HUKUK EĞİTİMİ VE HUKUK MESLEKLERİ
Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi’nin verilerine göre hukuk fakültesi mezunlarının istihdam edildiği yerler ile nitelik uyuşmazlığı oranı, %0,15’tir. Dolayısıyla hukuk mezunlarının, mezun olduğu alanda çalışma oranları oldukça yüksektir. Hukuk mezunlarının kamuda işe yerleşme oranı ise %26’dır.
1 Ağustos 2019 tarihinde kurulan Çankırı Karatekin Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile toplam sayısı 83’e ulaşan hukuk fakültelerinden mezun olan öğrencilerin çoğunluğunun avukat olarak hukuk mesleğini icra etmesi ve avukatların artan sayısı nedeniyle raporda üzerinde durulacak olan meslek, Avukatlık olacaktır. Bunun yanı sıra hukuk akademisine ve hâkim-savcı mesleklerine detaylı olmamakla birlikte değinilecektir. Yasama uzmanlığı, noterlik gibi çeşitli meslekleri içine alan hukuk meslekleri çok geniş bir alanı kapsadığından sınırlama yapmak zorunludur.
Hukuk fakültelerindeki akademik kadro sayısı ile öğrenci sayısı (78.988) birlikte düşünüldüğünde, öğretim elemanı başına 26,5 öğrenci düşmektedir. Akademik kadro yetersizliği nedeniyle lisansüstü eğitim veremeyen fakülteler ve birkaç üniversitede birden fazla derse giren profesörler düşünüldüğünde öğrenci ve mezun niteliğinin zayıflaması kaçınılmazdır. Hukukun uygulayıcılarını ve yapıcılarını yetiştiren hukuk fakültelerinin öğrenci niteliğinin artması yalnızca sınavlar ile çözülebilecek bir mesele değildir. Zengin akademik kadro eşliğinde kültürel birikim ve hukuki bakışın aktarımı önemlidir. Bu nedenle öğrenci ve mezun niteliğinin zayıflığının nedenleri doğru tespit edilerek uygun yöntemlerle çözümü, kendisini hukuk devleti olarak tanımlayan devletler için kaçınılmazdır.
Şekil 40. Hukuk Fakülteleri Akademisyen Sayıları, 2020
Kaynak: Yükseköğretim Bilgi Yönetim Sistemi, 2020.
Şekil 41. Devlet Üniversiteleri Hukuk Fakültesi Akademisyen Sayıları
Kaynak: Yükseköğretim Bilgi Yönetim Sistemi, 2020.
Şekil 42. Vakıf Üniversiteleri Hukuk Fakültesi Akademisyen Sayıları
Kaynak: Yükseköğretim Bilgi Yönetim Sistemi, 2020.
Şekil 43. Hukuk Fakültesi Öğrenci Sayıları, 2019-2020 Eğitim Öğretim Yılı
Kaynak: Yükseköğretim Bilgi Yönetim Sistemi, 2020.
Şekil 44. 2012-2019 Hâkim- Savcı Sayıları
Kaynak: Hâkimler ve Savcılar Kurulu İstatistikleri, 2019.
2012’den itibaren bakıldığında hâkim-savcı sayısında 8 yıl içerisinde 8.000 civarı bir artış söz konusudur. Artan iş yükü, mezun sayısı ve nüfus gibi etmenler düşünüldüğünde meslekteki bu artış normal seyrin dışında düşünülemeyecektir. Ancak özellikle 2019’da artan sayı ile birlikte daha genç hâkim-savcıların görünürlüğünün artması kamuoyu gündemine taşındı. 2015 yılında yaşanan darbe teşebbüsü, ihraç edilen hâkim-savcıların yerine yenilerinin hızlıca ikamesini zorunlu kılmıştır. Bu durumun akademide verilen eğitimlere de etki ettiği bilinmektedir.
