STRATEJİK SEKTÖRLERİN 2020 YILI DEĞERLENDİRMESİ

Küresel ölçekte yaşanan bu ekonomik küçülmenin, gelişmiş ülkelerin GSHY’leri için ortalama %4,9 gelişmekte olan ülkeler için ise %2,4 oranında gerçekleşmesi beklenmektedir (IMF World Economic Output, Ocak 2021). Devletler, devasa boyutlara sahip destek paketleri açıklayarak COVID-19 salgınının vatandaşları üzerindeki sosyal ve ekonomik etkilerini hafifletmeye çalıştı. Yapılan bu destekler ve vergi gelirlerindeki azalmanın bir sonucu olarak, ülkelerin bütçe açıkları ve kamu borcunun GSYH’ye olan oranları artmıştır. 2020 yılında tüm dünya için bütçe açığının GSYH’ye oranının %11,8’e ulaştığı tahmin edilmektedir. Ayrıca, 2019 yılında dünyadaki toplam kamu borcunun GSYH’ye oranının dünya ortalaması %82,8 iken, bu oranın 2020 yılında %101,5’e yükselmesi beklenmektedir (IMF Fiscal Monitor Update, Ocak 2021). 


Salgının olumsuz ekonomik etkileri 2020 yılının son çeyreğinde toparlanma emareleri göstermesine rağmen küresel ekonomi hâlen salgın öncesi seviyesinden oldukça uzaktadır. IMF’nin yaptığı projeksiyonlara göre ekonomik büyüklüklerinin 2019 seviyesine gelmesi, gelişmekte olan ülkeler için (Çin hariç) 2021 yılı 3. çeyreğini, gelişmiş ülkeler için ise 2021 yılı sonunu bulacaktır. Çin ise dünyanın geri kalanından ayrışmış, GSYH’sini 2020 2. çeyrek itibariyle 2019 sonu seviyesinin üzerine çıkarmayı başarabilmiştir. Bununla birlikte devletlerin artan borçluluk oranlarının, uzun yıllar boyunca küresel ekonomi üzerinde bir risk unsuru olarak varlığını sürdüreceği açıktır. 


Dünyada pozitif reel büyüme oranına sahip sayılı ülkelerden biri olmasına rağmen, COVID-19 salgınının yol açtığı küresel ekonomik sarsıntı ülkemizi de etkilemiştir. Türkiye’nin 2020 yılı reel GSYH büyümesi %1,6 ile beklentilerin altında kalmış, üretim yöntemine göre cari fiyatlarla 5 trilyon 47 milyar 909 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. 




2020 yılında küresel ticarette yaşanan daralma ile birlikte, ülkemizin 2020 yılı ihracatı da %6,2 azalarak 169 milyar 670 milyon dolar seviyesine gerilemiştir. İthalatımız ise %4,4 artarak 180 milyar 833 milyon dolara çıkmış, 2020 yılı için ihracatın ithalatı karşılama oranı %77’ye gerilemiştir. Bununla birlikte ülkemizin 2021 yılı ocak ve şubat ayları ihracatının, 2020 yılının aynı aylarına göre %5,96 artması; ithalattaki artışın ise 1,6 ile bunun altında kalması, dış ticaret açığının 2021 yılında daralacağına işaret etmektedir.




Ülkemizde 2020 yılı işsizlik oranı, 2019 yılına göre 0,5 puan azalarak %13,2 olmuştur. Bilindiği ürere, COVID-19 salgınının ekonomik etkilerini azaltılması amacıyla açıklanan tedbir paketi kapsamında işten çıkarma yasağı da uygulanmıştır. Bu yasağın özellikle hizmet sektörü istihdamında gerçekleşmesi beklenen düşüşü ve dolayısıyla işsizlik oranında çok daha olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasını engellediği düşünülmektedir. Bununla birlikte, 2020 yılında istihdam ve iş gücüne katılma oranlarında dikkat çekici bir azalma söz konusudur.  İş gücüne katılma oranındaki azalma, ülkemizdeki işsizlik oranının da düşük görünmesinin başlıca sebebi olduğu değerlendirilmektedir. 2019 yılı boyunca %53 olan iş gücüne katılma oranı, 2020 yılında %47’ye kadar gerilemiş, Nisan ayı sonrasında toparlanarak yılı %49 seviyesinde kapatmıştır. Benzer şekilde, istihdam oranı da %45’lerden %40’lara kadar gerilemiştir. Sektörel bazda incelendiğinde, sanayi sektöründe istihdam edilenlerin sayısının %1, tarım ve hizmet sektörlerinde ise istihdam edilenlerin sayılarının ise sırasıyla %7,48 ve %5,12 azaldığı görülmektedir. 



