Katılım Bankacılığı: Son 15 Yıldaki Gelişmeler

Türkiye’de bankacılık sektörü 2000-2001 yıllarında yaşanan çifte krizler sonrasında yeni bir yapılanma dönemine girmiştir. Yaşanan acı tecrübeler ve topluma yüklenen yüksek maliyetler nedeniyle ciddi bir şekilde sektör yeniden düzenlemiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) en üst düzenleyici ve denetleyici kurum olarak tesis edilmiş ve bankacılık sektörünün yakından izlenmesi sağlanmıştır. Sektörün yeniden yapılandırılması sonrasında atılan en önemli adımlardan biri de 2005 yılında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun yayımlanması ve bununla daha düzenli bir mevzuat sisteminin kurulması olmuştur.


Yeni 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile sektörde 20 yıldan fazladır faizsizlik prensibi ile faaliyet gösteren Özel Finans Kurumları (İslami Bankalar) isim değiştirerek Katılım Bankası’na dönüşmüştür. Bu yenilik ile birlikte katılım bankaları da bazı farklı özel durumları da dikkate alınarak aynı kanunun altında diğer bankacılık grupları ile (mevduat ve kalkınma & yatırım bankaları) birlikte düzenlenmiştir. 2007 yılında başlayan ve dünyanın birçok bölgesinde ciddi şekilde hissedilen küresel kriz ile Türk bankacılık sektörünün de sağlamlığı test edilmiştir. ABD başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkelerde çok büyük bankaların da aralarında olduğu finans kuruluşları kurtarılırken ya da bazıları da batarken Türkiye’de katılım bankalarında ve diğer konvansiyonel bankalarda herhangi bir sorun yaşanmamıştır.


Ancak bankacılık sektörünün finansallaşma sürecinde ve sermayenin belirli ellerde temerküzü noktasındaki durumu dikkate alındığında sadece krizler karşısındaki sağlamlık değil, katılım bankacılığının Türkiye ekonomisinin güçlendirilmesinde reel sektörü destekleyici rolünün de artmasına ihtiyaç vardır. Son 15 yıllık dönemde katılım bankacılığı ciddi bir büyüme göstermiştir. Ancak katılım bankacılığının hâlâ hedeflenen seviyelerde olmadığı görülmektedir. Bu durumun arkasındaki eksikliklerin ortaya konulması için katılım bankalarının diğer konvansiyonel bankalar ile farklı açılar- dan kıyaslanması aynı zamanda da son 15 yıllık dönemde kendi içindeki büyüme performansının değerlendirilmesi önem taşımaktadır.


Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Genel Yapısı ve Katılım Bankaları


Türkiye’de 3 grup banka faaliyet göstermektedir (Şekil 1). Bunlar mevduat, katılım ve kalkınma & yatırım bankalarıdır. İslami bankacılık açısından bakıldığında ise ikili (dual) bir bankacılık yapısı vardır. Diğer bir ifadeyle faizli bankalar ile İslami Bankalar (Türkiye’deki adı ile Katılım Bankaları) aynı piyasada benzer düzenlemelere bağlı olarak faaliyet göstermektedir.


5411 sayılı Bankacılık Kanunu üç banka türü- nü de tanımlamıştır. Buna göre mevduat ve katılım bankalarına müşterilerden mevduat/ katılım fonu toplama ve bu mevduat/katılım fonlarını kredi1 olarak kullandırma yetkisi verilirken, kalkınma & yatırım bankalarına mevduat toplama yetkisi verilmemiştir. Ancak kalkınma & yatırım bankaları da diğer iki bankacılık türü gibi müşterilerine kredi kullandırabilmektedir.


2000’li yılların başında bankacılık sektörünün yapılandırılması ile birlikte yeni banka kurulması da zorlaştırılmıştır. Bu nedenle uzun yıllar bankacılık sektöründeki toplam oyuncu sayısı 50 civarında kalmıştır. 2005 yılında Türkiye’de faaliyet gösteren elli bir bankanın 34’ü mevduat, 13’ü kalkınma & yatırım, 4’ü ise katılım bankalarından oluşmaktaydı. 2019 yılına gelindiğinde ise çok sınırlı sayıda verilen yeni bankacılık lisansları ile toplam banka sayısı 51’e yükselmiştir. Katılım bankalarının sayısı uzun yıllar dörtte kalmıştır. Aynı zamanda bu katılım bankalarının tümü özel sektör sahipliğindeydi. 2015 yılında hükümet, katılım bankacılığının sektörden aldığı payı artırmak amacıyla ilk kamu katılım bankası olan Ziraat Katılım’ı kurmuştur. Akabinde aynı yıl içinde Vakıf Katılım kurulmuş, ancak faaliyet izni 2016 yılında verilmiştir. Bu nedenle 2016 yılında Bank Asya’nın lisansının iptal edilmesi ve Vakıf Katılım’ın faaliyetlerine başlaması nedeniyle sektördeki katılım bankası sayısı yine 5 olarak kalmıştır. Ziraat Katılım ve Vakıf Katılım ile birlikte Halk Katılım Bankası’nın da kurulması hükümet tarafından hedeflenmiş ancak gerçekleşmemiştir. 2019 yılında sektöre yeni bir kamu katılım bankası daha girmiştir. Türkiye Emlak Katılım Bankası, özellikle konut sektöründe faaliyet göstermek amacıyla kurulmuştur. Tüm bu gelişmelerle birlikte 2019 yılsonu itibariyle Türk bankacılık sektöründe 32 mevduat, 13 kalkınma & yatırım ve 6 katılım bankası faaliyet göstermektedir (Tablo 1).





Türkiye’de kurulan ilk katılım bankası (o zamanki adıyla Özel Finans Kurumu) Albaraka Türk Katılım Bankası’dır. 1984 yılında kurulan Albaraka Türk, 1985 yılında faaliyetlerine başlamıştır. Şu an faaliyette olan Kuveyt Türk 1989’da, Türkiye Finans ise 2005 yılında kurulmuştur. Her üç katılım bankasının da ana ortaklarını yabancılar oluşturmaktadır. Altı katılım bankası içerisinde sadece Albaraka Türk’ün hisse senetleri halka açıktır ve Borsa İstanbul’da işlem görmektedir.


