SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ TEMEL MESELELERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Sivil toplum kuruluşları (STK’lar), devletin ve özel sektörün ulaşamadığı pek çok alanda faaliyet göstererek sosyal fayda üretmekte ve önemli bir boşluğu doldurmaktadır. İçinde bulundukları toplumsal ve kültürel değerlerin ve koşulların etkisiyle STK’lar farklı roller üstlenmiştir. Bugün sivil toplum kuruluşu olarak tanımladığımız kuruluşlara benzer örgütlenmeler; loncalar, ahi teşkilatı ve vakıflar şeklinde tarih boyunca hep var olmuştur. Sayıları gün geçtikçe artmakta olan sivil toplum kuruluşlarının, faaliyet alanı, ölçek ve uluslararasılaşma anlamında çeşitliliği de artmaktadır. Bu niceliksel artış ve çeşitlilikle birlikte faaliyet ve çalışma alanları genişlemeye başlayan STK’ların bazı sorunlarla da karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Bu çalışmada çözüm bekleyen hususları sorun olarak tanımlama yerine mesele olarak ortaya koyma yolu tercih edilmiştir. 



STK’larla ilgili çalışmalar bulunmakla birlikte bu kuruluşların sorunlarına ait çalışmaların eksikliği dikkat çekmektedir. Bu alanda yapılan bazı çalışmalardan (Arslan, 2001; STGM, 2012; YADA, 2015; Güvendi, 2017; Önder, Akın ve Ayhan, 2019) yola çıkarak (Erdoğmuş, 2020, s. 99) STK’ların ortak sorunları aşağıdaki gibi sıralanmaktadır: 


Sivil toplum kavramını tanımlama ve sınıflandırma sorunu, 

Kısa dönemli hareket etme alışkanlığı, 

Devletle ilişkiler ve özerk olamama, 

Kurum içi ilişkiler, çalışanların ve gönüllülerin katılım sorunu, 

Üye ilişkilerini, üye katılımını ve sürekliliği sağlayamama, 

Toplumla ve hedef gruplarla ilişkilerde yaşanan sorunlar, 

Görünürlük ve bilinirlik eksikliği, 

Medya ve halkla ilişkilerde yetersizlik, 

Finansal kaynakların yetersizliği ve kaynak geliştirmede yetersizlik, 

STK’ların kendi aralarındaki ilişkiler ve iş birliği eksikliği, 

Proje bazlı çalışma eksikliği, 

Mekânsal, fiziksel ve teknolojik altyapı yetersizliği, 

Nitelikli insan istihdamı yetersizliği, 

Uluslararasılaşmada yetersizlik, 

STK’ların büyük şehirlerde yoğunlaşması. 


Bu bölümde bu sorunlardan tanım ve sınıflandırma, yönetim ve organizasyon, gönüllü ve profesyonel istihdamı, STK hukuku ve mali sistem sorunları ele alınmakta ve çözüm önerileri sunulmaktadır. 


STK’larda Tanım ve Sınıflandırma Meselesi 


STK’lar farklı tarihsel, sosyal ve iktisadi yapıların içinde gömülü oldukları için her toplumda farklı örüntülere ve işlevlere sahiptir. Ülkelerin tarihsel ve kültürel farkları sivil toplum kuruluşunu tarif ederken kullanılan terimlerde ve tanımlarda da farklılık olarak karşımıza çıkmaktadır (Salamon ve Anheier, 1992). Ülkelerin tarihsel, sosyal ve ekonomik geçmişleri yanında; hukuki statüsü, faaliyet amacı, inanç ve değerler gibi faktörler de STK teriminin kullanımı ve tanımında farklılıklara sebep olmaktadır. Hatta bu kuruluşlar için aynı ülke içinde bile farklı terimlerin ve tanımların kullanıldığı dikkat çekmektedir. Türkiye bağlamında STK’lar ele alındığında, yaygın olarak sivil toplum kuruluşu terimi kullanılmakla birlikte, gönüllü teşekküller ve demokratik kitle örgütleri gibi terimler de kullanılmaktadır. 


STK’lara ilişkin tanım farklarını doğuran faktörleri DiMaggio ve Anheier (1990, ss. 144-146) altı başlıkta toplamaktadır. Bunlar; 


Tarihsel koşullar, 

Politik gelenek ve kurumlar,

Toplumların dinî, etnik ve ideolojik heterojenliği, 

Ülkeler ve toplumlar arasındaki değer farklılıkları, 

Kamu, özel ve sivil sektörler arası ilişkiler ve

Örgütsel ve sektörel farklılıklar 


olarak sıralanmıştır. Literatürde temelde dört tür STK tanımının yaygın olduğunu ifade edebiliriz: Hukuki, iktisadi, işlevsel ve yapısal-işlevsel. Hukuki tanım, ülkeden ülkeye değişebilen ve her ülkenin yasalarında STK’lara yönelik işlemler ve düzenlemeler için kullanılan tanımları içermekte; iktisadi tanım, STK’ların gelir kaynaklarına odaklanmakta; işlevsel tanım, STK’ların işlevi ve amacı üzerinde durmakta; yapısal-işlevsel tanım ise STK’ların yapısı ve işleyişini öne çıkarmaktadır (Salamon ve Anheier, 1997, ss. 29-34).


