Açıköğretim programlarında öğrenciler, ders materyali olarak ders notları, sunumlar ve videolar gibi içerikler kullanıyor. Bu içeriklere öğrenciler istedikleri zaman Öğrenme Yönetim Sistemi (ÖYS) gibi online sistemler üzerinden ulaşabiliyor. Ne var ki ÖYS’deki sunumlar, ders notları, video içerikleri ve ünite soruları gibi materyaller etkileşimli bir öğrenmeden, alıcı ve vericinin bulunduğu bir öğrenmeden ziyade, tek taraflı, monoton bir öğrenme biçimi sunuyor. Öğrencinin bilgi kaynağını okuyup anlaması sürecinden farklı olarak, bilgi alış-verişinde bulunma imkanı olmamasına neden olan bu öğrenme biçimi monolojik bir öğrenme/öğretim biçimidir. Monolojik öğretim, eğitim psikolojisi ve pedagoji çalışmalarında da gösterildiği gibi, öğrenci motivasyonu ve başarısı bakımından zayıf kalan bir biçimdir. Dolayısıyla açıköğretim programlarının en temel pedagojik eleştirisi bu monolojiden teşekkül edebilir.
Monolojik öğretim biçiminin açıköğretim programlarında üretilmiş olmasının nedeni, kendini en açık biçimde “diploma edindirmeye odaklılık” temasında gösteriyor. Açıköğretim programları öğrencilerine, hazırladıkları 20 soruluk vize ve final sınavlarından geçecekleri kadar bilgi edindirmeyi amaçlıyor. Bunu yaparken her bir disiplinin kendine özgü kapsayıcı ve derin epistemik yapısını öğrencilerine kazandırmaktan feragat ediyor. Bu nedenle açıköğretim macerası “sınavdan geç ve diplomanı al” şeklinde deneyimleniyor. Üstelik sınavdan geçmek için öğrencilerin ders çalışması çoğunlukla gerekmiyor. En iyi ihtimalle sınavlardan birkaç gün önce ders özetleri okunarak sınava giriliyor. Dahası öğrencilerin çoğu sınav soruları tekraren sorulduğu için sınav anında internet üzerinden soruların cevaplarını bulmayı tercih ediyor. Hal böyleyken açıköğretimin gerçek bir öğretim içerdiğini, sınav başarısının öğrencinin öğrenimini ölçebildiğini ve bu diplomaların istihdam alanlarında yetkinlikleri belgelediğini düşünmek, fazlaca hüsnü zan oluyor.
Sonuç olarak açıköğretimin mevcut durumuna dair; monolojik, sınava ve sınavdan geçirmeye odaklı, yükseköğretim ekseninden kaymış, sertifika/diploma edindirme kursu görünümlü bir yapı olduğu tespitleri geçerli tespitler olarak ortaya çıkıyor.
Peki Ne Yapılmalı?
Açıköğretim ders içeriklerinin metin ve ders videosu odaklı olduğunu belirtmiştik. Burada ilk yapılması gereken, bu yazının da tezlerinden birkaçının doğrulanmasını sağlayacak biçimde, ders materyallerinin kullanım zamanı, sıklığı ve etkinliği üzerine bir analizdir. Öğrencilerin ders sunumları, videoları, soru çözümlerini ve diğer içerikleri ne sıklıkla ve hangi zamanlarda kullandığının bir analizi yapılmalıdır. Buradan çıkacak sonuç, açıköğretim programlarının “gerçek” kullanımını ve “öğretim” etkinliğini gösterecektir. Analiz sonuçlarına göre sorun tespiti yapılmalı, tercih edilen içerik neden tercih ediliyor, tercih edilmeyen içeriğin ise neden edilmediğinin değerlendirmesi yapılmalıdır.
Türkiye’deki her açıköğretim fakültesi AÖF’ün uzun faaliyet zamanından kaynaklanan tecrübelerinden faydalanmalıdır. Özellikle AÖF’ün “e-kampüs” sistemi gibi hoca-öğrenci ve öğrenci-öğrenci arası etkileşimi artırmayı amaçlayan uygulamaları hem öğrenciler arasında hem de diğer açıköğretim fakülteleri arasında yaygınlaşmalıdır. Bu sanal sınıflarda öğrencilerin ders dışında da iletişimde bulunması, not paylaşımı, ek kaynak önerileri gibi hiyerarşik olmayan etkileşimleri de desteklenmelidir. Bir adım ileri gidilerek, araştırma ve uygulama projeleri gibi, alana ait bilginin tatbikiyle kazanımını hedefleyen “ödevler” verilebilmelidir. Bunlar grup projeleri yahut bireysel projeler olarak sisteme yüklenebilmeli, puan sistemine dahil edilmelidir.
Bunun ardından, mevcut ÖYS sistemlerine ek olarak, öğrencilerin mobil cihazlarından yahut internet üzerinden kullanabilecekleri bir aplikasyon geliştirilmelidir. Bu aplikasyon, piyasadaki örneklerine benzer biçimde, ders içeriklerini çağdaş yöntemlerle aktaran, etkileşim temelli öğrenme ve ölçme değerlendirme modüllerine sahip olmalıdır. Aplikasyon, açımlamalı geribildirim metoduyla öğrencinin eksiklerini analiz etmeli, öğrenciyi ona uygun öğrenme modülüne yönlendirmelidir. Aplikasyondaki ders içeriklerinde konu anlatım videoları daha akıcı, görselleştirilmiş, animasyon ağırlıklı ve alan bilgisi bakımından güncellenmiş olmalıdır. Bunların yanı sıra açıköğretim öğrencilerinin geniş yaş aralığına binaen bu içeriklerin yaşlı bireyler için de uygunluğu sağlanmalıdır. Yani “bilginin derinliğini yitirmeyip talebenin talebini söndürmeyen” ders içerikleri oluşturulmalıdır. AÖF bu hususta kullanılan aplikasyonlar geliştirmiş olsa da bunlar yalnızca ders notlarının ve çıkmış soruların erişilebilirliğini artırmaktadır.
Ayrıca hem yükseköğretimin yaygınlaşması misyonundan uzaklaşmamak hem de öğrencinin açıköğretimden beklentilerini daha iyi analiz etmek için, programa kayıt ve ders yenileme sürecinde öğrencilere “Açıköğretim Talep Niyet Formu” doldurtulmalıdır. Bu form sayesinde öğrencilerin açıköğretim programına başvuru nedeni, programdan beklentisi ve programdan mezuniyeti sonrasında hedefi tespit edilmelidir. Bu veriler ışığında programların içerikleri -misyondan uzaklaşmamak kaydıyla- güncellenmelidir.
Tüm bu sorunların ve önerilerin temelinde ise açıköğretim programlarının misyonu ve vizyonu hakkında bir yapılandırmaya gidilmesi gerekliliği bulunuyor. Mevcut misyon ve vizyon dahilinde üretilen program, yükseköğretimi yaygınlaştırırken nitelikten ödün veriyor. Bu ödün vermeyi engellemek ancak ve ancak teknolojik imkanların daha etkin kullanımıyla mümkün olacaktır.