin dilindeki bir diğer sorun da kullanılan haber başlıklarında karşımıza çıkmaktadır. Haber siteleri haberi okutabilmek için çoğu zaman vurucu fakat haberin içeriği ile alakalı olmayan başlıklar kullanmaktadırlar.
Medyanın interneti keşfetmesi ve haber sitelerinin yaygınlaşması ile ortaya çıkan bir başka sorun ise haber sayısıdır. Ajanslar her gün binlerce haber geçmekte, siteler ise bu haberleri işlemeden, editöryal işlemden geçirmeden olduğu gibi siteye almaktadır. Siteler, sadece ana sayfaya ve manşete alacakları haberleri editöryal işlemden geçirmektedir. Oysa kısa bir süre sonra tüm haberler ana sayfadan geri plana gittiğinden birkaç gün sonra sitelerin arşivlerine girenler özensiz, hiçbir işlemden geçmemiş binlerce haberle karşılaşmaktadır.
Haber sitelerinin ajansların servis ettiği tüm haberleri yayınlaması ciddi bir bilgi kirliliğine ve sitelerin ‘kimliksiz’ bir görüntü vermesine de yol açmaktadır. Geçtiğimiz aylarda vefat eden usta gazeteci Akif Emre, son kurduğu site için yazdığı manifestoda herkese önemli olduğu telkin edilen her bilginin haber olmadığını göstermek istediğini, bir haberi yayınlamak kadar yayınlamamanın da önemli olduğunu yazmıştı. Haber siteleri ise arama motorlarında öne geçmek için servis edilen her haberi yayınlayarak bu gerçeği gözden kaçırmaktadır.
Medya Diline ve Algı Operasyonlarına Karşı Neler Yapılmalı?
Medya, bilgiyi halka ulaştırırken kullandığı dil nedeniyle tarafgirlik yapmakta, bazen ise etnik ayrımcılığı körükleyen bir üslubu benimseyebilmektedir. Medya kuruluşlarının bir ticari grubun himayesinde bulunması veya bir ideolojik yapıya ya da gruba bağlı olması sebebiyle bu kışkırtıcı dil, en azından bazı medya grupları tarafından sürekli kullanılacaktır. Medya dilinin denetlenmesi sürekli gündemde olan ‘sansür’ tartışmaları nedeniyle mümkün görünmemektir. Öyleyse yapılması gereken alternatif bir medya dili oluşturmak ve bundan taviz vermemektir.
Alternatif bir dilin oluşturulması elbette uzun zaman alan meşakkatli bir iş olacaktır. Tüm işlerde olduğu gibi medyanın asli görevi olan gerçeğin sunumunda da ahlak temel unsurdur. Bu işe talip olacak medya kuruluşlarının ahlaki değerleri esas alan bir dil geliştirmesi gerekir. Verilen haberlerin nasıl bir etki oluşturulacağı önceden kestirilmeli, gerekirse reyting ve okunma kaygısı duyulmaksızın bazı haberler verilmemelidir. Bu bir sansür değil, aksine zihinlerin korunmasıdır. Her gün intihar haberleri vermek gerçeği sunmak olabilir ama her gün bu haberleri okumak topluma fayda değil, zarar verir.
Denetleme mümkün olmadığından medyanın algı operasyonları ve kışkırtıcı dilinin verdiği zararlardan korunmanın en iyi yolu ise medya diline hakim olmaktır. 1930’lardan itibaren Avrupa ve Amerika’da medyanın verdiği zararlar tartışılmış ve “medya okuryazarlığı” kavramı oluşturularak bu alanda sivil hareketler kurulmuştur. Sonraki dönemlerde hükümetler de bu alanda çalışmalar yaparak okullarda ‘medya okuryazarlığı’ dersi okutmuşlardır. Türkiye’de de ortaokullarda seçmeli olarak bu ders okutulmaktadır. Ancak seçmeli olarak okutulan bu dersin ne kadar etkili olduğu tartışılmaktadır. Lise müfredatında ise henüz böyle bir çalışma bulunmamaktadır.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte medya araçlarının da çoğalması sonucu insanlar ciddi bir enformasyon bombardımanına maruz kalmaktadır. Bugün ortalama bir gazete okuyucusu, modernite öncesi dönemde yaşayan bir insanın yıllarca öğrenebildiği miktarda bilgiyi bir günde öğrenebilmektedir. Öyleyse bu bombardımana maruz kalan insanlar kendisi için hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu bilecek kapasitede olmalıdır. Bunun için de medya araçlarını sorgulayıcı bir bakış açısıyla incelemelidir. Her medya organının bir ideolojiye bağlı bulunduğu, bir politik söyleminin olduğu ve medyanın bu ideolojinin mesajının verilmesi için bir araç olarak kullanıldığı bilinciyle hareket etmelidir.