ANALİZ YAZILARI

Gelir Dağılımı ve Yoksulluk

Aykut Şarkgüneşi

Bir toplum, ekonomik faaliyetleri sonucunda belirli seviyelerde gelir elde eder. Bu gelirin yıldan yıla artırılması bir ülke için ekonomik büyüme anlamında önemli bir iktisadi hedeftir. Ekonomik büyüme toplumların refah artışlarında önemli bir unsur olarak görülür. Bu sebeple bilim insanları, politikacılar ve tüm ekonomik bireyler büyüme performansını ilgiyle takip eder. Ancak büyümenin yarattığı olumlu etkinin topluma yansıması gelir dağılımı ile ilgilidir. Toplumun elde ettiği gelir, etkin bir şekilde dağılmaz ise büyümeden beklenen refah artışı sağlanamaz ve sağlıklı bir büyüme performansının da sürdürülebilirliğini tehlikeye atar. Gelir dağılımının ekonomik sonuçları olduğu kadar toplumsal sonuçları da vardır. Gelir dağılımı siyasi istikrar, yoksulluk, ortalama yaşam süresi gibi geniş bir yelpazede bulunan değişkenleri etkiler. Gelir dağılımına ilişkin veriler toplumun önemli bazı yapılarını görmek ve birçok alanda politika tasarlayabilmek için önem arz eden verilerdir. Yapısal değişkenler oldukları için kısa süreler içerisinde fazla değişim göstermezler ancak belirli yöne doğru küçük değişimleri de oldukça anlamlıdır.

Gelir dağılımı ölçümünde farklı yöntemler kullanılmaktadır. Seçilen ölçüm yöntemine göre sonuçlar da farklı çıkabilmektedir. Bu nedenle genel anlamda bilgi sahibi olabilmek için birden fazla yöntemden faydalanılması gerekmektedir. Özel olarak bazı alanlara odaklanmak ve politika geliştirebilmek için ise en uygun yöntemin seçilmesi gerekmektedir. Diğer yandan gelir dağılımına ilişkin birçok göstergenin ülke bazında belirgin eğilimlere sahip olmadığı görülmektedir.

Belirli seviyelerde küçük değişimler göstermektedir. Bu durum mevcut rakamsal değerleri oluşturan yapının zaman içerisinde çok da kolay değişmediğini göstermektedir.

Gini Katsayısı

Gini katsayısı, gelir dağılımı analizlerinde kullanılan önemli göstergelerdendir. Katsayı, gelir dağılımında tam eşitlik olması durumunda 0 değerini alırken tam eşitsizlik durumunda 1 değerini almaktadır. Geçtiğimiz 16 yıllık süreçte Türkiye için Gini katsayısı değerleri, 2014 yılına kadar belirgin ölçüde düşüş gözlemlenirken sonraki dönemin başlarında artış eğiliminin ardından dalgalı bir seyir ile yükseliş eğilimindedir. Katsayının düşüş eğilimine Türkiye’nin makroekonomik koşulları ile birlikte bakıldığında özellikle kur ve enflasyonun istikrarlı olması, düşük maliyetli kredi imkanlarının olması ve kamunun transfer ödemelerine kaynak yaratabildiği küresel bol para dönemlerinin etkili olduğu görülmektedir. Bu koşulların tersine dönmeye başladığı 2014 yılından itibaren Gini katsayısında da bozulmaların başladığı ifade edilebilir. Salgın dönemini kapsayan 2019-2021 yılları arası dönem ise Gini katsayısında dalgalı bir seyrin yaşanmasına yol açmıştır. Ancak henüz verisi yayınlanmamış dönem olan salgın sonrası Türkiye’de oluşan kur hareketinin ve yüksek enflasyon ortamının da Gini katsayısı üzerine olumsuz etkisi beklenmektedir.

Türkiye’nin Gini katsayısı değerlendirilirken dünyanın durumunu incelemek ve kıyaslamak faydalı olacaktır.


