MASANIN FARKLI TARAFI
Musab Osman Öztekin
Hukuk Öğrencisi
Ülkemizde hukukun durumunu değerlendirmeye başlamadan önce cevaplamamız gereken temel bir soru var: “Geçtiğimiz yıl, adil bir hukuk sistemi oluşturma ve gerçekleştirme idealine ne kadar yaklaştık?”
Temel Hakların Sınırı Tartışması
Temel hakların sınırlandırılmasında liberal ve muhafazakâr görüşten hangisinin ağırlık kazandığı hususu belirsizliğini koruyor. Bir yanda hakların kapsamının genişlemesi gerektiği savunulurken öbür yanda kaynağını tecrübeye dayandıran bir anlayış söz konusu. Bu husustaki belirsizliği ortaya koyması açısından AYM’nin “Barış Akademisyenleri” kararının önem arz ettiği aşikâr. Kararda, hükûmete yöneltilen birtakım sert açıklamaların, kendi bağlamında değerlendirildiğinde, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı belirtiliyor. İlgi çekici yanı ise kararın 8’e 8 oy ile alınmış olması. Anlaşıldığı üzere yüksek mahkeme üyelerinin dahi hakları sınırlandırma sahasındaki “kafa karışıklığını” çözmekte zorlandığı görülmekte.
Birey/Toplum Eksenli Yaklaşım ve İstanbul Sözleşmesi
Geçtiğimiz aylarda bir hocama şöyle bir soru yöneltmiştim: “Anayasa’mız tarafından bize verilen aileyi koruma yükümlülüğünü, yargı camiası olarak yerine getiriyor muyuz? Aileyi yıkan olguları hukuka uygun görmek, ailenin yıkılmasına açık bir destek değil midir?”
Kendisinden şu cevabı aldım: “Haklara birey eksenli bakışa sahip olan İsviçre ekolünü benimsiyoruz, sahip olduğumuz yasalarla korumayı öncelediğimiz: Birey.”
Hayretle karşılamıştım. Toplum düzeninin inşasında esas alınan kurallara yönelik yaptığım bir sorgulama faaliyetine “çünkü biz bu ideolojiyi benimsiyoruz” gibi bir cevap alacağımı düşünmemiştim. Zira özgür bir aklın, önüne konan ideolojileri sorgulamadan benimseyeceğine inanmıyordum.
O zaman soralım: “Yiyecek, içecek ve diğer bir ton yaşam aracında yerli ve organik olanı tercih etmeye çalışırken bakış açımız konusunda ithal ve yapay olanda ısrar etmenin sebebi ne olabilir?” İsviçre’nin birey eksenli yaklaşımı, “bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz” anlayışına sahip Türkiye toplumu için terakkiye vesile olabilir mi? Elbette keskin çizgilerle bireyci ya da toplumcu olmaktan bahsetmiyoruz ancak perspektifimizi tarihî, sosyolojik ve kültürel gerçekleri de dikkate alarak oluşturmanın nice faydalar barındırdığı inkâr edilemeyecektir.
Yasaları Oluştururken
Bizleri adalete ulaştırması beklenen yasaların çıkartılma sürecinde, sosyolog ve psikologların görüşünün alınması gerekmektedir. Toplum düzeninin inşası, toplumu ve bireyi inceleyen bilim insanlarının katkılarıyla daha meşru ve anlamlı hâle gelecektir. İçerisinde yaşadığımız toplumun adalet anlayışını dikkate almak ve yasaları bu doğrultuda çıkarmak, adil bir hukuk düzeni inşası için en makul yol olarak gözükmektedir.