Aktif büyüklük ve diğer birçok finansal gösterge açısından sektördeki en büyük katılım bankası Kuveyt Türk’tür. 2019 yılsonu verileri- ne göre Kuveyt Türk 105 milyar TL’ye yakın aktif büyüklüğü ile katılım bankası sektöründe %36,7’lik bir paya sahiptir. Bu katılım bankasını %18,4’lük pay ile Türkiye Finans, %18,1 ile Albaraka Türk izlemektedir. 2015 yılında kurulan Ziraat Katılım ve Vakıf Katılım da ilgili dönemde paylarını %10’un üzerine çıkartmayı başarmıştır. Burada özellikle fon kaynağı sağlama açısından kamunun desteği önem taşımaktadır. Yeni kurulan Emlak Katılım da 2019 yılsonunda 9 milyar TL’lik bir aktif büyüklüğe ulaşmıştır. Kuveyt Türk finansal büyüklüğünün yanında yaygın şube ağı ile de dikkat çekmektedir. 431 şubesi ile müşterilerine hizmet sunarken bu anlamda en yakın rakibi olan Türkiye Finans’ın 310 şubesi bulunmaktadır.


Şube, ATM ve Personel Gelişimi


Türkiye’de katılım bankacılığı sektörünün gelişmesinde şubeleşme büyük önem taşımaktadır. Tasarrufların güvenli bir şekilde toplanması ve finansman ihtiyacı olanlarla buluşturulmasında fiziki şube bir platform oluşturmaktadır. Bankacılık işlemlerinin yapılmasında (havale, fatura ödemeleri vb.)  da kullanılan şubeler, günümüzde alternatif dağıtım kanallarının ve internet bankacılığının yaygınlaşmasına rağmen hala önemini korumaktadır.


Şube sayısında mevduat bankalarının payı 2005 yılında %95,0 iken, bu durum son yıllarda katılım bankalarının şubeleşme konusundaki etkin politikaları ile %89,1’e gerilemiştir. Katılım bankalarının 2019 yılsonunda şube sayısı 1.179’a (3 yurt dışı şube dâhil) ulaşmıştır ve sektörden aldığı payı %10,4’e yükselmiştir. Şube artış hızlarına baktığımızda katılım bankalarının en yüksek büyüme gösteren grup olduğu net bir şekilde görülmektedir (Tablo 3). Yıllık bileşik büyüme oranı (CAGR) katılım bankaları için %10,5 iken mevduat bankalarında %3,5’tir. Kalkınma & yatırım bankaları mevduat kabul etme izinleri olmaması nedeniyle sınırlı bir şube ağı ile hizmet sunmaktadır.


Katılım bankalarının şube sayıları 2005 yılından bu yana 2016 haricinde hep artış göstermiştir. Bu yıldaki düşüşün sebebi, sektördeki bir katılım bankasının faaliyet izninin iptal edilmesidir. Mevduat bankalarında ise şube sayıları 2015 yılından bu yana azalma trendindedir (Şekil 2). Bu durumda ekonomideki yavaşlama nedeniyle bazı bankaların şubelerini kapatmasının etkili olduğu söylenebilir.


Şehirlere göre şubeleşme verilerine baktığımızda, elde ettiğimiz dönemimize ilişkin en eski veri olan 2007 yılında, mevduat bankaları her ilde hizmet gösterirken katılım bankaları 27 ilde (Ağrı, Amasya, Ardahan, Artvin, Bartın, Bayburt, Bilecik, Bingöl, Bitlis, Burdur, Çanak- kale, Çankırı, Giresun, Gümüşhane, Hakkari, Iğdır, Kars, Kırklareli, Kilis, Mardin, Muğla, Muş, Niğde, Sinop, Şırnak, Tunceli, Yozgat) bulunmamaktaydı. 2019 yılsonunda ise mevduat bankalarının Türkiye’deki Bayburt hariç (9 şube) her ilde en az 10 şubesi bulunurken, katılım bankalarının 6 ilde (Ardahan, Artvin, Bayburt, Hakkari, Sinop, Tunceli) hala hiç şubesinin olmadığı görülmektedir. Her ne kadar 2007’den bugüne katılım bankalarının şube ağı genişlemiş olsa da hala en az bir şubenin bile bulunmadığı olan illerin mevcudiyeti sektör açısından önemli bir eksikliktir.


Bununla birlikte katılım bankalarının 8 ilde (Bartın, Bilecik, Bitlis, Gümüşhane, Iğdır, Kırklareli, Kilis, Şırnak) bir şubesi, 9 ilde (Ağrı, Bingöl, Burdur, Çankırı, Kars, Kırıkkale, Kırşehir, Muş, Niğde) 2 şubesi, 6 ilde (Amasya, Edirne, Gire- sun, Karabük, Tokat, Yozgat) 3 şubesi, 11 ilde (Bolu, Çanakkale, Kastamonu, Mardin, Muğla, Nevşehir, Osmaniye, Siirt, Uşak, Yalova, Zonguldak) 4 şubesi ve 8 ilde (Adıyaman, Aksaray, Çorum, Düzce, Erzincan, Isparta, Karaman, Rize) ise 5 şubesi bulunmaktadır (Şekil 3).






Katılım bankalarının en yüksek şube sayısına sahip olduğu iller mevduat bankaları ile büyük oranda benzerlik göstermektedir. En fazla şube sayısına sahip il İstanbul olurken (464), bu ili Ankara (90), Bursa (54), İzmir (43) ve Konya (38) izlemektedir. İlk beş ilin şube sayısının payı toplam içerisinde %48,6’dır. Bu rakam 2019 yılsonunda mevduat bankalarında %50,4 olarak gerçekleşmiştir.