Sivil toplum kuruluşu kavramı yasal düzeyde dernek, vakıf, sendika, oda, meslek örgütü ve kooperatif gibi terimleri kapsamaktadır (Akbaş, 2014, s. 7). Bu bağlamda Türkiye’de STK için tanımlayıcı ögelerin başında hukuki statü gelmektedir. Bununla birlikte hem hukuki statü hem de STK kavramının gündelik kullanımı bu olguyu derinlikli kavramaya ve tanımlamaya yetmemektedir. Örneğin, benzer amaca sahip ve benzer büyüklüklerde bazı STK’ların statüsü bazen dernek, bazen vakıf olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka örnek hukuki statü bakımından bir siyasi parti, futbol kulübü ve köy derneği dernek statüsündedir ancak bu türlerin amaçları, ölçekleri, yapıları, kaynakları kıyaslanamayacak biçimde farklılık göstermektedir. Sivil toplum kuruluşu olarak ifade edilen sendika, oda, birlik ve kooperatif gibi kitlesel güce sahip kuruluşların hem dernek ve vakıflardan farklılıkları hem de bu kuruluşların türleri, örgütlenme biçimleri, üyelerin gönüllü olup olmaması, ekonomik aktivite içinde bulunmaları gibi bir dizi faktör sivil toplum kuruluşları alanını sınırlandırmayı, tanımlamayı ve tasnifi güçleştirmektedir. Akşit, Tabakoğlu ve Serdar’ın (2002, s. 318) vurguladığı gibi Türkiye’de sivil toplum alanı, dernek, vakıf, üniversite, hastane, insani hizmet, sendika, meslek örgütü gibi ayrı kolektif aidiyeti olan, organizasyonel ve legal bakımdan farklı türleri içinde barındırmaktadır. Bu yüzden sivil toplum içerisindeki tüm örgütlü yapıları kabaca STK kavramı içerisinde eritmek, pratik kolaylık sağlamakla birlikte sivil toplumun iç sınırları konusundaki farkları göz ardı etmemek gerekmektedir. 


Literatürde STK’ların öne çıkan belirgin üç özelliği; hükûmet kontrolünde olmayan özel kuruluşlar olmaları, sosyal ve kamusal hizmet amaçlarının bulunması ve insanların kendi iradeleri ile zorlama olmadan bu kuruluşlarda bulunmaları olarak sıralanmaktadır (Einarsson ve Wijkström, 2019). STK’ların yapısal işlevsel bakımdan özellikleri ise organize, özel, kâr dağıtmayan, kendi kendini yöneten ve gönüllü kurumlar olmaları şeklinde sıralanmaktadır (Salamon ve Anheier, 1992). Bu ve benzeri dünyadaki sınıflamaları göz ardı etmeden Türkiye’deki sivil toplum alanının tarihsel geçmişi, toplumsal dinamikler, STK birikimi ve gelecek ihtiyaçları da dikkate alarak sivil toplum kuruluşları alanının dış sınırları (kamu ve özel sektör) ve iç sınırları (çok farklı türler arasındaki farklar) ile bunlar arasındaki geçişimleri dikkate alarak tanım ve tasnif çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır.


STK’larda Yönetim ve Organizasyon Meselesi


STK’lar belli bir gaye için ve belli işlevleri yerine getirmek için kurulurlar. Bu kapsamda sivil toplum kuruluşları, gayelerine ve amaçlarına ulaşmak ve faaliyetlerin daha etkin ve verimli yürütülmesi için belli bir yapılanma (örgütlenme) oluştururlar ve yönetim işlevini yerine getirirler. STK’lar yönetim ve organizasyon işlevini sürdürürken bazı sorunlarla karşılaşmaktadır. STK’nın türü, büyüklüğü vb. faktörlere bağlı olarak farklılık gösterse de bu kuruluşlarda yönetim ve organizasyon kapsamında yaygın görülen sorunların başında; yönetim tarzı ve yetkinliği, organizasyonel yapılanma (örgütlenme), görev tanımları, organların uygun rol ve sorumluluklar üstlenmesi, iş süreçleri ve unvan kullanımı gelmektedir. Bu bölümde yönetim ve organizasyon açısından dikkat edilmesi gereken bazı temel hususlarda neler yapılabileceğine kısaca değinilmektedir. 


STK’ların kurulurken bir organizasyon fikri ile çalışmalarına başlamadığı, ağırlıklı olarak faaliyetlere odaklandıkları görülmektedir. Bir STK’nın kuruluş amacında belirtilen temel faaliyet konularına yoğunlaşması önemli olmakla birlikte, bir organizasyon için gerekli diğer temel işlevleri de (mali işler, insan yönetimi, fiziksel kaynakların yönetimi, tanıtım vb.) dikkate alarak bir organizasyonel yapı kurması önem arz etmektedir. STK’larda zorunlu olan genel kurul, mütevelli heyeti, yönetim kurulu ve denetim kurulu gibi organların yanında, kendi ihtiyaçlarına göre oluşturdukları alt organlar da bulunmaktadır. Bu kapsamda STK’nın özellikleri, ölçeği, kadrosu vb. faktörler dikkate alınarak yapılanması gerekmektedir.

