COVID-19 SALGINI BAĞLAMINDA TÜRKİYE EKONOMİSİ

Salgın Dünya Ekonomisini Neden, Hangi Yollarla Etkiledi, Salgının Sonuçları Ne Oldu?

Günümüzden yaklaşık bir asır önce ülkeler sadece savaşlarla değil aynı zamanda İspanyol nezlesi veya İspanyol hastalığı olarak adlandırılan bir çeşit mutant, influenza A virüsü ile başa çıkmaya çalışıyorlardı. Bunun yanı sıra tifüs, kolera gibi bulaşıcı hastalıklar da özellikle askerlerin ve göçmenlerin etkisiyle sınırdan sınıra taşınmaktaydı. Her ne kadar İspanyol nezlesinin çıkış yeri Güneydoğu Asya olarak gösterilse de ilk klinik bulguların Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı askerlerde gözlemlendiği bilinmektedir. İspanyol nezlesi ABD’li askerlerden savaş sırasında ölen askerlerinin %80’inin bu virüs sebebiyle hayatlarını kaybettikleri iddia edilmektedir. 2020 yılının ilk aylarına gelene kadar salgın hakkında sansürsüz bilgilerin paylaşıldığı İspanyol basını nedeniyle adını alan virüsün etki alanı ve süresi son yüzyılda görülen bulaşıcı hastalıklar arasında belki de en etkilisiydi (Türk Toraks Derneği, 2020; Yolun ve Kopar, 2015, s. 1099).


20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren içerisinde yaşadığımız modern dünya farklı bir şekil almaya başlamış ve küreselleşme kavramı ortaya çıkmıştır. Akademik literatürde tartışmaların yer almaya başladığı 1960’lı yıllardan içinde bulunduğumuz döneme kadar gündemimizde yer alan kavram ne Aşırı küreselleşmecilerin iddia ettikleri kadar tamamen ulus devletleri yok etmiş ne de şüphecilerin savundukları gibi eski bir olgu olmadığı ortaya çıkmıştır (Held, 1999, s. 3-10). İnsanı ve ekonomiyi merkeze alarak dönemin şartlarına göre şekillenmiştir. Bu durum yaşanılan COVID-19 salgınına ait krizde de kendini göstermiştir. İnsan, sermaye ve mal ile hizmet hareketliliğinin son olarak şekillendiği durum, özellikle üretimin kaymış olduğu bir bölgeden hava, kara ve deniz yolları ile dünyanın geri kalanına gelişmiş düzeyi fark etmeksizin nasıl yayılabildiğini gözler önüne sermiştir.


Dünya ve ülke ekonomilerine tesir eden etmenler hayal edildiğinde zihinlerde soyut imgeler, kuruluşlar yer alabilmektedir. Örneğin; enflasyon canavarı tabiri enflasyon olayını, etkilerini ve sonuçlarını zihinlerde dinozor benzeri bir yaratık ile bağdaştırmakta ve soyutlaştırmakta hatta insan eyleminden uzaklaştırmaktadır. Ancak ekonominin oluşum nedeni insandır ve iktisadi eylemler ve politikalar insan içindir. Bu sebeple bireyin ve toplumun sağlığını ve var oluşunu doğrudan etkileyen salgın, ekonomik alanın her boyutunda kendini hissettirmiştir. Birey sağlıklı olmazsa, basit bir ekonomik dille, arzı ve talebi dolayısıyla mikro ve makroekonomiler bu doğrultuda şekillenecektir.  Ayrıca bu kriz, doğuşu ve yapısı ile son dönem krizlerden ayrılmaktadır. Ekonomilerde; ulaşım, lojistik, gıda ile sağlık ve turizm gibi hizmet (insanla temasın yoğun olduğu kuaför hizmetleri vb.) sektörleri üzerinde eş zamanlı olumsuz etkiler yaratmıştır. Küresel ekonomide hem arz hem de talep yönlü etkiler yaratmış ve şok etkisi daha büyük olmuştur (Eğri̇ ve Doğaner, 2020). Sosyal mesafe zorunluluğundan karantinaya bireyden başlayarak; duran üretim, borçluluk artışları, işsizlik sorunlarıyla ülke ekonomileri ve son tahlilde dünya ekonomisi salgından etkilenmiştir. Mayıs 2021 itibariyle yaklaşık 156 milyon kişiye hastalık bulaşmış, maalesef 3.26 milyon ölümle sonuçlanmıştır (Worldometer, 2020). 


