GİRİŞ

2020 yılından beri bütün insanlığın ortak bir gündemi var: Salgın. Literatüre Covid-19 pandemisi olarak geçen salgın ekonomiden aile hayatına, siyasetten eğitime toplumsal dünyanın bütün bileşenlerini baştan başa katetti. Dünya Sağlık Örgütü kayıtlarına göre toplamda 650 milyondan fazla vaka görüldü, 6 milyon 645 bin kişi hayatını kaybetti. Sokağa çıkmaktan çalışma rutinine hayatın birçok tarafı kesintiye uğradı, hükümetler ekonomik hasarı hafifletmek adına ardı ardına tedbir paketleri hazırladı, milyonlarca çocuk ve genç eğitim kaybı yaşadı. Salgın geçtiğimiz yüzyıldaki iki büyük cihan harbinden daha fazla sayıda insanı kapsayan bir gerçeklik olarak günlük hayatın kılcallarına kadar sirayet etti.


Salgının tıbbi, sosyal ve ekonomik boyutlarını ele alan bilimsel araştırma ve yayınlar süreç boyunca devasa bir hızda arttı; halen daha birikmeye devam ediyor. Artık dünyada salgın sonrası (post-pandemic veya post-covid) toplumsal hayatın nasıl şekilleneceği giderek daha fazla konuşuluyor. Soru basit ama zorlu: Her şeyi bir süreliğine değiştiren salgın yavaş yavaş biterken yerini hiçbir şeyin değişmediği eski düzene mi bırakacak? Selamlaşma biçimimizden istihdama katılıma kadar mikrodan makroya bütün bir toplumsal hayatın alt üst olması, salgın öncesi alışkanlıklarımızdan hangilerini inkar edilemez biçimde açığa çıkardı ve nelerin değişmesi gerektiğine işaret etti? Salgından ne öğrendik; ne öğrenmeliyiz?


Büyük çaplı kriz dönemlerinde toplumsal yapıdaki yerleşik eğilim ve dinamiklerin bütün çıplaklığıyla açığa çıkma ihtimali artar. Krizler mevcut işleyişi bozduğu oranda neyin işlemediğini veya yanlış işlediğini ifşa eder. Nitekim her şeyden önce ülkelerin sağlık sistemlerinin ağır bir sınanmadan geçtiğini gördük. Sağlık altyapısı ve insan gücü bakımından 1980’lerden bu yana piyasalaşmış ülkelerde salgının ilk şok etkisi çok daha yıkıcı oldu. Eğitimde kurumların, ölçme ve değerlendirme sistemlerinin, eğitimcilerin ve ailelerin yüz yüze tedrisatta köklenen yatkınlıkları yetersiz kaldı. Çalışma hayatında bilhassa kol emeğiyle yapılan işlerin çalışma şartları zorlaştı ve iş kaybı yaşandı. Güvencesiz çalışanlar, dar gelirli haneler ve kırılgan sosyal gruplar bir darboğazdan geçti. Aile içi dinamikler, evlenme, çocuk sahibi olma ve boşanma eğilimleri, mahalli yardımlaşma ve dayanışma yatkınlıkları yoğun bir imtihan geçirdi.


Esasen salgın, koronavirüs hastalığının insan vücudunda yapması muhtemel ölümcül etkiden çok daha gizli bir virüsün, eşitsizlik virüsünün toplum bünyesinde nasıl köklendiğini gösterdi. Gelir ve yaşam fırsatı eşitsizliklerinin yanı sıra göçmenlik, cinsiyet, eğitim ve statü eşitsizliklerinin varlığı da aşikar hale geldi. Toplumu biyolojik bir canlıya benzetmek bugünlerde fazlasıyla demode ve hatta riskli bir yaklaşım; toplumun hayatiyetinden çok virüsün toplumsallığından bahsetmek gerekiyor. Covid-19 salgını asla sadece tıbbi bir olgu değil; virüsün mevcut toplumsal yapı ve dinamiklerle girdiği tepkime tıbbi olanla toplumsal olanı birlikte düşünme görevini de beraberinde getiriyor.


