BİR BAKIŞTA TÜRKİYE TOPLUMU

Ekonomi

Türkiye ekonomisi yıllar içinde büyümeye devam ediyor ancak son dönemde bu büyümenin benzer ölçekteki ülkelerin gerisinde kaldığını görüyoruz. Dolar bazında GSYH 2017’den bu yana düşüyor. IMF verilerine göre 2021 itibariyle GSYH büyüklüğü bakımından Türkiye en büyük yirminci ekonomi. Önceki yıllarda görece üst sıralardayken son dönemde yaşanan gerilemenin temel nedeni elbette liranın değer kaybı. Bu nedenle döviz kuru etkisinden arındırılmış satın alma gücü paritesine göre hesaplandığında 11. ülke konumunda. Bu da kur ve enflasyon sarmalında ekonominin zorlu bir sınavdan geçtiğini gösteriyor.


Mevcut ekonomi modelinin ne zaman olumlu sonuçlar vereceği yönünde beklentiler giderek karamsarlaşıyor. Bunun bir dayanağı olarak kişi başı GSYH sürekli azalıyor. Birçok makro göstergenin olumlu olduğu 2006-2016 arasında Türkiye’nin kişi başı GSYH’si dünya ortalamasının üstündeyken 2017’den bu yana altında kaldı. 2021’de dünya ortalaması 12 bin dolar seviyesinde; Türkiye’de ise 9.5 bin dolar. Kişi başı GSYH’nin 10 bin doların üstüne çıkması sürdürülebilir bir kalkınma programının çok boyutlu bir şekilde geliştirilmesine bağlı.


Makro göstergelerde devletin ekonomi içindeki payını ifade eden devlet harcamalarının GSYH içindeki oranının 2020 yılına kadar yükselirken 2021’de düştüğü görülüyor. Ancak son iki yılın daha çok dikkat çeken verisi bankalarla ilgili. Bankaların toplam aktifleri yıllar içinde görece küçük bir hızda büyürken son yıllarda devasa bir artış hızı yakaladı. 2020’de bankaların aktifleri %39 büyüyerek 6 trilyon lirayı aştı. İlginç olansa kur ve enflasyon sarmalının en yoğun yaşandığı 2022 yılında Eylül ayı itibariyle bankaların toplam aktifinin 13 trilyon lirayı geçmesi; yani bir önceki yıla göre %86 artmış olması.


Dahası, bankaların net faiz gelirleri son yirmi yılın en yüksek seviyesine çıkmış durumda. 2010’da 28 milyar lira olan bankaların net faiz geliri sürekli artarak 2018’de 100 milyarı geçti. 2022 Eylül itibariyle bu sayı 497 milyar lira; yani bir önceki yıla göre %216 artmış durumda. 2010’dan bu yana geçen 11 yıllık sürede toplam artış oranı ise %453. Bu anlamda bankaların krizden olumsuz etkilendiğini söylemek zor; bilakis ekonominin genel gidişatından devasa bir kazanç elde ettikleri görülüyor. Diğer yandan hem kamunun hem özel sektörün dış borç stoku çok hızlı artıyor; bilhassa kamunun dış borcunun GSYH’ye oranı %20’nin üstüne çıkmış durumda. Bu esasen milli hasılanın 5’te 1’nin dış borç olması demek. Hanehalkı alım gücü giderek azalıyor. Bunun bir nedeni döviz kurundaki devasa artış. 2019 sonuna kadar 6 liraya yaklaşan dolar kuru, 2021 sonunda 13,3’e çıktı. 2022’nin Kasım ayı itibariyle 18,5 lira. Kur krizi tarımdan sanayiye her sektörde üretim maliyetlerini çok hızlı yükseltirken günlük hayat ve tüketim noktasında da her gün hissedilir bir soruna dönüşmüş durumda. Benzer şekilde enflasyon 2021 sonu itibariyle %36 iken Kasım 2022’de TÜİK verilerine göre %85 seviyesinde. Bütün bu süreçte ihracat gelirlerinin artışına rağmen geniş halk kesimlerinin hem temel ihtiyaç maddelerine hem de konut ve araba gibi mallara erişiminin yapısal bir darbe yediği çok açık.


Nitekim TÜİK verilerine göre ortalama benzinli otomobil fiyatı 2021’de bir önceki yıla göre %130 artarak 436 bin liraya çıktı. TÜİK Nisan 2022’den bu yana enflasyon hesabında sepete dahil edilen maddelerin ortalama fiyatını ayrıntılı şekilde yayınlamayı bıraktığı için 2022 için güncel fiyat bilgisine sahip değiliz. Ancak 2010’dan 2021’e geçen 11 yıllık süreçte ortalama otomobil fiyatının yıllık hanehalkı gelirine oranını hesapladığımızda olumsuz bir manzara karşımıza çıkıyor. 2010’da Türkiye’de bir hanenin bir araba almak için yıllık gelirinin 1.6 katına ihtiyacı varken 2021’de 5.7 katına ihtiyacı var. Benzer durumun konut fiyatlarında da geçerli olduğunu düşünmek mümkün. Alım gücünün bu dramatik azalışı toplumda konut ve araba gibi arzu edilen mallara erişimin artık imkansız olduğu kanaatini yaygınlaştırıyor. Bilhassa alt ve orta gelir grubunda bulunan geniş kesimler için kiradan çıkıp kendi evine geçmek veya çocuklu aileler için bir araba edinmek imkansız hale geldikçe umutsuzluk da artıyor. Bunun bir nedeni de dolaylı vergilerin toplam vergi geliri içinde %60’lardan aşağı inmemesi. Tüketim ve ticari işlemlerden alınan dolaylı vergiler bir yandan kayıt dışı ekonomiyi çözümsüz hale getirirken diğer yandan toplumun dar gelirli geniş halk kesimleri için büyük bir tüketim eşitsizliğine yol açıyor. 


Kaynaklar: TÜİK, BDDK, TCMB, Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Dünya Bankası



Sektörlerin GSYH’deki Payı (%, 2010-2021)

Kaynak: TÜİK, Yıllık Gayrisafi Yurtiçi Hasıla




Merkezi Yönetim En Büyük Üç Harcama Kalemi Oranları (%, 2010-2021)

Kaynak: Strateji ve Bütçe Başkanlığı, 2021




OECD Ülkelerinde ve Türkiye’de İthalatın ve İhracatın Yıllık Artış Oranı (%, 2014-2021)

Kaynak: Dünya Bankası & TÜİK, Dış Ticaret İstatistikler





İthalat ve İhracat Oranları (Milyar USD ve %, 2013-2021)

Kaynak: TÜİK, Dış Ticaret İstatistikleri