2019 yılında açıklanan yargı reformu paketi ile birlikte getirilen hâkim-savcı yardımcılığı, gerek istihdamın gerekse mesleğin niteliğinin artması açısından olumlu bir adımdır. Hukukun uygulayıcısı olan meslek gruplarının eğitimi ve uzmanlığı öncelenmesi gereken bir meseledir. Alanlara göre ayrılan mahkemelerin mevcudiyeti söz konusu iken uzmanlık gerektiren alanlarda hâkim-savcılara uzmanlaşma imkânı tanınmaması ve sürekli mahkeme değişikliği, verilen kararlara etki etmektedir. Özellikle ticaret hukuku ve vergi hukuku gibi alanlar spesifik bilgi isteyen alanlar olduğu için hâkim ve savcıların uzmanlığı gündeme alınmalıdır.
Hukuk fakültesi öğrenci sayıları düşünüldüğünde, mezunlar arasından küçük bir kesimin hâkim-savcı olabildiği, az bir kesimin de akademi yoluna girebildiği açıkça görülecektir. Bahsedilen bu nedenden dolayı, çalışmada hukuk mesleklerinden avukatlık üzerinde durulacaktır.
Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı
2019 yılında yürürlüğe giren yargı paketiyle, hukuk alanındaki bilgi ve yetkinliğin ölçülmesini ve arttırılmasını amaçlayan Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı getirildi. Nitelikli hukukçuların yetişmesi ve hukuk fakültesi mezunlarının istihdamına yönelik bir düzenleme olan bu sınavda, alan bilgisi belirli alanlar ile sınırlı tutulmuştur. Bu durum alan bilgisi ölçümü konusunda eksik düzenleme yapıldığı şeklindeki yorumlara neden olmuştur. Milletlerarası hukuk ve milletlerarası özel hukuk alanlarının yer almadığı Hukuk Mesleklerine Giriş sınavı, nitelikli hukukçu yetiştirme amacında nihai olarak yetersiz kalacaktır. Devletlerarası ilişkilere yönelik kamu ve özel hukuk alanlarında çalışan nitelikli hukukçuların varlığının önemi 21. yüzyılda gittikçe artmaktadır. Hukukçuların niteliğini arttırmayı hedefleyen bir “mesleğe giriş sınavı”nda milletlerarası kamu ve özel hukuk alanlarının bulunmaması gözden kaçırılmaması gereken büyük bir eksikliktir. Test şeklinde yapılacağı kanun hükmünde belirtilen sınava ilişkin diğer hususlar, Adalet Bakanlığı’nın çıkaracağı yönetmelikle düzenlenecektir. Bu durumda yazılı sınavın ardından hâkimlik-savcılık sınavlarında olduğu gibi mülakat sisteminin getirilmeyeceğinin garantisi bulunmamaktadır. Mesleğe giriş ve istihdam süreçlerinde önemli bir aşamayı oluşturan mülakat sisteminin uygulanması durumunda şeffaf ve objektif kriterler çerçevesinde güvence oluşturulmalıdır.
Kamuoyunda Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı’nın getiriliş amacına dair hukuk fakültelerindeki öğrenci ve hâlihazırdaki avukat sayıları ile doğrudan ilişki görülmüştür. Bir bakıma hâkim-savcı-avukat üçgeninde hâkimlik-savcılık için sınav söz konusu iken kamu görevi niteliğinde olan avukatlık için staj ile yetinilmesi denge açısından sıkıntılı idi. Ancak sınav ile bu dengenin sağlanma gayesi güdülmediği de açıktır.
Şekil 45. Hukuk Fakültesi Mezunlarının Artış Seyri
Kaynak: Yükseköğretim Bilgi Sistemi, 2020
2019, hukuk mesleklerinin bilhassa avukatlığın akıbetinin yoğun şekilde tartışıldığı bir yıl oldu. Tartışmanın kalkış noktasında konunun taraflarının ittifak ettiğini gördük. Bu bağlamda avukatlık son yıllarda hem gelir hem itibar anlamında kaybetmeye devam eden bir meslek olarak göze çarpmaktadır. Bunun nedeni olarak avukat sayısının ve hukuk fakültelerinin son yıllardaki kontrolsüz artışı sıklıkla ifade edilmektedir. Meselenin arka planındaki orta ve uzun vadeli toplumsal dinamiklerin tartışıldığını ise göremiyoruz.
