14 Şubat 2020
Okullar Arası Nitelik Farkı Eba İle Kapanır Mı?
Eğitimde fırsat eşitsizliği ve adaletli bir eğitim hizmeti arzı sorunu dünyanın eğitim alanındaki en derin krizlerinden biri. Türkiye’de bir Milli Eğitim Bakanının paylaştığı bir twit ile gündeme gelen ‘nitelikli-niteliksiz okul’ tartışması da bu derin krizin bütün toplum kesimlerinin bilinç altının açığa vurumunu sağladığı için bu kadar gündem oldu.
Türkiye’de yıllardır hemen hemen her veli çocuğunu, tartışmalı bir nitelik tanımı üzerinden belli okullara göndermek için çabalıyor. Dershane olgusu da kökü çok derinlerde olan bu talebin serbest piyasadaki yansıması olarak eğitim sistemimizin bir gerçeği haline geldi.
FETÖ ile ilgili boyutunu dışarda tutarak değerlendirildiğinde dershanelerin kapatılmasına yönelik itirazın temelinde de yine bu gittikçe artan eşitsizlik durumunun olduğunu herkes kabul edecektir.
Eşitsizliği gidermek ve herkes için kaliteli eğitim hizmeti arzını sağlamak için Cumhuriyet tarihi boyunca birçok politika geliştirildi. Sadece 1980 sonrası dönem göz önüne alındığında kredili sistem, parasız yatılı imkanı, devlet bursu, şartlı nakit transferi, ücretsiz ders kitabı, taşımalı eğitim, harçların kaldırılması ve daha birçok politikayı bu çerçevede sıralayabiliriz.
Son dönemde ise özellikle kamu kaynaklarının azalmasıyla, hane halkının eğitime daha fazla destek olmasını sağlamak amacıyla okul aile birliği yönetmeliğindeki değişiklikler, özel okullara gidecek olan dar gelirli ailelere devlet desteği, okullarda destek kurslarının açılması bu kapsamda sayılabilir.
Ancak her geçen gün eğitimde fırsat eşitsizliğinin artmasının önüne geçilemediği görülmektedir. Nitekim PISA sınav sonuçlarına göre Türkiye’de okullar arası farkın %50’lere yaklaştığı görülmektedir.
Bütün dünya da benzer bir sorunla karşı karşıyadır. Ülkelerin kendi içinde okullar, bölgeler, sosyal kesimler arası eşitsizlikler artarken ülkeler arasındaki eşitsizlik de artmaya devam etmektedir. UNESCO’nun ve Dünya Bankası’nın raporlarında bu eşitsizlik artışı her yıl teyit edilmektedir.
İLKE Vakfı olarak eğitimde eşitsizlik sorunun detaylı analizi için kapsamlı bir hazırlık yürütüldüğünü belirterek bu konuyu burada bırakalım. Zaten bu yazının kapsamını çok aştığını da konuyla ilgilenenler bilirler. Özetle öğrencilerin devam ettiği okulların nitelikleri tamamen eşitlense bile evde, toplumda ve yaşam alanlarındaki kültürel ve sosyo-ekonomik farklılıklar, fırsat ve imkan eşitsizlikleri, coğrafi koşulların farklılıkları eğitimde fırsat eşitsizliklerinin okul dışı boyutlarından sadece birkaçıdır.
FATİH Projesi Deneyimi
Ancak Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un ‘eğitimde fırsat adaleti’ni sağlamak amacıyla Pazartesi günü kamuoyuna açıkladığı yenilenen Eğitim Bilişim Ağı (EBA) ile ilgili birkaç hususu tartışmaya açmanın yararlı olacağını düşünüyorum.
İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler insan hakları, demokratikleşme, girişimcilik, hesapverebilirlik, küreselleşme gibi olguların yaygınlaşması ve derinleşmesinde etkili oldu. Diğer taraftan yerel kültürlerin görünürlüklerin artmasına, mikro yapıların kendilerine alan bulmalarına da katkı sağladı. İletişim teknolojilerinin bir katkısı da öğrenme öğretme süreçlerine oldu. İletişim teknolojileri, eğitim sistemlerini gerek içerik gerekse de yöntem bakımından geleneksel eğitim anlayışını ve arzını kökten değiştirecek bir yeni durumla karşı karşıya bıraktı. Bu yeni gücün farkına varan ülkeler ve toplumlar yaygınlaşan ve nispeten ucuzlayan imkanlar sayesinde eğitim arzındaki eşitsizliklerin azaltılmasına yönelik girişimlerde bulunmaya başladılar.
2010’lu yılların başında gündeme gelen ve uygulamaya konan FATİH Projesi bu girişimin Türkiye’deki ilk büyük çaplı örneği oldu. Gerek kapsamı gerekse hedefleri gözden geçirildiğinde oldukça iddialı bir proje olduğunu dönemin yetkilileri birçok kez dile getirdiler. Bu iddia Projenin adına da yansımıştı: ‘Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi’.
