Gençliğin Sorunları Din Eğitimi ile Aşılabilir mi?
Gençlik, insanın güç, heyecan ve kuvvet yönünden zirvede olduğu; duygusallığın yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir. Bazen umut ve heyecan dolu olurken, bazen de sıkıntı ve bunalımlar yaşanır. Gençlerin bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişimlerinin yoğun olarak desteklenmesi gereken bu süreçte, din eğitiminin rolü ve metodu yeniden düşünülmelidir.
Öncelikle “Gençliğin sorunları din eğitimi ile aşılabilir mi?” cümlesindeki “gençliğin sorunları” ve “din eğitimi” ifadeleri üzerinde durmamız gerekecektir. Haz ve hız merkezli olarak yaşadığımız modern çağ, özellikle gençlerin üzerinde gözlemlediğimiz birçok sorunun da kaynağını oluşturmaktadır.
Bu sorunların başlıcaları yaradılış gayesinden yoksunluk, isyankârlık, sorumsuzluk, gösteriş yapma, doyumsuzluk, milli ve manevi değerlere yabancılaşma, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, şans oyunları, görgü ve nezaket dışı davranışlar olmaktadır. Sorunların temelinde hayatın belli bir gaye uğruna inşa edilmemesi yatmaktadır. Bu da gençleri ânı yaşamaya, haz ve zevklerinin peşinden koşmaya, lüks ve gösterişe, farklı olabilmek için anlamsız davranışlar sergilemeye götürmektedir.
Hayatın her döneminde karşımıza çıkan din eğitiminin ise yalnızca Kuran-ı Kerim okumayı öğretmek ve temel dini bilgileri kazandırmanın ötesinde, hayata anlam katma işlevi bulunmaktadır. Çünkü dinimiz İslam, insanın doğumundan ölümüne, sabah uykudan kalkıp gece uykuya dalmasına kadar geçirdiği her anını kuşatmaktadır. İslam’ın bütüncül bir mahiyet taşıması, din eğitiminin de bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasını gerektirmektedir. Bundan dolayı din eğitiminden gençlere varoluş gayesi kazandırması; onların sosyal, kültürel ve düşünsel sorunlarına çözümler üretmesi beklenir.
Gençlerin karşılaştığı sorunların aşılmasında din eğitiminin sunacağı katkının öncelikle içeriğinin, zamanının ve yönteminin doğru tespit edilmesi gerekmektedir. Örneğin, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmeyen bir genç ile otobüste yaşlılara yer vermeyen bir kimseyi; uyuşturucu madde kullanan bir delikanlıyla, giyim kuşamına dikkat etmeyen birisini aynı kategoride değerlendiremeyiz. Bundan dolayı getirilecek çözüm önerisinin de, sorunun mahiyetine göre değişiklik göstermesi zarureti doğmaktadır.
Gençlerle ilgili gerek mevcut sorunların aşılabilmesinde, gerekse yeni sorunların yaşanmamasında din eğitiminin gerçekleştiği ortam önemli bir faktör olmaktadır. Bundan dolayı başta ev olmak üzere, okul, mahalle, kafe, dernek gibi mekânlar ve buna bağlı olarak oluşan ortamlar, tabiiliği ölçüsünde etkililiğini göstermektedir. Böylece gencin bilgi, duygu ve davranışlarını ciddi oranda şekillendirmektedir. Bu çerçevede din eğitimi, eğitimde kalıcılığı sağlayan ve bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarını şekillendiren bu ortamlara ilişkin öneriler getirebildiği oranda etkili olacaktır.
Okulda severek iştirak edilen bir kulüp, arkadaşlarla buluşulup çay içilen bir mekân, merdivenlerine oturulan apartman girişi, grup olarak gezilen sokak, bir genç için eğitim sürecini şekillendiren tabii ortamlar olmaktadır. Bu ortamlar bir tarafta gençlerin hayata ilişkin duygu ve düşüncelerini şekillendirirken, diğer taraftan da davranışlarına yön vermektedir. Belli bir program, kazanım ve materyal çerçevesinde; süre, mekân ve eğitimci ile sınırlandırılmış ortamlar ise doğal akışın dışında kalmaktadır. Bundan dolayı bir süreliğine gencin gündemine girip çıkmakta ama hayatına etkisi yok denecek kadar az olmaktadır.
İnsan hayatının şehir merkezlerinde yoğunlaştığı günümüzde, gençlerin dini gelişimlerine uygun ortamlar da sınırlı kalmaktadır. Bundan dolayı eğitim sürecinin diğerlerine göre daha kalıcı hale geldiği gezilere, kamp çalışmalarına, bizzat sorumluluğunu gençlerin yürüttüğü faaliyetlere daha çok yer verilmesi uygun olacaktır. Gencin bir zamanlar sohbet ederek, oyun oynayarak vaktini geçirdiği ve gerektiğinde büyükleri tarafından uyarıldığı mahalle; günümüzde yerini alışveriş merkezlerine, oyun salonlarına ve sanal dünyalara bırakmıştır. Bundan dolayı gençlerin kültürel, sanatsal ve sportif çalışmalarına imkân veren gençlik merkezlerinin sayılarının arttırılması önem taşımaktadır. Ancak buraların sahiplenilmesi ve işlevselliği, gençlerin aktifliğine ve rehberler tarafından doğru yönlendirilmelerine bağlı olmaktadır.
