Yeni Eğitim Sisteminde Seçmeli Din Dersleri
Bu rapor İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği tarafından Mehmet Bahçekapılı ’ya hazırlatılan "Yeni Eğitim Sisteminde Seçmeli Din Dersleri" başlıklı araştırmanın sonuçlarını içermektedir. Bu araştırmayla...
Bu rapor İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği tarafından Mehmet Bahçekapılı ’ya hazırlatılan "Yeni Eğitim Sisteminde Seçmeli Din Dersleri" başlıklı araştırmanın sonuçlarını içermektedir. Bu araştırmayla...
İnsanlık, bir yanda bilgi çağını yaşayıp uzayın derinliklerinde arayışlarına devam ederken diğer yanda kapitalizmin türettiği adaletsizlikler, derin toplumsal yaralar açmaya...
İLKE Derneği Politika Notları serisinin üçüncüsü yayımlandı. İpek Coşkun ve Müberra Nur Emin’in kaleme aldığı “Türkiye’de Göçmenlerin Eğitimi: Mevcut Durum ve Çözüm Önerileri” konulu politika notunda Suriyeli göçmenlerin eğitime erişimi, süreçte yaşanan sıkıntılar ve bu sıkıntıları aşmada kullanılacak çözüm önerilerine değinildi. Dikkate değer öneriler sunan metin, uygulamaya dönük politikalar için önem arz ediyor. İLKE Derneği Politika Notları serisinin üçüncüsü yayımlandı. İpek Coşkun ve Müberra Nur Emin’in kaleme aldığı “Türkiye’de Göçmenlerin Eğitimi: Mevcut Durum ve Çözüm Önerileri” konulu politika notunda Suriyeli göçmenlerin eğitime erişimi, süreçte yaşanan sıkıntılar ve bu sıkıntıları aşmada kullanılacak çözüm önerilerine değinildi. Dikkate değer öneriler sunan metin, uygulamaya dönük politikalar için önem arz ediyor. İLKE Derneği Politika Notları serisinin üçüncüsü yayımlandı. İpek Coşkun ve Müberra Nur Emin’in kaleme aldığı “Türkiye’de Göçmenlerin Eğitimi: Mevcut Durum ve Çözüm Önerileri” konulu politika notunda Suriyeli göçmenlerin eğitime erişimi, süreçte yaşanan sıkıntılar ve bu sıkıntıları aşmada kullanılacak çözüm önerilerine değinildi. Dikkate değer öneriler sunan metin, uygulamaya dönük politikalar için önem arz ediyor. İLKE Derneği Politika Notları serisinin üçüncüsü yayımlandı. İpek Coşkun ve Müberra Nur Emin’in kaleme aldığı “Türkiye’de Göçmenlerin Eğitimi: Mevcut Durum ve Çözüm Önerileri” konulu politika notunda Suriyeli göçmenlerin eğitime erişimi, süreçte yaşanan sıkıntılar ve bu sıkıntıları aşmada kullanılacak çözüm önerilerine değinildi. Dikkate değer öneriler sunan metin, uygulamaya dönük politikalar için önem arz ediyor.