Üzerine çok araştırma yapılan ve çok şey söylenen FATİH Projesinin yaklaşık 10. yılındaki durumunu özetlemek gerekirse toplam bütçenin %90’ından fazlası araç gereçlerin teminine ayrılırken çok az kısmı içerik geliştirmeye ve öğretmenlerin mesleki gelişime ayrıldığı için proje büyük oranda bir hayal kırıklığı oldu. Projenin uygulama aşamasında karşı karşıya kalınan sosyo-kültürel olguları ise yeterince tartışma fırsatı bile bulamadık.
Yenilenen EBA Ne Getiriyor?
Eğitim Bilişim Ağı (EBA) teknolojinin eğitimde fırsat eşitliğini/adaletini sağlayacak bir araç olması sebebiyle düşünülmüş, gerek okul içinde gerekse okul dışındaki öğrenme yaşantılarını zenginleştirmek için kullanılması amaçlanmıştı. EBA da düne kadar öğretmenlerden öğrencilerden ve velilerden FATİH Projesine yöneltilen eleştirilere muhatap olmaktaydı. İçerikler oldukça az, yetersiz, kalitesiz ve kullanıcı dostu olmadığı söyleniyordu. İçerikler profesyoneller tarafından ve sistematik olarak üretilmemişti.
Bakan Selçuk, söz konusu açıklamasında özetle tam da bu eleştirilerin ve eksikliklerin farkında olduğunu ve bu eksiklikleri telafi ettiklerini vurguluyordu.
İçerikleri, ‘en iyi öğretmenler’ aracılığıyla oluşturduklarını, eksik konu bırakmadıklarını, bol tekrar ve uygulama imkanı verecek biçimde zenginleştirdiklerini, akıllı ve kullanıcı dostu bir yapı tasarladıklarını, K-12 düzeyindeki bütün öğrenme alanlarına yönelik içerik oluşturdukları gibi öğrenciler için eğlenceli ve çekici bir platform olmasını da sağladıklarını, sınavlara hazırlık alanını özellikle kurguladıklarını ve öğrencilere akıllı rehberlik hizmeti sunacak bir yapı kurduklarını açıklıyordu.
Yenilenen EBA’nın diğer bir yönü ise öğretmenler için mesleki gelişim alanının oluşturulması. Bakanın açıklamasına göre EBA üzerinden yürütülecek meslekli gelişim çalışmaları Türkiye genelinde oluşturulmaya devam eden mesleki gelişim merkezleri ile bir anlamda entegre bir yapı olarak çalışacak.
İşin bir de erişim boyutu var. Bakanın açıklamasına göre bu sorun da her öğrenciye bütün operatörlerde geçerli olmak üzere 3 GB ücretsiz erişim imkanı sağlanarak giderilmeye çalışılmış.
Böylece ‘dağın arkasındaki’ okul ile ‘kent merkezindeki’ okula devam eden öğretmen ve öğrenci için bir fırsat adaleti sağlanmış olacak.
EBA’nın Gücünü Sınırlayan Faktörler
Türkiye’de ve dünyada eğitimde fırsat adaleti bakımından teknolojinin bazı imkanlar sunduğunda şüphe yok. Bu imkanların yaygınlaştırılması için devletin hamle yapması da çok değerli ve temel bir kamu görevi. Bu bakımdan Bakanlığın bu girişimi, teknolojiye ilişkin temel farkındalık ve FATİH Projesi tecrübesi ile elde edilen birikimlerin değerlendirilmesi ile oluşturulmuş değerli bir emek ve ürün.
Ancak Türkiye’de eğitimde fırsat eşitsizliğinin altında yatan sebepler değerlendirildiğinde bu girişimin çok değerli olmakla birlikte kısmı bir katkı sunacağını öngörebiliriz. Diğer taraftan yenilenen EBA’nın optimum faydasının ortaya çıkabilmesi için birkaç hamleye daha ihtiyacımız olduğu anlaşılıyor.
EBA, öğrencinin kullanması ile etkili olabilecekse öğrencilerin bu sistemi kullanmak için bazı temel yeterliliklere sahip olmaları gerekir. Türkiye’de öğrencilerin teknoloji kullanma becerilerinin OECD ülkeleri arasında en düşük düzeyde olduğu göz önünde bulundurulduğunda EBA’nın fırsat adaletsizliğine maruz kalan öğrenciler için bu temel yeterliklerin nasıl artırılacağına dair bir özel stratejisinin belirlenmiş olması gerekir. OECD verilerine göre Türkiye’de genç nüfusun %25’inin teknoloji kullanma becerilerinin en düşük düzeyde olduğu belirlenmiştir. Bu %25’lik kesim, eğitimde fırsat adaletsizliğine de en fazla maruz kalan kesimdir.
Öğrencilerin sistemi etkili kullanmalarının diğer bir boyutu da öğretmenlerin bu sistemi okul öğrenme yaşantılarına eklemlemeleri ile mümkün olacaktır. Bu da her öğretmenin kendi alanıyla ilgili olarak EBA’yı öncelikli araç olarak kullanmasına bağlıdır. Bu da çok geniş çaplı bir öğretmen farkındalığına ve teknoloji kullanma becerisine ihtiyacı olduğunu gösteriyor.
