Eğilimler, Beklentiler ve Öngörüler: 2019'dan Dersler

2019’un Türk eğitim sistemi için topyekûn bir revizyon ve yenilenme sürecinin tartışmaya açıldığı bir yıl olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Yıl boyunca hayata geçirilen uygulamalar, düzenlemeler, pilot uygulamalar ve tartışmalar, 21. yüzyıl beklentileri ile uyumlu bir eğitim düzeni kurmaya yönelik arayışların, var olan eğitim sistemi içinde değerlendirilmesine de imkân sunması açısından önemli görülmektedir. Gündeme ge(tiri) len konuların, iletişim stratejilerinin kullanılarak kamuoyuna mal edilmeye çalışılması, bir taraftan kamuoyunun tepkisini ölçmeyi amaçlarken bir taraftan da kamuoyunu yönlendirmeye yönelik olduğu iddia edilebilir. Bu yaklaşımın, alışılmış çaresizlik yaşayan eğitim iş görenlerinin moral ve motivasyonlarını artırmak ve atıl kalan enerjiyi harekete geçirmek suretiyle bir aksiyon başlatmayı hedeflediği de söylenebilir. Bir Milyon Öğretmen Bir Milyon Fikir kampanyasında olduğu gibi topyekûn bir katılım ve sahiplenme duygusunun oluşturulmasına yönelik çabalar bu iddiayı desteklemektedir.


Eğitimde Yenilik Hamleleri Yeterli Desteği Görüyor mu?


2020 yılı, eğitim alanında başlatılan hareketin sahiplenilmesi konusunda soru işaretlerini de barındırmaktadır. 2023 Eğitim Vizyonu, Cumhurbaşkanının  da  katıldığı  bir toplantıyla duyurulmuş olsa da belgenin yasal bir dayanağının olmaması ve bir bütçe tahsis edilmemiş olması bu görüşü güçlendirmektedir. Bütçe gerektiren birçok çalışmada, Bakanın, merkezî bütçe kaynaklarının dışında destek arayışına girişmesi de burada not edilmelidir.

 

Eğitime Erişim Karnesinde Umut Veren İstatistikler


2019 yılında eğitime erişim ve katılım konusunda ilgi, meslek liselerine ve okul öncesine yöneldi. İlkokul ve ortaokul düzeyinde %99’a yakın bir katılım olduğu görülüyor. K12 (okul öncesinden liseye) düzeyinde eğitime erişim ve katılım sorunu, okul öncesi ve lise düzeyinde yaşanıyor. 5 yaş grubunda yaklaşık %75, lise düzeyinde %88’lerde olan okullaşma oranı, Türkiye’nin öncelikli meselesi olarak gündemdeki yerini korudu.


Okul öncesi dönemde 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınması, kaynak ve model bakımından çeşitliliğin planlara ve yasal düzenlemelere geçmesi, 2019 yılının kritik ve değerli gelişmeleri arasında yer almaktadır. Lise düzeyinde okullaşma açığını kapatmak için meslek liselerinin yasal, yapısal, kurumsal ve sosyal algı bakımından güçlendirilmesine yönelik adımlar da 2019 yılının belirgin gelişmeleri olarak not edilmelidir. Ancak lise düzeyinde okullaşmanın yaklaşık 1/3’ünün açık öğretim lisesi yoluyla sağlanıyor olması, lise düzeyinde nitelikli okullaşma için uzun bir yol olduğunu göstermektedir.


Hayat Boyu Öğrenme 2019’da da İkinci Planda Tutuldu


2019’da eğitime erişim başlığı altında ele alınması gereken diğer alan da hayat boyu öğrenme alanıdır. Yetişkin nüfusunun sadece %6’sı 2019’da bir hayat boyu öğrenme programına katıldı. Bu oran, hızlı değişim ve dönüşüme ayak uydurmak isteyen toplumlar için oldukça düşük bir oran olarak kabul edilebilir. Bu gerçekliğin farkında olmakla birlikte Türk eğitim sisteminin diğer öncelikleri, 2019’da hayat boyu öğrenmeyi ikinci plana atmayı zorunlu kılmıştır.


Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı OECD Ortalamasına Yetişti! Peki Okul Dışı Çağ Nüfusu


Zorunlu 8 yıllık eğitime geçişle ivedi çözülmesi gereken derslik ve öğretmen sorunu, 2004’te ortaöğretimin 4 yıla çıkarılması ve 2012’de zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla artarak devam etti. Bu zorunlulukların da motivasyonuyla son 20 yılda, derslik ve öğretmen sayısındaki kayda değer artış, Türkiye’de derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayılarının hızla düşmesine ve OECD ortalamalarına yaklaşmasını sağladı. Ancak hâlen ortaöğretim düzeyinde açık öğretimde büyük bir çağ nüfusunun olması, bunların örgün eğitim kapsamı dışında olduğu gerçeğini de gözler önüne seriyor. Bu durumda Türkiye’de özellikle ortaöğretim düzeyinde derslik ve öğretmen sorunu olduğunu kabul etmek gerekiyor.