Son yıllarda İslami STK’ların önemli bir değişim içinde olduğu dikkat çekmektedir. Bu açıdan baktığımızda “büyüme ve değişim sürecini yönetmek” bu STK’ların önündeki en temel yönetim meselelerinden birisi olarak durmaktadır. İslami STK’ların gayelerine odaklanma, gayelerini tüm profesyonel ve gönüllü çalışanlarıyla paylaşabilme, yeni zemine göre stratejik tercihlerde bulunma, etkin işleyen bir organizasyon yapısı oluşturma, nitelikli profesyonel ve gönüllü istihdamı yapabilme ve süreklilik gösteren finansal kaynaklara ihtiyacı bulunmaktadır. Daha da önemlisi tüm bunları gönüllülük ruhunu kaybetmeden etkin işleyen bir kurumsal yapı ve kurum kültürü oluşturarak yapmak gereği dikkat çekmektedir. İLKE Derneği bünyesinde kurulan Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) gönüllü kuruluşlar alanında var olan sorunlar, yeni gelişmeler ve geleceğe hazırlık kapsamında veriye dayalı bulgular ve tespitler ortaya koymak, çözüm önermek ve farkındalık oluşturmak amacıyla bir dizi araştırma ve yayın faaliyeti yürütmektedir. Bu kapsamda ilk araştırmamız İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın gerçekleştirdiği, “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” adlı nitel araştırmadır. Bu araştırmada son yirmi yılda İslami STK’ların yapı ve faaliyetlerinde yaşanan değişim ortaya konulmaktadır. Araştırma bulguları bize İslami STK’ların faaliyet alanları, örgütlenmeleri, ilişkileri, mali kaynakları ve görünürlük gibi alanlar bakımında sosyolojik ve yapısal değişim geçirdiklerini/ geçirmeye devam ettiklerini göstermektedir. Bu rapor Türkiye’de İslami STK’ların Değişimi Araştırması kapsamında yayınlanmıştır. Son yıllarda İslami STK’ların önemli bir değişim içinde olduğu dikkat çekmektedir. Bu açıdan baktığımızda “büyüme ve değişim sürecini yönetmek” bu STK’ların önündeki en temel yönetim meselelerinden birisi olarak durmaktadır. İslami STK’ların gayelerine odaklanma, gayelerini tüm profesyonel ve gönüllü çalışanlarıyla paylaşabilme, yeni zemine göre stratejik tercihlerde bulunma, etkin işleyen bir organizasyon yapısı oluşturma, nitelikli profesyonel ve gönüllü istihdamı yapabilme ve süreklilik gösteren finansal kaynaklara ihtiyacı bulunmaktadır. Daha da önemlisi tüm bunları gönüllülük ruhunu kaybetmeden etkin işleyen bir kurumsal yapı ve kurum kültürü oluşturarak yapmak gereği dikkat çekmektedir. İLKE Derneği bünyesinde kurulan Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) gönüllü kuruluşlar alanında var olan sorunlar, yeni gelişmeler ve geleceğe hazırlık kapsamında veriye dayalı bulgular ve tespitler ortaya koymak, çözüm önermek ve farkındalık oluşturmak amacıyla bir dizi araştırma ve yayın faaliyeti yürütmektedir. Bu kapsamda ilk araştırmamız İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın gerçekleştirdiği, “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” adlı nitel araştırmadır. Bu araştırmada son yirmi yılda İslami STK’ların yapı ve faaliyetlerinde yaşanan değişim ortaya konulmaktadır. Araştırma bulguları bize İslami STK’ların faaliyet alanları, örgütlenmeleri, ilişkileri, mali kaynakları ve görünürlük gibi alanlar bakımında sosyolojik ve yapısal değişim geçirdiklerini/ geçirmeye devam ettiklerini göstermektedir. Bu rapor Türkiye’de İslami STK’ların Değişimi Araştırması kapsamında yayınlanmıştır. Son yıllarda İslami STK’ların önemli bir değişim içinde olduğu dikkat çekmektedir. Bu açıdan baktığımızda “büyüme ve değişim sürecini yönetmek” bu STK’ların önündeki en temel yönetim meselelerinden birisi olarak durmaktadır. İslami STK’ların gayelerine odaklanma, gayelerini tüm profesyonel ve gönüllü çalışanlarıyla paylaşabilme, yeni zemine göre stratejik tercihlerde bulunma, etkin işleyen bir organizasyon yapısı oluşturma, nitelikli profesyonel ve gönüllü istihdamı yapabilme ve süreklilik gösteren finansal kaynaklara ihtiyacı bulunmaktadır. Daha da önemlisi tüm bunları gönüllülük ruhunu kaybetmeden etkin işleyen bir kurumsal yapı ve kurum kültürü oluşturarak yapmak gereği dikkat çekmektedir.