Logo

Yayınlar

Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri


Sanayileşme sürecindeki toplumlarda, sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün sağlanmasında mesleki ve teknik eğitim diğer eğitim türlerine göre daha fazla etkilidir. Bu noktada, sanayinin ihtiyaçlarını anlayan veya anlık olarak cevap verebilen mesleki ve teknik eğitim modeli her zamankine nazaran daha çok ihtiyaç haline gelmiştir. Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri; okullar, kamu ve özel sektör kurumları yanında sivil toplum kuruluşlarının bir arada “en iyi” eğitim modelini bulmak ve sunmak için hayata geçirilmiş mesleki ayrıca teknik eğitim modelidir. Her ülke kendi sektörel yapısı, eğitim sistemi; paydaşları, yönetim ve finansman modellerini göz önüne alarak kendi ihtiyaçlarına uygun Mesleki Mükemmeliyet Merkezlerini hayata geçirebilmektedir. Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri henüz proje aşamasındadır ve merkezlerin bağımsız bir kurum olarak değil, mevcut okulların bünyesinde açılacağı öngörülmektedir. Kurulacak merkezlerin kamu – özel sektör iş birliği çerçevesinde nasıl bir iş birliği yapacağı ya da nasıl finansman kaynaklarından faydalanacağı belirli değildir. Bu politika notunda Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri dünyadan örneklerle birlikte ele alınmakta ve Türkiye’de hayata geçirilmesi amaçlanan projelere dair öneriler sunmaktadır.   Sanayileşme sürecindeki toplumlarda, sanayinin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün sağlanmasında mesleki ve teknik eğitim diğer eğitim türlerine göre daha fazla etkilidir. Bu noktada, sanayinin ihtiyaçlarını anlayan veya anlık olarak cevap verebilen mesleki ve teknik eğitim modeli her zamankine nazaran daha çok ihtiyaç haline gelmiştir. Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri; okullar, kamu ve özel sektör kurumları yanında sivil toplum kuruluşlarının bir arada “en iyi” eğitim modelini bulmak ve sunmak için hayata geçirilmiş mesleki ayrıca teknik eğitim modelidir. Her ülke kendi sektörel yapısı, eğitim sistemi; paydaşları, yönetim ve finansman modellerini göz önüne alarak kendi ihtiyaçlarına uygun Mesleki Mükemmeliyet Merkezlerini hayata geçirebilmektedir. Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri henüz proje aşamasındadır ve merkezlerin bağımsız bir kurum olarak değil, mevcut okulların bünyesinde açılacağı öngörülmektedir. Kurulacak merkezlerin kamu – özel sektör iş birliği çerçevesinde nasıl bir iş birliği yapacağı ya da nasıl finansman kaynaklarından faydalanacağı belirli değildir. Bu politika notunda Mesleki Mükemmeliyet Merkezleri dünyadan örneklerle birlikte ele alınmakta ve Türkiye’de hayata geçirilmesi amaçlanan projelere dair öneriler sunmaktadır. 

Türkiye’de Zorunlu Eğitimde Dönüşüm: 5 Yaşın Zorunlu Eğitim Kapsamına Alınması


Okul öncesi eğitim çocukların gelişim alanlarının desteklenmesi, ilkokula ve akademik hayata hazırlanmaları, sosyalleşmeleri, yaşamlarındaki risk faktörlerine karşı koruyucu etken olması ve varsa özel eğitim ihtiyaçlarının tespit edilerek yönlendirilmeleri bakımlarından önemlidir. Ülkemizde okul öncesi eğitime katılım oranları henüz hedeflenen düzeyde değildir. Kurum sayısının yetersiz olması, eğitimin ücretli olması, coğrafi olarak dezavantajlı bölgelerdeki ulaşım sorunları, toplumun genelinin ve özellikle ailelerin okul öncesi eğitime bakış açıları, Türkiye’de zorunlu eğitim kapsamında olmayan okul öncesi eğitime katılım oranlarının düşük olmasının nedenleri arasındadır. Okul öncesi kademesinde okullaşma oranlarının artırılması, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasını gerekli hale getirmektedir. 5 yaşın zorunlu eğitime dahil edilmesi avantajları ve olumlu etkilerinin yanı sıra bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Bu politika notu, Türkiye’de okul öncesi eğitimin mevcut durumunu istatistiksel veriler eşliğinde ortaya koymayı, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasına ilişkin öngörüleri, avantajları ve dezavantajları literatür ışığında tartışmayı ve önerilerde bulunmayı amaçlamaktadır.  Okul öncesi eğitim çocukların gelişim alanlarının desteklenmesi, ilkokula ve akademik hayata hazırlanmaları, sosyalleşmeleri, yaşamlarındaki risk faktörlerine karşı koruyucu etken olması ve varsa özel eğitim ihtiyaçlarının tespit edilerek yönlendirilmeleri bakımlarından önemlidir. Ülkemizde okul öncesi eğitime katılım oranları henüz hedeflenen düzeyde değildir. Kurum sayısının yetersiz olması, eğitimin ücretli olması, coğrafi olarak dezavantajlı bölgelerdeki ulaşım sorunları, toplumun genelinin ve özellikle ailelerin okul öncesi eğitime bakış açıları, Türkiye’de zorunlu eğitim kapsamında olmayan okul öncesi eğitime katılım oranlarının düşük olmasının nedenleri arasındadır. Okul öncesi kademesinde okullaşma oranlarının artırılması, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasını gerekli hale getirmektedir. 5 yaşın zorunlu eğitime dahil edilmesi avantajları ve olumlu etkilerinin yanı sıra bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Bu politika notu, Türkiye’de okul öncesi eğitimin mevcut durumunu istatistiksel veriler eşliğinde ortaya koymayı, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasına ilişkin öngörüleri, avantajları ve dezavantajları literatür ışığında tartışmayı ve önerilerde bulunmayı amaçlamaktadır.