Şubeleşmenin yanında katılım bankalarının müşterilerine ulaşma noktasında yoğun şekilde kullandıkları imkanlardan biri ATM’lerdir. Birçok bankacılık işleminin yapılabilmesinin yanında bazı katılım bankaları tarafından ATM’ler üzerinden müşterilere gram altın çekme imkanı da sunulmaktadır. 2005 yılında katılım bankalarının toplam ATM sayısı 307 iken bu sayı 2019 yılında 2.166’ya yükselmiştir. Yıllık bileşik büyüme oranı 2005-2019 yılları arasında %15,0 olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam aynı dönemde mevduat bankalarının gösterdiği büyüme rakamının (%8,8) iki katına yakındır. Ancak ATM sayıları bakımından katılım bankalarının sektördeki payı oldukça düşüktür (2019: %4,4 – 2005: %2,1). Kalkınma & yatırım bankalarının ise ATM’si bulunmamaktadır.


Katılım bankalarının şubelerinin yaygınlaşması Türkiye’nin istihdamına yaptığı katkıyı da artırmaktadır. Her yeni şubeyle hem o şubenin kendisine hem de operasyonların büyümesi ile birlikte genel merkeze yeni personel alınma ihtiyacı doğmaktadır. 2005 yılında bankacılık sektöründeki toplam çalışan sayısı 138.724 iken 2019 yılsonunda 204.626’ya yükselmiştir. En yüksek büyüme şube sayılarında olduğu gibi katılım bankalarında olmuştur. 2005-2019 yılları arasında katılım bankaları yıllık bileşik %7,6, mevduat bankaları %2,6 ve kalkınma & yatırım bankaları ise %0,1 büyüme göstermişlerdir (Tablo 5).








Katılım bankalarının bankacılık sektöründen personel sayısı açısından aldığı pay, 2005’teki %4,1 seviyesinden 2019’da %7,8 seviyesine çıkmıştır. Son 15 yıllık dönemde katılım bankalarının personel sayısı bazı dönemlerde çift haneli artış gösterirken, 2016 yılında dikkat çekici bir azalma görülmüştür. Bunun sebebi sektördeki bir katılım bankasının faaliyet izninin iptal edilmesidir. 2017 yılından itibaren personel sayısı önceki dönemler kadar dikkat çekici olmasa da artmaya başlamıştır. Son yıllarda yurt içinde yaşanan ekonomik sıkıntılar bazı katılım bankalarının personel sayılarını azaltmalarına neden olmaktadır. Ancak aynı sorunlarla karşılaşan mevduat ve kalkınma & yatırım bankaları ile kıyas edildiğinde, personel sayısında katılım bankalarının daha olumlu bir durumda olduğu görülebilir (Tablo 5). Yeni kurulan kamu katılım bankalarının bu pozitif gelişmede etkisi vardır.






Aktif Yapısı


Katılım bankaları kuruldukları günden bu yana hızlı bir büyüme göstermektedir. Özellikle 2000’li yılların başlarından itibaren toplam aktiflerde çift haneli büyüme rakamları (2014 yılı hariç) gerçekleşmektedir. 2005 yılında katılım bankalarının aktif büyüklüğü 10 milyar TL civarındayken, 2019 yılsonunda bu rakam 284 milyar TL’ye yükselmiştir. Türkiye’de bankacılık sektörü- nün toplam aktifleri de 2019 yılında 4,5 trilyon TL civarındadır. Yıllık bileşik ortalamaya göre bankacılık sektörü geneli 2005-2019 yılları arasında   %18,7,   mevduat bankaları %14,7,  katılım bankaları %27,1 ve kalkınma & yatırım bankaları ise %25,3 büyüme göstermişlerdir (Tablo 6).


Katılım bankalarının büyüme trendi dikkat çekici bir şekilde diğer grup bankalarının üzerinde olup, 2005 yılında toplam içerisindeki payı %2,4 iken 2019 yılsonunda %6,3’e yükselmiştir. 2019 yılında katılım bankaları yine diğer banka gruplarının oldukça üzerinde %37,5’lik bir büyüme gerçekleştirmiştir. Bu hızlı büyüme sonrasında katılım bankaları son 15 yıllık dönemdeki en yüksek sektör payını (%6,3) görmüştür. Ancak Türkiye’deki potansiyel ve 2025 yılındaki %15 hedefi düşünüldüğünde bu pay oldukça düşüktür.






Krediler


Bankaların temel fonksiyonlarından biri elde ettikleri fonları kredi olarak müşterilere yönlendirmektir. Katılım bankaları başta murabaha olmak üzere çeşitli sözleşme türlerine göre fon kullandırmaktadır. Asli görevleri reel ekonominin faizsiz bir şekilde finansmanıdır. 2005 yılsonunda katılım bankalarının kullandırdıkları kredi tutarı 6 milyar TL civarındayken bu rakam 2019 yılsonunda 136 milyar TL’ye yükselmiştir. Toplam bankacılık sektöründe de kredi miktarı 2019’da 2,7 trilyon TL olmuştur. 2005-2019 yılları arasında katılım bankalarının yıllık bileşik büyümesi %24,3 olarak kaydedilirken aynı dönem içinde mevduat bankalarında %21,9, kalkınma & yatırım bankalarında ise %29,0 olmuştur. Bu anlamda katılım bankalarının kredilerdeki büyüme rakamı diğer banka grupları ile farklılık göstermemektedir. Bununla birlikte 2019 yılında katılım bankaları sektörün (%11,0) oldukça üzerinde %21,1’lik bir kredi büyümesi kaydetmiştir (Tablo 7).