Made with Flourish
Şekil 133. Türkiye İçin Gini Katsayısı (2006-2021)
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması

Made with Flourish
Şekil 134. Türkiye İçin P80/P20 Oranı (%, 2006-2021)
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması

OECD, dünyanın farklı coğrafyalarından gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerden oluştuğu için dünya hakkında genel bir bilgi verebilecektir. OECD ülkelerine bakıldığında en düşük Gini katsayısı değerlerine sahip olan ülkelerin 0.25-0.26 aralığındaki değerler ile Danimarka, Norveç, Slovenya, İzlanda, Finlandiya ve Belçika olduğu görülmektedir. En yüksek Gini katsayısı değerlerine sahip olan ülkelerin ise 0.45 değeri üstünde yer alan Şili, Costa Rica, Brezilya ve Güney Afrika’dır (0.60). Türkiye’ye yakın değerler alan ülkeler ise ABD, Bulgaristan, Rusya’dır. OECD ülkelerini Gini Katsayısı değerlerine göre dört gruba ayırmak mümkün gözükmektedir. En iyi, orta iyi, orta kötü ve en kötü. Türkiye takip edilen dönemin başında en kötü ülkeler grubuna yakınken özellikle 2014 yılına kadar önemli bir gelişme göstermiş ve orta kötü ülkeler grubuna yaklaşmıştır. Türkiye’nin orta iyi (0.30-0.35) ve en iyi ülkeler grubuna ulaşabilmek için önemli mesafeler kat etmesi gerektiği görülmektedir (OECD, 2023).

Yüzdelik Gelir Grupları Oranı (P80/ P20)

Gelir grupları oranı, toplumun gelirden en fazla pay alan yüzde 20’sinin elde ettiği gelirin en az pay alan yüzde 20’sinin elde ettiği gelire oranı şeklinde hesaplanır. P80/P20 oranı da Gini katsayısına benzer şekilde dönemin başında hızlı bir düşüş gösterdikten sonra 2014 yılında dip seviyesine ulaşmış ve hafif artış eğilimi ile dönemi dip seviyelerine yakın yerlerde tamamlamıştır. Verilere göre Türkiye’de en yüksek yüzde 20’lik gelir diliminde bulunan bireyler, en düşük yüzde 20’lik gelir grubunda bulunan bireylerin dönem boyunca ortalama 7,9 katı kadar gelir elde etmektedir. Veriler bu haliyle belirgin ölçüde gelir eşitsizliğine işaret ediyor olmakla birlikte dönem boyunca yavaş da olsa düşüş eğiliminde olması olumlu olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan durumu daha net ortaya koymak açısından en düşük yüzde 20’lik ve en yüksek yüzde 20’lik payların ülke gelirinden ne kadar pay aldıklarına da bakmak gerekmektedir. TÜİK (2002) Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasına göre gelirden en fazla pay alan yüzde 20’nin Türkiye’nin toplam gelirinin yüzde 46,7’sini en az pay alan yüzde 20’sinin ise Türkiye’nin toplam gelirinin yüzde 6,1’ini almaktadır. Bu verilere göre ülkede elde edilen gelirin oldukça büyük kısmı yüksek gelir grubunda toplanmakta, düşük gelir grubu ile aralarında önemli bir fark oluşmaktadır. Mevcut durumda ülkede gelir dağılımı eşitsizliğinin önemli boyutlarda olduğu söylenebilir. Ancak yine durumun daha kötüye gitmiyor olması ve sınırlı da olsa düzelme eğilimde olması olumlu olarak değerlendirilebilse de halen olunması gereken seviyelerden oldukça uzak olduğumuz görülmektedir.