 

STK’larda özellikle kuruluş yıllarında kurulması zorunlu organların üyeleri ve faaliyetleri sürdüren kişiler, gönüllülük temelli çalışan kişilerden oluşmaktadır. Zorunlu organlarda yapılan görev dağılımı yanında faaliyetlerin yürütülmesi için komisyonlar oluşturulmakta, bu kişiler aynı zamanda komisyonlarda görev almaktadır. Bir STK için başlangıçta biraz mecburiyet biraz da ihtiyaçtan ortaya çıkan bu durum büyük ölçüde örgütsel yapılanma prensipleri yerine kişi temelli oluşmakta ve yürütülmektedir. Başlangıçta oluşan bu yapı ve yönetim yaklaşımı zaman içinde dönüştürülemezse, STK’ların büyümesi ve gelişiminin önündeki en önemli engellerden birisi haline gelebilmektedir. Bu yüzden STK’larda kurucu ekibin rol dağılımını ve rol geçişlerini (icracı ve karar verici) doğru yapabilmesi ve zaman içinde sahip olduğu yetkileri devrederek doğru düzeyde kendilerini konumlandırabilmeleri gerekmektedir. STK’larda kurucu ekibin icracı rolden yavaş yavaş karar verici role doğru ağırlığı kaydırabilmesi hem faaliyetler düzeyinde hem de kuruluşun geleceğe hazırlanması bakımından önem arz etmektedir. STK’larda yönetim düzeyleri arttıkça, bu görevleri yerine getirecek kişilerin nitelikleri ve kompozisyonları da ayrıca önem kazanmaktadır. Diğer bir ifade ile yönetim kurulu üyelerinin bulundukları düzeye uygun deneyim ve karar verme becerisine sahip olması ya da o yönlerini geliştirmesi gerekmektedir. Ayrıca yönetim kurulu oluşturulurken farklı katkılar sağlayabilecek bakış açılarının kurula dâhil edilmesi önemlidir. 


STK’ların zorunlu organları arasında yer almakla birlikte yeteri kadar işletilemeyen bir organı da denetim kuruludur. İşlev olarak denetime önem verilmesi ve denetim kurulunun aktif olmasının sağlanması STK’ların yönetim ve organizasyon süreçlerinde dikkate alması gereken önemli bir konudur.


STK’larda faaliyetler genellikle komisyonlar yoluyla yürütülmektedir. Faaliyetlerin yürütülmesinde komisyon yapılanması ve işleyişi STK’lar için önemli olmakla birlikte, iyi yapılandırılamazsa zaman içinde komisyonların kendisi bir sorun kaynağı haline gelebilmektedir. Zaman içinde komisyonların yapılandırılması ve işleyişinde de dönüşümlerin yapılması gerekebilmektedir. STK’da bir işlev/faaliyetin yürütülmesi zaman ayırmayı gerektiriyor, icra yönü öne çıkıyor, süreklilik gösteriyor, belli bir iş yükü oluşuyor ve uzmanlık gerektiriyorsa, bu durumda bu işlevi/faaliyeti birim olarak yapılandırmak daha uygun olabilmektedir. STK’larda işlevlerin birim olarak yapılandırılması ve buna uygun kadroların oluşturulması, STK’nın gelişimi için vaktinde karar vererek mesafe alınması gereken hayati konulardan birisidir. Böyle bir değişim sonrası komisyonlar birimlere destek vermesi amacıyla devam edebilirler, çünkü STK’larda üyelerin ve gönüllülerin katılımını sağlama açısından komisyonlar önemlidir. Ancak böyle bir durumda bir hususu iyi yönetmek gerekmektedir. Komisyonların varlığı, yapılanması ve işleyişinin birimlerde profesyonel çalışanların işlerini ve performanslarını kısıtlayıcı olmayacak biçimde olması sağlanmalıdır. Diğer bir ifade ile daha verimli ve faydalı olması için yapılan düzenleme ve değişimlerin yan etkilerinin de olacağı dikkate alınmalı ve bunlar da kolaylaştırıcı olacak biçimde yönetilmelidir. 


STK’ların genel kurul, yönetim kurulu, denetim kurulu gibi mevzuatta belirlenen organları yanında kendilerinin oluşturacağı bazı organlar da söz konusudur. Bu yüzden STK organlarının görev tanımları, bu organlar için gerekli nitelikler ve bu organlarda görev alanlar için uygun unvanların kullanılmasına özen gösterilmelidir. Özel sektör ve kamu kurumları kadar olmasa da STK’larda da görev, rol ve sorumlulukların bu kuruluşların özelliklerine uygun tanımlanması ve uygun unvanların kullanılması göz ardı edilmemelidir. STK’larda da doğru işe doğru profesyonel veya gönüllü alımı kritiktir. STK’lar yapıları gereği hem gönüllü hem profesyonellerle çalıştıkları için görev tanımlarını oluştururken bu durumu dikkate almalıdırlar. Özellikle gönüllüler için görev tanımlarının yapılmaması sonucunda, ya gönüllülerin yapacakları işler belirsiz olmakta ya da gönüllüye uygun görevler verilememektedir. Bu durum da gönüllülerin motivasyonunun düşmesine sebep olan temel faktörlerin başında gelmektedir. Bu yüzden rol, görev ve sorumluluklar vaktinde uygun ve makul biçimde düzenlenmezse, sonraki zamanlarda daha derin ve zor sorunlar olarak STK’ları meşgul etmektedir. 


