Ceza Hukuku


Toplumda korunmaya değer bazı yararların ihlal edilmesine devletin verdiği tepkinin rejimi ceza hukukunu oluşturmaktadır. Kamu hukukunun diğer alanlarıyla daha sık münasebet söz konusu olabilirken devlet tarafından ceza verilmesinin ikincil olma özelliği dolayısıyla her vatandaş, ceza hukuku düzenleme çerçevesine girmeyebilir. Toplum düzeni bozulunca idari veya ceza dışı hukuki tedbirlerle düzen yeniden sağlanabilecekse ceza hukukuna da lüzum kalmayacaktır.


Bu itibarla Türkiye’de ceza hukukunun küçük ölçekteki bilançosu, hukuki ve idari tedbirlerin ötesine geçerek ceza yaptırımına ulaşanları göstereceğinden ayrı bir yeri vardır. Suç şüphesi bulunan ve suça bulaşmış bireylerin bu görünümü, birçok bilim alanının ayrı ayrı inceleme konusu olabilecek çok boyutlu bir değerlendirmeyi de gerekli kılmaktadır. Kriminoloji, sosyoloji, psikoloji bilim alanlarındaki çalışmalar bunların başında gelmektedir.


Raporda, adli yargıda ceza hukukuyla irtibatlı mercilerin kararları üzerinden Türkiye’de ceza hukukunun küçük ölçekte bilançosu izlenecektir.


Yargıtay


Adli yargının ceza ve bölge adliye mahkemelerinin temyiz mercii sıfatıyla, Ceza Genel Kurulu ve 20 ceza dairesi olarak görev yapan Yargıtay, Danıştay gibi idari görevleri bulunmayan salt içtihadi bir mahkeme özelliği taşımaktadır.


Şekil 18. Yargıtay Ceza Dairelerinin Dosya Sayısı ve Dosya Çözme Kapasitesi, 2012-2019

Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019


2019 yılında Yargıtay ceza dairelerine gelen dosya sayısında 2018 yılına göre bir artış gözlenmiştir. 2012’den itibaren gelecek yıla devreden dosya sayısı incelendiğinde, mahkemenin dosya çözme oranının yükseldiği görülmektedir. Diğer taraftan yıl içinde gelen dosya sayısı da 2015’ten itibaren azalma eğilimindedir. Hukuk dairelerindekine benzer şekilde görülme gün sayısı, ceza dairelerinde de düşmüştür.


Cumhuriyet Başsavcılıkları


İhbar üzerine veya resen devlet adına harekete geçen Cumhuriyet Savcılıklarının temel uğraşı, bir suç şüphesi üzerine uygulanacak tedbirler ve sonrasında açılacak kamu davasıdır. Ceza yargılaması, temel hak ve hürriyetler üzerinde doğrudan sınırlama özelliği gösterdiğinden suçla mücadelede doğrudan dava açılarak yargılama yapılması değil suç şüphesinin araştırılarak belli seviyede olmasına göre gözaltı, tutuklama, adli tedbir gibi tedbirlerin gerekiyorsa uygulanması ve sonrasında savcılık tarafından hazırlanan iddianamenin ceza mahkemesince kabulüne kadar ayrı bir aşama olarak düzenlenmiştir. Kişi bakımından ceza yargılaması yapılıp yapılmayacağına da karar verildiği bir aşamada, ilgili kişililer suçlu değil şüpheli konumundadır. 


Şekil 19. Cumhuriyet Başsavcılıklarına Gelen İhbar Dosya Sayısı

Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019


Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılan ihbar sayısı, bir önceki yılın ihbar sayısının iki katından daha fazla sayıda olmasına rağmen 2018 yılında soruşturma açma oranı %16,7’ye, 2019 yılında ise %13,7’ye gerilemiştir. Dolayısıyla suç ihbarı artmasına rağmen savcılıklarca soruşturma açma oranı artmamıştır.


İhbar sayısının artması bir vakıa iken savcılıklar nezdinde soruşturma açma oranının daha düşük olması ise bir başka vakıadır. Hukuki değerlendirmeden ziyade sosyolojik manada üzerinde durulması gereken bir mesele olarak ihbar etme eylemi, savcılıkların verdiği soruşturma açma oranlarına bakıldığında asılsız ihbar olgusunu gündeme getiriyor. Suçu ihbar etme şekillerinin kolaylaşması, suçu öğrenmenin online ortamlar da dahi söz konusu olabilmesi ihbar sayısını artırabilir. Ancak ihbar etme kolaylığının sonucu, daha fazla soruşturma açılmasını doğurmaktan ve dolayısıyla suçla mücadele etmekten ziyade savcılıkların iş yükünü artıran bir hâl de almaktadır. Bu da göstermektedir ki suç ihbarında ciddiyetin sağlanması için hukuki yollara ihtiyaç duyulmaktadır.