Salgının etkileri mikro düzeyde incelendiğinde ana akım iktisadın en basit düzeyde ekonomik faaliyet akışı oluşturduğu; üretim faktörü olarak emeğini sunan hane halkı ile hane halkının ihtiyacı olan mal ve hizmetler ile üretim faktörü gelirini karşılayan işletmeler ilk düzeyde dikkate alınabilir. 2008 Küresel Ekonomik Krizi ile karşılaştırıldığında en zor dönemden geçen emek faktörü ve dolayısıyla hane halkı ve birey için özellikle söz konusu salgın ciddi sorunlar yaratmıştır. Salgının ilk üç ayı düşünüldüğünde 2008 Krizi’ne kıyasla çalışma saatleri 10 kata kadar azalmış ve iş kayıpları yaşanmıştır (OECD, 2020)our jobs and education, our businesses, financial markets and economies.”,”container-title”:”OECD”,”language”:”en”,”title”:”Tackling the coronavirus (COVID-19.


Salgının makro düzeyde etkileri Ocak-Mart döneminde Çin ekonomisi durmaya yakın noktaya gelmesiyle dalga dalga oluşmaya başlamıştır. Üretimdeki bu ciddi yavaşlama gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere dünya ekonomisini etkisi altına almıştır.  Uluslararası ticarette salgın etkileyene kadar gözden kaçan bir husus gelişmiş ülkelerin düşük katma değerli malların ülke dışında üretilmesini izin vermeleri, belki de ülke vatandaşlarının ve politika yapıcıların beklemedikleri biçimde, bazı temel malların arz zincirindeki bozulma sonucunda iç piyasalarına sunulamamasıyla sonuçlanmıştır. Gelişmiş ülkeler sadece Çin ile sınırlı kalacağını inandıkları salgın sebebiyle söz konusu malların taleplerini ilk aşamada diğer gelişmekte olan ülkelere kaydırmışlardır. Ancak salgın küresel bir mahiyet kazanınca bulaşma riski ve çeşitli nedenlerle bu talepler iptal edilmeye başlanmıştır (Eğri, 2020b). Bu noktada iktisadi işbirlikleri ve bütünleşmeler yapıcı bir rol oynamaktan uzak kalmış hatta sonrasından korumacılık politikalarından sıklıkla bahsedilmesine sebebiyet verecek şekilde, özellikle tıbbi malzemeleri, söz konusu malları kaçırmaya varacak, beklenmedik davranışlar sergilemişlerdir (NTV, 2020).



Türkiye Ekonomisi ve COVID-19 Krizi

2020 yılı kuşkusuz COVID-19 salgını ve onun doğurmuş olduğu ekonomik krizlerle tarih sayfasında büyük harflerle yerini almıştır. Arz ve talep tarafında yaşanan şoklar, tüm ülkeleri etkisi altına almıştır. Salgınla mücadele için alınması zorunlu olan kapanma politikaları hem üretimi hem de tüketimi etkileyerek iktisadi anlamda ağır bir faturanın çıkmasına sebep olmuştur. Bu süreçte devletlerin kendi iç şartlarına bağlı olarak uyguladıkları kısıtlamalar da farklı düzeylerde seyretmiştir. Bu kısıtlamaların ortaya çıkardığı faturanın zararlarından kaçınmak için kamu tarafında ciddi ekonomik destek paketleri açıklanmıştır. 


Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan sıkılık endeksi, ülkelerin almış olduğu kısıtlama önlemlerini 20 başlıkta değerlendirmektedir. Aşağıdaki şekilde yer aldığı üzere bu endekse göre Türkiye hiçbir zaman 90 skoruna erişmemiş ancak çoğu zaman değerlendirmeye alınan 182 ülkeye göre medyan üzerinde bir endeks skoruna sahip olmuştur. Yaz aylarında vaka sayılarının düşüşüyle yaşanan gevşemenin etkileri de şekilde yer almaktadır. 


Diğer taraftan, Google tarafından hazırlanan hareketlilik verileri de kısıtlamaların etkilerini göz önüne sermektedir. Mart-Nisan 2020 tarihinde salgın öncesine göre konutlar hariç tüm kategorilerde %80’lere varan bir düşüş yaşanmıştır. 