İLKE Derneği bünyesinde kurulan Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) gönüllü kuruluşlar alanında var olan sorunlar, yeni gelişmeler ve geleceğe hazırlık kapsamında veriye dayalı bulgular ve tespitler ortaya koymak, çözüm önermek ve farkındalık oluşturmak amacıyla bir dizi araştırma ve yayın faaliyeti yürütmektedir. Bu kapsamda ilk araştırmamız İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın gerçekleştirdiği, “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” adlı nitel araştırmadır.Bu araştırmada son yirmi yılda İslami STK’ların yapı ve faaliyetlerinde yaşanan değişim ortaya konulmaktadır. Araştırma bulguları bize İslami STK’ların faaliyet alanları, örgütlenmeleri, ilişkileri, mali kaynakları ve görünürlük gibi alanlar bakımında sosyolojik ve yapısal değişim geçirdiklerini/ geçirmeye devam ettiklerini göstermektedir. Son yıllarda İslami STK’ların önemli bir değişim içinde olduğu dikkat çekmektedir. Bu açıdan baktığımızda “büyüme ve değişim sürecini yönetmek” bu STK’ların önündeki en temel yönetim meselelerinden birisi olarak durmaktadır. İslami STK’ların gayelerine odaklanma, gayelerini tüm profesyonel ve gönüllü çalışanlarıyla paylaşabilme, yeni zemine göre stratejik tercihlerde bulunma, etkin işleyen bir organizasyon yapısı oluşturma, nitelikli profesyonel ve gönüllü istihdamı yapabilme ve süreklilik gösteren finansal kaynaklara ihtiyacı bulunmaktadır. Daha da önemlisi tüm bunları gönüllülük ruhunu kaybetmeden etkin işleyen bir kurumsal yapı ve kurum kültürü oluşturarak yapmak gereği dikkat çekmektedir.İLKE Derneği bünyesinde kurulan Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) gönüllü kuruluşlar alanında var olan sorunlar, yeni gelişmeler ve geleceğe hazırlık kapsamında veriye dayalı bulgular ve tespitler ortaya koymak, çözüm önermek ve farkındalık oluşturmak amacıyla bir dizi araştırma ve yayın faaliyeti yürütmektedir. Bu kapsamda ilk araştırmamız İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın gerçekleştirdiği, “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” adlı nitel araştırmadır.Bu araştırmada son yirmi yılda İslami STK’ların yapı ve faaliyetlerinde yaşanan değişim ortaya konulmaktadır. Araştırma bulguları bize İslami STK’ların faaliyet alanları, örgütlenmeleri, ilişkileri, mali kaynakları ve görünürlük gibi alanlar bakımında sosyolojik ve yapısal değişim geçirdiklerini/ geçirmeye devam ettiklerini göstermektedir. Son yıllarda İslami STK’ların önemli bir değişim içinde olduğu dikkat çekmektedir. Bu açıdan baktığımızda “büyüme ve değişim sürecini yönetmek” bu STK’ların önündeki en temel yönetim meselelerinden birisi olarak durmaktadır. İslami STK’ların gayelerine odaklanma, gayelerini tüm profesyonel ve gönüllü çalışanlarıyla paylaşabilme, yeni zemine göre stratejik tercihlerde bulunma, etkin işleyen bir organizasyon yapısı oluşturma, nitelikli profesyonel ve gönüllü istihdamı yapabilme ve süreklilik gösteren finansal kaynaklara ihtiyacı bulunmaktadır. Daha da önemlisi tüm bunları gönüllülük ruhunu kaybetmeden etkin işleyen bir kurumsal yapı ve kurum kültürü oluşturarak yapmak gereği dikkat çekmektedir.İLKE Derneği bünyesinde kurulan Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) gönüllü kuruluşlar alanında var olan sorunlar, yeni gelişmeler ve geleceğe hazırlık kapsamında veriye dayalı bulgular ve tespitler ortaya koymak, çözüm önermek ve farkındalık oluşturmak amacıyla bir dizi araştırma ve yayın faaliyeti yürütmektedir. Bu kapsamda ilk araştırmamız İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın gerçekleştirdiği, “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” adlı nitel araştırmadır.Bu araştırmada son yirmi yılda İslami STK’ların yapı ve faaliyetlerinde yaşanan değişim ortaya konulmaktadır. Araştırma bulguları bize İslami STK’ların faaliyet alanları, örgütlenmeleri, ilişkileri, mali kaynakları ve görünürlük gibi alanlar bakımında sosyolojik ve yapısal değişim geçirdiklerini/ geçirmeye devam ettiklerini göstermektedir. Bu rapor Türkiye’de İslami STK’ların Değişimi Araştırması kapsamında yayınlanmıştır.