Mesleklerin toplumsal imajı, gerçeğinden daha yavaş değişir. Avukatlık her zaman dikey sosyal hareketlilik sağlayan bir meslek olmuştur. Hele taşra kökenli önceki kuşaklar için bürokratik seçkinler zümresine mensup hocaların bulunduğu İstanbul veya Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olup cübbe giymek bir tür devlet sermayesinden pay almak, devlet soyluları arasına katılmak demekti. İmaj olarak on yılların cazibesini üzerinde taşıyan avukatlık, bugün hâlâ arzulanan bir meslek olsa da gerçekte 1990’lardan bu yana demografik bir depreme sahne oluyor. Güncel araştırmalarda, yapılmak istenen meslekler arasında hekimlik ve mühendislik gibi ilk sıralarda çıkan avukatlığı alttan alta sarsan depremin şiddeti, mesleğin toplumsal imajını dönüştürecek kadar meslek dışından hissedilmiş değil.
Avukatlık piyasasında tam olarak nasıl bir büyümeden bahsediyoruz? Öncelikle bunu açık bir şekilde tespit etmek gerekir. Gerçekten de son yıllarda hukuk öğrencisi sayısında ciddi bir artış söz konusudur: ÖSYM verilerine göre 2016’dan bu yana hukuk fakültelerinde 61.313 öğrenci yerleşmiştir. Bu her sene yaklaşık 15 bin yeni öğrenci demektir. Önceki yıllarda girmiş olanlarla birlikte bu sene hukuk fakültelerinde toplam 78.988 öğrenci mevcuttur. Barolar Birliği kayıtlarında 2019 sonu itibarıyla 127.691 avukatın bulunduğunu dikkate aldığımızda, potansiyel avukat olarak bu öğrenci kitlesinin büyüklüğü anlaşılmaktadır.
Hukuk fakültelerine giren öğrenci sayısı istikrarını korurken mezun öğrenci sayısında da istikrarlı bir artış söz konusudur. Şekilde görüldüğü üzere 2013’ten bu yana toplam 85.654 öğrenci, hukuk fakültesinden mezun oldu. 2013’te 7.960 yeni hukuk mezunu varken geçen sene bu sayı yaklaşık iki katına çıkarak 16.563’e yükseldi. Lisans düzeyindeki bütün programlardan mezun olanların toplamındaki artış aynı yıllar arasında %20 düzeyinde iken hukuk mezunlarının bu denli büyümesi elbette dikkat çekicidir.
Bu artışın arkasında hukuk eğitimi piyasasının son kırk yılda kademeli şekilde genişlemesi vardır. Özellikle 1992’den itibaren hukuk fakültesi sayısı her sene istikrarlı bir şekilde bir ile beş arasında artmıştır. 2008-2010 yıllarında 24 yeni fakültenin açılması ciddi bir sıçrama demektir: Bu sıçrama nedeniyle 2005’te 30 olan fakülte sayısı sadece yedi sene sonra iki katından fazlasına ulaşmıştır. Nihayetinde hukuk fakültesi sayısı 1989-2019 arasında bir diğer ifadeyle sadece son otuz senede müthiş bir artışla 13,8 katına çıkmıştır (6>83).