STK’larda yönetim ve organizasyon kapsamında ele alınacak bir diğer konu, genel sekreterlik ya da müdürlük pozisyonunun yürütmede etkin ve doğru konumlandırılmasıdır. Bu görevin doğru konumlandırılması bir STK’da yönetim kurulu, komisyonlar ve diğer birimlerin doğru konumlandırılmasını da kolaylaştırmaktadır. Bu yüzden genel sekreter/müdür gibi icranın en üstünde yer alacak bu pozisyonun doğru ve işlevsel konumlandırılması STK’ların büyümesi ve gelişmesi için önemli bir aşama olarak görülmelidir. Bu pozisyonun doğru tanımlanması, uygun niteliklere sahip kişilerin görevlendirilmesi, doğru yetkilerle donatılması yanında, yönetim kurulunun icradan çekiliş sürecinin de iyi yönetilmesi gerekmektedir. Genel sekreterlik/müdürlük pozisyonunun uygun konumlandırılması ve işletilmesi bir STK’yı bir üst lige çıkaracak önemde bir konu olup bunun oluşması için özel önem ve özen gösterilmesi kritik bir husustur. STK’larda genel sekreter/ müdür veya büyüklüğüne göre genel müdür gibi pozisyonlarda görev alacak kişinin bu alanda tecrübe ve yönetim yetkinliklerine sahip olması yanında, ilişki yönetimi becerisi önem kazanmaktadır. Çünkü yapılanma, düzenleme ve tanımlar yapılsa da STK’ların özelliklerine bağlı olarak görev, rol ve sorumluluklar arasında sınırları gözetmek zor olabilmekte, bu konuda da yöneticinin bu ilişkileri yönetebilmesi önem kazanmaktadır. 


STK’ların yönetim hususunda başarılı olabilmeleri için yönetim ve organizasyon altyapının iyi kurulmuş olması ve nitelikli yöneticilerin istihdamı ve doğru yönetim yaklaşımlarının uygulanması gerekmektedir. Bu konuda detaylar için Erdoğmuş ve Sayın’ın (2020) editörlüğünü yaptığı Kurumsal Yönetim El Kitabına bakılabilir. STK’larda kurumsal yönetim altyapısı genel olarak aşağıdaki temel bileşenlerden oluşur: Stratejik yönetim yaklaşımı, organizasyonel yapı, görev tanımları ve iş gerekleri, iş akışları (süreçler), performans göstergeleri (kurumsal karne), toplantı yönetimi sistemi ile raporlama sistemi. Bu kurumsal altyapının tamamlayıcı bir unsuru ve başarı şartı ise nitelikli yöneticiler ve uygun yönetim tarzıdır. Yönetici yetkinlikleri kapsamında STK’ların yönetiminde liderlik, motivasyon, iletişim ve takım yönetimi gibi davranışsal yetkinliklerin altı çizilmelidir. 


STK’larda yönetim ve organizasyon bakımından tek bir yaklaşımdan bahsetmek mümkün değildir. Yönetim ve organizasyon tasarımında kurumların içinde bulunduğu koşullara göre farklılık olmalıdır. Bazı STK’lar daha esnek bir yapı gerektirirken, bazılarında daha belirgin kural ve standartlar bulunabilir. Bununla birlikte günümüzde temel bir anlayış olarak organizasyonların daha çevik olması öne çıkmaktadır. STK’ların mümkün olduğu kadar organik ve çevik organizasyon yapılarına ve işleyişine imkan veren biçimde yapılanması kritik bir husustur. STK’larda yönetim yaklaşımı olarak ortak aklı harekete geçiren ve katılımcılığı sağlayan yönetim tarzlarının hem istişare hem de gönüllülük bakımından daha uygun ve etkili olduğunu söylenebilir.


STK’larda Gönüllü ve Profesyonel Çalışma Meselesi


STK’lar için temel sorun alanlarından bir diğeri de gönüllü ve profesyonel çalışmadır. Bu bölümde önce gönüllü çalışma sonra da profesyonel çalışma ele alınmaktadır. 


STK’lar gönüllülük temelli çalışan kuruluşlar olup, faaliyetlerini gönüllülerin katkıları ile sürdürmektedir. Bu sebeple gönüllü katkısı STK’lar için oldukça önemlidir. Arslan (2018) STK’larda gönüllülük sorunlarını katılım, STK algısı, bağlılık, gönüllü yönetimi ve yasal mevzuat eksikliği başlıklarında sıralamaktadır.


STK’larda gönüllülerin motivasyonu ve devamlılığı önemli bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Gönüllüler profesyonel çalışanlar gibi maddi motivasyon unsurlarından ziyade diğerkâmlık ve yardım amaçlı katkı sağlamak gibi sebeplerle STK’lara katılmak istemektedirler. STK’ların kamuoyundaki itibarı gönüllülerin bu kuruluşları tercihlerini etkilemektedir. STK’lara katılan gönüllülerin bu kuruluşlarda devamlılığı için başka faktörler devreye girmektedir. Gönüllülerin motivasyonu ve devamlılığını etkileyen faktörler arasında gönüllülerin katkı verdiği kuruluşu ve orada geçirdikleri zamanı nasıl algıladıkları önem arz etmektedir. Gönüllünün ücretsiz iş gücü olarak görülmemesi, gönüllülerin kendilerine uygun işlerin/ görevlerin verilmesi ve kurum aidiyetinin sağlanmasına yönelik etkinlikler yapılması ve ortamın oluşturulması önemlidir. Gönüllülerin motivasyonu ve devamlılığının sağlanmasında STK’lar kadar gönüllülerin gönüllülük algısı da bu süreci etkilemektedir. Gönüllülüğe olumlu anlam yüklense de gönüllülüğü geçici, istenildiği zaman yapılan, istenildiğinde bırakıp gidilebilecek bir faaliyet gibi algılamak sorun doğurmaktadır. Bu yüzden gönüllülerin gönüllülük algısı, beklentileri ve içsel motivasyonları da bu hususta önemli faktörler olarak dikkat çekmektedir. 