Yaz aylarının getirmiş olduğu açılma parklara ve bahçelere doğru olan hareketlilikte salgın öncesine göre %70’ler oranında bir artış getirmiştir. 2021’in ilk dört ayında ise market ve eczanelere salgın öncesine göre daha fazla gidildiği ve konutlarda bulunma süresi arttığı görülmektedir. İktisadi açısından değerlendirdiğimiz de ise perakende sektörü ve iş yerlerine yönelik hareketin hâlen salgın öncesine göre çok düşük olduğu ve ekonomik hareketin hâlen zayıf olduğunu söylemek mümkündür. Kuşkusuz uzaktan çalışma yöntemi iş yerlerindeki kaybı azaltsa da perakende sektörü için problemler devam etmektedir. 


Kısıtlamaların getireceği ekonomik darbenin küresel anlamda ekonomileri aşağıya doğru çekeceği düşüncesi salgının başlarında hâkim olmuştur. OECD’nin veya diğer uluslararası finansal kuruluşların yaptıkları tahminlerde, küresel çıktının ilk çeyrekte %7-8 oranında azalacağı, yılsonunda ise içerisinden geçtiğimiz izolasyonun süresine göre %2 ila %4 arasında bir daralmanın ekonomileri beklediği öngörülmüştür. Bu bağlamda, IMF Türkiye ekonomisinin de %5 oranında daralacağını tahmin etmiştir. Fakat ikinci çeyrekte ciddi bir daralma meydana gelse de yıl sonu itibariyle GSYH %1,8 büyüme kaydetmiştir. Alınan önlemler ve destek paketleriyle büyüme alanında önemli bir toparlanma yaşanmıştır. Ancak diğer taraftan enflasyon ve kamu borçlanması konusunda bozulma ve hedeften sapmalar ortaya çıkmıştır. Raporun “2020 Makroekonomik Görünüm” başlıklı bölümünde görüleceği üzere büyüme tarafı olumlu iken özellikle enflasyon alanında ciddi sorunlar yaşanmıştır. Diğer taraftan pozitif büyümeye rağmen istihdam konusunda da problemler yaşanmaktadır. Lütfi Sunar tarafından kaleme alınan analiz bölümünde detaylı olarak tartışıldığı üzere, 2020 yılında iş gücüne katılım oranında önemli bir azalma yaşanmıştır. Bu düşüş, işsizlik verilerini perdelemiştir. İş gücündeki azalma ve işten çıkarma yasağı dolayısıyla 2020 yılında istihdam piyasasında ekonomik krizin etkileri bir nevi ertelenmiştir. Salgının makroekonomik göstergeler üzerinde en çok hissedilen diğer bir alanı da ödemeler bilançosu olmuştur. Dış ticarette yaşanan bozulmalara finansal hareketlerdeki çıkış da eklenince, 2019 yılında 6,8 milyar USD fazla veren cari denge, 2020’de 36,7 milyar USD açık vermiştir. Özellikle dış ticaret dengesi önemli ölçüde bozulmuş ve 2019’da  -%29 olan dış ticaret açığı -%49 olarak gerçekleşmiştir. Dış talepteki daralma dolayısıyla ihracatımız azalırken ithalatımız da artış ortaya çıkmıştı ve açık %20 gibi yüksek bir oranda yükselmiştir. Ekonomi üzerindeki olumsuz durumu göstermek amacıyla verilen bu örnekler dışında, makroekonomik görünüm ve sektörel düzeyde yaşanan gelişmeler raporun diğer bölümlerinde detaylı olarak ele alındığından dolayı burada tekrar tartışılmayacaktır. 


Türkiye millî gelirinin alt kalemlerine baktığımızda özel tüketim harcamalarının ilk sırada geldiği görülmektedir. Yıllar içerisinde payı azalmış olsa da 2020 yılında toplam harcamaların %56,4’ü hane halkları tüketim harcamalarından oluşmuştur. Yatırım harcamaları %27,2 ve kamu kesimi harcamalarının payı ise %15,2 olarak gerçekleşmiştir. Diğer bir ifadeyle ekonominin talep tarafında hane halkı harcamalarının payı önemli bir kalemi oluşturmakta ve krizler dolayısıyla yaşanan düşüş ekonomi üzerinde derin etkiler bırakabilmektedir. Aşağıda yer alan Şekil 62’de ana harcama kalemlerinin son üç yıllık değişim oranları gösterilmiştir. Salgının 2020 yılı için talep tarafında bıraktığı etkileri görmek mümkündür. İlk çeyrekte henüz vakaların görünmemesi ve kısıtlamalar olmaması dolayısıyla pozitif artışların olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, mart ayında çıkan ilk vaka ve arkasından alınan önlemler ikinci çeyrekte hızlı bir düşüş yaşanmasına sebep olmuştur. Özel tüketim 9,6 ve kamu harcamaları 2,1 puan gerilemiştir. Özellikle hanehalkı harcamalarındaki bu gerilemenin de etkisiyle millî gelir ikinci çeyrekte 10,3 oranında daralmıştır. İlerleyen kısımlarda detaylarını tartışacağımız önlemlerin de etkisiyle üçüncü ve dördüncü çeyrekte özel harcamalardaki hızlı yükseliş, yıl sonunda millî gelirin %1,8 oranında büyümesini sağlamıştır.


