Öğretmen Niteliğini Konuşmak: Mitler ve Gerçekler
Eğitime az çok kafa yoran herkesin ortak inancı, bir eğitim sisteminin başarısında öğretmenin vazgeçilmez rolü olduğudur. Bu inançla öğretmen eğitimi politikalarında köklü reformlar yapmak, uluslararası standartlarda öğretmen yeterlik maddeleri oluşturmak politika yapıcılarının izlediği bir yoldur. Bunun için uluslararası sınavlarda yüksek rekorları olan ülkelerin öğretmenleri, eğitim sistemleri mercek altına alınır, günlerce gazetelerde ve konunun uzmanlarının davet edildiği TV programlarında bu sınavlarda geri kalma nedenlerimiz ve çözüm önerileri üzerine kafa patlatılır. Genellikle eğitimde sistemsizlikten ve bir eğitim felsefemiz olmayışından yakındıktan sonra eğitimde reformun aciliyeti dile getirilir politika yapıcıları bu yönde göreve davet edilir. Öğretmenin –sistemin başarısında konumuna kritik bir önem atfedilmesine rağmen- bu sistemde, reformların geliştirilmesi hususunda pasif, uygulamalarda aktif bir rol üstlenmesi beklenir. Bunun için hızlı, paket, seneye yayılmış, sertifika seçenekleriyle pedagojik formasyon ile nitelikli öğretmen yetiştirilmeye çalışılır. Oysa öğretmen niteliği pedagojik formasyondan çok daha fazlasıdır.
Öğretmenin eğitimin kilit unsuru olduğu konusunda hemfikir olabiliriz. Öğretmen niteliklerinin eğitimde kritik bir önemi haiz olduğu da tartışmasız bir gerçektir. Fakat burada dikkat çekilmesi gereken en önemli husus öğretmenin niteliğinin/kalitesinin, öğretmenin sınıfa bilgiyi aktarabilmesinden çok daha fazlası olduğudur. Zira öğretmenin niteliği üzerinde çalışma koşulları güçlü bir belirleyicidir. Uzun ders saatleri, gün içerisinde aldığı ders saatlerinin-bazen ders türlerinin-fazlalığı, gelirinin yetersiz olması, kalabalık sınıflar gibi pek çok etken söz konusudur. Tecrübe, kişilik ve öğretim becerisinin yanında bir öğretmenin sınıfın dışında yapıp ettiği, ailesine karşı sorumluluğu, derslerini planlamaya ya da evraklarını tasnif etmeye ayırdığı zaman da niteliğin bir parçasıdır.
Bunların yanında öğretmenin hizmet verdiği eğitim kademesi de nitelik arayışlarında belirleyici olmaktadır. Mesela okul öncesi ya da ilkokul için velilerin istediği öğretmen; sıcakkanlı, özenli, çocuk bakımını bilen, merhametli, sabırlı bir öğretmen iken gelecek kaygısının öğrenciler kadar velilerde de hissedildiği lise dönemi için istenen, sadece dersine odaklanmış, sınav sonuçları ile ilgilenen bir öğretmendir. Bu dönemde veliler, öğrencilerin sosyal-duygusal gelişmelerini destekleyecek bir öğretmen arayışında değildirler. Kademeler arasında farklılığın yanında bir de özel eğitim kurumları ile devlet okulları arasında öğretmen nitelik anlayışları farklılık gösterir. Bunu okul türleri, farklı sosyo-ekonomik çevredeki okullar şeklinde uzatmak mümkündür.
Genel toplamda öğrencinin yaşı, velinin beklentisi dışında eğitim sisteminin hedefi de öğretmen niteliğinin ne olması gerektiği konusunda belirleyicidir. Hem kademelere hem yaş gruplarına hem özele hem de devlet okullarına dolayısıyla eğitimin tüm sürecine “eğitimin hedefi nedir?” diye sorduğumuzda aldığımız cevap, “öğretmen niteliğinin ne olması gerektiği” sorusuna alacağımız cevap ile aynıdır. Öğretmen konusunu konuşurken başlamamız gereken nokta da tam olarak burasıdır. Eğitim sisteminin hedefinin ne olduğu sorusuna “yüksek donanımlı, nitelikli insanın yetişmesi” gibi herkesin üzerinde hemfikir olabileceği bir cevap verildiğini varsayalım. Ancak bu hedefe ulaşmada öğretmenin yüzleşmesi gereken bazı zorluklarımız bulunmaktadır
Birincisi, her yaş grubu kendi zorluklarına sahip. Ve öğretmenin ileride sıralayacağımız bütün zorlukların üstesinden gelip her yaş grubunun gelişim özelliklerini dikkate alarak ulusal eğitim hedefini gerçekleştirmesi gerekli.