Yüzde 20’lik dilimlerin tamamına bakıldığında gelirden alınan payın yüksek gelir grubuna doğru gidildikçe arttığı ve dağılımın yüksek gelir grubuna doğru gerçekleştiği görülmektedir. Alt ve üst gelir gruplarında belirli düzeylerde uç değerlerin olması normal olarak değerlendirilebilecek iken orta gelir grubunun güçlü olması toplumsal açıdan tercih edilmektedir. Ancak Türkiye için 2006-2021 yılları arasında böyle bir durum yoktur. Yıllar itibariyle gelir dağılımı yapısında da fazla bir değişkenlik gözlenmemiştir. Gelirin yüzde 20’lik gruplar arasındaki dağılımı büyük ölçüde aynı kalmıştır. Yalnızca en düşük yüzde 20’lik gelire sahip olan grubun aldığı pay yüzde 1’e yakın yükselerek nispeten belirgin bir seyri işaret etmektedir.

Yoksulluk

Yoksulluk ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal açıdan farklı boyutları bulunan bir kavramdır. Bu durum tanımlanmasını ve yoksulluğa karşı politika geliştirmeyi zorlaştırmaktadır. Farklı bakış açılarına göre yoksulluğun ölçüm yöntemleri de farklılaşmaktadır. Bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilme düzeyinin altında gelir elde etme durumuna “mutlak yoksulluk” denilmektedir. Toplumun genel düzeyinin belirli oranda altında kalanların sayısına göre hesaplanan yoksulluk oranına “göreli yoksulluk” oranı denilmektedir. TÜİK eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60’ına göre son yılda ve aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olan fertleri kapsayan “sürekli yoksulluk oranını” hesaplamaktadır. 2018 yılına kadar sürekli yoksulluğun azaldığı, sonraki dönemde ise yavaş da olsa artış eğilimine geçtiği görülmektedir. Bu durum 2018 yılına kadar toplumun artan gelirine düşük gelir grubundakilerin daha fazla yaklaşabildiğini gösterirken 2018 yılından sonra bu durum tersine dönmüştür. 2018 yılından sonra düşük gelir grubundakiler ile toplumun artan geliri arasındaki açık artmıştır. Gelir dağılımı eşitsizliği ile yoksulluk farklı kavramlardır. Bu nedenle yıllar itibariyle her iki değişkenin seyrinde farklıların olması beklenebilir. Diğer yandan gelir dağılımı eşitsizliği yoksulluğun önemli sebepleri arasında yer almaktadır. Özellikle 2013 yılına kadar yoksulluk oranlarında düşüşün yaşanması aynı yıllarda gelir dağılımındaki eşitliğin artıyor olmasından da kaynaklanabilir.


Made with Flourish
Şekil 135. Türkiye İçin Gelirin Yüzdelik Dilimlere Göre Dağılımı (%, 2006-2021)
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması
Made with Flourish
Şekil 137. Türkiye İçin Maddi Yoksulluk Oranı (%, 2010-2021)
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması

Made with Flourish
Şekil 137. Türkiye İçin Maddi Yoksulluk Oranı (%, 2010-2021)
Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması
Türkiye’nin gelir dağılımı ve yoksulluk durumuna dair bir diğer gösterge ise maddi yoksulluk oranıdır. Maddi yoksunluk; çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme ve evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme durumu ile ilgili hane halklarının algılarını yansıtmaktadır (TÜİK, 2022). Algı ölçümü şeklinde yapılıyor olmasına rağmen bu değerler mutlak yoksulluk oranlarına benzer şekilde bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilme kabiliyetleri hakkında bilgi verebilir. Literatürde farklı tanımlamaları olmakla birlikte mutlak yoksulluk bireyin günlük kalori ihtiyacını karşılayabilme yani başka değişle asgari bir açlık sınırını aşabilme kabiliyetini ölçmektedir. Ancak bu kadar düşük bir eşik gelişmiş toplumlarda ve Türkiye gibi belirli bir seviyenin üzerinde ekonomiler için ölçü alınabilecek seviyenin çok altında kalmaktadır. Bu nedenle maddi yoksulluk daha iyi bir gösterge olarak değerlendirilebilir.

