Anayasa ve İnsan Hakları Hukuku


Anayasa Yargısı

Anayasa Hukuku, kamu hukukunun öncü bir dalıdır. Anayasa yargısı ise bu hukuk dalında, kanunların ve cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesini sağlayıcı işlev görmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin hukuk gündeminde Anayasa yargısı bu işlevini yerine getirirken siyasetin temel parametrelerinde değişimler yaratan roller de üstlenmiştir. Bu sebeple kimi dönemlerde, Anayasa yargısının meşruluğu da tartışma konusu olmuştur.

Bu raporda, Anayasa yargısındaki sayısal veriler, iptal ve itiraz başvuruları bağlamında ele alınmıştır. Bir ülkedeki normlar hiyerarşisinin en tepesini yani kanunların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemenin soyut ve somut norm denetimi olarak iki usulü, Anayasa yargısında ilk bakışta incelenebilecek mevzular olduğundan teorik tartışmalara girilmeksizin norm denetiminin görünümü incelenmiştir.

Şekil 1. Anayasa Mahkemesi’ne Açılan İptal Davalarının Görünümü
Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019

Soyut norm denetimi olarak ifade edilen Anayasa Mahkemesi’ne açılan iptal davalarının sayısında 2018 yılında artış gözlenmiştir. Bunun esas sebebi olarak kanunlaşan olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerine karşı açılan iptal davaları gösterilebilir. Yüksek orandaki bu başvuru, gelecek yıla devredilen dosya sayısının da artmasına neden olmuştur.

Anayasa Mahkemesi’nce yayınlanan 2019 istatistiklerine göre iptal davaları yönüyle son on yıldaki en fazla başvuru ve bu başvuruya göre en yüksek oranda ret kararının 2018 yılında verildiği görülmektedir.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal başvurularına ilişkin değerlendirme performansı yıllara göre de değişiklik göstermektedir. İptal başvurularına yönelik çözüm performansından ziyade gelecek yıla devreden dosya sayısına bakılarak gelen tüm iptal başvurularının yaklaşık yarısının gelecek yıla devredildiği söylenebilir.

Şekil 2. Anayasa Mahkemesi’ne İtiraz Başvurularının Görünümü
Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019

Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelen soyut norm içerik denetimine dair talepler artmasına rağmen mahkemeler eliyle Anayasa’ya aykırılık iddiasıyla yapılan başvurunun özellikle son iki yılda azalma eğiliminde olduğu dikkat çekmektedir.

Kanunların uygulayıcısı mahkemeler tarafından bildirilen bir kanunun Anayasa’ya aykırılığı iddiası, iptal davalarına kıyasen daha fazla anlam ifade edebilir. Soyut norm denetimi, Meclis eliyle yapılan bir başvuru olduğundan siyasal başvuru olma izlenimi uyandırabilme ihtimali yüksektir. Hukukun siyasallaşmasının önüne geçmenin bir yolu da alanın doğrudan muhataplarının meseleye dâhil olmalarıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne itiraz başvurularının sayıca azalmasının üzerinde dikkatlice durulmalıdır.

Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru

23 Eylül 2012 tarihinden itibaren kamu gücü kullanan kişi ve kurumların sebep olduğu hak ihlallerinin denetimini gerçekleştiren Anayasa Mahkemesi, bu yolla ülkenin hukuk sistemi üzerinde yeni bir dengeleyici ve düzeltici işlev görevi üstlenmiştir. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru neticesinde adli ve idari yargı yerlerince verilen kararları, insan hakları hukuku merkezli bir değerlendirmeyle ele alarak mahkeme kararlarını temel hak ve özgürlükler bağlamında yeniden tartışır. Bu durum adli ve idari yargı mercilerinin insan hakları hukukunu göz ardı etmeden yargılama yapmaları sonucunu da doğurmaktadır. Dolayısıyla bireysel başvuru yolunun etkinliğinin artması ile insan hakları hukukunun tüm hukuk dallarından daha fazla gelişmesi ve dikkate alınması gibi bir gündem maddemiz bulunmaktadır.

Şekil 3. Bireysel Başvurulara İlişkin Denetim
Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019

2019 yılında Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvurular bir önceki yıla göre artış göstermiştir. Bu artış, en yüksek sayıda başvurunun yapıldığı 2016 yılı sonrasında görülen ilk artıştır. 2016 yılında bireysel başvuru sayısının ciddi bir artış göstermesinin nedeni olarak 2016 yılında gerçekleştirilen darbe teşebbüsü olduğu gerçeği, sayısal verileri değerlendirirken göz önünde bulundurulmalıdır.

Şekil 4. Bireysel Başvurulara İlişkin Denetim
Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren etkin şekilde kullanılmakta ve bu yola başvuru her geçen yıl artmaktadır.

2016 yılında dikkat çekici biçimde artan başvuru sayısını, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasındaki hak ihlali iddiası sebepli başvurulara bağlamak gerekir. Devam eden yıllarda 40.000’li başvuru sayılarına gerilemesi de 2016 ile 2017 yılındaki artışı açıklamaktadır.

