Uzman Görüşleri
Furkan Yıldız
Dr. Kırklareli Üniversitesi
2021 yılına girilirken 2020 yılında başlayan COVID-19 salgınının iktisadi hayatta yarattığı olumsuz koşullar henüz ortadan kalkmamış, kara bulutlar dağılmamıştı. 2020 yılında %1,8’lik büyüme oranı elde eden Türkiye ekonomisi bu gösterge bakımından Çin ile bir- likte dünyanın geri kalanıyla pozitif ayrışmıştı. Ancak söz konusu büyüme hızı yüksek enflasyon hızına rağmen düşük faiz politikası uygulanarak kredi hacminin artırılmasına bağlı olunca Türkiye Ekonomisi 2021 yılına yüksek enflasyon ve artan döviz ihtiyacı gibi maliyetleri yüklenerek girmiştir.
2021 yılında Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de COVID-19 salgınına karşı geliştirilen aşıların yarattığı olumlu havanın etkisi hisse- dilmiştir. Farklı ülkelerde ardı ardına geliştirilen aşılar ile birlikte hastalığa karşı küresel bağışıklık artmaya başlamıştır. Bu olumlu gelişme neticesinde kapanma politikaları yerini kontrollü sosyal hayata bırakmış ve ekonominin çarkları küresel olarak dönmeye başlamıştır. Netice itibariyle Türkiye 2021 yılı birinci çeyreğinde %7,5 oranında bir büyüme performansı sergilemiş, sanayi üretim endeksi 2020 yılı son çeyreğinde 127 iken 2021 yılı ilk çeyreğinde 132,25’e yükselmiştir.
2021 yılı ilk çeyreğinde yaşanan bir diğer gelişme ise para politikası tarafında yaşanmıştır. 7 Kasım 2020 tarihinde Murat Uysal’ın yerine Naci Ağbal’ın Merkez Bankası başkanı olarak atanması olumlu bir adım olarak görülmüş ve uluslararası piyasalarda bu gelişme pozitif bir etki yaratmıştır. Nitekim göreve geldiğinde 8,47₺ olan Amerikan doları kuru yıl sonunda 7,43’e, 10,04₺ olan avro kuru ise yıl sonunda 9,13’e gerilemiştir. Naci Ağbal’ın görev süresince istikrarlı bir seyir izleyen kur piyasası Merkez Bankası Başkanlığını bıraktıktan sonra sürekli bir yükseliş trendine girmiştir. Para yönetiminin en başına yapılan beklenmedik bu müdahale uluslararası piyasalar açısından para politikası bağımsızlığının yitirilmesi şeklinde okunmuş ve ₺ uluslararası piyasalarda yabancı paralar karşısın- da ciddi değer kayıpları yaşamıştır. Örneğin $ ve €’da yaşanan yükseliş trendi sırasıyla 17,50₺ ve 19,71₺ seviyelerinde zirve yapmıştır. Aynı dönem içerisinde CDS primlerinde de beklenmeyen bu görev değişikliğinin yarattığı kuşkular neticesinde yukarı yönlü trend başlamıştır. Nitekim 20 Mart 2021 CDS primi 304 iken Ağbal sonrası sürekli bir artış trendine girmiş, 22 Aralık 2021 tarihinde yaklaşık iki kat yükselerek 624 olmuştur. Bu süreç bizlere para politikası bağımsızlığının ne denli önem taşıdığını tekrar göstermektedir.
Küresel Emtia Fiyatları Artış Eğiliminde
2021 yılının belirleyici gelişmelerinden bir diğeri de küresel emtia, enerji ve gıda fiyatlarında yaşanan yükseliştir. Kıymetli metal piyasasında altın 2021 yılında 1900 dolar seviyelerinde görece istikrarlı bir seyir izlemişken gümüş fiyatlarında 2021 yılında bir dü- şüş trendi görülmektedir. Tarımsal emtia fiyatlarında ise genel olarak yüksek bir artış görülmektedir. 2021 yılının ilk gününde 0,75 $ olan pamuk 2021 yılı sonunda 1,08 $’a yükselmiştir. Kahve fiyatları da pamuk gibi yukarı yönlü bir seyir izleyerek 2021 yılında 1,36$’dan 2,25$’a yükselmiştir. Sanayi emtia fiyatları incelendiğinde de tarımda olduğu gibi fiyat artışlarıyla karşılaşılmaktadır. 2021 yılı içerisinde bakır %21, alüminyum %41, çinko %33 değer kazanmıştır. Brent petrolün varil fiyatı 2021 yılında yaklaşık %53 artarak 49,72 $’dan 76,39$’a yükselmiştir. Emtia ve enerji fiyatlarında görülen bu artış üretim maliyetlerinde yukarı yönlü bir harekete neden olmuş ve 2021 yılında enflasyonun küresel bir tehdit haline gelmesine neden olmuştur.