Geleceğin Türkiye’sinde Ekonomi Raporu’nda, ülkemizin rekabet gücünü artırmak ve dışa bağımlılığını azaltmak için odaklanılması ve teşviklerle desteklenmesi gerektiği belirtilen stratejik sektörler olarak tarım, enerji, savunma ve bilişim sektörleri sıralanmıştır. 

Şekil 18. Türkiye’nin İşgücüne Katılma, İstihdam ve İşsizlik Oranları


Şekil 19. Türkiye’nin Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Sektörü

Kaynak: TÜİK verilerinden hazırlanmıştır.



Tarım

COVID-19 salgını sebebiyle bazı ülkelerin tarım ürünlerinin ihracatına sınırlamalar getirmesi ve tedarik zincirlerinin aksaması sonucu tüketicilerin boş market rafları ile karşılaşması dikkatlerin tekrardan tarım sektörüne çevrilmesine sebep olmuştur. COVID-19 salgını, gıda güvenliğinin önemini ve tarımın stratejik bir sektör olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.


Türkiye’nin tarımsal üretimi 2020 yılında reel olarak %4,8 artarak cari fiyatlarla 333 milyar 41 milyon TL seviyesinde gerçekleşmiştir. 2020 yılı bitkisel üretimimiz, yaşanan kuraklığa rağmen tarihin en yüksek seviyesine ulaşarak 124 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 


Tarım sektöründeki bu büyümede tarımsal desteklerin rolünün büyük olduğu değerlendirilmektedir. 2020 yılında üreticiye yapılan nakit destek miktarı 2019 yılına kıyasla reel olarak %13,4 artarak 21,9 milyar TL’ye ulaşmıştır. Tarım Bakanlığının tahminlerine göre bu miktar 2021 yılında 24 milyar TL’ye çıkacaktır. 


Türkiye’nin toplam istihdamındaki düşüş tarım sektöründe de kendini göstermiştir. 2019 yılında tarım sektöründe 5 milyon 97 bin kişi çalışırken, 2020 yılında bu sayı 4 milyon 716 bine gerilemiştir. Toplam istihdamdaki düşüş ile birlikte değerlendirildiğinde, tarım sektöründe çalışanların yaş ortalamalarının yüksek olması Türk tarımının hâlen çözüm bekleyen en önemli sorunlarından biridir.



2020 yılında, tarım sektörünün gösterdiği bu olumlu performansa rağmen tarımsal üretim maliyet endeksi ve gıda fiyatlarında ciddi artışlar söz konusudur. Özellikle gelirlerinin büyük bir kısmını gıda harcamasına ayıran düşük gelirli haneler için bu durum ciddi refah azalışı anlamına gelmektedir. Artan gıda fiyatları tüketicilerin bütçelerini zorlamakta, üretici ise tarla fiyatlarının maliyetlerini karşılamadığından yakınmaktadır. Ayrıca tarımsal ürünlerin tarla ve raf fiyatları arasındaki büyük fark gıda sektörünün etkin çalışmadığı sonucunu akla getirmektedir. Bununla birlikte uzun süredir beklenen ve gıda sektörünün daha etkin çalışmasını hedefleyen yeni hâl yasası ne yazık ki 2020 yılında da meclisten geçmemiştir.