2000’li yıllarda Türk eğitim sistemine dair en çok manşetlere taşınan mesele, kademeler arası geçiş sınavları olmuştur. Zaman zaman merkezî sınavların kaldırılacağına dair manşetler atan gazeteler, çok geçmeden aynı senenin merkezî sınav birincilerini sürmanşetten vermiş hatta büyük bir iştiyakla sınavlarda sıfır çeken öğrenci sayılarını paylaşmışlardır. Politika yapıcılarından eğitimcilere, öğrencilerden velilere eğitimin tüm bileşenleri bu süreçte merkezî sınav birincilerini takdir etmekten geri duramayarak eğitim sistemimizin sınavların tekelinde olmasından yakınmışlardır. Merkezî sınavların neden olduğu sorunlar konuşularak bu sınavların bizatihi kendileri değil; uygulanış biçimleri problemli olarak görülmüştür. Bu nedenle Türkiye eğitim tarihinin son 15 yılında sadece ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavlarında 4 kez değişiklik yapılmış (LGS, OKS, SBS, TEOG) son olarak ise “eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi” getirilmiştir. Ayrıca buna ek olarak “nitelikli okullara” yine devlet eliyle organize edilecek olan merkezî bir sınavla öğrenci alımı yapılması kararlaştırılmıştır. Aynı şekilde üniversiteye geçiş sınavları için de bir çare düşünülmüş yeni bir değişiklikle iki aşamalı TYT (Temel Yeterlik Testi) ve YKS’ye (Yüksek Öğretim Kurumları Sınavları) geçilmiştir. Dershane düzenlemesi kararı ile birlikte hararetlenen merkezî sınav tartışmaları sınav sistemlerinde yapılan sık değişikliklerle devam etmiştir. Sınav sistemlerini değiştirmeye odaklı çözüm arayışları neticesinde özel liselere dönüşmesi beklenen dershaneler temel lise olurken devlet okulları dershanelerin kapatılmasından ortaya çıkan boşlukları doldurmak için destekleme kursları düzenlemeye başlamıştır. Dershanelerin kapatılma gerekçesi “okulun işlevini yerine getirmeye engel” olurken; okul dershanelerin işlevini yerine getirmeye doğru başka bir misyon taşımaya başlamıştır. Öte yandan öğrenci üzerinde baskı oluşturan sınav sistemlerinin değişme hızı da başka bir baskı ve stres kaynağı olmuştur. Öğrenci, veli, öğretmen kısaca eğitimin tüm bileşenleri bu süreçlerden olumsuz etkilenmiş; eğitim sistemimizin sınavlarla imtihanı her biri için ayrı ayrı bir sınav alanına dönüşmüştür. Bu çalışmada sınavların okul, öğretmen ve öğrenci üzerindeki etkisi tek tek incelenecek ve bu olumsuz etkinin azaltılmasına yönelik önerilerde bulunulacaktır. 2000’li yıllarda Türk eğitim sistemine dair en çok manşetlere taşınan mesele, kademeler arası geçiş sınavları olmuştur. Zaman zaman merkezî sınavların kaldırılacağına dair manşetler atan gazeteler, çok geçmeden aynı senenin merkezî sınav birincilerini sürmanşetten vermiş hatta büyük bir iştiyakla sınavlarda sıfır çeken öğrenci sayılarını paylaşmışlardır. Politika yapıcılarından eğitimcilere, öğrencilerden velilere eğitimin tüm bileşenleri bu süreçte merkezî sınav birincilerini takdir etmekten geri duramayarak eğitim sistemimizin sınavların tekelinde olmasından yakınmışlardır. Merkezî