Şekil 5. Karara Bağlanan Bireysel Başvuru Tipleri
Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019

Şekil 6. Bireysel Başvuru İhlal Kararlarının Hak ve Özgürlüklere Göre Dağılımı
Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019

2019 yılında Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarında ihlal kararı en çok mülkiyet hakkına yönelik olarak verilmiştir. Daha önceki yıllara kıyasen 2019 yılında adil yargılanma hakkı ihlal sayıları gerilerken mülkiyet hakkı ve ifade özgürlüğü ihlallerinde ise artış yaşanmıştır. 2013 yılından itibaren toplam rakamlara bakıldığında adil yargılanma hakkı ihlali diğer hak ihlallerine oranla sayıca dikkat çekmektedir. Bu durum, Türk yargı sistemindeki ciddi sorunlara işaret etmektedir.

Adil yargılanma hakkında verilen ihlal kararlarının 2014 ve 2015 yıllarında 300 civarında olduğu görülmektedir. 2018 ve 2019 yılında ise bu sayı 100 civarına inmiştir. Ancak yine de 2012’den günümüze kadar toplamda ihlal edilen hak türlerinde ilk sırada adil yargılanma hakkının olması, yargı mercileri tarafından üzerinde durulması gereken bir meseledir. Diğer taraftan 2016 ve 2017 yıllarındaki OHAL etkisi bir kenara bırakılırsa Anayasa Mahkemesi’nin verdiği adil yargılanma hakkı ihlal kararlarının diğer mahkemelerdeki yargı işleyişine olumlu etki ettiği ifade edilebilir. Özellikle 2019 yılında adil yargılanma hakkı ihlaline dair karar sayısındaki düşüşün yargılama adaletine olumlu etkisi olduğunu da söyleyebiliriz.

Ayrıca mülkiyet hakkı konusunda, adli ve idari yargı mercilerince verilen kararların vatandaşı hukuken tatmin etmediği ve bireysel başvuru yoluna gitmek suretiyle uyuşmazlıklarını çözme yolunu çokça tercih ettiklerini de belirtmek gerekir.

Din ve vicdan özgürlüğü konusunda az sayıda ihlal kararının verilmesi, toplumun daha fazla sekülerleşmesi olarak yorumlanabileceği gibi devletin inanç hürriyetine müdahalesini minimum düzeye çekmesi olarak da okunabilir. Ancak bu yorumların disiplinlerarası çalışmalar ile veri temelli desteklenmesi ihtiyacı açıkça görülmektedir.

Şekil 7. Adil Yargılanma Hakkının Alt Dallarında Görülen İhlal Kararları
Kaynak: Adalet Bakanlığı İstatistik Verileri, 2019

2019 Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru ihlal kararlarında, adil yargılanma hakkının alt dalı olarak 50 ihlal kararı ile ilk sırada gerekçeli karar hakkı yer almıştır. 48 ihlal kararı ile mahkemeye erişim hakkı ve 40 ihlal kararı ile makul sürede yargılanma hakkı sıralamayı takip etmektedir.

2013-2019 yılları arasında Anayasa Mahkemesi’nde adil yargılanma hakkına ilişkin verilen ihlal kararlarının %75,5’i makul sürede yargılanma hakkı ile ilgilidir. Bu oran 2013 yılında %69,2 iken 2017 yılında %87,7’ye yükselmiş, 2019 yılında ise %23,7’ye düşmüştür. Dolayısıyla makul sürede yargılanma yönüyle verilen ihlal kararlarının mahkemeler bakımından düzeltici etkisi, bu şekilde kendini göstermektedir.

Ülke Gündemine Giren Bazı Bireysel Başvuru Kararları

Nazlı Ilıcak (Başvuru Numarası: 2016/24616) Karar Tarihi 3.5.2019

Kararda tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı, tutukluluğa itirazın reddedilmesi kararlarının duruşmasız yapıldığı gibi meseleler de tartışılmasına rağmen temelde söz konusu tedbirin uygulanmasının hukuki olup olmadığı meselesi vardır. Başvurucu Nazlı Ilıcak’ın beyanları ve darbe sürecinde yaptığı görüşmeler, çalıştığı kurumlar bağlamında ortada suç için ciddi bir şüphenin olduğu bu sebeple de tutuklamanın dayanaksız olmadığı Mahkemece kabul edilmiştir. Tutuklama tedbirinin ölçülülüğü konusunda ise Ilıcak’ın İstanbul ve Bodrum’daki evlerinde bulunamayıp hakkında yakalama kararı çıkarılmasıyla yakalandığının altı çizilmiş, tutuklama tedbiri uygulanmadığı takdirde kaçma tehdidinin dışında delillerin karartılabilmesi durumunun da göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Kararı bu görüşler ışığında ve tutuklama tedbirinin hukuki mahiyeti dikkate alarak incelemek meseleyi anlama noktasında yardımcı olacaktır.