İkincisi, temel eğitime erişimde güzel gelişmelere rağmen bölgeler arasında hala problemler olduğu bir gerçektir. Bir tarafta nitelikli okulöncesi eğitim talebi diğer tarafta temel eğitime erişimde yaşanan sıkıntılar. Öğretmen; temel eğitim sonrası öğrencilerin eğitime devam etmesi önündeki engeller, öğrencinin motivasyonunun sağlanması gibi pek çok zorlukla mücadele etmek durumundadır.
Üçüncüsü, sosyo-ekonomik eşitsizlikler. Aynı hedefe ulaşmak zorunda olan öğrencilerin yarış pistine eksik ekipmanla çıkması söz konusudur. Bir tarafta üstün teknoloji ile donatılmış okullarda eğitim alan öğrenciler, bir tarafta yoksulluk nedeniyle yetersiz beslenen, okula aç gelen, okul dışında ailenin geçimi için çalışmak zorunda olan, kültürel bazı engellerle okul dışı bırakılmaya çalışılan, suça meyilli, bağımlılık içeren maddelere erişimin kolay olduğu denetimsiz muhitlerde yer alan okullarda okuyan, parçalanmış aile çocuğu, tek ebeveynli ailede yetişmiş, yahut büyükanne-büyükbabalar tarafından yetiştirilmiş, aile içi fiziksel şiddet gören çocukların var olduğu bir yarış pisti. Dolayısıyla eğitim sistemi içerisinde yer alan her bir öğretmenin bu çeşitlilik ve zorluklarla mücadele ederek ulusal eğitim hedefine odaklanması beklenmektedir. Öğretmen bunu yaparken çoğu zaman eğitim ve öğretim süreçlerini eş zamanlı götürmekte zorlanmaktadır. Eğitim alan kitle arasındaki bu eşitsizlik eğitim veren öğretmenler arasında eşitsiz çalışma koşullarını oluşturmaktadır. Eğitim sisteminin başarılı olmasında öğretmenin sahip olması beklenen niteliklerin bu eşitsiz çalışma koşullarında standardize edilmesi mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla öğretmenin sahip olması gereken nitelikleri konuşurken tüm bu problem alanları dikkate alınarak konuşulmalıdır.
Öğretme işi çok bileşenli bir iştir. Öğretmen tüm bu zorluklarla mücadele ederken bir taraftan da güven inşa etmeli, öğrencinin motivasyonunu artırmalı, sürekli yeni öğretim tekniklerini takip edebilmelidir. Küçülen kuşaklar arası farklılıklara ayak uydurabilmek için hitap ettiği kitlenin uğraşlarından ve taleplerinden haberdar olabilmelidir. Öğrencinin sosyo-ekonomik zorluklarının eğitim hayatına olumsuz etkisini en aza indirebilmek için ailelerle iletişim halinde olmalıdır. Okulun muhitinden kaynaklanacak sorunlarla mücadele edebilmek için bir nevi sosyal liderlik yapmalı ki öğrenme süreci sağlıklı işleyebilsin.
Öğretmen niteliği artırmak/geliştirmek için ulusal ya da uluslararası sınav sonuçları baz alınarak başka ülkelerden ya da tek bir bölge dikkate alınarak politikalar geliştirmek yeterli değildir. Bundan çok daha fazlasını yapmaya ihtiyacımız var. Yapılabilecek uygulamalardan bazıları şunlar olabilir:
- Politika yapıcıları bölgelerin kültürel ve sosyo-ekonomik yapılarından kaynaklanabilecek zorluk alanları için öğretmenleri hizmete göndermeden önce hazırlamalıdır. Bunun için ilgili bölgelerdeki STK’larla, kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapılabilir.
- Her bir bölgede öğretmen gelişimini destekleyen birimler olmalıdır. Bu birimler sorunları çözmede ve öngörüp tedbir almada öğretmenin destekçisi olmalıdır.
- Öğretmen yetiştirme politikası toplumun her kesimi için nitelikli eğitim talebi ile uyumlu olmalıdır. Bunun için eşitsizliklerle mücadele eğitim politikalarının öncelikli hedefi olmalıdır.