Diğer taraftan, hem 2019 yılındaki iktisadi sorunlar hem de salgının etkileri nedeniyle uygulanan genişletici politikalar kamu kesiminin borç yükünü artırmıştır. Aşağıdaki şekilde de görüleceği üzere özellikle iç borç kaleminde artış trendine girilmiştir.

Kaynak: Google COVID-19 Toplumsal Hareketlilik Trendleri


2008 Küresel Finans Krizi’ndeki değerden daha yüksek bir oranda kamu kesiminin iç borçlanmaya gittiği görülmektedir. Toplam net iç borç millî gelirin %6,2’sine ulaşmıştır. Diğer gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında yüksek bir oran olmasa da uzun süredir sürdürülen bütçe disiplini politikası konjonktürel etkilerle terkedilmiştir. 



Salgın Bağlamında Alınan İktisadi Önlemler

Türkiye’de ilk vakanın 11 Mart 2020 tarihinde duyurulması ve kısıtlama kararlarının alınmasından kısa bir süre sonra ekonomide meydana gelecek zararların minimize edilmesi amacıyla ilk destek paketi açıklanmıştır. “Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi” adıyla 


Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan paket ile toplam 100 milyar TL tutarında desteğin farklı kalemler altında ilgililere verileceği ilan edilmiştir. Yirmi bir madde hâlinde ilan edilen planla üretim sektöründe perakendeye, turizmden emek piyasasına kadar geniş bir yelpazede destek kalemleri açıklanmıştır. İlan edilen desteklerle özellikle firmaların nakit akışları, istihdamda süreklilik ve sosyal desteklerin öne çıktığı görülmektedir. 





  • Perakende, AVM, demir-çelik, otomotiv, lojistik-ulaşım, sinema-tiyatro, konaklama, yiyecek-içecek, tekstil-konfeksiyon ve etkinlik-organizayon sektörleri için Muhtasar ve KDV tevkifatı ile SGK primleri Nisan, Mayıs ve Haziran ödemeleri 6’şar ay ertelenecek.
  • Konaklama vergisi Kasım ayına kadar uygulanmayacak.
  • Otel kiralamalarına ilişkin irtifak hakkı bedelleri ve hasılat payı ödemeleri Nisan, Mayıs ve Haziran ayları için 6 ay süreyle ertelenecek.
  • İç havayolu taşımacılığında 3 ay süreyle KDV oranı %18’den %1’e indirilecek.
  • COVID-19 salgınıyla ilgili tedbirlerden etkilendiği için nakit akışı bozulan firmaların bankalara olan kredi anaparaları ve faiz ödemeleri asgari 3 ay öteleneceği ve gerektiğinde bunlara ilave finansman desteği sağlanacak.
  • İhracattaki geçici yavaşlama sürecinde kapasite kullanım oranlarının korunması amacıyla ihracatçıya stok finansmanı desteği verilecek.
  • Bu dönemde işlerinin olumsuz etkilendiğini beyan ederek talepte bulunan esnaf ve sanatkârların Halkbank’a olan kredi borçları, Nisan, Mayıs ve Haziran anapara ve faiz ödemeleri 3 ay süreyle ve faizsiz olarak ertelenecek.
  • Kredi Garanti Fonu limiti 25 milyar liradan 50 milyar liraya çıkartılacak, kredilerde öncelik gelişmelerden olumsuz etkilendiği için likidite ihtiyacı oluşan ve teminat açığı bulunan firmalar ile KOBİ’lere verilecek.
  • Vatandaşlar için uygun ve avantajlı şartlarda sosyal amaçlı kredi paketleri devreye alınması teşvik edilecek.
  • 500 bin liranın altındaki konutlarda kredilendirilebilir miktar %80’den %90’a çıkartılacak, asgari peşinat %10’a düşürülecek.
  • Virüsün yayılmasına karşı alınan tedbirlerin etkisiyle Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında temerrüde düşen firmaların kredi siciline “mücbir sebep” notu düşülmesi sağlanacak.
  • Stopaj gibi kaynağında yapılan kesintilerin ödemelerini içeren muhtasar beyannamelerin süreleri 3 ay ertelenecek.
  • Asgari ücret desteği devam edecek.
  • Mevzuattaki esnek ve uzaktan çalışma modellerinin daha etkin hale getirilmesi temin edilecek.
  • Kısa çalışma ödeneği devreye alınacak, bundan faydalanmak için gereken süreçler kolaylaştırılacak ve hızlandırılacak. Böylece faaliyetine ara veren iş yerlerindeki işçilere geçici bir gelir desteği verirken, işverenlerin de maliyeti azaltılmış olacak.
  • En düşük emekli maaşı 1.500 liraya yükseltilecek.
  • Emeklilerin bayram ikramiyesi Nisan ayı başında ödenecek. Yine emeklilerin maaş promosyon ödemelerinin de şubelere gitmelerine gerek kalmaksızın, doğrudan hesaplarına yatırılması sağlanacak.
  • Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığının belirlediği kriterlere göre ihtiyaç sahibi ailelere yapılacak nakdi yardımlar için ilave 2 milyar liralık bir kaynak ayrılacak.
  • İstihdamdaki sürekliliği temin etmek amacıyla 2 aylık telafi çalışma süresi 4 aya çıkartılacak.
  • Küresel tedarik zincirlerindeki aksama ihtimaline karşı hem üretimde hem de perakende de belirlenen önceliklere göre alternatif kanallar geliştirilecek.
  • Tek başına yaşayan 80 yaş üstü yaşlılar için sosyal hizmet ve evde sağlık hizmetlerinden oluşan periyodik takip programı devreye alınacak (TCCB, 2020).