2005 yılında krediler bazında mevduat bankaları %92,0, katılım bankaları %4,1 ve kalkınma & yatırım bankaları ise %3,8’lik bir paya sahipti. 15 yıllık süreç içerisinde mevduat bankalarının bu anlamdaki payı gerilerken, katılım bankaları ise kalkınma & yatırım bankalarının gerisinde kalmıştır. 2019 yılı sonunda mevduat bankalarının payı %86,9 olurken kalkınma & yatırım bankalarının payı %7,9’a yükselmiştir. Katılım bankalarının payı ise %5,1 olmuştur. Katılım bankaları 15 yıllık dönem içerisinde kredilerde en yüksek %6’lık bir pazar payına sahip olmuştur. Küresel kriz döneminde katılım bankalarının reel ekonomiyi finanse eden rolleri devam etmiş ve 2008-2009 yılları arasında piyasadaki payı hızlı bir şekilde yükselmiştir. Ancak 2013 yılından itibaren yurt içinde yaşanan siyasi ve ekonomik sorunlarla birlikte bir katılım bankasının küçülmesi ve sonunda faaliyet izninin 2016 yılında iptali katılım bankalarının payının %4,4’e kadar gerilemesine neden olmuştur. Son yıllarda tekrardan bir artış süreci başlamış ancak bu hala kalkınma & yatırım bankalarının oldukça gerisindedir (Şekil 7).


Reel ekonominin finansmanında katılım bankalarına büyük görev düşmektedir. Başta üretim olmak üzere birçok ihtiyaca yönelik krediler farklı sektöre kullandırılmaktadır. 2019 yılsonunda 136 milyar TL’ye ulaşan toplam kredilerin 86 milyar TL’sini işletme kredileri oluşturmuştur (Tablo 8). 2005-2019 yılları arasında işletme kredilerinde yıllık bileşik büyüme %28,6 olarak gerçekleşmiştir. Diğer yandan aynı dönemde ihracat kredileri 5,8 milyar TL, ithalat kredileri ise 4,5 milyar TL olmuştur.


Tüketicilere yönelik kullandırılan krediler de 2019 yılında 16,6 milyar TL’ye yükselmiş ve 2005- 2019 yılları arasında yıllık bileşik %22,4 büyü- me göstermiştir. Katılım bankalarının kredilerinin yüzde 90’dan fazlasını vadeli satışa dayalı murabaha oluşturmaktadır. Bununla birlikte ortaklığa dayalı finansman türlerinde de hızlı bir artış görülmekle birlikte toplam tutar oldukça düşüktür. Son 15 yıl içerisinde ortaklık finansmanı %27,2’lik yıllık bileşik büyüme gösterirken 2019 yılında toplam krediler içindeki tutarı 2,3 milyar TL’ye yükselmiştir. Bu tutar %1,7’lik bir paya tekabül etmektedir (Şekil 8).











2005 yılında katılım bankalarının toplam kredilerinin içerisinde payların dağılımı şu şekildeydi: İşletme kredileri (%39,5), diğer krediler (%31,0), tüketici kredileri (%15,1), ithalat kredileri (%5,8), kredi kartları (%3,2), ihracat kredileri (%2,5), diğer yatırım kredileri (%1,7) ve ortaklık finansmanı (%1,2). 2019 yılına geldiğimizde ise katılım bankalarının reel ekonomi ile yakından ilişkisini ortaya koyan işletme kredilerinin payının neredeyse bir buçuk kat arttığı ve %63,4’e yükseldiği görülmektedir. Diğer taraftan kredi kartlarının payında ise 2013 yılında itibaren ciddi bir gerileme meydana gelmiş ve toplam payı %1,4’e gerilemiştir. Katılım bankaları diğer faizli bankalar gibi kredi kartlarını yüksek gelir getirecek bir alan olarak görmemekte ve oranlar da bu durumun bir yansıması olmaktadır. Çünkü faizli bankalar hem ölçek ekonomilerinin etkisi hem de gecikme ya da minimum ödeme gibi sundukları ürünlerle kredi kartlarından komisyon ve faiz alabilmektedir. Katılım bankaları açısından ise bu tarz bir gelir söz konusu değildir ve kredi kartları müşterilerin aidiyetlerini artırmayı amaçlayan, neredeyse maliyetsiz bir hizmet sunumu şeklindedir. Bununla birlikte bazı katılım bankaları tarafından kredi kartlarında taksitli satışlarda murabaha- ya dayalı bir yapı da kullanılmaktadır. Katılım bankalarının tüketici kredilerinin de payı özellikle son birkaç yılda azalmış ve 2019 yılında %12,2 olarak gerçekleşmiştir (Şekil 8).


Kredi Kalitesi


Katılım bankaları likidite, kur, piyasa, Şer’i risk gibi birçok risk ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu riskler içerisinde en önemlilerinden biri de kredi riskidir. Verilen kredilerin geri ödenmemesi sonucunda katılım bankası yüksek bir risk ile karşı karşıya kalabilmektedir. Bu riskin en aza indirilmesi ve yönetilmesi için önlemler almaktadır. Katılım bankalarında -bazen isimleri değişmekle birlikte- risk takip müdürlükleri kredilerini geri ödemede problem yaşayan müşterilerin takibinden sorumludur.


2005 yılsonu itibariyle katılım bankalarının takipteki alacakları 311 milyon TL iken 2019 yılsonunda 7,8 milyar TL’ye yükselmiştir. 2005- 2019 yılları arasında takipteki alacaklarda yıllık bileşik %25,8’lik bir artış olmuştur. Küresel kriz nedeniyle katılım bankalarının takipteki alacakları 2008’de %61,4, 2009’da ise %41,2 artmıştır. Ekonominin toparlanması ile birlikte takipteki kredilerin artış hızı yavaşlamış fakat ekonomik büyümenin düşmesi ile son yıllarda yeniden yükselişe geçmiştir. Takipteki alacaklardaki bu artış trendi sadece katılım bankaları için geçerli değildir. 2005-2019 yılları arasın- da mevduat bankalarının takipteki alacakları %23,5, kalkınma & yatırım bankalarının %21,4 ve tüm sektörün %23,5 yıllık bileşik ortalama artış göstermiştir. 2019 yılında mevduat bankalarının takipteki alacakları katılım bankalarının da üzerinde  %56,3 artış göstermiştir (Tablo 9). Bunun arkasında yatan en önemli neden ekonomideki yavaşlamadır.