Şekil 46. Kuruluş Yıllarına Göre Hukuk Fakültesi Sayısı
Kaynak: Yükseköğretim Bilgi Sistemi, 2020
Bu noktada şunu unutmamak gerekir: Hukuk mezunu artışını belirleyen hukuk fakültesi sayısındaki bu artış seyri esasen Türkiye genelinde üniversite sayısındaki artışla mütenasiptir. Yukarıdaki grafikteki her dönüm noktası, üniversite alanının geneliyle uyumludur: 1982’deki artış o dönem sekiz yeni üniversitenin açılmasıyla alakalıdır. 1991-96 arasında ülkedeki üniversite sayısı iki katına çıkarken (29>60) hukuk fakültesi sayısı da iki katını aşmıştır (6>14). 1990’ların ortası hem yükseköğretim genelinde hem hukuk fakülteleri özelinde vakıf üniversitelerinin sahneye çıktığı dönem olarak paralellik gösterir. 2008-2010 arasında hukuk fakültesi sayısında görülen sıçrama da esasen 2005’ten itibaren beş senede toplam üniversite sayısının iki katına çıkmasının (77>148) bir parçasıdır.
O halde avukatlık mesleğine atfedilen güç ve itibar kaybının arkasında Türkiye’de son otuz yılda yükselen üniversiteleşme dalgasının olduğunu görmek gerekir. Bunda hem hukuk fakültesi açmanın gerek şartlar bakımından diğer fakültelere, mesela bir tıbba göre daha kolay olması hem de hukuk fakültesinin en çok rağbet gören akademik birimlerden biri olması etkili olmuştur. Aşağıdaki grafik, hukuk eğitiminde vakıf üniversitelerinin artan ağırlığını göstermektedir.
2013’te vakıf üniversitelerinin hukuk fakülteleri 2.078 mezun verirken 2019’da bunun yaklaşık üç katı yani 6.410 mezun vermiştir. Bir diğer ifadeyle 2013’te hukuk mezunlarının %26’sı vakıf üniversitesi mezunuyken 2019’da bu oran %39’a çıkmıştır. Vakıf üniversitelerindeki akademik kadroların nicel yetersizliği, kâr odaklı eğitim ve öğrenci kitlesinin en azından merkezî sınav ölçüsünde düşük seviyesi gibi etkenler özellikle on yıldan az kıdemli avukatların mesleki niteliğine dair meslek içinde ve dışında şüpheye yol açmaktadır.
Şekil 47. Üniversite Türüne Göre Hukuk Mezunlarının Yüzdeleri
Kaynak: Yükseköğretim Bilgi Sistemi, 2020
2019’un Ekim ayında YÖK Genel Kurulu, hukuk fakültelerine girişte başarı sırası şartını 190 binden 125 bine düşürme yönünde karar aldı. Adı konmasa da bu karar doğrudan en düşük puanla öğrenci alan vakıf üniversitelerinin hukuk fakültelerine etki edecektir. Zira 2019 ÖSYM verilerine göre devlet üniversitelerindeki hukuk fakültelerine en düşük 59 bininci öğrenci yerleşmiştir. Geçen sene sıra olarak 125 bin ile 190 bin arasında olup hukuka yerleşen öğrencilerin tamamı vakıf üniversitelerini kazanmıştır.
Fakat bu öğrencilerin sayısı 2019 için hesaplandığında sadece 2.856’dır. Demek ki hukuk fakültelerine girişte bu yeni kısıtlama, bugün 79 bin civarında kayıtlı hukuk öğrencisi olduğu hatırlanırsa pek bir anlam ifade etmeyecektir. Fakülte ve öğrenci sayısı, uzun vadeli üniversiteleşme politikasının bir çıktısı olarak büyüme eğilimindedir.
Bu anlamda 2019’un Mayıs ayında Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan yargı reformu stratejisi, hukuk fakültelerinin çıkış kapısında biriken kitleyi dikkate almış görünüyor. Reform Belgesi’nde öngörülen ve Ekim ayında yasalaşan Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı bir tür mesleki istihdam filtresi gibi işleyecektir. Ancak ilk olarak 2020 girişliler için olmak üzere yani 2024’ten itibaren uygulanacak olması ciddi bir gecikme anlamına geliyor. Mevcut avukat sayısının yarısı kadar öğrencinin 2024’e kadar mezun olması yüksek ihtimal.