sınavların neden olduğu sorunlar konuşularak bu sınavların bizatihi kendileri değil; uygulanış biçimleri problemli olarak görülmüştür. Bu nedenle Türkiye eğitim tarihinin son 15 yılında sadece ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavlarında 4 kez değişiklik yapılmış (LGS, OKS, SBS, TEOG) son olarak ise “eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi” getirilmiştir. Ayrıca buna ek olarak “nitelikli okullara” yine devlet eliyle organize edilecek olan merkezî bir sınavla öğrenci alımı yapılması kararlaştırılmıştır. Aynı şekilde üniversiteye geçiş sınavları için de bir çare düşünülmüş yeni bir değişiklikle iki aşamalı TYT (Temel Yeterlik Testi) ve YKS’ye (Yüksek Öğretim Kurumları Sınavları) geçilmiştir. Dershane düzenlemesi kararı ile birlikte hararetlenen merkezî sınav tartışmaları sınav sistemlerinde yapılan sık değişikliklerle devam etmiştir. Sınav sistemlerini değiştirmeye odaklı çözüm arayışları neticesinde özel liselere dönüşmesi beklenen dershaneler temel lise olurken devlet okulları dershanelerin kapatılmasından ortaya çıkan boşlukları doldurmak için destekleme kursları düzenlemeye başlamıştır. Dershanelerin kapatılma gerekçesi “okulun işlevini yerine getirmeye engel” olurken; okul dershanelerin işlevini yerine getirmeye doğru başka bir misyon taşımaya başlamıştır. Öte yandan öğrenci üzerinde baskı oluşturan sınav sistemlerinin değişme hızı da başka bir baskı ve stres kaynağı olmuştur. Öğrenci, veli, öğretmen kısaca eğitimin tüm bileşenleri bu süreçlerden olumsuz etkilenmiş; eğitim sistemimizin sınavlarla imtihanı her biri için ayrı ayrı bir sınav alanına dönüşmüştür. Bu çalışmada sınavların okul, öğretmen ve öğrenci üzerindeki etkisi tek tek incelenecek ve bu olumsuz etkinin azaltılmasına yönelik önerilerde bulunulacaktır. 2000’li yıllarda Türk eğitim sistemine dair en çok manşetlere taşınan mesele, kademeler arası geçiş sınavları olmuştur. Zaman zaman merkezî sınavların kaldırılacağına dair manşetler atan gazeteler, çok geçmeden aynı senenin merkezî sınav birincilerini sürmanşetten vermiş hatta büyük bir iştiyakla sınavlarda sıfır çeken öğrenci sayılarını paylaşmışlardır. Politika yapıcılarından eğitimcilere, öğrencilerden velilere eğitimin tüm bileşenleri bu süreçte merkezî sınav birincilerini takdir etmekten geri duramayarak eğitim sistemimizin sınavların tekelinde olmasından yakınmışlardır.Merkezî sınavların neden olduğu sorunlar konuşularak bu sınavların bizatihi kendileri değil; uygulanış biçimleri problemli olarak görülmüştür. Bu nedenle Türkiye eğitim tarihinin son 15 yılında sadece ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavlarında 4 kez değişiklik yapılmış (LGS, OKS, SBS, TEOG) son olarak ise “eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi” getirilmiştir. Ayrıca buna ek olarak “nitelikli okullara” yine devlet eliyle organize edilecek olan merkezî bir sınavla öğrenci alımı yapılması kararlaştırılmıştır. Aynı şekilde üniversiteye geçiş sınavları