Takipteki alacaklar bankacılık sektörünün aktif kalitesini göstermekle birlikte karşılaştırma yapılması için kullanılan en önemli göstergelerden biri takibe dönüşüm oranıdır (TDO)4. 2007 yılına kadar olan dönemde katılım bankalarının ve diğer bankacılık gruplarının TDO’su %4’lerin altına gelmiş fakat yaşanan küresel kriz ile birlikte tekrardan artış trendine girilmiştir. 






Ekonominin kriz sonrası dönemde toparlanmasıyla katılım bankalarının TDO’su %3’ler civarında seyretmiştir (Şekil 9). Mevduat ve kalkınma & yatırım bankalarının aynı dönemlerde TDO’ları katılım bankalarına göre daha düşüktür. Burada sektörün takipteki kredilerinin bir kısmını varlık yönetim şirketlerine iskontolu olarak sattıklarını ve bunun oran üzerinde olumlu etki ettiğini de belirtmemiz gerekmektedir. Katılım bankaları da son dönemlerde varlık yönetim şirketlerine alacaklarını satmaya başlamıştır. Borcun satılması İslam’da caiz olmadığından komodite murabaha/teverruk gibi yöntemlerle bu işlem gerçekleştirilmektedir. Ekonominin yavaşlaması ile birlikte kredi alan gerçek/tüzel kişiler borçlarını ödeyememekte, bu durumda bankacılık sektörünün takibe dönüşüm oranları artmaktadır. 2018-2019 yıllarında bu etki hem katılım bankalarında hem de mevduat bankalarında net bir şekilde görülmüştür. Katılım bankalarının 2019 yılsonunda TDO’su %5,13’a mevduat bankalarınınki ise %5,71’e yükselmiştir. Türkiye ekonomisinin yanında dünyadaki küresel ekonomik aktivite de katılım bankalarının kredi kalitelerinin ilerleyen yıllarda tekrardan düzelebilmesinde etkili olacaktır.


Fon Kaynakları


Katılım bankalarının temel fon kaynaklarını katılma hesapları ve özel cari hesaplardan oluşan katılım fonları oluşturmaktadır. Mevduat bankaları da isimlerinde de olduğu üzere mevduat kabul etmektedir. Kalkınma & yatırım bankalarının ise mevduat ya da katılım fonu kabul etme yetkileri bulunmamaktadır. Katılım bankalarının topladıkları katılım fonları son 15 yıllık dönem içerisinde birkaç yıl hariç hep çift haneli büyüme rakamları göstermiştir. 2005-2019 yılları arasında yıllık bileşik büyüme oranı mevduat bankaları için %17,6 iken bu oran katılım bankaları için %26,1’dir. 2019 yılında ise katılım bankaları katılım fonlarını iki katından fazla artırarak son 15 yıl içerisindeki en yüksek yıllık büyüme rakamına ulaşmış ve 215 milyar TL’ye çıkmıştır. Mevduat bankalarının 2019 yılındaki mevduat büyümesi katılım bankalarındaki büyümenin yarısından bile daha azdır (%23, 8). Tüm bunlarla birlikte katılım fonlarının en önemli bileşeni olan ve kâr zarar paylaşımına (mudarebe) dayalı olan katılma hesaplarının bazı müşterileri getiri hassasiyeti taşımayabilmekte ve getiriye göre mevduat bankalarını da tercih edebilmektedir. Burada onlar için aslolan getiridir. Bu nedenle faiz oranlarının kar paylarını aştığı dönemlerde katılım bankasından mevduat bankasına fon girişleri olabilmektedir. Özellikle piyasadaki faiz oranlarının hızlı arttığı dönemlerde katılım bankalarının dağıttıkları kar payları mevduat bankalarının faizlerine göre düşük kalabilmekte ve birbirine yakınsaması zaman alabilmektedir. Böyle bir durumda katılım bankalarından faizli bankalar fon akışı olabilmektedir. Bu nedenle 2018 yılında katılım bankalarının tüzel kişi müşterilerine yönelik vekâlete dayalı katılma hesabı açabilmeleri için BDDK tarafından yasal bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme katılım bankalarının fon tarafında tüzel kişi müşterilerine mudarebeye dayalı hesaplarına göre daha cazip teklifler sunabilmelerini sağlamış olmakla birlikte Şer’i uyum konusunda da bazı eleştirileri beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte genel olarak katılım bankalarının fon müşterilerinin çoğunun faiz hassasiyetine sahip olduğu söylenebilir. Katılım bankalarının şube sayılarının artması fon kaynaklarının da mevduat bankalarına göre daha fazla artış göstermesine neden olmaktadır.


Katılım bankalarının toplanan fonlar açısından sektördeki payı 2005 yılında %3,3 seviyesinden 2019 yılında %8,4’e yükselmiştir. Son üç yılda hızlı bir artış görülmektedir. 2017 yılında ilk defa 100 milyar TL’nin üzerine çıkan katılım bankaları fon toplamı, üç yıl içinde %100’ün üzerinde artarak 215 milyar TL olmuştur. Kamu katılım bankalarının bu hızlı büyümede önemli katkıları bulunmaktadır.










Bankaların diğer bir fon kaynağını öz kaynakları oluşturmaktadır. Ortakların koydukları sermaye, dönem karı ve geçmiş yıl karları öz kaynakların en önemli bileşenleridir. Özel sektör sahipliğindeki üç katılım bankasının ana ortakları yabancılardır. Diğer üç katılım bankasının sahibi ise kamudur. Başta sermaye artırımları ve karlılık ile öz kaynaklar artmaktadır. Katılım bankalarının öz kaynaklarının 2005-2019 yılları arasındaki yıllık bileşik artışı %25,1 olmuş ve bu rakam sektörün oldukça üzerindedir. 2019 yılında ise yıllık artış %29,8 olarak gerçekleşmiş ve katılım bankalarının toplam öz kaynak tutarı 20 milyar TL’nin üzerinde çıkmıştır.