Diğer yandan Reform Belgesi’nde, hukuk mezunlarının hâkim ve savcı yardımcılığında, adliyelerdeki medya ve halkla ilişkiler bürolarında, noter yardımcılığı ve adli kolluk kadrolarında istihdam edileceği yönünde ifadeler var. Bu, hukuk öğrencilerinde biriken statü ve kariyer beklentisini kamuya yükleyen bir politika. Oysa bürokrasinin son on yılda hukuk mezunlarının oldukça küçük bir kısmını istihdam ettiğini biliyoruz. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre ceza, hukuk ve idare mahkemelerinde toplam hâkim sayısı 2009’da 6.203 iken 2018’de 9.932 oldu. Savcı sayısı da 4.281’den 6.076’ya yükseldi. Bu artışlar elbette yukarıdaki mezun sayılarının yanında pek bir anlam ifade etmiyor.
Şekil 48. Avukat Sayısındaki Artış
Kaynak: Türkiye Barolar Birliği, 2020
Şekil 49. Yıllara Göre Kadın ve Erkek Avukat Yüzdeleri
Kaynak: Türkiye Barolar Birliği, 2020
Dolayısıyla hukuk mezunları avukatlık mesleğine kitlesel ölçekte akın ediyor. Yeni öğrenci sayısının istikrarını koruduğu, mezun sayısının artmaya devam ettiği ve kamu istihdamının şimdilik hayli düşük seviyede kaldığı bir bağlamda avukat emeği piyasası, mesleğe yeni girenlerin aleyhine bir arz fazlasına sahne oluyor.
TBB verilerine göre 1998’de 36.931 olan avukat sayısı 21 senede 127.691 olmuştur. Yıllık artış oranı 2015’te ilk defa %7’nin üstüne çıkmış ve 2019 itibarıyla %9’un üzerinde seyretmektedir. Bu tabloya baktığımızda avukat sayısının kabaca on yılda bir iki katına çıktığını görüyoruz. Bu ciddi bir yükseliş ivmesidir.
Bu yükselişteki önemli bir dinamik ise kadın avukat oranının istikrarlı artışıdır. 2010’lu yıllarda hukuk mezunu kadınların sayısı, hukuk mezunu erkekleri geçmiştir. Toplam avukatların %45’i, 10 yıldan aşağı kıdemli avukatların da %54’ü kadın avukatlardır. 1998-2019 arasında toplam avukat oranı %245 artarken kadın avukat oranı %427 artmıştır. Bu da mesleğin son yirmi yılda kadınlaştığını, en azından erkek-kadın dengesine yaklaşıldığını gösterir.
Diğer yandan Türkiye’de 100 bin kişiye düşen avukat sayısı 1998’de 60 iken 2019’da 154’e çıkmıştır. AB Barolar Konseyi verilerine göre 100 bin kişiye düşen avukat sayısının 2017 yılı için İtalya’da 407, İspanya’da 332, Almanya’da 199 ve İngiltere ile Galler’de 218 olduğunu dikkate aldığımızda bu çok yüksek sayılmaz. Zira Türkiye nüfus bakımından Almanya’dan sonra ikinci sıradadır. Sonuçta Türkiye’deki avukat sayısı hızlı artsa da nüfusa oranla hâlen düşük seviyede olduğunu da görmek gerekir.
Avukatlığın son yirmi yıldaki büyümesi aynı zamanda yatay bir genişleme anlamına gelir. 1998’te 71 baro varken geçen süre zarfında Ardahan, Bitlis, Düzce, Hakkâri, Kilis, Muş, Siirt, Şırnak ve Tunceli’de dokuz yeni baro açılmıştır. 2019 için toplamda 1.212 avukatı ifade etse de bu yeni baroların Düzce dışında hepsinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde olması coğrafi ve sosyoekonomik bir genişleme demektir. Bu iki bölgede 1998 öncesinde de var olan ve yirmi senede %912 büyüyen Şanlıurfa gibi baroları hesaba kattığımızda bu genişleme daha da belirginleşir.