Yükseköğretim Kurumlarında Öğrenme ve Öğretme Merkezleri


İlk örnekleri 1980’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan öğrenme ve öğretme merkezleri akademisyenlere aktif öğrenme, sınıf yönetimi, dijital teknolojilerin derslere entegrasyonu, öğrenci psikolojisi, motivasyon stratejileri, ölçme-değerlendirme süreçleri gibi konularda öğretim elemanlarına yönelik eğitimler ve hizmetler sunmaktadır. Öğrenme ve öğretme merkezleri bünyesinde mesleki gelişim olanaklarının sunulması, öğretim üyelerinin aktif öğrenme yöntemlerini kullanması ve benimsemesi açısından olumlu bir etkiye sahiptir. Ülkemizde 2009 yılından bu yana kurulmaya başlanan öğrenme ve öğretme merkezleri teknolojiyi verimli kullanma ve öğretimi mükemmelleştirme amacı taşımaktadır. Dünyada 30 yılı aşkın bir tecrübeyle profesyonelleşen öğrenme ve öğretme merkezleri, ülkemizde hala kurulma ve gelişme aşamasındadır. Bu sebeple öğrenme ve öğretme merkezlerinin öğretim elemanlarının mesleki gelişimine katkı sağlaması için öncelikle nicel ve nitel yöntemler kullanılarak ihtiyaç analizi yapılmalı ve bu ihtiyaçlara yönelik kişiselleştirilmiş destek ve rehberlik sağlanmalıdır.   İlk örnekleri 1980’li yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan öğrenme ve öğretme merkezleri akademisyenlere aktif öğrenme, sınıf yönetimi, dijital teknolojilerin derslere entegrasyonu, öğrenci psikolojisi, motivasyon stratejileri, ölçme-değerlendirme süreçleri gibi konularda öğretim elemanlarına yönelik eğitimler ve hizmetler sunmaktadır. Öğrenme ve öğretme merkezleri bünyesinde mesleki gelişim olanaklarının sunulması, öğretim üyelerinin aktif öğrenme yöntemlerini kullanması ve benimsemesi açısından olumlu bir etkiye sahiptir. Ülkemizde 2009 yılından bu yana kurulmaya başlanan öğrenme ve öğretme merkezleri teknolojiyi verimli kullanma ve öğretimi mükemmelleştirme amacı taşımaktadır. Dünyada 30 yılı aşkın bir tecrübeyle profesyonelleşen öğrenme ve öğretme merkezleri, ülkemizde hala kurulma ve gelişme aşamasındadır. Bu sebeple öğrenme ve öğretme merkezlerinin öğretim elemanlarının mesleki gelişimine katkı sağlaması için öncelikle nicel ve nitel yöntemler kullanılarak ihtiyaç analizi yapılmalı ve bu ihtiyaçlara yönelik kişiselleştirilmiş destek ve rehberlik sağlanmalıdır. 

Eğitim İzleme Raporu 2022

Fikri zemini, yapılanması, politikaları, içeriği ve yönetimi hakkında çok büyük bir kamuoyu kitlesini ilgilendiren eğitim, bütüncül ve çok yönlü bir bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Eğitim İzleme Raporu, yıllık periyodlarla eğitimin genel süreçlerini etkileyen gelişmeleri kendi bağlamı içinde analiz etmeyi, değerlendirmeyi ve bir perspektif sunmayı amaçlıyor.
Elinizdeki rapor, “Öğretmenliğin Dönüşümü” temasını temel alarak hazırlandı. Tema içerisinde öğretmenlik kariyeri, öğretmen ağları, öğretmenliğin toplumsal konum ve itibarının değişimi gibi konularda alanında uzman yazarların kaleme aldığı analiz yazıları yer alıyor. Aynı zamanda rapor, 2022 yılını kapsayarak güncel veriler ışığında eğitim ortamları, yükseköğretim, eğitimde eşitsizlik, eğitim bütçesi gibi 10 kategoriyi istatistiksel verilerle ele alıyor. Eğitim İzleme Raporu 2022, temel bulgular ve önerileri ile araştırmacılar, akademisyenler, politika yapıcılar, sivil toplum ve sektörler için eğitim alanını verilere dayalı izleme imkanı tanıyor. Elinizdeki rapor, “Öğretmenliğin Dönüşümü” temasını temel alarak hazırlandı. Tema içerisinde öğretmenlik kariyeri, öğretmen ağları, öğretmenliğin toplumsal konum ve itibarının değişimi gibi konularda alanında uzman yazarların kaleme aldığı analiz yazıları yer alıyor. Aynı zamanda rapor, 2022 yılını kapsayarak güncel veriler ışığında eğitim ortamları, yükseköğretim, eğitimde eşitsizlik, eğitim bütçesi gibi 10 kategoriyi istatistiksel verilerle ele alıyor. Eğitim İzleme Raporu 2022, temel bulgular ve önerileri ile araştırmacılar, akademisyenler, politika yapıcılar, sivil toplum ve sektörler için eğitim alanını verilere dayalı izleme imkanı tanıyor.