Katılım bankalarının öz kaynakları 15 yıllık dönemde sektöre göre daha fazla bir yıllık bileşik büyüme göstermiş olmakla birlikte sektör içerisindeki payı %4’ler civarındadır. 2005-2008 yılları arasında payda ciddi bir artış görüşmüş ancak bu tarihten itibaren 2013 yılında en yüksek %4,6’lık pay gerçekleşmiştir. Önceki göstergelerdeki katılım bankalarının payıyla kıyas ettiğimizde en düşük sektör payının öz kaynaklar için geçerli olduğu söylenebilir. Aktif büyüklük, kredi tutarı ve fon kaynağında %5’lerin üzerinde bir sektör payı başarılmıştır.


Öz kaynaklar ile ilgili durum sermaye yeterliliği rasyosunun (SYR) kıyaslanmasında da görülmektedir. Katılım bankalarının SYR’si 2005 yılında bu yana -2016 ve 2017 haricinde- hep sektörün altında kalmıştır. Katılım bankalarının aktiflerinin ve kredilerinin yüksek büyümesi SYR’lerinin BDDK tarafından konulan %12’lik sınıra yaklaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle katılım bankaları yüksek büyüme performanslarını sürdürebilmek için yeni sermayeye ihtiyaç duymaktadır. 2013 yılından bu yana katılım bankaları sermayelerini desteklemek için yüksek maliyetlerle uluslararası piyasalardan sukuka dayalı sermaye benzeri krediler almıştır. Ancak bu kredilerin tekrardan yenilenmesi ihtiyacı ve yüksek maliyetleri sürdürülebilirlik için bir risk oluşturmaktadır. Bu nedenle ana ortakların, katılım bankalarına yeni sermaye yatırmaları ihtiyacı söz konusudur.




Kârlılık


Bankacılık sektörü genel olarak en kârlı sektörler arasında bulunmakta ve bu durum toplumda eleştiri sebeplerinden biri olmaktadır. Türkiye’deki bankacılık sektörü için de aynı durum söz konusudur. 2005-2019 yılları arasında mevduat bankalarının net karı yıllık bileşik ortalama %16,3, katılım bankalarının %17,6 ve kalkınma ve yatırım bankalarının ise %16,3 artış göstermiştir. Son 15 yıllık dönem içerisinde katılım bankalarının net karı bazen baz etkisi nedeniyle çok hızlı artmıştır. Örneğin 2016 yılında net kar bir önceki yıla göre %171 artmıştır. 2019 yılında mevduat bankalarında yıllık net kar %12,6 azalırken katılım bankaları %16’lık yüksek bir net kar artışı başarmıştır. Kalkınma & yatırım bankaları ise sektör içerisinde en istikrarlı net kar artışına sahip gruptur (Tablo 11).


Farklı büyüklüklerdeki bankalara ya da banka gruplarına yönelik yapılan karşılaştırmalarda bazı anahtar performans göstergeleri kullanıl- maktadır. Karlılığa ilişkin en sık bakılan oranlar ortalama aktif karlılığı (ROAA) ve öz kaynak karlılığıdır (ROAE). ROAA bir birim aktif varlığı başına elde edilen karı, ROAE ise bir birim öz kaynak başına elde edilen kârı gösterir.


Katılım bankalarının ortalama aktif karlılığı 2005 yılından bu yana azalma eğilimindedir. 2005 yılında %3,53 olan ortalama aktif karlılığı 2019 yılında %0,99’a gerilemiştir. 2009 yılına kadar katılım bankaları mevduat bankalarının üzerinde bir performans gösterirken bu tarihten itibaren durum tersine dönmüştür. Bu durumda mevduat bankalarının aktif kom- pozisyonlarında kullandıkları sabit getirili sermaye piyasası enstrümanlarının etkisi de söz konusudur. Mevduat bankları devlet ve özel sektör tahvilleri ile kısa vadeli nakitlerini değerlendirebilecekleri para ve sermaye piyasalarına ulaşabilmektedir.




Katılım bankaları ise ellerindeki fazla likiditeyi değerlendirebilecek sınırlı bir yatırım imkanlarına sahiptir. Sukuk ve benzeri İslami sermaye piyasası ürünleri Türkiye’de son 7-8 yıllık dönemde ortaya çıkmış ve hala oldukça sınırlı bir hacme sahiptir. Kalkınma & yatırım bankaları ise yüksek bir ortalama aktif karlılığına sahiptir. Bu durum- da mevduat toplamamaları ve bu nedenle ellerindeki fonları etkin bir şekilde gelir getirici faaliyetlerde kullanmaları yatmaktadır.


Karlılığı ortaya koyan diğer bir gösterge ortalama öz kaynak karlılığıdır. Katılım bankalarının ortalama öz kaynak karlılığı 2005 yılında %40 civarında gerçekleşmiş ve bu rakam hem mevduat hem de kalkınma & yatırım bankalarının çok üzerindedir. Ancak bu tarihten itibaren ortalama katılım bankalarının ortalama öz kaynak karlılığı gerilemeye başlamış ve 2014 yılında %1,6’ya kadar düşmüştür. 2014 yılındaki sert düşüşün sebebi sektördeki bir katılım bankasının zarar açık- laması ve bunun sonucunda 2016 yılında faaliyet izninin iptal edilmesidir. 2017 yılından sonra sektördeki tüm bankacılık gruplarının ortama öz kaynak karlılıkları birbirlerine yakınsamıştır. 2019 yılsonunda katılım bankalarının ortalama öz kaynak karlılığı %13,36, mevduat bankalarının %11,11 ve kalkınma & yatırım bankalarının ise %14,76 olmuştur.





Değerlendirme


Türkiye’de katılım bankaları 35 yıldır faizsiz bir şekilde faaliyetlerini sürdürmekte ve yüz- binlerce insana hizmet sunmaktadır. 2000’li yıllara kadar bankacılık sektörü içerisindeki payları düşük kalmış ve yasal olarak da bazen sıkıntılı dönemlerden geçmişlerdir. Ancak son 15 yıllık dönem içerisinde hükümetin de pozitif yaklaşımı ile katılım bankacılığı sektörü hızlı bir büyüme göstermiştir. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen katılım bankalarının bankacılık sektörü içerisindeki payı istenilen seviyelerde değildir. 2025 yılında ulaşılması hedeflenen %15’lik sektör payından da hala çok uzaklardadır. Hem daha çok kişiye İslami bankacılığın ulaştırılması hem de piyasa payı hedeflerine ulaşılması için aşılması gereken bazı sorunlar vardır.