Sosyal bilim literatüründe ortak kabullerden biri, hiçbir toplumsal olgunun tek bir nedenden kaynaklanmadığı; bilakis çoklu neden ve sonuçlar kümesi dahilinde düşünülmesi gerektiğidir. İki yıla yayılan salgını her şeyin nedeni olarak düşünmek gerçekçi olmayacağı gibi, başka siyasi ve ekonomik süreçlerden yalıtarak değerlendirmek de uygun olmayacaktır. Salgının en çok metropollerde yaşayan kitleleri vurması, dünya tarihinde şehirleşmenin en yoğun yaşandığı dönemde gerçekleşmesinin bir sonucu. Salgın boyunca, her ülkede yoksullaştırılmış geniş halk tabakalarının beslenme, barınma ve eğitim gibi temel haklara erişimde yaşadığı büyük zorluğun yanı sıra en büyük küresel şirketlerinin kârının devasa bir hızda artması da esasen kapitalist dünya sisteminin somut bir tezahürü. Yine salgın boyunca bilim insanlarının kapanmacı politikalarla kurduğu pragmatik ittifak ve bilimin askerî bir gözetim-denetim söylemine tercümesi, bilimsel bilginin kamusal faydayla hiyerarşik ilişkisindeki köklü sorunlara işaret ediyor. İlaç ve aşı şirketlerinin Kuzey ülkeleriyle Güney ülkeleri arasındaki yapısal eşitsizliklerden beslenen düzeneği de buna dahil.


Salgınla iç içe geçen iki makro dinamik 2021 ortalarından itibaren küresel enflasyonun yükselişi ve 2022 Şubat’ından itibaren Rusya’nın Ukrayna’yı işgal operasyonu oldu. İkinci olayın ilk süreci hızlandırdığı söylenebilir. Gelinen noktada gıda tedarik zincirleri, enerji maliyeti ve bölgesel gerilimler olumsuz yönde seyrediyor. Türkiye özelinde ise mevcut ekonomi politikası uzun bir sınanmadan geçiyor: 2018’den beri yükselişte olan dolar kuru 2021 sonlarında çok hızlı tırmandı, doğrudan yabancı yatırımlar azalıyor, cari açık artıyor. 2001 krizindeki gibi 24 bankanın batması, binlerce işletmenin iflas etmesi ve IMF’den yüklü faizlerle kredi borçlanılması gibi yıkıcı bir sonuç ufukta görünmese de ekonomik gidişatın salgının sosyal ve psikolojik kümülatif etkileriyle iç içe geçtiği ve toplum genelinde endişe ve belirsizlik yarattığı açık.


Belirsizlik bütün bir salgın tecrübesini ifade eden en doğru kelimelerden biri. İnsanlar üniversite tercihlerinde, taşınma planlarında, işe girme niyetlerinde, evlenme ve çocuk sahibi olma eğilimlerinde, yakın çevreleriyle kurdukları ilişkide hep belirsizliğin gölgesinde kaldılar. Aylardır görmediği bir dostuyla buluşurken hastalık kapma ihtimalinin belirsizliği, bir hafta sonra gıda ürünlerine erişme ihtimalinin belirsizliği, eriyen alım gücüyle bir gün kendi konutuna sahip olmanın belirsizliği iç içe geçti. 2022 Aralık itibariyle bile salgının tıbbi, ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçlarının kısa ve uzun vadede tam olarak nereye varacağını tahmin etmek fazla iddialı olur. Ancak belirsizlik içinde de olsa durum değerlendirmesi yapmak mümkün, hatta mecburi.