Erdoğmuş, Bircan, Sayın ve Aydemir’in (2020) araştırmasında genç gönüllülerin gönüllü olma nedenleri; gönüllülüğe yüklenilen olumlu anlam, çıkar beklemeden başkalarına faydalı olmak, insan olmanın ve hayatın amacı olması, topluma katkı sağlamak ve gündelik rutinden çıkmak ve yeni bir şeyler yapmak olarak bulunmuştur. Gönüllüleri temel anlamda güdüleyen şeyin çıkar beklemeden başkalarına faydalı olmak olduğu söylenebilir. Aynı araştırmada STK’larda devamlılığını sağlayan motivasyon faktörleri incelendiğinde samimi ve aile benzeri ortam olması, sosyal grup aidiyeti, mesleki gelişime ve kariyer gelişimine katkı sağlaması, rol modellerin varlığı, çalışma ilişkilerinde esneklik sağlanması gibi faktörlerin motivasyonu ve devamlılığı artırdığı bulunmuştur. 


STK’larda gönüllü yönetimi bazı açılardan genel insan kaynakları yönetimi sürecine benzemekle birlikte özünde bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bu çerçevede STK’larda gönüllü yönetim süreci şu şekildedir:


Şekil 1. Gönüllü Yönetim Süreci


Günümüzde STK’ların faaliyetlerini sürdürebilmek için hem gönüllü hem profesyonel çalışanlara ihtiyaçları vardır. Son yıllarda özellikle gençlerin STK’lara yapılan iş başvurusu sayılarında ve bu alana dair yapılan eğitimlerin sayısında artış görülmektedir. Bu durum sivil topluma karşı ilginin arttığını ve bu alanın bir kariyer alanı olarak ele alındığını göstermektedir. Bununla birlikte STK’larda profesyonel çalışmanın geliştirilmesi ihtiyacı önemli bir mesele olarak önümüzde durmaktadır. 


STK’larda son on yılda profesyonel çalışan sayısının arttığı görülmektedir. Ücretli çalışan istihdamı, STK’ların kurumsallaşması noktasında önemli göstergelerdendir. STK’larda profesyonel istihdamında sayısal artış kadar çalışanların niteliklerinde artış ihtiyacı da dikkat çekmektedir. STK’larda profesyonel çalışmanın yaygınlaşması bir yönüyle bu kuruluşların istihdam kapasitesiyle ilişkili iken bir yönüyle de bu kuruluşların algılanmasıyla ilişkilidir. STK’larda profesyonel çalışmanın gönüllülük ruhunun zedelenmesi endişesi dolayısıyla bu kuruluşlarda profesyonel çalışmaya mesafeli durma da dikkat çekmektedir (İçduygu, Meydanoğlu ve Sert, 2011, s. 92-93; Erdoğmuş vd., 2020). 


6 Mayıs 2017’de Kurumsal Yönetim Akademisi tarafından gerçekleştirilen STK’larda Profesyonel ve Gönüllü İstihdamının Geliştirilmesi Çalıştayı kapsamında STK’lardaki istihdam sorunu ele alınmış ve bu sorunlara çözüm önerileri geliştirilmiştir (KYA, 2017). Çalıştay kapsamında öne çıkan sorunlar şu şekildedir:


STK’larda nitelikli çalışan temini zorluğu ve insan yetiştirme ihtiyacı, 

STK’larda çalışanların özlük haklarının düzenlenmesi, 

STK’larda çalışanlar için istihdam ve kariyer sistemi oluşturulması, 

STK’larda gönüllü istihdamına yönelik ayrı bir yaklaşım geliştirme ihtiyacı, 

STK’larda çalışanların istihdamıyla ilgili yapısal/yönetsel konular. 


Bu kapsamda sunulan öneriler ise şu şekildedir: 


Gençler sivil toplum kuruluşlarında çalışmak için teşvik edilmelidir. 

STK’lar profesyonel çalışan kapasitelerini geliştirmelidirler. 

Nitelikli çalışanların STK’lara çekilebilmesi için özel çalışmalar yapılmalıdır. 

STK’larda hem gönüllü hem de profesyonel çalışanlar için yasal düzenlemeler yapılmalıdır. 

STK’ların ihtiyaç duyduğu profesyonel istihdamı için kurumların yapısal ve yönetsel hazırlık yapmaları gerekmektedir. 

Kurumsal yönetim altyapısı kurularak, yönetim süreçlerinin daha aktif gerçekleştirilmesi, kurumsal kapasitenin artmasını sağlayacaktır. Kapasite artırımı ile profesyonel istihdamı kolaylaşabilir. 