İlan edilen bu destek paketiyle özellikle KOBİ’lerin nakit akışlarının sağlanması, vergi ve borç ödemelerinin ötelenmesiyle olası bir iflastan korunması amaçlanmıştır. Diğer taraftan işten çıkarma yasağı ve kısa çalışma ödeneği aracı kullanılarak emek piyasasında ani bir işsizlik dalgasının önüne geçilmiştir. Diğer taraftan kamu bankaları yoluyla kredi imkânları genişletilmiş ve böylelikle daralan ekonomiye sıcak para girişi sağlanmıştır. İlk destek paketinde açıklanan politikalara genel olarak baktığımızda, vergi ve ödemeler, çalışanlar ve emekliler ile bankacılık sektörü olarak üç başlıkta özetlemek mümkündür. Vergi ertelemeleri, mücbir sebep hâlinden yararlanan mükellef kapsamının genişletilmesiyle turizm sektörü ve yerel yönetimlere dair ödemelerin ötelenmesi söz konusu olmuştur. Bankacılık sektöründe uygulanan destek ve kredi ödemelerindeki ertelemeler de özellikle KOBİ’ler için kullanılan bir destek haline gelmiştir. Diğer taraftan, çalışma hayatı ve emeklilerin desteklenmesi amacıyla hayata geçirilen politikalarla da sosyal desteklerin sağlanması amaçlanmıştır. Sosyal destekler kapsamında hanelere Ağustos 2020’den itibaren üç faz hâlinde 1.000’er lira destek verildi, en düşük emekli aylığı 1.500 liraya yükseltildi. Aylık geliri 5.000 liradan az olanlara temel ihtiyaç desteği ve kredi imkânı tanınmıştır.


Kuşkusuz salgın düşük gelirli kesimi daha fazla etkilemiştir. Yaşanan gelir kayıplarının bu hanelerdeki etkisi daha yüksek olmaktadır. Hükûmet tarafından “Sosyal Koruma Kalkanı” başlığı altında ilan edilen desteklerle bir yıl içerisinde, Mart 2021 itibariyle, 60 milyar TL destek sağlanmıştır. Bakanlık sitesinde hazırlanan aşağıdaki tabloya göre en büyük ödeme kalemi 30 milyar TL ile kısa çalışma ödeneği olmuştur. Mart 2021 tarihinde sona eren kısa çalışma ödeneği uygulaması artan vaka sayıları ve normalleşmenin gecikeceğinin anlaşılması üzerine yeniden hayata geçirilmiştir. Nakdi ücret ve işsizlik ödeneğiyle birlikte çalışanlara sosyal kalkan içerisinde 45 milyar TL ödeme sağlandığı görülmektedir. Sosyal koruma kalkanı planı altında “Nakit Ücret Desteği, Normalleşme desteği, Telafi çalışması, Fesih kısıtı, Bilgilendirme çalışmaları, Çalışan anneler için düzenlemeler, Prim erteleme, Kısa çalışma ödeneği, Işsizlik ödeneği ve Asgari ücret desteği” başlıkları altında destek ve uygulamalar hayata geçirilmiştir. Ayrıca burada vurgulamak gereken bir uygulama olarak “Vefa Destek Grupları” kamu çalışanları ve gönüllülerden teşkil ederek kısıtlama ve karantina dönemlerinde yaşlı ve ihtiyaç sahiplerinin gereksinimleri sağlanmıştır. 