 

Şekil 20. Cumhuriyet Başsavcılıklarındaki Soruşturma Dosya Sayısı

Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019


2012’den bu yana cumhuriyet savcılığına intikal eden 3 milyon dolayındaki uyuşmazlıkların sayısında, son yıllarda önemli bir artış görülmekle birlikte 2019 yılı itibarıyla bu sayı azalmıştır. 2019 yılında cumhuriyet savcılıklarına gelen dosya sayısında yaklaşık 10.000 azalma görülürken yıl içinde karara bağlanan dosyanın arttığı ve buna bağlı olarak da gelecek yıla devreden dosyanın azaldığı görülmektedir. Soruşturma evresindeki dosyanın ortalama görülme günü bir önceki yıla göre 5 gün artarak 416 gün olmuştur.


Bununla birlikte 2012-2016 yılları arasında 3 milyon civarında olan soruşturma dosyasının, 2019’a gelindiğinde 7 yıl içinde yaklaşık 1 milyon artış göstermesi üzerinde durulmalıdır. Diğer taraftan artan iletişim imkânları, suçun resen veya ihbar yoluyla öğrenilmesini kolaylaştırarak soruşturma başlatılmasını da tetikleyebilmektedir.


Şekil 21. Cumhuriyet Başsavcılıklarının Verdiği Kararların Görünümü

Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019


2019 yılında toplam 8.642.292 karar içerisinden 4.552.392 kovuşturmaya yer olmadığı kararı (takipsizlik) verilmiştir. 2019 yılında Cumhuriyet Başsavcılıklarınca verilen kararların, %52,7’si kovuşturmaya yer olmadığı, %34,9’u iddianamenin kabul edilerek ceza davası açıldığı ve %12,4’ü de yetkisizlik, görevsizlik, birleştirme ve başka büroya gönderme yönündeki kararlardır.


Yıllara göre bakıldığında Cumhuriyet Savcılıklarınca açılan soruşturmalarda ortalama %50 oranında kovuşturmaya yer olmadığı şeklinde karar verildiği görülmektedir. 2018 yılı için bu oranın arttığı izlenebilirken suç şüphesiyle başlatılan ceza soruşturmalarında, şüpheye verilen anlamın değiştiği şeklinde okunabilir. Daha küçük şüphelerle, savcılık nezdinde soruşturmaların başlatılabilmesi kamuoyunda da bilinen bir gerçektir.


Şekil 22. Cumhuriyet Başsavcılıklarına Ait Dosyalardaki Suç Tipleri

Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019


2019 yılında soruşturmalara göre verilen kararlar ve suç tipleri incelendiğinde, mal varlığına karşı suçların ilk sırada ve yüzde olarak da diğer suçlara göre önde olduğu görülüyor. Vücut dokunulmazlığına karşı suçlar ile hürriyete karşı suç oranları benzer şekilde %16 dolayındadır.


2019 yılında, soruşturmaya en fazla konu olan 6 suç başlığı içinde, mal varlığına karşı suçlar bakımından %61,9 oranında kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verilmiştir.


Ceza Hukukunda Uzlaştırma


Tüm dünyada bir uyuşmazlığın yargı makamları önüne gelmeden önce çözüme kavuşturulmasının teşvik edilmesi dikkat çekmektedir. Ceza hukukunda bu eğilim, fail ile mağdur arasında barışın gerçekleştirilerek mağdurun zararının giderilmesi ve böylece daha çok onarıcı adaletin tecelli etmesini öngörmektedir. Bugünkü görünümünü 2017 yılında yapılan mevzuat değişikliğiyle alan uzlaştırma, ceza uyuşmazlığının çözüm sürecini hızlandırarak yargılama giderlerini azaltma işlevini de üstlenmektedir. 


Şekil 23. Ceza Hukukunda Uzlaştırmanın Görünümü

Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019


2019 yılında uzlaştırma bürolarına tevdi edilen dosyalarda, bir önceki yıllara göre uzlaşma ile sonuçlanan dosya sayısında artış olduğu görülmektedir. 2018 yılında uzlaşma sağlanan dosya oranı %50,2 iken 2019 yılında bu oran %52,7’ye yükselmiştir. Bu veriyi, uzlaşma kültürünün yargı mekanizması içerisinde yerleşmeye başladığı şeklinde okuyabiliriz. 