Doğru yapılandırılmış bir insan kaynakları altyapısı ile profesyonel istihdamı arttırılabilir. Bu, istihdamın sağlanmasının yanında, profesyonellerin kurumda sürdürülebilirliklerinin sağlanmasına da katkı sağlayacaktır. 


STK’larda Mali Sistem Oluşturma Meselesi


Sivil toplum kuruluşları için bir diğer önemli mesele, düzgün işleyen bir mali sistem oluşturma ihtiyacıdır. Bu mali sistemin kaynak bulma ve geliştirme, kaynakların etkin ve verimli yönetimi ve bu kaynakların denetimi temel bileşenlerini kapsaması gerekmektedir. STK’ların hedeflerine ulaşabilmeleri ve faaliyetlerinin sürekliliği için kaynak ihtiyaçlarının sağlıklı bir şekilde planlanması ve yürütülmesi sağlanmalıdır. STK’ların mali sistemlerini oluştururken kendi özelliklerini dikkate almakla birlikte genel olarak kurumsal yönetim ilkeleri temelinde bunu yapmaları önemlidir. 


Belli bir büyüklüğe ulaştığında STK’larda mali sistemi yönetecek ve uygulayacak uzman insan kaynağı ihtiyacı ve istihdamı önem kazanmaktadır. STK’larda mali sistemi üst bakış olarak sistemi bilen ve yönlendiren bir bakışın bulunması ve uygulamada iş ve işlemlerin doğru yürütülmesi önemlidir. Mali iş ve işlemlerin usule uygun yürütülmesi ve kaynakların etkin yönetimini birlikte kapsamaktadır. Mali konulardaki eksiklik ve hataların kurumsal olarak da mevzuat bakımından da sonuçları ağır olmaktadır. 


STK’lar gelirlerinin neredeyse tamamını bağışçılarından almaktadırlar. Bu nedenle STK’ların kaynak geliştirmesi, özellikle kriz dönemlerinde daha da güçleşmektedir. Bu yüzden mali sürdürülebilirlik bakımından STK’ların gelirlerini çeşitlendirmesi gerekmektedir. Bu çeşitlendirme, bağışçıların çeşitlendirilmesi şeklinde olabileceği gibi, STK’lar tarafından kurulacak iktisadi teşekküller veya şirketler ile de sağlanabilir. Bu şekilde bağımsız gelir kaynakları oluşturulması yanında bunların sürdürülebilir olması da oldukça önemlidir. Son yıllarda uluslararası ve ulusal proje fonları ile veya kamu kaynakları ile desteklenen bir STK yapısının ortaya çıktığı söylenebilir. Bu durum STK’lara kaynak girişini artırmakla beraber kaynak sağlayan kurum ve kuruluşlara bağımlılığı da artırmakta, sivil alanda bağımsız kalmayı riske sokabilmektedir. 


STK’ların mali konularda yapmaları gerekenleri temel olarak şu başlıklarda sıralamak mümkündür:


Düzgün işleyen bir mali sistem kurulması, 

Doğru kaynak planlaması yapılması ve yönetilmesi,

Mali sistemin yürütülmesi ve yönetimi için uygun insan kaynağı istihdam edilmesi,

Sürdürülebilirlik ve kriz durumları için kaynak çeşitliliği sağlanması, 

Mali sistemi iyi yönetim (yönetişim) prensiplerine göre tasarlama, uygulama ve geliştirme çalışmaları yapılması. 


STK’lar kendilerini sadece bağış alan yapılardan ziyade verimli ve katma değerli işler yapan, kendi faaliyet alanlarında sürekliliği sağlayacak projeler geliştiren yapılar olarak tasarlamaları önemlidir.


STK Hukukuna Dair Meseleler


Türkiye’de STK’ların tanımlanmasında yasal statünün belirleyici olduğuna daha önce değinilmişti. STK hukukuna dair çözüm bekleyen bir dizi sorun bulunmaktadır. Bunlar arasında STK’lara ait düzenleyici bir çerçeve yasa bulunmaması, STK tanımlamasının net olmaması, STK alt türlerinin farklı bakanlık veya kamu kuruluşlarına tabi olmalarının getirdiği mevzuat farklılıkları, bağış ve yardımlar kapsamında iyileşme gereken alanlar öne çıkmaktadır. 


STK’ların yasal tanımlaması ele alındığında; kanunlarda, hukuki düzenlemelerde ve yargı kararlarında farklı kavramlar bulunduğu ve bu kavramların farklı bağlamlarda kullanıldığı görülmektedir. Özetle yasalara bakıldığında, STK’lar kapsamında hangi kurumların ele alındığı tam olarak anlaşılamamaktadır. Bu kavramlar arasında sivil toplum, sivil toplum kuruluşu, gönüllü kuruluşlar, yardım kuruluşları, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar gibi tanımlar bulunmaktadır (T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2018). Bu yüzden STK’ları düzenleyici bir çerçeve yasa bulunmaması ve farklı yasalarda geçen STK tanımlarında kastedilen kurum veya kuruluşların açık olmaması önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. 