Can Dündar (Başvuru Numarası: 2014/4430) Karar Tarihi: 25.9.2019

Kamuoyunda 17 Aralık soruşturmaları olarak bilinen soruşturmalara ilişkin Cumhuriyet Gazetesi’nin yayınladığı muhtelif haberlere yönelik ilgili mahkemelerin Basın Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca vermiş oldukları yayım yasağı üzerine bireysel başvuruda bulunulmuştur.

AYM, yayım yasağının dayanağı olarak belirtilen 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesinin şeklî anlamda kanun hükmü olduğu ancak muhtevası niteliğiyle önleyici tedbir olarak yayım yasağı uygulanmasına yönelik herhangi bir ifade içermediği gerekçesiyle kanunun 3. maddesinin kanunilik kıstasını yerine getirmediği kararını vermiştir. Ayrıca Anayasa’nın 28/5 maddesinde de devam eden soruşturma kapsamında yayım yasağı konulabilmesine ilişkin belirli ve öngörülür bir ifade olmadığı için hem 13. maddenin hem de 28. maddenin kanunilik kıstası yönünden eksik olması sebebiyle başvurucuların, basın ve ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu

Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu, 2017 yılının Haziran ayı itibarıyla şikâyet başvurularını almaya başlamıştır. İnsan haklarını korumak ve geliştirmek, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınmasını sağlamak, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etme gayesiyle faaliyette bulunmaktadır. Daha önce üç farklı kurumda bulunan bu görevler, bu kuruma devredilerek üç ana başlıkta insan hakları ihlallerini incelemektedir.

Türkiye’de uluslararası ve ulusal üstü sözleşmelere taraf olmanın bir gereği olarak oluşturulan ulusal insan hakları kurumları, idarenin işleyişinde insan hakları merkezli bakışın yerleştirilmesine katkı sağlama potansiyeline sahiptir. Kamu Denetçiliği Kurumu yanında Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu’nunda bu gayeye hizmet etmekte adımlar atması, hukuk devleti yolunda çok önemli kazanımdır.

Şekil 8. Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumuna Yapılan Bireysel Başvurular
Kaynak: Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu

Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu’na, faaliyete başladığı yıldan bugüne kadar yapılan şikâyet başvurularında artış eğilimi hâkimdir. Yeni kurulan kurumlar için ilk birkaç yıl başvuru sayısının artma eğiliminde olması, bilinirliliğinin yaygınlaşması ile ilgili düşünülebilir. Bununla birlikte ulusal insan hakları kurumlarına yapılan başvuru sayılarının artışı, ulusal üstü ve uluslararası mercilere intikal etmeden, ülkenin kendi hukuk sisteminde çözüm kapasitesine erişmesi adına olumlu bir durumdur.

Şekil 9. Ayrımcılık Yasağı İhlal Başvurularının Alt Konuları
Kaynak: Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu

Ayrımcılık yasağı ihlal başvurularının alt konularına bakıldığında, 27 başvuru ile tüm başvurunun %38,5’ini oluşturan mobbing ilk sırada yer almıştır. Kamu ve özel sektörde artan mobbing iddiaları, kuruma yapılan başvuru sayısında kendini göstermiştir. İkinci sırada yer alan doğrudan ve dolaylı ayrımcılık iddiası, tüm ayrımcılık yasağı ihlal başvurularının %20’sini oluşturmaktadır. Din temelli ayrımcılık iddiası ise %5,7 ile üçüncü sırada yer almaktadır. Seçme ve seçilme hakkı da din temelli ayrımcılık iddiası ile aynı orana sahiptir. Ayrımcılık yasağı ihlal başvuruları içerisinde; etnik köken temelli ayrımcılık iddiası, medeni hâl temelli ayrımcılık iddiası ve sosyal hizmetlerde ayrımcılık iddialarının her biri de %4,28 orana sahiptir.

Şekil 10. 2019 yılı Ulusal Önleme Mekanizması Başvuru Konuları
Kaynak: Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu, 2019.

Ulusal önleme mekanizmasına başvurular, ceza infaz kurumları, nezarethaneler, geri gönderme merkezleri, çocuk ve yaşlı bakımevleri, rehabilitasyon merkezleri, psikiyatri klinikleri gibi alıkonulma yerlerindeki özgürlüğünden mahrum bırakılan ya da koruma altına alınan kişiler tarafından yapılmaktadır. Esasında bu kapsamda yapılan başvuruları, kamu gücü tesirine doğrudan ve sarsıcı şekilde muhatap olanların insan hakkı ihlali iddiası şeklinde de okuyabiliriz. Bu itibarla 2019 yılı için ilk sırada işkence ve kötü muameleye uğrama iddiasının üzerinde dikkatlice durmak gerekir. Diğer taraftan son dönem Danıştay kararlarında da sıkça rastlanılan ve özellikle aile birliğinin sağlanması talepli kadro nakil taleplerinin de önemli bir gündem maddesi olduğu görülmektedir.