Suça Sürüklenen Çocuklar


Bir çocuğun suça sürüklenmesi, çocuğa suçun faili dahi denilemeyecek kadar hassas bir meseledir. Çocuk suçluluğu, dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli meselelerden biridir. Sadece hukukun değil sosyoloji, psikoloji gibi farklı disiplinlerin de inceleme alanlarındandır.


Yıllara göre sayıya bakıldığında, yıl içinde suça sürüklenmiş çocuğa ait dosya sayısının azalma eğiliminde olması sevindiricidir. Ancak toplam dosya sayısına bakıldığında önceki yıllardan ve bozularak gelen dosyalarla birlikte yaklaşık çeyrek milyon suça sürüklenmiş çocuk dosya sayısı, genç nüfusa sahip ülkemiz bakımından üzerinde durulması gereken çok önemli bir vakıadır.


Şekil 24. Ceza Mahkemelerinde Suça Sürüklenen Çocuk Sayısı

Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019


Erken Evlilikten Doğan Mağduriyetler


Erken evliliklerin sonucu çocuk gelinler uzun yıllardır toplumumuzun kanayan yaralarından biridir. Bu hassas konu ile ilgili hem hukuki tedbirler alınmaya çalışılmakta hem de STK’lar bazında çalışmalar yürütülmektedir. Fakat son zamanlarda ülke gündeminde yer alan ve birçok tartışmaya sebep olan erken evlilik mağdurları, zorla evlendirilen yahut istismara uğrayan çocukların durumundan ayrıştırılması gereken bir başka önemli konudur. Evlendikleri zaman reşit olmayan kadınlar, kendi beyanlarıyla mağdur olduklarını ifade etmekte, mağduriyetlerinin sebebi olarak aradan geçen uzun zamanın ardından eşlerinin reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan yargılanması ve cezalandırılmasını göstermektedirler.


Bu konuyla ilgili şikâyetler sonucu hükûmet ilk kez 2017 yılında fiilen evlilikleri devam eden bununla beraber resmî nikâhları da olan evliliklerde, erkeğin cezalandırılmasını önlemek için bir yasa tasarısı düzenlemiş fakat yoğun eleştiriler sonucu tasarı geri çekilmişti. 2020 yılında konu tekrar gündeme gelmiş ve infaz düzenlemeleri ile eşler arasındaki yaş farkı 15 yıldan az olanlar için infazın ertelenebileceği konuşulmaya başlanmıştı. Temmuz 2020 itibarıyla yeni yasal düzenlemeler yapılacağı söylentileri devam eden bu konu hakkında kamuoyunun meseleyi erken evlilik olarak görmesi nedeniyle henüz bir adım atılabilmiş değil.


Özetle bir yanda eşi mahkûm olduğu için zor durumda kaldığını, evliliğinin üstünden geçen yılların ardından böylesi bir kararın gereksiz olduğunu savunan kadınlar öbür yanda erken evlilik mahkûmlarının cezalarının affedilmesinin “tecavüzcüyle evlendirmenin” ya da reşit olmayan kız çocuklarının gelenek, kültür adı altında zorla evlendirilmelerinin önünün açılmasına sebebiyet vereceğini öne sürenler, tartışmanın karşılıklı iki kutbunu oluşturmaktadır.


Mesele son derece hassas olduğundan üzerinde bu kadar çok konuşulması doğal kabul edilebilir. Hukuki düzenlemelerle bir grubun mağduriyeti giderilirken başka mağduriyetlere sebep olunma riski de bulunabilir. Reşit olmayanların evliliği yasal olarak kabul edilemez olsa da ortada evliliğin üzerinden uzun zaman geçmesiyle kurulan aileler olduğu ve eşleri hapiste olan kadınların çocuklarıyla beraber ciddi problemlerle karşı karşıya kaldıkları açıktır. Yapılacak düzenlemeler son derece ayrıntılı bir şekilde ele alınmalı, genel değil özel nitelikte olmalı ve yalnızca mağdur olduğu düşünülen kişileri kapsayacak şekilde geriye dönük olmalıdır. Burada altı çizilmesi gereken nokta, yapılacak düzenlemelerin erken evliliklerin önlenmesine dair güvencelerin ortadan kalkmasına neden olmamasıdır. Bunun yalnızca tek seferlik belirli küçük bir kesimi ilgilendiren düzenleme olmasına dikkat edilmelidir.