Bu bağlamda Toplumun Görünümü 2022 raporunun “Salgın Sonrası Toplum” temasını taşımasına karar verdik. Raporun ilk kısmında ulusal ve uluslararası verileri tarayıp derledik; yeri geldiğinde karşılaştırmalı biçimde grafik ve tablolar hazırladık. 16 farklı kategori oluşturduk: Nüfus, Hanehalkı, Aile, Sosyal Gruplar, Eğitim, Ekonomi, İşgücü ve İstihdam, Çalışma Hayatı ve Meslekler, Refah ve Eşitsizlik, Sağlık, Hukuk, Şehir, Kır, Göç, Yaşam ve Kültür, Medya ve İletişim. Her biri aslında ayrı bir araştırma sahası olan bu başlıklarda öne çıkan göstergeleri kısa analizlerle değerlendirdik. Böylece 2021’de yayımlanan ilk Toplumun Görünümü raporunun birikimini hem ilerlettik hem de kaynaklar elverdiği ölçüde son iki yılın verileriyle güncelledik. Ayrıca raporun hazırlanma sürecinde salgın sonrası toplum bağlamında hangi boyutların vurgulanması gerektiğini tespit etmek adına farklı alanlardan uzmanların katılımıyla bir perspektif geliştirme toplantısı yaptık ve toplantının verimlerini analizlerde işledik.


Raporun ikinci kısmı “Salgın Sonrası Toplum” temasında öne çıkan beş başlıkta alanın uzmanlarınca yazılmış kapsamlı analizler içeriyor. “21. Yüzyılın Sağlık Depremi: Covid-19 Pandemisi ve Öğrettikleri” başlıklı analizinde Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Uçar sağlık sistemlerinin hazırlıksızlığı, salgın yönetişimi ve infodemi boyutlarını inceliyor. Salgın tecrübesinden yapılacak önemli bir çıkarımın, tıp branşlarıyla sosyal bilimlerin birbiriyle daha çok konuşması gerektiği olduğu çok açık. “Salgın ve Aile Eski Eğilimler, Yeni Zorluklar” başlıklı analizinde Prof. Dr. Mahmut Hakkı Akın kapanma sürecinde aile dinamiklerini, çocukların sosyalleşme örüntülerindeki zorlukları, evlilik ve boşanma eğilimlerini değerlendiriyor. Doç. Dr. Taner Atmaca salgın boyunca en çok konuşulan konulardan biri olan eğitimi “Salgın Sonrası Eğitim: Fırsatlar, Riskler ve Eşitsizlikler” başlıklı yazısında masaya yatırıyor. Evde öğrenme, dijital araçlar, eğitime erişimde dezavantajlı gruplar başta olmak üzere salgının eğitim sistemlerinin önüne getirdiği temel meseleler bu analizin önemli bahisleri. “Salgında Çalışma Hayatı ve Meslekler” analizinde Dr. Öğr. Üyesi Elyesa Koytak ücretlileşmenin işgücü piyasalarında yarattığı etkinin salgında nasıl katlandığını, ayrıca meslekler arasındaki yerleşik hiyerarşilerin nasıl tezahür ettiğini irdeliyor. Prof. Dr. Lütfi Sunar “Türkiye’de Sosyo-Ekonomik Eşitsizlikler” yazısında gelir ve servet dağılımının salgın öncesinde ve salgın boyunca nasıl şekillendiğini analiz ediyor.


Salgın sonrası toplum hakkında yapılmayı bekleyen daha çok araştırma var. Şehir hayatı, şehir içi ulaşım, barınma hakkı, mahalli ilişkiler, kentsel mekanların kullanımı, yerel yönetim hizmetlerinin krizlere hazırlıklı oluşu başlı başına değerlendirilmeyi hak eden konular. Bu raporun, salgın sonrası toplum meselesinin politika yapıcılar, uzmanlar ve araştırmacılar, sivil toplum kurumları, işveren ve meslek örgütleri ve geniş toplum kesimleri tarafından çok yönlü ve ortak faydaya hizmet edecek şekilde tartışılması yönünde bir temel teşkil etmesi umulur.