2019 yılı, eğitim ortamları bakımından yeni öğrenme biçimlerine ve tercihlerine yönelik çabaların sahnelenmesine de eşlik etti. Bu kapsamda okullarda TBA kurulmaya başlandı ve öğretmen odası tasarımları tanıtıldı. TBA, yaparak yaşayarak öğrenmeyi öne çıkaran, dört duvar arasında ve durağan bir öğrenme-öğretme sürecine yönelik olumlu bir müdahale oldu. Ancak  eğitim  içeriği, kapsamı, öğretmen ihtiyacı, finansman ve sürdürülebilirlik gibi birçok soru henüz cevaplanmış değil. Bu durumun, var olan okullar arası nitelik farkının ve fırsat eşitsizliğinin artmasına yol açmak gibi bir potansiyel tehlikeyi barındırdığını da söylemek gerekir.


Eğitim ortamlarının ve öğrenme öğretme yaşantılarının EBA ile zenginleştirilmesine yönelik çabalar da 2019’un öne çıkan diğer bir gelişmesidir. EBA’nın potansiyel olarak oldukça güçlü bir eğitim aracı olduğu açıktır. Ancak öğrenciler ve öğretmenler için kullanışlılık, verimlilik ve etkililik bakımından zayıf olduğu görülmektedir. Diğer taraftan 2019 yılında, Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim projesi olarak kabul edilen FATİH Projesi’nin hak ettiği ilgiyi görememesi, eğitim sistemimizdeki sürdürebilirlik sorununun bir yansıması olarak da değerlendirilebilir.


Eğitim İçeriğinin Güncellenmesi ve Güçlendirilmesi için Önemli Adımlar Atıldı


Her geçen gün daha ivedi bir sorun olmaya başlayan eğitim içerikleri sorunu, 2019 yılında önemli bir yer tuttu. “Yeni Ortaöğretim Modeli” adı altında somutlaşan bir girişim de hayata geçti. Yeni model özetle; esnek, modüler, hayatla bağlantılı, kişisel ilgi, merak ve yeteneklerin geliştirilmesine yönelik fırsatlar barındıran ve 21. yüzyıl becerilerini öne çıkaran bir model olarak tanıtıldı. Bu model ile var olan ders türleri, sayıları, saatleri ve içerikleri ile ağırlıkları yeni bir yaklaşımla düzenlendi. Pilot uygulamasının başladığı belirtilen bu model, Türk eğitim sistemi için hayati bir sorunun bütün açıklığı ile tartışılmasına da fırsat verdi. Diğer bazı düzenlemelerle desteklenen bu yaklaşım ile eğitim içeriklerinin yenilenmesine ve geliştirilmesine ilişkin alternatif yöntem ve yaklaşımların tartışılması için 2019’da bir yol açıldığını söylemek mümkündür.

 

Eğitimin Yönetiminde Yönetimsel Sorunlar Devam Etti


Türk eğitim sisteminin merkeziyetçi yapısı, çok büyük bir kitleyi ve bu kitledeki farklıkları barındıran bir coğrafya ile birleştiğinde ağır işleyen bir yapıya dönüşüyor. Bu sorun, 2019’da bir sorun alanı olarak üzerinde en çok konuşulan konulardan biri oldu. Bir çözüm olarak teknolojinin sunduğu imkân ve fırsatlar bir modele dönüştürüldü. MEB’in veri ambarı birleştirildi, CBS ile entegrasyonu sağlandı ve okul temelli gelişim yaklaşımı vurgulandı. Okulların temel sorunu olan finans ihtiyacının bu yolla adil ve hızlı bir biçimde çözülmesi hedeflendi.


Türkiye, 2018 itibarıyla fiilen Cumhurbaşkanlığı sistemine geçerek yönetimde köklü bir değişiklik yaptı. Bu değişikliğin Türk eğitim sisteminin politika belirleme, üst düzey yönetim ve denetim yaklaşımından okul düzeyindeki karar alma süreçlerine kadar bir yansıması olması kaçınılmazdı. Ancak 2019’daki gelişmelerin henüz ne politikaya ne yönetime ne denetime ne de taşra ve okul düzeyinde uygulamaya yansıdığını söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte toplumda güçlü bir beklenti oluşturulduğu da açıktır.