Sonuç olarak aralarında resmi nikâh bulunan fiilî olarak da uzun yıllar evlilik hayatı sürdürmüş, bir aile kurmuş belli bir grup kişinin mağduriyeti giderilmeli fakat bu durum erken yaşta evliliğin önünü açacak şekilde de olmamalıdır. Ayrıca her ne kadar çocuk yaşta evlilik hukuken yasak kabul edilse de maalesef karşımızda bir vakıa olarak durmaktadır. Bu vakıanın çözümü için hukukun tek başına yeterli olamayacağı ve hukukun bu durumda vakıaya sonuç kısmında tesir ettiği kabul edilerek hukukun önleyici tedbirleri ile birlikte toplumu bilinçlendirici önlemler alınmalıdır.


Sosyal Medya Adaleti


Dönemin farklı bir iktidar alanı olan sosyal medya üzerinden adalet arayışları ve bunların kamuoyuna yansıyan boyutu, ülkenin hukuk gündeminde önemli bir yer oluşturmaktadır. Bu da bize “sosyal medya, adaletin tesisi için yeni bir araç mı?” sorusunu sordurmaktadır.


İngiltere merkezli “We Are Social” isimli şirketin 2020 yılı raporuna göre Türkiye; 37 milyon Facebook, 38 milyon Instagram, 11.8 milyon Twitter kullanıcısı ile sosyal medya kullanımında hem Dünya listesinde hem de Avrupa listesinde ön sıralarda yer almaktadır. Sosyal medya, kullanıcılarına fikirlerini farklı kitlelere ulaştırma imkânı sağlamanın yanı sıra onların kendileri gibi düşünen insanlara ulaşımını da kolaylaştırmaktadır. Ancak bu işlevlerine ek olarak sosyal medyanın son yıllarda gittikçe dikkat çekip yükselen bir kavram içinde yer aldığı görülüyor: “Sosyal medya adaleti”.


Sosyal medya adaleti ifadesi; henüz kavramsallaşmamış olsa da toplum vicdanını yaralayan bazı toplumsal olayların çözüme kavuşturulmasında, yargı üzerinde etkili bir araç olduğu inancıyla karşımıza çıkmaktadır. Zira sosyal medya araçları, gündem yaratma ve farkındalık oluşturma açısından bilgi ve iddiaların daha hızlı yayılması, çok geniş kitlelere ulaşma imkânının bulunması yönüyle geleneksel medyaya kıyasen daha pragmatik bir işleve sahiptir. Kamu düzenini zedeleyen ve toplumun vicdanını yaralayan bazı hukuki ve toplumsal olaylar, sosyal medya aracılığıyla geleneksel medyaya taşınmakta ve yargı makamlarını resen harekete geçirmektedir. Bu durum özellikle de ceza muhakemesi süreçlerinde etkili olmaktadır. Sosyal medyada yayınlanan görüntüler ya da yazılan iddialar neticesinde toplumda tepki oluştuğunda soruşturma başlatılmamış durumlarda soruşturma başlatıldığı, delillerin karartılmasının önüne geçildiği ya da kamuoyunu zedeleyen kimi durumlarda tedbir amaçlı tutukluluk kararının alınması söz konusu olabilmektedir. Bu durum, sosyal medyada adalet arayışının yaptırım gücünün artmasına işaret etse de hukukun kendisine zarar verici potansiyeli çok daha yüksektir.


Hızlı yayılımın etkisi ve dosyaların içeriğine hâkim olunmaması nedeniyle, sosyal medyada yer edinen olaylar ve dosyalar hakkında yapılan yorumlar adaleti yanıltıcı nitelikte olabilmektedir. Bunun yanı sıra hukuki bilgi eksikliği nedeniyle yapılan yorumlarla adaletin sağlanmadığı algısı yaratılmaktadır. Özellikle ceza dosyalarına yönelik, tutuklama kararlarına veya tutuksuz yargılamalara dair itirazların pek çoğunun, hukuki bilgi yoksunluğu ile yapıldığı görülmektedir.