Türkiye’nin tarımsal üretimi sebze ve meyve kategorilerinde ihtiyacını rahatça karşılarken, tahıl grubunda ise kendine yeterlilik oranları istenilen seviyede değildir. 2019-2020 piyasa yılında, özellikle hayvansal üretim için de girdi konumunda bulunan tahıl grubunda ülkemiz ihtiyacını karşılayamamış ve ithalat yapmak zorunda kalmıştır. Söz konusu tahılların üretiminin desteklenmesine ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.



Bitkisel üretimin yanında, ülkemizin hayvansal üretimi de 2020 yılında artış göstermiştir. Ülkemizdeki büyükbaş hayvan sayısı %1,6 küçükbaş hayvan sayısı ise %11,6 artarak sırasıyla 18,2 milyon ve 54,1 milyona ulaşmıştır. Hayvan sayısındaki bu artışa paralel olarak kırmızı et ithalatımız düşmekle birlikte, kırmızı etin yurt içi fiyatları hâlen istenilen seviyede değildir. Beyaz et üretiminde ise 2016 yılı sonrasında gözlemlenen durağanlık 2020 yılında da devam etmiştir. İç pazarın doymuş olması sebebiyle, ülkemizdeki beyaz et üretimini artırmanın ancak yeni ihracat pazarlarına ulaşmakla mümkün olacağı düşünülmektedir. 



Enerji

Türkiye’nin cari açığının en önemli kalemlerinden biri enerji ithalatıdır. Ülkemizin enerji ihtiyacını karşılamak için planlanan yatırımlar, mümkün olduğunca aksatılmadan devam etmiştir. Bunun sonucu olarak, 2020 yılında ülkemizin toplam elektrik enerjisi kurulu gücü %5,07 artarak 96.271 MW olmuştur. Toplam kurulu güç içerisinde güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının payı 2019 yılında %16,5 iken, 2020 yılında %17,8’e yükselmiştir. Nitekim 2021 Ocak ayında elektrik üretimimizin %21,3’ü rüzgârdan sağlanarak tüm zamanların rekoru kırılmıştır.


Kurulu güçteki dikkat çekici artışa rağmen ülkemizde 2017 yılında başlayan elektrik fiyatlarındaki yükseliş trendi 2020 yılında da devam etmiştir. 2018 yılı birinci dönem ile kıyaslandığında, 2020 birinci dönemde elektrik fiyatları nerdeyse iki katına çıkmıştır. 


Euro bazında Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, Türkiye’deki 2020 yılı birinci dönem ortalama elektrik fiyatları 2019 yılı aynı dönemine göre %17,7 yükselmiş, ülkemiz Litvanya ile birlikte elektrik fiyatları en fazla artan ülke olmuştur. Bu durum özellikle ülkemizin sanayi üretimindeki rekabet avantajımızı erozyona uğratan bir faktör olarak dikkate alınmalıdır.


2020 yılında enerji sektöründeki en önemli gelişmenin Karadeniz’de yapılan 405 milyar metreküplük doğalgaz keşfi olduğu düşünülmektedir. Türkiye, yıllık 50 milyar metreküp doğalgaz ithal etmekte ve bu ithalata yıllık yaklaşık 13 milyar dolar ödemektedir. Bununla birlikte, ülkemizin doğalgaz alım kontratlarının önemli bir kısmı 2024 yılı itibariyle sona erecektir. Dolayısıyla, söz konusu doğalgaz keşfinin ileriki yıllarda ülkemizin doğalgaz ithalatını ve cari açığını azaltma yolunda çok değerli katkılarının olacağı düşünülmektedir. 