İnsan Kaynağında Vaatler Güçlü, Uygulamalar Zayıf Kaldı


2019 yılı MEB’in öğretmeniyle olumlu, katılımcı, samimi ve güçlü bir iletişim kurduğu yıl oldu. Bu güçlü iletişim, okul yöneticilerinin seçiminde ve görevlendirilmesinde yaşanan sorunların azaltılmasına yönelik düzenlemelerle, taşrada Öğretmen Destek Noktalarının kurulacağına ilişkin açıklamayla, çeşitlendirilmiş, zenginleştirilmiş ve farklılaştırılmış hizmet içi eğitim yaklaşımlarıyla görünür hâle geldi. 2019 yılı, en fazla hizmet içi eğitimin yapıldığı yıl oldu.


Ne var ki önceki dönemden bir seçim vaadi olan 3600 ek göstergenin hayata geçirilememiş olması, üzerinde çok konuşulduğu hâlde Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarılmamış olması, öğretmen ve okul yöneticilerinde bir eksiklik ve güvensizlik duygusunu da beraberinde getirdi.


2019 Özel Öğretim Kurumları için Rekabetçi Ortamda Ayakta Kalma Mücadelesiyle Geçti


AK Parti hükûmetlerinin özel öğretim kurumlarına yönelik olumlu ve destekleyici politik yaklaşımları, 2019 yılında kritik bir evreye girdi. Özel öğretim kurumlarının artmasını teşvik ederken dershanelerin kapatılmasına yönelik vurgu, teşvik ve yatırım desteği politikaları, özel öğretim kurumlarını piyasanın rekabetçi ortamıyla devletin öncelikleri arasında bir yerde dengede tutuyordu.


2019 yılındaki yasal düzenlemeler ile ilgili gelişmeler, ekonomik daralma, artan özel okul sayısı ile daralan ve rekabeti artan pazar, özel eğitim kurumlarını piyasa şartlarında ayakta kalmaya itti. Bu sebeplerle 2019 yılı, özel eğitim kurumları bakımından kritik bir yıl oldu.


Temel liselerin ve özel kursların kapatılmasına yönelik yasal süreler 2019’da doldu. Özel okula devam etmek isteyen öğrencilere yönelik teşvik uygulamasına 2018-2019 öğretim yılında son verildi. Gerek mali bakımdan gerekse yönetim ve politika bakımından 2019, özel eğitim kurumları bakımından oldukça zorlu geçen bir yıl oldu. Yaşanan mali krizler, iflaslar, kapanmalar, el değiştirmeler sürekli gündemde kaldı.


Türkiye’de eğitim alanında özel sektör yatırımlarının bundan sonraki seyrinin de büyük oranda 2019’daki gelişmelerin yansımaları üzerinden devam edeceği söylenebilir.


2019 Eğitim Sisteminin İyileşmesinde Hazırlık, Planlama ve Tasarım Açısından Verimli Bir Sene Oldu


Eğitim alanında yaşanan gelişmeler toplu olarak değerlendirildiğinde 2019, güçlü bir heyecan ve motivasyonla başlamış ve bu durum zaman zaman tartışmaya açılsa da yıl boyu sürmüştür. Ancak orta vadede sürdürülebilirliğini teminat altına alacak yasal düzenlemeler ve bütçe tahsislerinin sağlanmaması durumunda devam edip edemeyeceği tartışmalıdır.


2019, eğitim alanında, yenilikçi yaklaşımların geliştirilebileceğine, aşırı merkeziyetçi yapıya rağmen taşranın ve okulların motive edilebileceğine, mali kaynaklara ihtiyaç duymadan da birçok projenin hayata geçirilebileceğine dair inançları tazeleyen ve pekiştiren bir yıl oldu. Eğitim sisteminin sorun alanlarının tespiti konusunda rasyonel, bilimsel ve katılımcı yollar bulunabileceğine dair bir deneyim yaşattı. Eğitim sisteminin uygulayıcıları olan öğretmen ve okul yöneticilerinin motivasyon ve enerjilerini ortaya çıkarabilecek yollar ve yöntemler olduğunu gösterdi.


Hükûmet sürelerinin 5 yıl olduğu Cumhurbaşkanlığı sisteminde 2019, hükûmetin ilk yılı olması yönüyle hazırlık, planlama ve tasarım bakımından verimli kullanılmış görünmektedir. Kalan dört yıl boyunca, 2019’da başlatılan çalışmaların hayata geçirilmesi konusunda aynı kararlılığın gösterilmesi, düzenlemelerin yasal zemininin oluşturulması, mali kaynakların  sağlanması  ve  ilgili kurumlar arasında etkin bir iş birliğinin sağlanması durumunda 2019 yılında atılan adımların önümüzdeki yıllarda kalıcı bir değişim ve dönüşümün temelini oluşturacağı öngörülebilir.