Sosyal medya adaleti kavramı, teknolojinin kullanımının daha da artacağı günlerde, daha sık aşina olacağımız bir kavram hâline gelecektir. Zira bireyler, farklı kitlelere ulaşarak mağduriyetlerini dile getirme ve destek toplamak için bilginin çok hızlı yayıldığı, delillerin bireylerce karartılmasının zor olduğu, geleneksel medyaya göre daha nesnel olduğu düşünülen ama aslında dezenformasyonun da bir hayli yoğun olduğu sosyal medya ağlarını tercih etmektedirler. Sosyal medyada adalet arayışı, kamu düzeniyle ilişkili olduğundan yargıyı denetleme ve yargıyla toplum arasında denge mekanizması görme işlevi açısından önem taşısa da propaganda ve dezenformasyon açısından oldukça hassas yaklaşılması gereken bir konudur. Zira sosyal medya ağları, bireylerin gerek bireysel gerekse toplumsal hareket ederek vicdanlarına, düşüncelerine aykırı gelen, kendilerini yaralayan her hususta özgürce fikir beyan etmeleri ve kitleleşmeleri açısından çok güçlüdür. Adalet arayışının hukuki mekanizmalarda mevcut hâle gelen bir tıkanıklık olarak görülmemesi, denge ve denetleme işlevinde nesnel olunması ve bireysel sınırsız bir özgürlük anlayışının oluşmaması açısından sosyal medya ağlarına yönelik yasal bir düzenlemenin ele alınması gittikçe daha elzem olmuştur.


2019 yılında sosyal medya üzerinden bazı adalet arayış hashtagları şu şekilde gösterilebilir:


#iremsuicinadalet

İrem Su Akkaya, Mart ayında 192 promil alkollü bir sürücünün neden olduğu kazada hayatını kaybetti. Frene basmayan alkollü sürücünün bilinçli taksirden değil olası kasttan yargılanmasını isteyen aile, sosyal medyada gündem oluşturdu.


#AdliMahkumKapsamlıEşitYasa

Son yıllarda cezaevi kapasitelerinin çok üzerinde mahkûm barındırması nedeni olarak adil olmayan yargı sistemi ve hatalı mahkeme uygulamaları ileri sürülerek mağduriyetlerin giderilmesi için affa ilişkin düzenleme talep edilmişti.


#AlparslanKuytulaÖzgürlük

Alparslan Kuytul’un Ocak 2019’dan beri haksız yere tutuklu yargılandığını öne süren yakınları ve vakıf üyeleri tarafından Alparslan Kuytul’a özgürlük talebi ile 15 Eylül’den beri yürütülen hashtag çalışmasıdır. 22 Ağustostaki duruşmada Kuytul’un tahliye edilmesi talebiyle konu, sosyal medyada gündemde tutulmaya çalışıldı.


#EmineBulutİcinAdalet 

Kadın cinayetleri maalesef 2019 yılında çokça sosyal medyada gündem olmuştur. #yelizinsesisesimizdir #MerveKotanİçinAdalet #ZümrütEr #TubaErkol


#RabiaNaz 

2018 yılında Giresun’un Eynesil ilçesinde hayatını kaybeden 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan’ın ölümünün şüpheli olduğu, babasının iddiasıyla kamuoyu gündeminde yer aldı. Rabia Naz’ın ölümü ile ilgili gelişmeler 2019 yılında da kamuoyunca takip edildi.


#Seydioğlu

6 Temmuz’da Seydioğlu Baklava A.Ş. sahipleri, trafikte içinde hamile kadının bulunduğu araca sözlü hakaretlerin ardından saldırdı. Şahısların serbest bırakılmasının ardından olay, adaletin sağlanmadığı iddiası ile tekrar gündeme geldi.


#ÇorluTrenKatliamı 

Çorlu’da 25 kişinin hayatını kaybettiği, 328 kişinin ise yaralandığı tren kazasının ardından açılan davanın ilk duruşması 3 Temmuz’da görüldü. Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame kapsamında açılan davada, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) çalışanı dört kişi “taksirle öldürme ve yaralama” suçlarından yargılanıyor. Yakınlarını kaybeden aileler, sadece dava kapsamında yargılanan dört sanıktan şikâyetçi olmadıklarını belirterek sorumlu olan üst düzey yetkililerin de davaya dâhil edilmesi taleplerini sosyal medyadan dile getiriyorlar. TBMM’de, kazanın araştırılması için verilen soru önergeleri reddedildiği için 10 Temmuz’da hashtag etkileşimi arttı.


#AvukataKarışmakHaddinDeğil

İstanbul Anadolu 2. İş Mahkemesi’ndeki bir duruşma sırasında mahkeme hâkiminin, mini etek giyen avukatın bu kıyafetinin avukatlık hukukuna ve örfe aykırı olduğunu öne sürdü. Durumun baro başkanlığına bildirilmesi için avukatın etek boyunun cep telefonuyla çekilmesi talebinin reddedilmesi üzerine tutanak tutularak duruşmaya devam edildi. Avukatın kıyafet tercihi nedeniyle maruz kaldığı olay sosyal medyada gündem oldu. Kılık, kıyafet nedeniyle keyfî muamele uyguladığı iddia edilen hâkime soruşturma başlatıldı.