Açıköğretim Lisesi'ne Göç


Salgın hastalık dolayısıyla örgün eğitime verilen ara ile birlikte okulların sosyalleşme işlevinin askıya alınması ve Açık Öğretim Lisesi’nde son yıllarda uygulanan sınavların kapsam ve yöntem bakımından daha cazip olması, örgün ortaöğretim öğrencilerinin yoğun bir şekilde Açık Öğretim Lisesi’ne yönelmesine yol açmıştır. Açık Öğretim Lisesi’nde ders yükünün daha az olması; üniversiteye hazırlık kaygısı içerisindeki öğrencilerin üniversiteye hazırlanmak için daha fazla zaman elde edebilmesi ve lise diplomasına sahip olmanın üniversiteye geçiş için sadece bir prosedürü tamamlamak olarak görülmesi gibi sebepler örgün eğitimden Açık Öğretim Lisesi’ne olan göçü arttırmıştır. Bu göç; 11 ve 12. sınıf seviyesindeki şubelerin boşalması, şubelerin boşalmasına bağlı olarak bazı öğretmenlerin norm fazlası durumuna düşmesi ve üniversite sınavlarına hazırlığa yönelik hizmet veren alternatif eğitim kurumu sayısında artış yaşanması gibi olası sonuçlara sebep olacaktır. Bu göçü ve olumsuz sonuçları önlemek için; örgün eğitimde gerçekleştirilen eğitim uygulamalarının yükseköğretime geçiş sınavına okul dışı bir mekanizma yardımıyla hazırlanmaya fırsat vermesinin önüne geçecek biçimde sınav-öğretim içeriği entegrasyonu sağlanmalı, iki program arasındaki diplomaların eş değer olması gibi öğretim programı içerikleri de birbirine muadil hâle getirilmeli ve örgün eğitim kurumlarından ayrılarak Açık Öğretim Lisesi’ne geçiş yapan öğrenciler ve velilerin bu eğilimlerinin gerekçeleri tespit edilerek örgün eğitim sisteminin veli ve öğrencilerin hangi beklentilerine cevap vermediği tespit edilmeli ve bu alanlara yönelik yapılandırmaya gidilmelidir.  Salgın hastalık dolayısıyla örgün eğitime verilen ara ile birlikte okulların sosyalleşme işlevinin askıya alınması ve Açık Öğretim Lisesi’nde son yıllarda uygulanan sınavların kapsam ve yöntem bakımından daha cazip olması, örgün ortaöğretim öğrencilerinin yoğun bir şekilde Açık Öğretim Lisesi’ne yönelmesine yol açmıştır. Açık Öğretim Lisesi’nde ders yükünün daha az olması; üniversiteye hazırlık kaygısı içerisindeki öğrencilerin üniversiteye hazırlanmak için daha fazla zaman elde edebilmesi ve lise diplomasına sahip olmanın üniversiteye geçiş için sadece bir prosedürü tamamlamak olarak görülmesi gibi sebepler örgün eğitimden Açık Öğretim Lisesi’ne olan göçü arttırmıştır. Bu göç; 11 ve 12. sınıf seviyesindeki şubelerin boşalması, şubelerin boşalmasına bağlı olarak bazı öğretmenlerin norm fazlası durumuna düşmesi ve üniversite sınavlarına hazırlığa yönelik hizmet veren alternatif eğitim kurumu sayısında artış yaşanması gibi olası sonuçlara sebep olacaktır. Bu göçü ve olumsuz sonuçları önlemek için; örgün eğitimde gerçekleştirilen eğitim uygulamalarının yükseköğretime geçiş sınavına okul dışı bir mekanizma yardımıyla hazırlanmaya fırsat vermesinin önüne geçecek biçimde sınav-öğretim içeriği entegrasyonu sağlanmalı, iki program arasındaki diplomaların eş değer olması gibi öğretim programı içerikleri de birbirine muadil hâle getirilmeli ve örgün eğitim kurumlarından ayrılarak Açık Öğretim Lisesi’ne geçiş yapan öğrenciler ve velilerin bu eğilimlerinin gerekçeleri tespit edilerek örgün eğitim sisteminin veli ve öğrencilerin hangi beklentilerine cevap vermediği tespit edilmeli ve bu alanlara yönelik yapılandırmaya gidilmelidir.