Gençlerle ilgili karşılaşılan bir kısım sorunların temelinde ise, onların düşünme eylemine yeterince yer vermemesi yatmaktadır. İnsanı diğer varlıklardan ayırt eden bu meleke, insana yaptığı davranışların sorumluluğunu yüklemektedir. Yüce Kitabımız “Düşünmez misiniz?” ve “Akıl etmez misiniz?” şeklindeki sorularla derin düşünmeye teşvik etmektedir. Bir gencin yaradılış gayesini fark etmesi, kâinat kitabını okuyabilmesi, etrafında olup bitenlerin özünü kavrayabilmesi, dünya ve ahireti anlamlandırması derin düşünme yani tefekkür etmesiyle ilgilidir.
Kötü alışkanlıklar, başkalarına karşı olan saygısızlık, sokakta dilediğini yapabilme gibi problemlerin çözümünde de düşünme/düşündürtme eyleminin katkısı olacaktır. Çünkü genç birey, yaptığı davranışın başta Yüce Yaratıcısı olmak üzere kendisiyle, çevresindeki insanlarla ve diğer varlıklarla ilişkisini düşünebildiği oranda ölçülü olacaktır. Örneğin, kısa bir süreliğine öldüğünü ve hesap vereceğini düşündürtmek; ona ömür, ecel ve ahiret kavramlarını uzun uzun anlatmaktan çok daha etkili ve kalıcı olacaktır. Bu sayede ölüm, başkaları tarafından yaşanılan ve mutlaka vuku bulacak bir bilgiden; bizzat kendisinin her an yaşayabileceği bir hakikate dönüşecektir. Diğer taraftan otobüste yer vermediği yaşlının yaşayacağı zorluğu; sokaklarda arabasıyla son ses müzik dinleyen bir gençle, bu sesten rahatsız olan bir hastayı ve zararlı alışkanlıklarından dolayı hastanelerden çıkamayan insanları düşünmesi bir gencin duygu ve davranışlarını müspet yönde etkileyecektir.
Hızla akıp giden, günü ve gündemi işgal eden sosyal medya, değerli söz, fotoğraf ve video gibi üzerinde tefekkür etmeye imkân verecek birçok unsuru sıradan bir hale getiriyor. Sosyal medya paylaşımları gencin dünyasında görüldüğü, beğenildiği ve hızlı olduğu oranda anlam kazanıyor. Paylaşımın verdiği mesaj değil, bizzat paylaşım yapmanın kendisi ön plana çıkmaktadır.
Bundan dolayı gençlerle yapılan mevcut çalışmaların bir kısmında tefekkür etmek için zaman ayrılabilir. Geziler ve kamplar bunun için mükemmel bir imkân sunmaktadır. Bununla gündüz vakti en küçük canlılardan başlayarak, etraflarındaki güzellikleri fark etmeleri; geceleyin ise adeta zamanı durdurarak deruni âlemlerine doğru yolculuğa çıkmaları mümkün olacaktır. Ancak bu kendilerine rehberlik yapacak kişilerin farkı fark ettirmelerine göre anlam bulacaktır. Aksi takdirde kıymetli bir madenin, ehil olmayan insanın elinde değersiz bir taş olması gibi; sıradan bir davranışa dönüşecektir.
Meselenin özünün kaçırıldığı bir husus da öğretimin kalıcı hale getirmesi amacıyla istifade edilen teknolojik aletlerde, kullanılan materyallerde ve icra edilen programlarda karşımıza çıkıyor. Din eğitimi hususunda kullanılan yardımcı unsurlar, meselenin özünün ihmal edilmesine neden olabiliyor. Örneğin tarihi şuuru kazandırmak amacıyla icra edilen bir programın sonunda, programın duygu ve davranışlara olan etkisinden daha çok gençlerin görünüşleri, katılımcıların sayısı vb. hususların değerlendirilmesi asıl meselenin gözden kaçırıldığının bir göstergesi oluyor. Bundan dolayı din eğiminde takip edilecek yöntemlerin, kullanılacak araç, gereç ve materyallerin yerinde ve miktarınca olmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.
Tüm bunlarla beraber gençliğin karşılaştığı sorunların çözümüyle namaz ibadeti arasında da bir bağ kurulabilir. Çünkü namaz, dinin direğini olan; günlük yaşamın haz ve hızına dur diyen; görünüşü ve düşüncesi farklılıklar gösteren insanları birleştiren bir ibadettir. Hakkıyla yapıldığında insanları kötülükten alıkoymaktadır. Bundan dolayı gençlere namaz şuurunun kazandırılması, karşılaşılan sorunların çözümünü kolaylaştıracak bir zemin teşkil edecektir. Bunun yol haritası ise yapılacak bir takım araştırma verilerine göre belirlenmelidir.
Son olarak din eğitimi alanında, önümüzde on yılların bilimsel ve teknolojik yeniliklerine şimdiden hazırlıklı olmak gerekmektedir. Zira son yirmi yıla damgasını vuran cep telefonu ve internet bugüne kadar yaşanılanlardan bambaşka bir dünya, farklı bir nesil meydana getirdi. İletişim kanallarından paylaşılan yüz binlerce yazılı, görsel ve işitsel bilgi ve mesaj özellikle gençleri etkisi altına aldı ve hayat tarzlarını şekillendirdi. Peki, önümüzdeki çeyrek asırda gençlerimizi ne tür sorunlar bekliyor? Onları kendi yaşayacakları zamanın şartlarına göre nasıl hazırlayacağız? Şimdiden gelecek yıllarda karşımıza çıkacak yenilikleri bilmeye, bir taraftan onlardan yararlanma yollarını ararken; diğer taraftan doğurabileceği sorunlara yönelik hazırlıklar yapmaya her zamandan daha çok ihtiyacımız var.