Nisan 2021’de yeniden uygulanmaya başlayan geniş kısıtlamalarla birlikte “Tam Kapanma Sosyal Yardım Programı” Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından ilan edilmiştir. Bu programa göre de 2 milyonun üzerinde ihtiyaç sahibi haneye 1.100 TL tutarında nakdi destek sağlanacağı duyurulmuştur (Aile Bakanlığı, 2021)


Benzer şekilde özellikle KOBİ’lerin korunması amacıyla KOSGEB aracılığıyla “Hızlı Destek Programı” başlatılmıştır. Bu program kapsamında imalat sektöründeki mikro ve küçük işletmelere ve 2017 ve sonrasında kurulan ve imalat, bilgisayar programlama ve bilimsel Ar-Ge sektörlerinde faaliyet gösteren genç yenilikçi mikro ve küçük işletmelere faizsiz geri ödemeli destek verilecektir (KOSGEB, 2021).




Ekonomik destek paketlerinin bir diğer kalemi de kuşkusuz likit destek kalemi oluşturmuştur. Bu bağlamda, öz sermeye takviyesi, krediler, varlık alımı veya borç üstlenimi, garantiler ve borç ertelemesi gibi yarı mali nitelikteki işlemler hayata geçirilmiştir. Türkiye Varlık Fonu (TVF), Ziraat Bankası, Halkbank ve Vakıfbank, üzerinden destek uygulamaları gerçekleştirildi ve çeşitli önlemler getirilmiştir. Firmalara yönelik anapara ve faiz ödemelerinin en az 3 ay ertelenmesi ve yeniden finansmanı, kredi kartı kredileri için geri ödeme sürelerinin uzatılması, düşük gelirli haneler için düşük faizli kredi paketleri, esnafların nisan, mayıs ve haziran geri ödemelerinin cezasız ertelenmesi, yeni düşük faizli krediler ve daha uzun geri ödeme süreli kredi kartları sağlanması, istihdamını koruyan firmalara kredi paketleri sunulması gibi olanaklar hayata geçirilmiştir. Ayrıca, kamu bankaları üzerinden Haziran 2020’de konut alımları ve tüketici harcamaları için düşük faizli ve uzun vadeli bireysel kredi kampanyası başlatılarak özellikle konut sektöründe satışların artırılması hedeflenmiştir (AA, 2021).



COVID-19 salgını ile mücadele kapsamında birçok ülke ekonomi politikalarında genişletici para ve maliye politikaları kullanma yoluna gitmiştir. Arz ve talep yönlü eş-anlı şok özellikle 2020’nin 2. çeyreğinde tüm piyasalarda bir daralmaya yol açmıştır. Daralan ekonomilerin toparlanması açısından bu genişletici politikalar kaçınılmaz olmuştur. Türkiye de bu bağlamda yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan araçları kullanarak destekleme politikaları uygulamıştır. Ancak bu politikaların çeşit ve yöntemleri de ülkelere göre farklılık göstermektedir. Örneğin, ABD’de yakın zamanda hayata geçirilen 2 trilyon dolar gibi devasa bir destek paketiyle kişilere yönelik nakit desteği tercih edilmiştir. Ülkemizde ise uygulanan politikaların doğrudan nakit desteğinden öte kurumsal ve sosyal destekler olduğu görülmektedir. IMF tarafından yayınlanan ve basında geniş yer bulan mali izleme raporuna göre Türkiye millî gelire oranla bakıldığında destek miktarı açısından öne çıkmaktadır (IMF, 2021). 