Kalkınma Bakanlığının On Birinci Kalkınma Planı (2018) çalışmasında STK’lara yönelik bir çerçeve yasa ihtiyacı dile getirilmiştir. Bu kapsamda, “STK’larla ilgili birçok yasal düzenlemede hükümler olmasının yanında, doğrudan STK’lara ilişkin bütüncül ve demokratik bir yaklaşımla kapsamı, hukuki statüleri, kurumsal yapıları, faaliyetleri, gönüllüleri, kamu kurumlarıyla ve diğer yapılarla ilişkileri, finansal kaynakları gibi hususları düzenleyen bir çerçeve yasa bulunmaması” sorununa dikkat çekilmiştir. 


STK’lara ilişkin hukuk kapsamında bir sorun ve iyileşme alanı gönüllülüğe dair yasal mevzuat eksikliğidir. Arslan (2018) ülkemizde henüz gönüllülüğü düzenleyen bir yasa bulunmadığını ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre gönüllünün zorunlu olarak sigortalı sayılması gerektiğini belirtmektedir. Kanunun, istisna olarak belirttiği bazı işlerde bildirim ve prim zorunluluğu bulunmadığı ancak gönüllülüğün bu işlerden sayılmadığına dikkat çekmektedir. TÜSEV’in (2013 ve 2017) çalışmalarında da Türkiye’de STK’lar için özel bir istihdam politikası bulunmadığı, STK’ların ticari şirketler gibi İş Kanunu’na tabi olduğu ve kanunda STK çalışanları için özel düzenlemeler yer almadığı dile getirilmektedir. 


STK hukuku kapsamında karşılaşılan bir diğer sorun, STK’ların finansal kaynakları arasında yer alan hibe ve bağışlar gibi katkılardır. STK’lar; vergiler, hibeler, yardımlar gibi hususlarda çok fazla kısıtlayıcı unsurlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu da kurumların hareket alanını kısıtlamaktadır. Özellikle gelen bağış ve yardımların STK’ların gelirlerinin büyük bir kısmını oluşturduğu varsayılırsa, bu STK’ları zor bir konuma getirmektedir. 


STK’lara yönelik hukuki düzenlemeler yapılırken konuların içeriği kadar ele alınış yöntemi de iyileşme gereken bir alandır. Bunun en somut örneği yakın zamanda yasalaşan Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun’un yasalaşma sürecidir. Kısa sürede ve yeteri kadar tartışılamadan konunun meclis gündemine gelmesi ve STK’ların görüş ve değerlendirmelerinin yasaya yansımaması sorunun bir yönüdür. Sorunun ikinci bir yönü de sivil haklar ve özgürlüklerin geliştirilmesi bağlamında ele alınması gereken STK’lara yönelik bazı düzenlemelerin kitle imha silahlarının önlenmesi ve terörün finansmanı gibi bir bağlamda ve temel hak ve özgürlükleri daraltan biçimde ele alınmasıdır. Bu yeni yasa STK’ların ile sivil hak ve özgürlüklerin geleceği ile ilgili endişe doğurmaktadır. Bu düzenleme ile 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na eklenen 30/A maddesi temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı niteliktedir. 


STK hukukunda bulunan sorunlar kapsamında yapılacak öneriler şu şekildedir:


STK’ların niteliksel ve niceliksel gelişimini sağlamak için güçlü bir yasal çerçeve önem arz etmektedir. Bu noktada Kalkınma Planı’nda önerilen, STK’ların hukuki statülerini, kurumsal yapılarını, finansal kaynaklarını, faaliyetlerini, kamu kurumları ve diğer yapılarla ilişkilerini ve iş birliğini bütünsel bir bakış açısıyla ele alacak ve düzenleyecek bir “Sivil Toplum Çerçeve Yasası” çıkarılması ihtiyacı acil ve önceliklidir. 

Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde Ulusal Eylem Planı’nda yer alan taahhütleri kapsamında mevzuat engellerinin aşılması için bir mevzuat analizi yapılması önerilmektedir. Bu kapsamda dernek ve vakıf kurma (STK tanımı, dernek kurmak için gerekli kişi sayısı gibi prosedürler) gibi mevzuat engelleri bu sorunlar arasında sayılabilir (T.C. Kalkınma Bakanlığı, 2018, 56). 

STK’ların tanımının gözden geçirilerek; yasal, işlevsel, ekonomik ve yapısal özellikleri dikkate alınarak tanımlanması gerekmektedir. Bu şekilde kapsamı belirlenerek yapılmış bir STK tanımı ile hukuki kararlar, ekonomik destekler, karar alma süreçleri ve iş birliği gibi pek çok önemli husus daha sağlıklı bir şekilde ilerleyecektir.

STK’ların; yasal düzenlemelerin yapımı, değiştirilmesi ve iyileştirilmesi sürecinde daha fazla katılım sağlamaları oldukça önemlidir. Yasa yapım sürecinde sadece görüş bildiren taraf olmak yerine, sürecin içinde etkin rol alan bir mevzuat yapım sürecine ve anlayışına geçilmelidir. Bu konuda destek verebilmek için STK’lar toplumsal talepleri ve beklentileri iyi gözlemlemelidir, mevzuata ve tekniklere dair usullere de aşina olmalıdır. 

Yardım toplama kanunu geliştirilmelidir. Bu kanun kapsamında Belediyeler Kanunu’ndaki STK faaliyetlerini zorlaştıran hükümler de (örneğin kaymakam ve validen yardım için izin alınması) ele alınmalıdır. 