Diğer taraftan öğrencilerin öğrenme alışkanlıkları ve biçimleri göz önünde bulundurularak yüzyüze, senkron ya da asenkron bir danışmanlık/destek hizmeti almaları tıkanmaları önleyerek EBA’dan yararlanmayı optimize edecektir.
Ancak yine OECD verilerin göre Türkiye’de lisans mezunu çalışanlar arasında işinde bilgisayar teknolojilerini kullanma oranı en düşük grup öğretmenlerdir. Yine aynı raporda öğrencilerin teknoloji aracılığıyla etkili bir öğrenme süreci yaşamalarını sağlayacak temel unsurun öğretmenlerin teknoloji kullanımına ilişkin karşılaşılan sorunların çözümündeki başarıları olduğu belirtilmiştir. Bu durumda EBA’nın hedeflenenleri gerçekleştirmesi, öğrencilerin EBA’yı kullanmalarından çok öğretmenlerin teknolojiyi etkili kullanmalarına bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de yetişkinlerin teknoloji kullanma becerisi bakımından %40’a yakını çok düşük yeterlilik göstermektedir. Bu oranın, öğretmenler arasında biraz daha düşük olabileceği düşünülse de kayda değer bir kitleyi oluşturdukları açıktır.
EBA’nın, öğretmenlerin mesleki gelişimleri bakımından da etkili bir araç olarak kullanılması öngörülmektedir. Ancak veriler Türkiye’de uzaktan ya da açık erişim yoluyla öğrenme süreçlerine yetişkinlerin sadece %5’nin katıldığını göstermektedir. EBA’nın belirlenen amaçla kullanımının yaygınlaşması için bu düşük oranın altında yatan etkenlerin neler olduğu da araştırılmış ve stratejiler geliştirilmiş olmalıdır.
EBA’nın yararlı bir araç olması erişim sorunu ile doğrudan ilişkilidir. Bütün operatörlerden öğrenciler için 3 GB ücretsiz erişim imkanı sunulmasının yeterli olup olmayacağı tartışmalıdır. Zira Türkiye’de internete erişim %80’ler civarındadır. Bu oranın tamamı geniş bant internet erişimi sağlamamaktadır. İnternete erişemeyenlerin veya erişebilse bile geniş bant erişim sağlayamayanların eğitimde fırsat adaletsizliğini yaşayan kesimler olduğu öngörülebilir.
Evde internet erişimi sağlayanlar için de evdeki yetişkinlerin yani ebeveynlerin teknoloji kullanma becerileri etkili olmaktadır. Türkiye’de 16-65 yaş grubu nüfusun %37’si temel becerilerden yoksundur. Sadece %3’ü çok iyi durumdadır.
EBA’nın Öğretmen-Öğrenci İlişkisine Etkisi
Bir diğer husus da EBA’nın öğretmenlerin saygınlığı ile ilgili boyutudur. Öğrenciler EBA’da Türkiye’nin en iyi öğretmenlerinden bir konuyu dinledikten sonra sınıfındaki öğretmeniyle kuracağı ilişkinin sonuçlarının da öngörülmüş olması beklenir. Zira ‘en iyi öğretmen’ vurgusu ‘nitelikli/niteliksiz okul’ tartışmasına benzer bir tartışmaya sebep olabilir.
Öğrencilerin EBA’ya hızlı bir şekilde aşina olmaları, kullanmaya başlamaları ve kullandıkça ortaya çıkan taleplerinin karşılanması hayati önem taşımaktadır. İlk deneyimlerde olumsuzluklarla karşılaşan kullanıcılar için geri dönüş oldukça güç olacaktır. EBA gibi bir sistemde öğrenme süreçlerinin analitiği oldukça kolaydır. Bu analitiklerin yapılarak kısa süreli iyileştirmelerin de takvime bağlanmış olması beklenir. Bu bağlamda EBA’nın etkililiğinin ölçülmesi için kısa ve orta vadeli değerlendirme ve revizyon planları da yapılmış olmalıdır.
Henüz bazı derslerle ilgili mesela yabancı dil öğretimiyle ilgili yeteri kadar materyalin yer almadığı, bazı öğrenme içeriklerinin halen piyasada olan bazı içeriklerden alındığı, öğrencilerin halen aradıklarını bulmakta güçlük çektikleri bir tasarımla sunulduğu gibi bazı eleştiriler olsa da EBA’nın bir girişim olarak çok değerli ve desteklenmesi gereken bir çalışma olduğu açıktır. Ne var ki hali hazırda tespit edilen sorunlara ek olarak yeni doğacak sorunların da dikkatle izlenmesi için atılacak adımların eğitimde fırsat adaletini engelleyen diğer dış faktörlere yönelik çabalarla birleştirilmesi gerektiği açıktır. Aksi takdirde farkın büyümesine yol açan yeni bir alan açılmış olabilir.