Karadeniz  yanında, Doğu Akdeniz de sahip olduğu hidrokarbon potansiyeli açısından ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Jeolojik Araştırma Kurumuna (United States Geological Survey) göre Doğu Akdeniz havzasında 1,7 milyar varil petrol ve yaklaşık 3,5 trilyon metreküp doğalgaz bulunmaktadır. Hâlihazırda İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi tarafından önemli gaz keşifleri yapılmıştır. Bunula birlikte, bölgenin hakkaniyete uygun bir şekilde paylaşımı noktasında kıyıdaş ülkeler anlaşamamış, özellikle Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin maksimalist talepleri ile Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan ülkemizin hakları görmezden gelinmektedir. Avrupa Birliği ise Rus gazından daha maliyetli olacağı anlaşılan bölge gazına kaynak çeşitlendirmesi açısından ihtiyaç duymakta ve birliğin üyesi olan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin tezlerini desteklemektedir. 2020 yılında uluslararası baskılara rağmen ülkemiz Doğu Akdeniz’de kendi bölgesinde sondaj faaliyetlerine devam etmiştir.  Önümüzdeki dönemde ise özellikle Avrupa Birliği’nin ülkemiz üzerindeki baskılarını daha da artıracağı, bu sebeple birlik ülkesi olmayan İsrail ve Mısır ile deniz yetki alanlarını belirleme antlaşması yapılmasının ülkemize fayda sağlayacağı düşünülmektedir.



Savunma Sanayii

Savunma Sanayii Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsüne (IISS) göre, COVID-19 salgınının berberinde getirdiği ekonomik daralma savunma harcamalarını azaltmamıştır. 2020 yılında küresel savunma harcaması %3,9 artarak 1,83 triyon dolara çıkmıştır. Küresel savunma harcamalarının GSYH’ye oranı ise 2019 yılında 1,85 iken 2020 yılında %2,08’e yükselmiştir.




Savunma sanayi de küresel salgına rağmen başarılı bir yıl geçirdiği söylenebilir. Dünyanın en büyük 100 savunma sanayii firmasının listelendiği Defence News Top 100 listesindeki Türk şirketlerinin sayısı 2016 yılında sadece 2 iken, 2020 yılında 7’ye yükselmiştir. Bu listede ASELSAN 48, TUSAŞ 53, BMC 89, Roketsan 91 ve STM 92’nci sırada yer almış, Türkiye ise ABD’nin, İngiltere’nin ve Çin’in ardından en fazla firması bulunan 4’üncü ülke olmuştur. Ülkemizin toplam savunma proje sayısındaki artış 2020 yılında da devam etmiş ve toplam sözleşme bedeli 55,8 milyar dolar olan 762 projeye ulaşmıştır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI) verilerine göre 2011-2015 yılları ile kıyaslandığında, ülkemizin 2016-2020 yılları için silah ithalatı %59 azalmıştır.

Türkiye’nin kendi kendine yeten bir savunma sanayiine sahip olma arzusunun önündeki engellerden biri, sadece kendi ordusunun ihtiyaçlarını karşılayarak sektörü ayakta tutmakta zorlanacağı gerçeğidir. Bu sebeple, savunma sanayii ihracatı ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. 2020 yılında ülkemizin savunma sanayii ihracatı %16,85 azalarak 2 milyar 279 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.

Bununla birlikte, kendini sahada ispatlamış savunma sanayii ürünlerimize olan talebin gelecekte artarak devam edeceği düşünülmektedir. Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından hazırlanan 2017-2021 Uluslararası İşbirliği ve İhracat Stratejik Planı’nda Türk savunma sanayii ürünlerini satın almak isteyen ülkelere finansman desteği sağlanmasının planlandığı belirtilmiştir. 2020 yılında, bu uygulamanın ilk örnekleri olarak Ukrayna’ya ve Tunus’a destek verileceği duyurulmuştur. 


Bilişim

COVID-19 salgını ile birlikte, önceden pek yaygın olmayan uzaktan çalışma, çevrimiçi eğitim gibi kavramlar hayatımıza girdi. Bu durum hem bilişim sektörünün önemini hem de bilişim sektörü ürünlerine olan talebi arttırmıştır. TÜİK verilerine göre 2020 yılında, dünya ile paralel bir şekilde, Türkiye Bilgi ve İletişim Sektörü %13,6 büyüyerek cari fiyatlarla 137 milyar 374 milyon TL’lik bir büyüklüğe ulaşmıştır. Ayrıca, Ticaret Bakanlığının verilerine göre 2020 yılında ülkemiz 3 milyar 557 milyon dolar değerinde yazılım ihracatı yapmıştır.