Üstte yer alan grafiği incelediğimizde Türkiye’nin özellikle kredi ve garanti desteklerinde %9,37 ile öne çıkan ülkeler arasında yer aldığı görülmektedir. Diğer taraftan, likit desteklerinde ise %1,88 oranla Meksika hariç diğer ülkelerin altında kaldığı görülmektedir. Ülke gruplarının ortalamalarına bakıldığında Türkiye’nin kredi ve garantiler kapsamında verdiği desteğin hem gelişmekte olan ülkelere ait %2,53 hem de G20’ye ait %7,17 ortalamasının üzerinde yer aldığı görülmektedir. Bu bağlamda IMF tarafından hazırlanan ve verilen mali desteklerin özetlendiği ve gerçekleşmelerin raporlandığı tablolar Ek bölümde incelenebilir. İlgili tablolardan da görüleceği üzere desteklerin bütçe dışı kalemler üzerinden gerçekleştirildiği görülecektir. Burada özellikle alınan mali tedbirlerin bütçe içerisinde, doğrudan yük getirecek ve borçlanmayı artıracak yardımlar, nakit transferleri yerine IMF’nin çizgi altı olarak tanımladığı yükümlülükler ve yeni varlıklar yaratarak sağlanmıştır. Bu tür destekler ilk planda mali yükü artırmasa da ileri ki dönemlerde bütçe üzerine yük getirecektir.




Para Politikası Kararları ve Kredi Kullanım Durumu

Salgınla mücadelede piyasaların korunması için bir diğer politika aracı da para piyasası düzenlemeleri olmuştur. Özellikle 2020 yılının yaz aylarında hayata geçirilen tüketici ve konut kredisi kampanyalarıyla piyasalar canlandırılmış olsa da bu emisyon hacmimin genişlemesi ve toplam kredilerin artmasıyla sonuçlanmıştır. 


TCMB tarafından salgınla mücadele kapsamında ilk adım 17 Mart 2020 tarihinde gerçekleşen Para Politikası Kurulu toplantısında atılmış ve politika faiz oranını ilk etapta 100 baz puan düşürülerek %9,75 seviyesine çekilmiştir. Daha sonra 31 Mart ve 17 Nisan 2020 tarihlerinde COVID-19 salgınının ekonomik ve finansal yansımalarını kısıtlayıcı önlem paketleri oluşturulduğu ilan edilmiştir. Bu önlemler dört başlıkta toplanmıştır (TCBM, 2020): 


  • Bankalara Türk lirası ve yabancı para likidite yönetiminde esneklik sağlamak,
  • Reel sektöre kredi akışının kesintisiz devamını sağlamak ve ihracatçı firmaları desteklemek,
  • Reeskont kredi düzenlemeleriyle ihracatçı firmaların nakit akışını desteklemek,
  • DİBS piyasası likiditesini destekleyerek parasal aktarım mekânizmasını güçlendirmek.


Hayata geçirilen bu politikalarla finansal piyasalar üzerindeki etkilerin en aza indirilmesi hedeflenmiş ve özellikle nakit akışının sağlanması amaçlanmıştır. Yabancı para mevduatlara ilişkin zorunlu karşılıklar, kredi büyüme hedeflerine ulaşan bankalar için 500 baz puan indirilmiş; ipotekler üzerindeki LTV limiti %80’den 90’a yükseltilmiş; TCMB, 20 Mayıs’ta Türkiye ile Katar arasındaki ikili takas anlaşmasının genel sınırının 5 milyar ABD dolarından 15 milyar ABD dolarına yükseltildiğini açıklamıştır. Bu önlemlerle birlikte Türkiye’de 2019 Aralık ayının sonunda 2,5 trilyon TL olan para arzı (M3) 2020 sonunda 3,5 trilyon TL’ye yükselmiştir.  Faiz oranları destek kapsamında daha sonra 8,25 seviyesine kadar çekilmiştir. Bu oranlar Eylül 2020 toplantısına kadar geçerli kalmış ancak döviz kuru oynaklıkları ve enflasyondaki yükselişle birlikte Eylül toplantısıyla birlikte faizler yukarı çekilmeye başlanmış ve Mart 2021 toplantısında %19 seviyesine çıkarılmıştır. Bu bağlamda, piyasadaki dalgalanmalar faiz oranlarının bir yıl önceki seviyesinden yaklaşık 925 baz puan daha fazla olmasına neden olmuştur.