Diğer yandan İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki baroların kadın avukat sayısının yirmi senede %579 artması, kadınlaşma dinamiğinin sadece belli bölgelerle mahdut kalmaması bakımından önemlidir. Avukatlığın ülkenin batısındaki büyük şehirler dışındaki bölgelerin yeni kuşakları için nasıl bir toplumsal bütünleşme ve hareketlilik vesilesine dönüştüğü müstakil bir incelemeyi hak eder.
Bütün bu sayılar ve oranlar ne gösterir? Bir yandan son otuz yılın üniversiteleşme dalgasının bir boyutu olarak avukatlık piyasasına arz olan iş gücü büyümektedir. Hukuk eğitimi, devlet üniversiteleri üzerinden geniş halk kesimlerine, vakıf üniversiteleri üzerinden de görece üst sınıflara açılmıştır. Üniversiteleşme politikası hem devlet hem vakıf üniversitelerindeki hukuk fakültelerinin kat kat artmasına neden olmuş, böylece avukatlık mesleğinin sosyal gözenekleri artarak daha geniş bir kapsama kavuşmuştur.
Diğer yandan bu genişleme, meslek içi rekabet ve ayrışmayı derinleştirmiştir. İş gücü arzının hızlı artışı, işveren avukat ve şirketler için ucuz emek anlamına gelirken yabancı dil ve özellikle bilişim, rekabet ve fikrî mülkiyet gibi alanlarda uzmanlaşma, önem kazanan mesleki sermayeler olarak belirginleşmektedir. Son kırk yılı belirleyen üniversiteleşme politikası sonucunda avukatlık, dar bir zümrenin elinden çıkıp genişlese de mesleğin özgül ağırlığı azalmış ve bilhassa yeni kuşak avukatlar, piyasa şartlarının aşındırıcı etkilerine açık hale gelmiştir.
Ekseni kamu görevinden piyasa rekabetine kayan avukatlık, yerli ve yabancı şirketlerin uluslararası işlemlerine hizmet sunan büyük ölçekli hukuk büroları ile tek başına büro açarak basit ceza davaları üstlenen geleneksel avukat tipi arasında yapısal bir ayrışmaya sahne olmaktadır. Genç avukatların asgari ücrete mecbur kaldığı, işveren avukata ve müvekkile karşı özerkliğin kaybedilmesi, hukukçu emeğinin şirketler nezdinde kolayca ikame edilebilir bir tür teknisyene indirgenmesi sahada görülen önemli bulgulardır. Meslekte yükselme fırsatları azalmakta, mesleki hareketliliğin tavanı alçalmaktadır.
Avukatlığın toplumsal dönüşümü ve mesleki genişlemesi, geçtiğimiz aylarda baroların seçim sisteminde yapılan değişiklik ve tetiklediği tartışmalarla bir kez daha gölgede kaldı. Esasen mesleğin kamusal gücünü ve tekelini temsil eden baro yönetimlerinde hangi sosyopolitik grupların baskın olduğunu açıklamak için hukuk fakültelerinin ve mesleklerinin öteden beri belli sınıf ve zümrelerin konumunu, kimliğini ve imtiyazlarını yeniden üreten mekanizmalar haline nasıl geldiğini uzun uzadıya araştırmak gerekir.
Sonuçta toplum nezdinde muteber ve muktedir bir meslek olarak avukatlığın burada kısaca tasvir edilen hızlı dönüşüm dâhilinde hangi kültürel ve ekonomik ayrışmalara sahne olduğu ve bunun yargı ve siyaseti nasıl etkilediği sosyal bilimsel incelemelere muhtaç görünüyor.