COVID-19 salgını ile birlikte ülkemizde internet kullanımı ve hızlı internet bağlantısına olan talep artmıştır. 100 Mbps ve üzeri sabit geniş bant internet bağlantısına sahip işletmelerin oranı 2019 yılında %21 iken, 2020 yılında %28,1’e yükselmiştir. Benzer şekilde, sabit geniş bant internet bağlantısına sahip hanelerin oranı %49,1’den % 50,8’e yükselmiştir. 


Ülkemizin geniş bant internet bağlantısına sahip hanelerin oranı Avrupa Birliği ortalamasına yakın iken, ortalama internet hızı Avrupa ortalamasının oldukça altındadır. Speedtest.net verilerine göre 141 ülke arasında Türkiye ortalama 38.11 Mbps mobil internet hızı ile 57. sırada ve ortalama 31.48 Mbps sabit geniş bant internet hızı ile ise 103. sırada yer almaktadır. Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneğinin yaptığı Türkiye’nin Dijital Dönüşüm Endeksi 2020 çalışmasında da ülkemizin internet altyapısında geri kaldığı sonucuna varılmıştır. Dünya Bankasının yaptığı araştırmaya göre sabit geniş bant internet bağlantısı yaygınlığında %10’luk bir yükseliş, gelişmekte olan ülkelerin GSYH büyümelerini %1,38 artırmaktadır.  Bu bilgiler ışığında ülkemizin internet altyapısını geliştirecek yatırımları aksatmaması, bu alana ayrılan kaynak miktarını artırması gerektiği düşünülmektedir. Bununla birlikte, 2020 yılında T.C. Cumhurbaşkanlığının himayesinde Yazılım ve Donanım Endüstrileri Başkanlığının kurulacağı açıklanmıştır. Bu durum devletin bilişim sektörüne verdiği önemi göstermekte, sektörün geleceği hakkında olumlu bir sinyal olarak değerlendirilmektedir.





Genel Değerlendirme

Geleceğin Türkiyesi Raporu’nda Tarım, Enerji, Savunma Sanayii ve Bilişim sektörleri stratejik sektörler olarak tanımlanmış, ülkemizin geleceğinin şekillenmesinde bu sektörlerin önemli roller üstleneceği ve teşviklerle desteklenmesi gerektiği ifade edilmiştir. 

Tarım sektörünün 2020 yılı değerlendirildiğinde, COVID-19 salgını sebebiyle beklentilerin altında kalan ülkemiz ekonomisine kıyasla iyi bir performans gösterdiği görülmüştür. Bununla birlikte, sektörde hâlen devam eden ve gıda piyasalarının etkin çalışmadığı izlenimini doğuran fiyat ve maliyet artışları göze çarpmaktadır. Benzer şekilde enerji sektörü de yatırım ve üretim açısından 2020 yılında iyi bir performans göstermiştir. Ancak, enerji fiyatlarındaki artışın 2020 yılında da devam etmesi ülkemizin rekabet avantajına zarar vermektedir. COVID-19 salgını ile birlikte, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bilişim sektörü ürünlerine olan talep ve sektörün ekonomik büyüklüğü artmıştır. Sektördeki gelişimi ve rekabet için gerekli olan altyapı yatırımlarının ise istenilen düzeyde olmadığı düşünülmektedir. Savunma sanayii sektörünün sürdürülebilirliği açısından sektörün ihracatı büyük önem taşımaktadır. 2020 yılında savunma sanayii ihracatımız azalmakla birlikte, yapılan yatırımlar aksatılmadan devam etmiştir. Kendini sahada ispatlamış savunma ürünlerimizin gelecekte çok daha fazla ülke tarafından tercih edileceği ve dolayısıyla ihracattaki düşüşün kalıcı olmayacağı düşünülmektedir.