Para arzındaki artışla ve faizlerdeki düşüşle birlikte bireysel kredi kullanımlarında da ciddi bir artış meydana gelmiştir. Bir tarafıyla ucuz finansman imkânları diğer taraftan da salgının maliyetlerinin karşılanması için tüketicilerin kredi kanalına başvurduğu görülmektedir. Ocak 2020 tarihinde toplam bireysel kredi kullanımı 632 milyar TL iken bu rakam Aralık 2020’de 866 milyar TL seviyesine çıkmıştır. Bir yıl içerisinde artış %37 olarak gibi yüksek bir oranda gerçekleşmiştir. Benzer şekilde kredi kartı kullanımı da 120 milyar TL miktarından 144 milyar TL seviyesine çıkmış, burada da %20 oranında bir artış gerçekleşmiştir (Risk Merkezi, 2021). Diğer taraftan bireysel kredi kullanımlarında salgının etkisi, “ilk defa ihtiyaç kredisi kullanan kişi sayısı” istatistiğinde doğrudan görülebilmektedir. Aşağıdaki tablonun en sağ sütununda yer alan verilere bakıldığında Ocak-Mart aylarında 100 bin kişi seviyesinde olan kullanım, Nisan ayında 920 bin, Mayıs ayında da 712 bin olarak gerçekleşmiştir. Salgın önlemlerinin alındığı ve kısıtlamaların geçerli olduğu Nisan-Temmuz aylarında 2,5 milyon kişi ilk defa ihtiyaç kredisi kullanmıştır. Bu istatistik, hem düşük maliyetli kredi imkânı hem de salgının getirdiği gelir kaybından kaynaklanmaktadır. 



Genel Değerlendirme


COVID-19 salgını, yakın tarihimizin en büyük sağlık krizi olarak tarihe geçmiş ve etkileriyle küresel ölçekte bir sarsıntıya yol açmıştır. Bu çapta bir salgının yaşandığı 1918 İspanyol gribinden farklı olarak ulaşım imkânları ve üretim ağlarının küreselleşmesi COVID-19 salgınını farklı bir boyuta taşımıştır. Daha önce yerelde yaşanan salgın sorunu, artık global boyutta ve sağlık sorunlarının ötesinde bir sosyoekonomik boyutta yaşanmaktadır. Bir taraftan insan hayatı için mücadele edilirken diğer tarafta devasa ekonomi makinasının çarklarının döndürülmesi için çaba sarf edilmektedir. Ancak yaşanan bu küresel düzeyde yaşanan krizin maliyetleri ise hâlen yerelde yüklenilmektedir. Bir tarafta aşı tedarikiyle ilgili zengin ülkeler arasında yaşanan bir tür savaş diğer tarafta ise başta Afrika ülkeleri olmak üzere yoksul ülkelerin bu aşıya 2022’den önce tam anlamıyla erişemeyeceği gerçeği durmaktadır. Durgunluğa giren ekonomilerin kurtarılması için hayata geçirilen genişletici politikaların ise orta ve uzun vadede ortaya çıkaracağı yeni sorunlarda muallaktır. 

Salgınla mücadele kapsamında diğer ülkelere benzer bir şekilde Türkiye’de de hem kapanma önlemleri hem de piyasanın krizden korunması için genişletici politikalar yoluna gidilmiştir. Bu tedbirler kapsamında ilk adımlar hızlı bir şekilde Mart 2020 tarihinde atılmıştır. Sosyal yardımlar, çalışma hayatı, finansal piyasalar, üretim sektörü ve tüketimi teşvik edecek şekilde birçok alanda adımlar atılmıştır. Bu adımların sonucunda, 2. çeyrekte daralan ekonomi hızlı bir şekilde toparlanmış ve 2020 %1,8 gibi görece iyi bir oranda büyüme kaydetmiştir. Ancak, salgının ortaya çıkardığı sektörel etkiler döviz arzında ve enflasyonda sorunlara neden olmuş ve 2021’e bu problemlerle girilmiştir. Genişlemeci politikaların yol açtığı enflasyon ve TL’nin değerindeki kayıplar önümüzdeki aylarda yüzleşilecek krizler olarak görünmektedir. 

Son olarak, uygulanan politikaların koordinasyon ve raporlanmasıyla ilgili bir dağınıklık olduğunu da belirtmek gerekmektedir. Salgın süresince uygulanan destek politikaları farklı bakanlıklarının çalışma alanlarına dağıtıldığı için toplam olarak takip edilmesi zorlaşmaktadır. Salgının ilk aylarında İGİAD  raporunda belirtildiği üzere, koordinasyonun tek elden yapılarak kaynakların daha verimli kullanılması mümkündür (2020). Ayrıca, yapılan desteklerin raporlanmasının tek elden yapılması uluslararası kuruluşlar ve yatırımcıların takibi için faydalı olacak ve anlaşılır olacaktır.