İslami STK’ların Uluslararasılaşma Serüveni
Gelişen iletişim teknolojileri ve internet çağı küreselleşmeyi ilk kavramsallaştığı dönemde belki de tahayyül edilemeyen bir boyuta büyük bir hızla taşıyor. Bu dönüşümün bireysel yaşamdan aile yapısına, eğitimden sosyal hayata, ekonomiden siyasete çok yaygın etkileri olmaktadır. Sivil toplumun yapısında da önemli farklılaşmalar bu nedenle ortaya çıkmıştır. Nitekim Türkiye’deki İslami STK’lar da bu dinamiğe bigâne kal(a)mamış, çalışmalarına uluslararası bir hüviyet kazandırma yolunda önemli bir devinim içerisine girmişlerdir.
İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği bünyesinde kurulan Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) için İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Lütfi Sunar tarafından hazırlanan “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” başlıklı araştırma raporu doyurucu bir içerikle İslami STK’ların dinamiklerini çok yönlü bir şekilde irdeliyor. İslami STK’ların üyelik ve gönüllülük yapılarından mali yapılarına, insan kaynaklarından kadınların artan etkinliğine kadar birçok değişim dinamiğinin masaya yatırıldığı raporda uluslararası faaliyetler alanındaki dönüşüm de ayrıca ele alınıyor.
İslami STK’ların uluslararasılaşma yolunda kat ettiği mesafede, raporda özetlenen küresel ve bölgesel etmenlerle birlikte İslami STK’ların diğer yapısal dönüşümlerinin de yadsınamaz bir etkisi vardır. Raporda önceki dönem İslami STK’ların karakteristik özellikleri olarak belirtilen içe dönük ve bilinçlendirmeye dayalı faaliyet yapısı veya radikal protest bir dille kamusal alanda görünme gibi özelliklerin, dışsal etmenler ihmal edilse dahi, yapısal olarak uluslararasılaşmanın önünde engel teşkil ettiği görülebilir.
Rapor, İslami STK’ların uluslararasılaşma sürecinin itici gücü olarak küreselleşmeyi başrolde değerlendiriyor. Raporun kavramsallaştırmaya çalıştığı uluslararasılaşma küreselleşmenin sonucu olarak ulus devlet sınırlarının ötesinde faaliyet gösterme veya en azından iletişim ve etkileşim ağı geliştirme olarak tanımlanabilir. Küreselleşme 1980’lerde tüm dünyada baş göstermeye başlamış, birçok alanda etkili olmuş ve İslami STK’lar da bu rüzgârdan nasibini almıştır. Batılı STK’ların küresel bir hüviyet kazanması da aynı dönemde belirginleşmiştir. 1990’lara kadar İslami STK’ların bireysel birkaç cılız çaba sayılmazsa uluslararasılaşma anlamında bir girişimi olmamıştır. Ancak bu tamamen dışa kapalı olduklarından değil daha ziyade dönemin siyasi ve ekonomik konjonktüründen kaynaklanmaktadır zira raporda da belirtildiği üzere İslam coğrafyasına yönelik ilgi 1950’lerden beri İslami STK’larda mevcuttur.
Raporda bahsedilen dış etmenler uluslararası siyasi konjonktür, ulusal siyasi konjonktür ve internet çağı ile küreselleşmenin ivme kazanması olarak özetlenebilir.
Doğu Blok’unun dağılması ve bölgesel çatışmalar etnik ve tarihi ortak paydaları olan İslam coğrafyalarına ilgiyi artırmış; özellikle Türkiye’ye daha önce bu coğrafyalardan göçenlerin de etkisiyle bilhassa Bosna ve Kafkasya’yla ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Uluslararası siyasetteki bu değişim Türkiye’deki İslami STK’ların uluslararasılaşmasına hem zemin hazırlamış hem de bu yönde katalizör görevi görmüştür. Bu bölgelere olan ilgi hem siyasi aktivizmin yeni bir boyutu olmuş hem de ilk önce yardım odaklı STK’lar şeklinde olmak üzere dışa dönük yüzü daha belirgin İslami STK’ların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu ilk STK’lar ilerleyen dönemde uluslararası tecrübe ve iletişim ağına haiz nitelikli insan kaynağı yetişmesine de vesile olmuştur. Bu insan kaynağı müteakip dönemde birçok İslami STK’nın uluslararasılaşmasında önemli roller oynamıştır.
İslami STK’lar önceden beri az çok sahip oldukları ümmet bilincine ve küreselleşmeye paralel ortaya çıkan uygun uluslararası siyasete rağmen belki de hızlı bir şekilde uluslararasılaşmayı gerçekleştiremeyecekti. Rapor bu noktada iç siyasetin de bu yöndeki faaliyetlerle aynı hizaya gelmesine dikkat çekiyor. Her ne kadar 28 Şubat keskin bir baskı dönemi oluştursa da son 30 yılın önemli bir bölümünde iktidarların güttüğü dış siyaset, İslami STK’ların uluslararasılaşmasıyla çatışmadığı gibi büyük oranda örtüşmüştür.
Raporda üzerinde durulmasa da 2000 sonrası artan toplumsal refahın yurtdışına çıkmayı lüks bir aktivite olmaktan çıkarıp yaygınlaştırması da uluslararasılaşmada etkili olmuştur. Artık dil bilen, ulus sınırlarının dışında düşünebilen, elinde bir şekilde maddi imkânlar bulunan, internetle hem bilgiye hem de iletişim ağlarına kolaylıkla erişim sağlayabilen hevesli gençlerle İslami STK’ların uluslararasılaşması hızla sürmektedir.
Gerçekleştirilen faaliyetlere bakıldığında ise hala en önemli faaliyet kalemini yardım faaliyetleri oluşturmakta eğitim faaliyetleri de hemen peşi sıra gelmektedir. Raporun kısaca işaret edip muhtemelen hacmi elvermediğinden detaylandırmadığı konu ise bu faaliyetlerin farklı ilişkiler kurma, temsil ve lobi faaliyetlerine girişme şeklinde daha stratejik bir şekle bürünememesidir. Çok az İslami STK dışında uluslarasılaşma faaliyetleri Sudan’da su kuyusu açma, Arıkanlı mültecilere gıda yardımı yapma, Kenya’da kurban organizasyonu yapma, Bosna’ya tematik/yarı turistik geziler vb. faaliyetlerin ötesine geçememektedir. Tüm bu faaliyetlerin önemine rağmen potansiyelin neredeyse tamamını oluşturmaları eksikliğe işaret etmektedir.
İslami STK’ların uluslararasılaşma bağlamında bundan sonraki dönüşümünün, işbirliği ve lobi oluşturma noktasında Batılı ülkelere açılmaları ve temasta olunan mevcut ülkelerle daha kalıcı sosyal projeler geliştirmeleri yönünde olmasını beklemek; muhataplarıyla özne ilişkisi kurmalarını ummak yerinde olacaktır.
Bu yazının ilk hali Timeturk.com sitesinde yayınlanmıştır.