için de bir çare düşünülmüş yeni bir değişiklikle iki aşamalı TYT (Temel Yeterlik Testi) ve YKS’ye (Yüksek Öğretim Kurumları Sınavları) geçilmiştir. Dershane düzenlemesi kararı ile birlikte hararetlenen merkezî sınav tartışmaları sınav sistemlerinde yapılan sık değişikliklerle devam etmiştir. Sınav sistemlerini değiştirmeye odaklı çözüm arayışları neticesinde özel liselere dönüşmesi beklenen dershaneler temel lise olurken devlet okulları dershanelerin kapatılmasından ortaya çıkan boşlukları doldurmak için destekleme kursları düzenlemeye başlamıştır. Dershanelerin kapatılma gerekçesi “okulun işlevini yerine getirmeye engel” olurken; okul dershanelerin işlevini yerine getirmeye doğru başka bir misyon taşımaya başlamıştır.Öte yandan öğrenci üzerinde baskı oluşturan sınav sistemlerinin değişme hızı da başka bir baskı ve stres kaynağı olmuştur. Öğrenci, veli, öğretmen kısaca eğitimin tüm bileşenleri bu süreçlerden olumsuz etkilenmiş; eğitim sistemimizin sınavlarla imtihanı her biri için ayrı ayrı bir sınav alanına dönüşmüştür. Bu çalışmada sınavların okul, öğretmen ve öğrenci üzerindeki etkisi tek tek incelenecek ve bu olumsuz etkinin azaltılmasına yönelik önerilerde bulunulacaktır. 2000’li yıllarda Türk eğitim sistemine dair en çok manşetlere taşınan mesele, kademeler arası geçiş sınavları olmuştur. Zaman zaman merkezî sınavların kaldırılacağına dair manşetler atan gazeteler, çok geçmeden aynı senenin merkezî sınav birincilerini sürmanşetten vermiş hatta büyük bir iştiyakla sınavlarda sıfır çeken öğrenci sayılarını paylaşmışlardır. Politika yapıcılarından eğitimcilere, öğrencilerden velilere eğitimin tüm bileşenleri bu süreçte merkezî sınav birincilerini takdir etmekten geri duramayarak eğitim sistemimizin sınavların tekelinde olmasından yakınmışlardır.Merkezî sınavların neden olduğu sorunlar konuşularak bu sınavların bizatihi kendileri değil; uygulanış biçimleri problemli olarak görülmüştür. Bu nedenle Türkiye eğitim tarihinin son 15 yılında sadece ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavlarında 4 kez değişiklik yapılmış (LGS, OKS, SBS, TEOG) son olarak ise “eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi” getirilmiştir. Ayrıca buna ek olarak “nitelikli okullara” yine devlet eliyle organize edilecek olan merkezî bir sınavla öğrenci alımı yapılması kararlaştırılmıştır. Aynı şekilde üniversiteye geçiş sınavları için de bir çare düşünülmüş yeni bir değişiklikle iki aşamalı TYT (Temel Yeterlik Testi) ve YKS’ye (Yüksek Öğretim Kurumları Sınavları) geçilmiştir. Dershane düzenlemesi kararı ile birlikte hararetlenen merkezî sınav tartışmaları sınav sistemlerinde yapılan sık değişikliklerle devam etmiştir. Sınav sistemlerini değiştirmeye odaklı çözüm arayışları neticesinde özel liselere dönüşmesi beklenen dershaneler temel lise olurken devlet okulları dershanelerin kapatılmasından ortaya çıkan boşlukları doldurmak için destekleme kursları düzenlemeye başlamıştır. Dershanelerin kapatılma gerekçesi “okulun işlevini yerine getirmeye engel” olurken; okul dershanelerin işlevini yerine getirmeye doğru başka bir misyon taşımaya başlamıştır.