FARKLI BAKIŞTAN
Mehtap Demir
Dr. Kırklareli Üniversitesi
İş Kanunu’nun 32’nci maddesinde ücret “bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutardır.” şeklinde tanımlamakta ve devamında ücretin türü, ödeme zamanı, nerelerde ne şekilde ödemesinin yapılacağı da ayrıca düzenlemektedir. İş Kanunu açısından durum bu iken sosyal politika düşünürleri açısından ücret daha farklı bir anlam ifade etmektedir. Sosyo-politik anlamda ücret iki yaklaşım üzerinden cevap bulur: verime göre ücret ve ihtiyaca göre ücret. Bu doğrultuda ücret sadece işverenin cebinden çıkan, önceden miktarı belirlenmiş ve emeğin karşılığı olan emek gelirinden bağımsız tutar olmaktan çıkar ve verim ve ihtiyaç üzerinden bir anlam ifade etmeye başlar. İşte asgari ücret bu yaklaşımın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Asgari ücret “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanır. Bir diğer deyişle yasalar aracılığı ile işveren vicdanından bağımsız bir ücret düzeyinin belirlenmesi ve böylelikle işçinin daha insani hayat standartlarında yaşamasının garanti edilmesidir. Bu anlamda evrensel kabul görmüş temel sosyal haklardan biridir ki gerek ILO’nun 131 sayılı Asgari Ücret Tespit Sözleşmesi gerekse İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin asgari ücretle ilgili 23. Maddesi bu düşünceyi destekler niteliktedir.
Yapılan çalışmalar asgari ücretlerin farklı derecelerde de olsa düşük ücretli çalışanların göreceli kazançlarını desteklediği ve gelir dağılımını artı yönlü etkilediğini göstermektedir. Ancak asgari ücret düzenlemesinin bazı sorunlu alanları da bulunmaktadır. Örneğin Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun kararlarında asgari ücretin bir pazarlık ücreti olmadığı vurgulanmaktadır. Fakat pek çok kuruluş tarafından açıklanan açlık sınırının altında olan asgari ücret uygulamasının ekonomik boyutunun sosyal boyutuna oranla öncelikli olduğunu ve bu yönüyle gelir dağılımına olumlu etkisinin azaltıldığını düşündürtmektedir.
Ücret ve hane halkı geliri birbiri ile ilintili olmakla birlikte aynı anlamı ifade etmemektedir. Ücret hane gelirinin kaynağıdır. Ancak gelir hane büyüklüğü üzerinden değerlendirildiğinde aynı anlama ulaşmak çok güçtür. Bir diğer deyişle bir kişinin bir ücret ile bir zamanı geçirmesi ile dört kişinin aynı ücret ile aynı zamanı geçirmesindeki hayat standardı aynı düzeyde değildir. Asgari ücretten yararlanacak grubun gelir düzeyi düşük olan bireyler olduğu düşünüldüğünde, gelir eşitsizliğini azaltma politikası olarak görülebilecek asgari ücret uygulamasının ailenin dinamiklerini de kapsayan bir yapıya ihtiyaç duyduğunu ifade etmek mümkündür. Nitekim ILO da yayımlamış olduğu Asgari Ücret Politika Kılavuzu’nda asgari ücret uygulamasında düşük gelirli hanelerin ortalama hane halkı büyüklüğünün göz önüne alınması gerektiği vurgulanmaktadır.
Türkiye’deki asgari ücreti tespit etme yetkisi üçlü yapıya sahip komisyona aittir. Geniş yetkiye sahip merkezi yapıdaki bu komisyonun yetkileri yasa ve yönetmelikler aracılığı ile düzenlenmiştir. Komisyona katılacaklar yasa gereği işçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşmakla birlikte konusunda uzman, bilimsel esaslar çerçevesinde hareket edecek tarafsız kişilerin katılımının sağlanamaması asgari ücretin bir pazarlık ücreti olarak algılanmasına neden olmaktadır. Ayrıca tek işçi konfederasyonun komisyona katılımına izin verir düzenlemede bir başka sorunlu alan olarak görülmektedir. İlaveten olası oy eşitliği durumunda başkanın oy üstünlüğünün olması devletin en büyük işveren olduğu düşünüldüğünde asgari ücret tespit komisyonunda terazinin işveren tarafının ağır bastığı hissedilmektedir. Nitekim asgari ücretin diğer ücretler üzerinde de yadsınmaz bir etkisinin olduğu bilinmektedir.
Genel olarak ücretin olası ekonomik krizlerden korunma yollarından biri olarak da düşünülebilen asgari ücret, bir yönüyle ücretlerde yaşanacak ani düşüşlere karşı tampon oluşturmaktadır. Ancak asgari ücreti karşı karşıya kaldığımız Covid-19 özelinden düşündüğümüzde, pandeminin yoksulluk, sosyal ve ekonomik istikrarsızlık tehlikesi yarattığı bir gerçektir. Her ne kadar küresel salgın süresince asgari ücret de dahil olmak üzere ücretlerde yukarı doğru yavaş bir ivme olduğu ILO tarafından dillendirilse de örgüt bunun nedeninin görünenden çok farklı bir gerekçeye dayandığını ve pandeminin ücretler üzerinde güçlü bir baskı yaratabileceğini öngördüklerini belirtmektedir.
Asgari ücretin genel sorunlarına eklenen Covid-19 krizinin neden olduğu eşitsizlik artışı, yoksulluk, gelir dağılımı ve ekonomik sorunlar yaratma ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Ancak insan odaklı bir plan olası sorunların sadece ekonomik anlamda değil sosyal anlamda da çözülmesine olanak tanıyabilir. İşçinin ailesiyle birlikte hayat standardını yükseltmeye yetecek bir asgari ücret sadece çalışanları korumakla kalmaz aynı zamanda eşitsizliği azaltmak için de etkili olabilir.