Kronikleşen Problemler: Enflasyon, Cari Açık, İstikrarsız Döviz Kuru
Türkiye ekonomisinin 2021 yılında karşı karşıya kaldığı en temel problemler döviz piyasasında yaşanan gelişmeler ve buna bağlı olarak artan enflasyonist baskıdır. Küresel çapta artan enflasyonist süreci kontrol etmek adına gelişmiş ülke merkez bankaları ardı ardına faiz artırımına gitmişlerdir. Ancak bu noktada Türkiye’nin politika tercihi beklenilenin aksine Ortodoks politikaların terki ol- muştur. Dolayısıyla Türkiye yıl içerisinde küresel trendin tersine faiz indirimini tercih etmiştir. 18 Mart 2021 tarihinde politika faiz oranının %15’ten %19’a yükseltilmesi sonrasında Merkez Bankasında görev değişikliği yaşanmıştır. Bu tarihten sonra görev alan kadro eliyle 2021 yılı içerisinde dört seferde toplam 500 baz puan faiz indirimi gerçekleşmiştir. Söz konusu faiz indirimleri Türkiye’nin artık faiz tehdidine teslim olmayacağı şeklinde lanse edilmiştir. Radikal sayılabilecek bu politikanın hedefi rekabetçi kur politikası ile birlikte ihracatı özendirip ithalatı caydırmak ve bu surette cari fazla vermektir. Ancak henüz gerekli şartlara sahip olunmadan atılan bu adımlar Türkiye ekonomisine yüksek kur, yüksek enflasyon ve politika faizinden farklı olarak yüksek piyasa faiz oranına mal olmuştur. Süreç içerisinde itibar kaybeden ₺’den kaçışlar başlamış piyasada dolarizasyon süreci görülmüştür. İç dinamiklerin var ettiği bu problemlerin yanına bir de salgın ekonomisi, küresel enflasyon tehlikesi, küresel gıda arzında yaşanan problemler de eklenince durum daha vahim bir hale bürünmüştür. Bunun üzerine kur korumalı mevduat sistemi devreye alınmış, döviz talebinin sınırlan- dırılması amaçlanmış, ₺’ye olan güven tekrar tahkim edilmeye çalışılmış ve kurda var olduğu söylenilen suni köpük alınmıştır. Bu politikanın hayata geçirilmesi sonrasında kısa vadede ₺’nin değerinin istikrarlı bir hale büründüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak Merkez Bankası nezdinde yapılan görevden almalar ve para politikasının beklenmeyen ya da gecikmiş politika tercihleri hem kurun yüksek bir seviyeye erişmesine neden olmuş, hem de birkaç kamu bankası haricinde piyasa faiz oranlarında beklenen düşüşü gerçekleştirememiştir.
Genel bir resim çizmek gerekirse Türkiye’de 2021 yılında ekonomide belirleyici konu başlıkları etkin olmayan para politikası, artan döviz kuru, yükselen enflasyon, dünyada olduğu gibi yükselen emtia ve enerji fiyatları ve halkın karşı karşıya kaldığı hayat pahalılığı şeklinde sıralanabilir. 2022 yılında bu zorlukların yanına Rusya-Ukrayna krizinin de eklendiğini görmekteyiz. Tüm bu problemlerden kurtulabilmek için doğru ve zamanında uygulanan para/maliye politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’nin mevcut riskli yanları tespit edilip kalıcı çözümler üretilmelidir.