İhtisaslaşmanın Artırılması


Kamu katılım bankaları, sektörün payının artırılmasında katkı sunmaları ve toplumun geniş bir kesiminin katılım bankacılığı hizmetlerine ulaşmasını sağlamak amacıyla kurulmuştur. Pastanın bölünmesi yerine pastanın büyümesi hedeflenmiştir. Ancak şu ana kadar bu hedeflerden uzak olunduğu görülmektedir. Kamu katılım bankaları hem kendi içlerinde hem de özel katılım bankalarıyla benzer kesimlere yönelik hizmetler sunmaktadır ve bundan kaynaklı olarak bir türlü bankacılık sektöründen alınan payın istenilen seviyelerde artması gerçekleşememektedir. Bu nedenle kamu katılım bankalarının mevcut faaliyetlerinin yanında farklı alanlarda da ihtisaslaşması gerekmektedir. Örneğin Ziraat Katılım kırsal kesime, Vakıf Katılım daha düşük gelirli kesime, Emlak Katılım ise konut sektörüne yönelmelidir. İleride kurulma ihtimali olan Halk Katılım ise daha çok KOBİ’lere yönelebilir. Bu şekilde sektörün daha fazla insana ulaşması sağlanabilir. Burada siyasi iradenin stratejik bir yaklaşımına ihtiyaç vardır.


Ortaklığa Dayalı Yapıların Geliştirilmesi


Katılım bankaları finansman tarafında büyük oranda murabaha kullanmaktadır. Ortaklığa dayalı yapıların payı %1,7 civarındadır. Son dönemlerde girişimci yetiştirmeye yönelik faaliyetler yaygınlaşmakla birlikte yeterli değildir. Girişim sermayesi ve kitle fonlaması katılım bankacılığının özüne uygun yenilikçi yaklaşımlardır. Bu alanda katılım bankalarının daha proaktif bir tutum sergilemesi hem dinamik genç nüfusa ulaşmalarını hem de finansman tarafındaki çeşitliliklerini artırmalarını sağlayacaktır.


Ürün Çeşitliliğinin Artırılması


Ortaklığa dayalı yapılardaki ihtiyacın yanın- da İslami finansta kullanılan diğer sözleşme türlerine de daha ağırlık verilmelidir. Örneğin selem bu noktada kullanılabilecek sözleşme türlerinden biridir. Seleme dayalı yapılar her şubede olmasa da tarımsal üretimin yaygın olduğu bölgelerdeki şubelerde müşterilere sunulabilir. Bu anlamda tedarik zinciri ile ilgi- li yenilikçi adımlar atılabilir ve paydaşlarla iş birlikleri yapılabilir.


Şubelerin Ülke Genelinde Yaygınlaşması


Türkiye’nin hala 6 ilinde katılım bankalarının şubesi bulunmamaktadır. Bununla birlikte birçok ilde de sadece şehir merkezlerinde şu- beler mevcuttur. Bu nedenle birçok insan katılım bankacılığından hizmet alamamakta, ya faizli bankalarla çalışmakta ya da tamamen bankacılık sisteminden uzak kalmaktadır. Özel katılım bankalarının karlılık odaklı yaklaşımları sebebiyle bu bölgelerde şubeleşmemesi bir nebze anlaşılabilir ancak bu noktada kamu katılım bankalarının öncü olması gerekmektedir.


Alternatif Dağıtım Kanallarının Artması


Şubeleşmenin yanında ATM sayısının da artırılması yolunda adımlar atılmalıdır. Halihazırda bankacılık sektöründe katılım bankalarının ATM sayıları açısından payı %4 civarındadır. Bu rakamın artırılması çok daha fazla insana ulaşılmasını sağlayacaktır. Şubeleşmedeki yüksek sabit maliyetler (personel, kira, vb.) ATM’ler için söz konusu değildir. Bununla birlikte birçok bankacılık işlemi ATM’ler üzerinden gerçekleştirilebilmektedir.


Düşük Gelir Grubundakilerin Finansal Hizmetlere Erişmesinde Aktif Tutum Sergilenmesi


Katılım bankaları finansal katılım noktasında daha aktif bir tutum sergilemelidir. Düşük gelir grubundakilere yönelik özel ürünler geliştirebilirler. Burada yaklaşımları, bir sosyal sorumluluk olarak görme şeklinde olabileceği gibi ticari bir yaklaşım da benimseyebilirler. Küçük tutarlarda ve teminat noktasında esnekliğe sahip ürünlerle gelir getirici faaliyetlerde bulunmak isteyen mikro girişimciler desteklenmelidir. Buna yönelik katılım bankaları farklı kaynaklar üretebilir. Aynı zamanda karz-ı hasene dayalı olarak bu sözleşmeler yapılandırılabilir. Katılım bankaları, yoksullukla mücadele ve insani yardım faaliyetlerinde bulunan sivil toplum kuruluşları ile iş birlikleri yaparak bu programları hayata geçirebilirler.


Kamu Kuruluşlarıyla İş Birliklerinin Artırılması


Kamunun farklı kuruluşlarının finansman ile ilgi- li girişimleri olabilmektedir. Daha çok toplumsal faydayı amaçlayan bu kampanyalarda konvansiyonel bankalarla birlikte katılım bankalarının da bulunması katılım bankacılığının artırılmasında faydalı olacaktır. Örneğin KOSGEB ya da TOKİ’nin duyurduğu, girişimcileri ya da düşük gelir grubundakileri hedefleyen kampanyalarına kamu katılım bankaları ya da özel katılım bankaları da dâhil olmalıdır. Ölçek sorunu olması durumunda katılım bankaları bir konsorsiyum halinde bu kampanyalarda rol almalıdır.


