MASANIN FARKLI TARAFI

Hukuk Fakülteleri Niçin Dönüşmeli?

Talha Erdoğmuş

Sakarya Üniversitesi


Türkiye’de süregelen hukuk krizinin ve tatmin edici düzeyde bir hukuk kültürünün oluşmamasının sebeplerini anlamak için hukuk fakültelerine ve hukuk eğitimine yakından bakmak gerekmektedir. Yükseköğretim Bilgi Sistemi’ne göre 2013 yılında 64 olan hukuk fakültesi sayısı 2020 yılı itibarıyla 83’e yükselmiştir. 2019 yılına kıyasla 2020 yılı üniversite yerleşim sıralamaları açısından hukuk fakültesi tercihleri ciddi bir yükseliş içindedir. Örneğin; 2019 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne (birinci öğretim) son giren öğrenci sıralaması 2019 yılında 7.689 iken 2020 yılında (tahmin edilen) 6.100 olmuştur. Değişim, biraz daha alt sıralarda yer alan okullar açısından daha fazladır. Örneğin; Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne son giren öğrenci sıralaması 2019 yılında 26.671 iken 2020 yılında (tahmin edilen) bu sıralama 17.500’lere yükselmiştir. Dolayısıyla 2020 yılı itibarıyla aday öğrenciler, hukuk fakültelerine ciddi bir teveccüh göstermiştir.


Hukuk meslekleri açısından da ciddi bir artış söz konusudur. TBB’ye göre 2019 yılı sonu itibarıyla Türkiye’de toplam 127.691 avukat bulunmaktadır. HSK’nın 2019 yılı verilerine göre ise Türkiye’de 14.131 hâkim ve 6.588 savcı aktif olarak görev yapmaktadır. Bu tablo, Türkiye’nin son yıllarda nicel olarak artan üniversite ve hukuk fakültesi sayısıyla paralellik göstermektedir. Hukuk mesleklerinin kamuoyu nezdindeki itibarı bağlamında ise TYAP tarafından gerçekleştirilen mesleki itibar çalışmasına göre 2015 yılı verilerinde 3. sırada olan hâkimlik mesleği 2020 yılında 2. sıraya, 2015 yılında 16. sırada bulunan avukatlık mesleği ise 2020 yılında 10. sıraya yükselmiştir. Bu veri bize hukuk mesleklerinin itibarının yükselişte olduğunu göstermektedir. Ancak bu niceliksel büyüme ve itibari izlenim bizleri yanıltmamalıdır.


Nitelik açısından ise durumu değerlendirmek, nitel verileri aktarmak kadar kolay gözükmemektedir. Türkiye’de hukuk eğitimi, diğer Kıta Avrupası hukuk sistemlerinde olduğu gibi temelde lisans düzeyinde bir eğitimdir. Bu eğitim, tüm Türkiye’de kalabalık öğrenci mevcutlarının bulunduğu amfi veya sınıflarda tekdüze ve tek yönlü biçimde teknik hukuk bilgisinin aktarımı biçiminde sürmektedir. Ancak müfredat; entelektüel yetkinlik, akademik yazım, araştırma yöntemleri veya mesleki uygulama gibi beceriler kazandırmaktan fersah fersah uzaktır. İstisnaları hariç tutulmakla birlikte hukuk fakültesi mezunlarının kahir ekseriyetinin entelektüel ve akademik yetkinlikleri sınırlı hukuk teknisyenlerine dönüştüğü söylenebilecektir. Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı gibi yeni uygulamalar yoluyla mesleki nitelik ve yetkinliklerin artırılması amaçlanmaktadır. Ancak tek başına bir sınav getirmenin hukuk fakültelerini, çağın dönüşümünü yakalama ve öğrenciyi dönüşümün gerekliliklerine uygun biçimde yetkinleştirme konusunda teşvik etmeyeceği ortadadır. Bir çözüme işaret etmek zor olsa da ilk adım, fakülte kontenjanlarının azaltılması ve yeni dünyanın gereklerine uygun biçimde fakültelerin müfredatlarının çeşitlendirilmesidir. Bir diğer öneri, avukatlık stajının hukuk eğitiminin bir parçası haline getirilmesidir. Bu bağlamda hukuk fakültelerinin diğer sosyal bilimler alanlarına karşı kendilerini ayrıksı biçimde konumlandıran tavrı üzerine konuşmak gerekmektedir.


Toparlamak gerekirse hukuk fakülteleri hâlâ Türkiye’deki başarılı öğrencilerin en üst sıralardaki bölüm tercihleri arasında yer almakta hatta yerini daha da sağlamlaştırmaktadır. Hukuk mesleklerinin itibarına yönelik kamuoyu nezdindeki algı ve öğrenci tercihleri arasındaki paralellik dikkat çekicidir. Bu sebeple bu başarılı insan kitlesinin doğru yönlendirilmesi ve çağın gereklerine uygun biçimde yetkinleştirilmesi, hukuk fakültelerinin şu anda yüzleşmesi gereken en önemli sorundur. Bu yönde atılacak doğru adımlar, Türkiye’nin meseleleri doğru yorumlayabilme kapasitesine sahip ve ideolojik sınırlılıkları aşan vizyon sahibi hukukçuların yetişmesine katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin toplumsal sorunlarının çözümüne hukuk eliyle verilebilecek katkının yolu bu dönüşümden geçmektedir. Dönüşüm sağlanamaz ise Türkiye’de hukuk, kronik sorunların sayıklanmaya devam ettiği, ideolojik tartışmaların gölgesi altında hukuk teknisyenlerinin top çevirdiği bir zemin olarak ilanihaye varlığını sürdürecektir.