Öte yandan öğrenci üzerinde baskı oluşturan sınav sistemlerinin değişme hızı da başka bir baskı ve stres kaynağı olmuştur. Öğrenci, veli, öğretmen kısaca eğitimin tüm bileşenleri bu süreçlerden olumsuz etkilenmiş; eğitim sistemimizin sınavlarla imtihanı her biri için ayrı ayrı bir sınav alanına dönüşmüştür. Bu çalışmada sınavların okul, öğretmen ve öğrenci üzerindeki etkisi tek tek incelenecek ve bu olumsuz etkinin azaltılmasına yönelik önerilerde bulunulacaktır. 2000’li yıllarda Türk eğitim sistemine dair en çok manşetlere taşınan mesele, kademeler arası geçiş sınavları olmuştur. Zaman zaman merkezî sınavların kaldırılacağına dair manşetler atan gazeteler, çok geçmeden aynı senenin merkezî sınav birincilerini sürmanşetten vermiş hatta büyük bir iştiyakla sınavlarda sıfır çeken öğrenci sayılarını paylaşmışlardır. Politika yapıcılarından eğitimcilere, öğrencilerden velilere eğitimin tüm bileşenleri bu süreçte merkezî sınav birincilerini takdir etmekten geri duramayarak eğitim sistemimizin sınavların tekelinde olmasından yakınmışlardır.Merkezî sınavların neden olduğu sorunlar konuşularak bu sınavların bizatihi kendileri değil; uygulanış biçimleri problemli olarak görülmüştür. Bu nedenle Türkiye eğitim tarihinin son 15 yılında sadece ilköğretimden ortaöğretime geçiş sınavlarında 4 kez değişiklik yapılmış (LGS, OKS, SBS, TEOG) son olarak ise “eğitim bölgesi ve sınavsız mahalli yerleştirme sistemi” getirilmiştir. Ayrıca buna ek olarak “nitelikli okullara” yine devlet eliyle organize edilecek olan merkezî bir sınavla öğrenci alımı yapılması kararlaştırılmıştır. Aynı şekilde üniversiteye geçiş sınavları için de bir çare düşünülmüş yeni bir değişiklikle iki aşamalı TYT (Temel Yeterlik Testi) ve YKS’ye (Yüksek Öğretim Kurumları Sınavları) geçilmiştir. Dershane düzenlemesi kararı ile birlikte hararetlenen merkezî sınav tartışmaları sınav sistemlerinde yapılan sık değişikliklerle devam etmiştir. Sınav sistemlerini değiştirmeye odaklı çözüm arayışları neticesinde özel liselere dönüşmesi beklenen dershaneler temel lise olurken devlet okulları dershanelerin kapatılmasından ortaya çıkan boşlukları doldurmak için destekleme kursları düzenlemeye başlamıştır. Dershanelerin kapatılma gerekçesi “okulun işlevini yerine getirmeye engel” olurken; okul dershanelerin işlevini yerine getirmeye doğru başka bir misyon taşımaya başlamıştır.Öte yandan öğrenci üzerinde baskı oluşturan sınav sistemlerinin değişme hızı da başka bir baskı ve stres kaynağı olmuştur. Öğrenci, veli, öğretmen kısaca eğitimin tüm bileşenleri bu süreçlerden olumsuz etkilenmiş; eğitim sistemimizin sınavlarla imtihanı her biri için ayrı ayrı bir sınav alanına dönüşmüştür. Bu çalışmada sınavların okul, öğretmen ve öğrenci üzerindeki etkisi tek tek incelenecek ve bu olumsuz etkinin azaltılmasına yönelik önerilerde bulunulacaktır.