Türkiye’de hane halkının maddi yoksulluk oranı dönem boyunca belirgin ölçüde azalmıştır. Ancak yine 2014 yılından itibaren göstergedeki iyileşme eğilimi hızını kaybetmiş ve yatay hale gelmiştir. Yukarıda belirtilen kıstasları karşılayabilme konusunda yetersiz kalanların oranı yüzde 60 seviyelerinden dönemin sonunda yüzde 27,2 seviyesine kadar gerilemiştir. Yaklaşık yarı yarıya düşen bu oran hane halkının temel ihtiyaçlarına daha kolay erişebilir hale geldiğini göstermektedir. 2008 Küresel Krizinin ardından dünyada başlayan genişlemeci politikaların ülkemize de düşük maliyetli döviz girdisi sağlaması ve uygulanan nispeten genişlemeci politikalar 2014 yılına kadar gerçekleşen hızlı düşüşün temel nedeni olabilir.

Sonuç ve Değerlendirme

Sanayi devrimiyle birlikte dünyada yaratılan gelir, insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Sonrasında oluşturulan siyasal, sosyal ve ekonomik yapı teknolojik gelişmelerin de etkisiyle gelir yaratma konusunda başarılı olmaya devam etmiştir. Ancak aynı başarı ülkeler arasında ve ülkeler içinde gelir dağılımının daha eşit olabilmesi konusunda gösterilememiştir. İstisna olan birkaç ülke hariç gelir dağılımı, dünya genelinde önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Konuya yönelik teorik ve politik ilgi çok uzun zaman yetersiz kalmıştır. Son dönemlerde ise önemli sorunlar yaratabilme potansiyeli bulunduğu ve mevcut yapının sürdürülebilirliğini tehdit ettiği için konu daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır. Türkiye’de de gelir dağılımındaki eşitsizlik uzun yıllar devam etmiş olsa da özellikle 2000’li yıllardan sonra daha fazla gündemde olmuştur. Hükümetler en düşük gelir grubunda bulunan bireylere yönelik çeşitli düzenlemeler ve kaynak transferleri ile kısmen de olsa gelir dağılımını düzeltmeye çalışmıştır. Analiz ettiğimiz verilere göre belirli bir döneme kadar bu yöntemin kısmen de olsa etkili olduğu görülmüş ancak sürdürülebilirliği sağlanamamıştır.

Gelir dağılımı ve yoksulluk ile ilgili politikaların daha önce de belirtildiği gibi çok geniş yelpazede ve koordineli şekilde uygulanması gerekir. Ekonomik yönü ön plana çıkan gelir dağılımı ve yoksulluk sorunun esas temelleri eğitim, sağlık, şehirleşme, alan yönetimi, fırsat eşitliği gibi birçok alana dayanmaktadır. Bu bağlamda öncelikle konu ile ilgili bir toplumsal ve siyasal iradenin oluşması gerekmektedir. Sonrasında oldukça geniş çapta belirlenen stratejiler çerçevesinde politika setleri oluşturulmalıdır. Bireylerin ekonomik yaşantıya dahil olabilmesi, yaratılan ekonomik değerlerden daha fazla pay alabilmesi için yapısal koşulların oluşturulması gerekmektedir. Ayrıca yaratılan gelirin sonrasında tekrar dağıtımı, devlet eli ile gerçekleştirip mevcut yapının aksayan yönlerinin açıkları kapatılmalıdır. Uygulanan bu politikalar, sadece düşük gelir gruplarının menfaatini sağlayacak politikalar olarak görülmemelidir. Ülkede yaratılan gelirin sürekliliğinin sağlanması, daha yüksek gelir düzeyleri yaratılması için potansiyelin arttırılması, istikrar ve öngörünün artmasına da bu yapısal değişimin çıktıları olacaktır.