STK’ların çalışma alanlarını sınırlandıran vergilendirme, stopaj gibi kesintiler konusunda yeni düzenlemeler yapılmalıdır. İktisadi işletmesi olan dernek ve vakıflara ilişkin yeni mali düzenlemeler ve teşvikler getirilmelidir. 

STK’ların sorunu olan ama özellikle pandemi dönemiyle birlikte daha da öne çıkan finansal sürdürülebilirlik konusu için düzenlemeler yapılmalıdır. Yeni bağış mekanizmalarının önü açılmalıdır. 

Gönüllülük sorununda bahsedildiği gibi gönüllüler için de mevzuatta düzenlemeler yapılması gerekmektedir. 


STK’lara yönelik hukuki düzenlemeler çok farklı bileşenleri ve tarafları olan bir nitelik arz etmektedir. Bu yüzden sivil alanın gelişmesine katkı sağlayacak, sivil hak ve özgürlükleri genişleten bir yaklaşım içeren bir temel çerçeve yasanın STK’lar için önemli, öncelikli ve acil bir mesele olduğunu bir kez daha vurgulayarak bu bölümü sona erdirmekte yarar vardır. 


Sonuç


Sivil toplum kuruluşlarının karşı karşıya olduğu pek çok sorunu olmakla birlikte, bu çalışmada tanım ve sınıflandırma, yönetim ve organizasyon, gönüllü ve profesyonel çalışma, mali sistem ve hukuki sorunlar ele alınmıştır. Bu sorunlardan yola çıkarak rapor kapsamında temel çözüm önerileri sunulmuştur. Burada ele alına meselelerin her birisinin bağımsız biçimde ele alınması gereken konular olduğunun farkında olarak yazının hacmine göre bir önem ve öncelik sırası oluşturulmuştur. 


STK’larda yönetim ve organizasyon meselesi, sivil toplum kuruluşlarının yaşadığı niceliksel artış ve çeşitlilikle birlikte daha önemli hale gelmiştir. Burada dikkat çekilmesi gereken husus, yönetim ve organizasyon konusunda standart çözüm önerileri oluşturmak yerine her kuruluşun faaliyet, ölçek, uluslararası faaliyet yürütme gibi farklı özelliklerine göre, yani kendi kurumsal yapılarına göre çözümler oluşturulmasıdır. Bununla birlikte güncel yönetim ve organizasyon yaklaşımları takip edilmeli, başka alanlardan iyi ve örnek uygulamalar bu kuruluşlara uyarlanmalıdır. Yönetim ve organizasyon kapsamında STK’ların yönetim kurulu, komisyonlar ve yönetim kadrolarının yapısı ve buralarda görev alacak kişilerin niteliği önemsenmelidir. STK’larda istişare ve ortak aklı harekete geçiren, katılımcılık ve sahiplenmeyi artıran yönetim tarzlarının uygulanması konusunda özen gösterilmelidir. 


STK’larda gönüllülük kapsamında; katılım, algı, bağlılık, motivasyon, yönetim sorunu ve mevzuata ilişkin sorunlar bulunmaktadır. STK’larda kurum aidiyeti, sosyal çevreye sahip olma, uzmanlık alanı ile gönüllü yapılan işin uyumlu olması gibi uygulamalar yoluyla gönüllülerin bağlılığı ve motivasyonu artırılabilir. Gönüllülere yatırım yapılması ve kıymetli olduklarının hissettirilmesi gönüllü yönetimi bakımından önemlidir. Gönüllülükle ilgili yasal düzenlemelerin yapılması ihtiyacını bir kez daha vurgulamakta yarar vardır. STK’larda istihdam kapsamında nitelikli profesyonellerin kuruma çekilebilmesi için özel çalışmalar yapılmalıdır. STK’ların ihtiyaç duyduğu profesyonel istihdamı için kurumların yapısal ve yönetsel altyapı oluşturması ve doğru yapılandırılmış insan kaynakları altyapısı, istihdam için oldukça önemlidir. STK’larda gönüllüler ile profesyonellerin birlikte ve uyumlu çalışmasını sağlamak da dikkat edilmesi gereken konulardan birisidir. 


STK’larda düzgün işleyen bir mali sistem kurulması önemlidir. Sistemin işleyebilmesi için nitelikli insan kaynağı ile doğru mali kaynak planlaması ve yönetimi yapılması gerekmektedir. Sürdürülebilirlik ve olası kriz durumları için fon çeşitlendirmesi yapılması önemlidir. STK’lar sadece bağış alan yapılar olmaktan çıkarak, kendilerinin de kaynak ürettiği yapılar olmalıdır. 


Sivil toplum kuruluşları için sivil hakları ve özgülükleri öne çıkaran ve bu kuruluşların gelişimine katkı sağlayacak bir çerçeve sivil toplum yasası gerekmektedir. Bu yasa Kalkınma Bakanlığı çalıştayında da ifade edildiği gibi STK’ların hukuki statüleri, kurumsal yapıları, finans kaynakları, faaliyetleri, kamu kurumları ve diğer yapılar ile ilişkileri ve iş birlikleri bütünsel bir yaklaşım ile ele almalıdır. STK’ların yasa yapım süreçlerinde sadece görüş bildiren taraf değil, aynı zamanda sürecin içinde etkin rol alan bir anlayışa geçmeleri gerekmektedir.