Güçlü İletişim Stratejisi İhtiyacı


Bankaların karşılaşabilecekleri en önemli risklerden biri itibar riskidir. Katılım bankaları açısından itibar riskinin yanında Şer’i uyum riski de söz konusu olabilmektedir. 2012 yılında Gelire Endeksli Senetler’e yönelik fetvanın geri çekilmesi katılım bankalarının toplumsal imajı için bir risk oluşturmuştur. 2018 yılında vekâlete dayalı katılma hesaplarının açılabilmesine yönelik yapılan düzenleme sonrasında da bazı tartışmalar söz konusu olmuştur. Özellikle katılım bankalarıyla ilgili yapısal düzenlemelerin yapıldığı ya da olağanüstü bir durum meydana geldiğinde toplumun geneline yönelik iyi bir bilgilendirmeye ihtiyaç vardır.


Toplumun İslami Finans Hakkındaki Bilgisinin Artırılması


Katılım bankacılığı ya da İslami finans hala toplumun birçok kesimi tarafından bilinmemektedir. Bu bilgi eksikliğinin giderilmesi için başta Türkiye Katılım Bankaları Birliği olmak üzere tüm katılım bankalarına büyük görev düşmektedir. Bu anlamda üniversitelerle, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi kamu kuruluşları ile iş birliklerine gidilmeli ve toplumun İslami finans hakkında bilgi düzeylerinin artırılması için eğitim programları düzenlenmelidir.


Katılım Endeksi


İslam iktisadının temelinde riskin paylaşılması esası yatmaktadır. Bu anlamda ortaklıklar kurmak teşvik edilmiştir. İslami hassasiyete sahip yatırımcıların, borsalar vasıtasıyla Şer’i uyumlu hisse senetlerini alıp ortak olmasına imkân sağlamak amacıyla 1990’lı yılların sonlarında İslami hisse senedi endeksleri kurulmaya başlamıştır. Dow Jones Islamic Market Index bu endekslerin ilkidir. Daha sonra Şer’i açıdan uyumlu hisse senetlerinden oluşan başka İslami endeksler de teşekkül etmiştir.


Borsaya kote olmuş şirketlerin faaliyet alanları ve finansal verileri üzerinden yapılan incelemeler sonunda İslami açıdan belirli kriterlerden geçen şirketlerin hisse senetleri bu İslami endekslere dâhil edilmektedir. Türkiye’de de ilk İslami endeks Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlerin hisse senetlerinden oluşmaktadır ve Katılım Endeksi adıyla 2011 yılında kurulmuştur. İlk olarak 30 şirketin his- se senetlerinden oluşan Katılım 30 endeksi oluşturulmuş, sonrasında ise Katılım 50 endeksi 2014 yılında yayımlanmıştır.


Endekse dâhil edilecek şirketler belirlenirken her iki endeks için aynı kurallar söz konusudur. Borsa İstanbul’a kote olan şirketler ilk olarak faaliyet alanlarına göre incelenmekte ve ana liste oluşturulmaktadır. Ana faaliyet alanı aşağıdaki sektörlerden olan şirketler haricindekiler Katılım endeksi ana listesine eklenir;

Bankacılık, sigorta, finansal kiralama, faktöring ve diğer faize dayalı faaliyet alanlarını kapsayan faize dayalı finans, ticaret, hizmet, aracılık,

Alkollü içecek,

Kumar, şans oyunu,

Domuz eti ve benzer gıda,

Basın, yayın, reklam,

Turizm, eğlence,

Tütün mamulleri,

Vadeli altın, gümüş ve döviz ticareti.

Şirketin ana faaliyet alanının yukarıda bahsedilen alanlarda olmaması Katılım endekslerine alınmak için yeterli değildir. Bu şirketler finansal oranlarına göre de ikinci bir filtrelemeden geçerler. Buna göre 3 rasyonun aşağıda belirtilen kriterlerin altında olması gerekmektedir.

Toplam faizli krediler / Piyasa değeri < %30,

Faiz getirili nakit ve menkul kıymetler / Piyasa değeri < %30,

Yukarıda ana faaliyet alanı sakıncalı olarak belirtilen faaliyetlerden gelir / Toplam gelir < %5

Yukarıda görüldüğü üzere bir şirketin faizli kredi alması ya da İslam’da uygun görülmeyen faaliyet alanlarından herhangi birinden gelirinin olması tek başına bunların Katılım endeksinin dışında tutulması için yeterli değildir. Bu gelirlerin ya da faizli kredilerin şirketin toplam geliri ya da piyasa değerinin ne kadarını oluşturduğu önem taşımaktadır.








Faizli krediler ile faiz getirili nakit ve menkul kıymetler için şirketin piyasa değerinin %30’undan, sakıncalı gelirlerinin de toplam gelirlerinin %5’inden az olması şartı konulmuştur. Bu finansal oranları sağlayan hisse senetleri katılım endeksine dahil edilmektedir. Bu oranlar dünyadaki İslami hisse senedi endeksleri ile benzerlik göstermektedir.


Faaliyet alanı ve finansal oranları konulan kriterleri sağlayan hisse senetleri üzerinden Katılım 50 ve Katılım 30 endeksleri hesaplanmaktadır. Listedeki şirketler katılım endeksi tarafından sitelerinde yayımlanmaktadır. Endeks şirketleri her 3 ayda bir gözden geçirilmekte ve yukarıdaki kriterleri sağlamaması durumunda bu şirketler listeden çıkarılmakta başka şirketler dâhil edilmektedir. 1 Ocak 2020 itibariyle Katılım 50 ve Katılım 30 endekslerine dâhil olan şirketler Tablo 1’de sunulmuştur. Bu şirketler oldukça farklı alanlarda faaliyet göstermektedir.


Katılım Endekslerinin Performansı


Katılım 30 endeksi ilk olarak 06.01.2011 tarihinde yayımlanmıştır