20 Haziran’da gerçekleştirdiğimiz “Keşmir’in Filistinlileştirilmesi” başlıklı oturumumuzda Dr. Muzzammil Ayyub Thakur’u ağırladık. Thakur konuşmasına, “Keşmir’in Filistinlileştirilmesi”nin ne anlama geldiği sorusunu yanıtlayarak başladı. Filistinlileştirmek kavramının çok güçlü bir ifade olduğunu, çünkü artık Filistinli kelimesinin yerleşimcilik, soykırım, etnik temizlik gibi kavramlarla birlikte herkes tarafından açıklamaya ihtiyaç duyulmaksızın anlaşıldığını vurguladı. Ardından katılımcılara, “Filistin’e olan sevginiz mi daha büyük yoksa İsrail’e duyduğunuz nefret mi?” sorusunu yönelten Thakur, tüm Müslümanları Filistin davası etrafında birleştiren duygunun İsrail’e karşı beslenen nefret olduğunu düşündüğünü ifade etti. Eğer Müslümanlar Filistin davası etrafında ümmet bilinciyle birleşebiliyorsa, bu bilincin neden Keşmir’e, Sudan’a, Bangsamoro’ya ve gündemimizin dışında kalan diğer ümmet coğrafyalarına ulaşmadığını sorguladı. Aylan bebeği ve Ahed Tamimi’yi tanıdığımızı, ancak Keşmir’de Hindistan askerleri tarafından öldürülen Tufail Matto’dan, başından vurularak hayatını kaybeden 11 yaşındaki Wamiq Farooq’tan, babasının kucağında öldürülen 3 yaşındaki Burhan’dan, annesinin kucağında saçma ile vurulduğunda tek gözünü kaybeden 18 aylık Hiba Nisar’dan, yine saçma ile vurulduğunda tamamen kör olan Insha Mustaq’tan ya da göz yaşartıcı bombanın başına isabet etmesiyle kalıcı olarak engelli hale gelen Yawar’dan neden haberdar olmadığımızı sordu.
Thakur, karşılaştırılması gerekenin mağdurların acıları değil, zalimlerin zulmü olması gerektiğini vurgulayarak, Keşmir’in Filistinlileştirilmesinden ziyade Hindistan’ın İsrailleşmesi ve Hindutva’nın Siyonistleşmesinden söz etmemiz gerektiğinin altını çizdi. İsrail ve Hindistan’ın amaçlarının ortak olduğunu belirten Thakur, hem Hindutvanın hem de Siyonizmin İslam’ı tedavi edilmesi gereken kanser olarak nitelediğini ve Müslümanları insandan “aşağı”, “hamamböcekleri” gibi gördüklerini ifade etti. Hindistanlı siyasi liderlerin, mezarlarını kazıp ölü bedenlerini dışarı çıkarmakla bile olsa Müslüman kadınlara cinsel tacizde edilmesi çağrısında bulunduğunu aktardı. Siyonistler gibi kendilerini seçilmiş ve üstün bir ırk olarak gören Hindutva ideolojisinin, Naziler gibi “tek millet, tek parti, tek lider” misyonu taşıdığını vurguladı ve Hindistanlı askerlerin üniformalarının ve selamlarının Nazi askerlerininkine benzediğini söyledi.
Gizlemeye çalışsalar da İsrail ile Hindistan’ın son derece yakın ilişkileri olduğunu belirten Thakur, Hindistan’ın yıllardır İsrail’in en büyük silah ithalatçısı olduğunu ve bu silahların Keşmir ile Pakistan’a karşı kullanıldığını ifade etti. Ayrıca Hindistan ile İsrail’in istihbarat da paylaştığını ve İran’daki pek çok Hindistanlı ajanın İsrail’e bilgi sızdırdığını aktardı.
Thakur, Hindistan’ın Pakistan’a yönelik son saldırılarında 11 Eylül’den sorumlu kişileri yakaladığını açıklamasının ne dünya basınında ilgi gördüğünü ne de ABD tarafından tebrikle karşılandığını, bunun da artık dünya terminolojisinin değiştiğine işaret ettiğini belirtti. Artık İsrail’in ne tür bir devlet olduğunun tüm açıklığıyla ortaya çıktığını, 11 Eylül sonrası yürütülen İsrail’in teröristlere karşı mücadele propagandasının çöktüğünü ve bugün İsrail’in en küçük hamlesinin dahi sorgulandığını vurguladı. Ayrıca artık kimsenin Hamas’ın terör örgütü olup olmadığı tartışmalarını önemsemediğini, bunun yerine Hamas’ın neden bu şekilde hareket ettiğine ve Filistinlilerin yaşadığı acıların sorumlusunun kim olduğuna odaklanıldığını ifade etti. Kamuoyunun eskiden Hamas yerine İsrail’den yana olan algısının değiştiğine ve bu nedenle İsrail’in başarısız olduğunun altını çizdi. Öte yandan Hindutvanın Siyonizmden daha başarılı olduğunu çünkü Keşmir’deki zulmü dünya kamuoyundan gizleyebildiklerini belirtti. Bölgede medya kuruluşlarına, insan hakları örgütlerine veya insani yardıma izin verilmediğini, Keşmir’de olmasa bile bölge hakkında konuşan bir Keşmirlinin mutlaka orada yaşayan aile bireylerinden birinin tutuklandığını veya kaybolduğunu söyledi. Bu nedenle Keşmir’de yaşananları duyurmanın, tüm Müslümanların ortak sorumluluğu olduğunu vurguladı.
Konuşmasını en başta sorduğu soruya dönerek sonlandıran Thakur, Filistin’in insanlarda bir romantizm duygusu uyandırırken, İsrail’in ise insanları harekete geçmeye sevk eden bir nefret yarattığını ifade etti. Siyonizme duyulan öfke ve nefrete benzer şekilde, Hindutva’ya da aynı derecede tepki gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi.