Logo

Yayınlar

Karşılaştırmalı Bir Perspektiften Türkiye’de Aile Politikaları


Türkiye’de değişen toplumsal koşullar ile birlikte son on yılda aileye yönelik ilgi artmış; aile ile ilgili sorunlar daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Somut demografik veriler ve saha araştırmaları neticesinde devlet, aileyi destekleyici politikalar üretmekte ve böylece kamu harcamalarında aileye ayrılan pay yükselmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan 2000’li yıllara kadar süren siyasi istikrarsızlıklar ve iktisadi buhranlar nedeniyle Türkiye’de aile politikalarında süreklilik ve bütüncüllük arz eden bir yapılanma sağlanamamıştır. Aile politikalarındaki bu parçalı yapı, 2000 sonrası gerek ülke içi gerekse küresel düzeyde yaşanan değişimlerle birlikte daha planlı, istikrarlı ve kalıcı olması hedeflenen politikalara yerini bırakmıştır. 2011’de Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın kurulması ile bütünlüklü olarak gerçekleşmesi hedeflenen politikalar, refah dağıtımının diğer aktörlerini de sürecin içine taşımayı hedeflemiştir. 2015 yılında açıklanan Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı ile birlikte devlet temelde ailenin korunması, dinamik nüfus yapısının korunması ve iş-aile yaşamının uyumlaştırılması yönünde bir eylem planı hazırlamıştır. Son dönemde aileye yönelik hizmetlerin yaygınlaştırılması Türkiye’de aile politikaları açısından oldukça önemli gelişmelerdir. Yapılan düzenlemelerin başarısı ya da eksiklikleri ise araştırmalar ve veriler ile daha sağlıklı değerlendirilebilecektir. Bu çalışma ile sosyal refahı arttırma amacı taşıyan politikaların, refah rejimlerinde nasıl olduğu, hangi bileşenlerle birlikte değerlendirildiği ve uygulama sonuçlarının yansımaları incelenecektir. Refah rejimlerinin aile politikalarının temel izlencesi hakkında karşılaştırılabilir somut veriler elde etmek için aileyi konumlandıran yasal düzenlemelerin yanı sıra izin politikaları, bakım hizmetleri, nakit ve vergi avantajları karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bu bağlamda Türkiye’de aile politikaları, farklı refah rejimlerinden seçilen ülkelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir. Diğer refah devletleri ile benzeşen, ayrışan ve yetersiz kalan yönlerine bakılarak Türkiye’nin içerisinde bulunduğu konum analiz edilecektir. Bu politika notları İLKE Gündem Konuşmaları | Türkiye’de Aile Politikaları kapsamında yayınlanmıştır. Türkiye’de değişen toplumsal koşullar ile birlikte son on yılda aileye yönelik ilgi artmış; aile ile ilgili sorunlar daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Somut demografik veriler ve saha araştırmaları neticesinde devlet, aileyi destekleyici politikalar üretmekte ve böylece kamu harcamalarında aileye ayrılan pay yükselmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan 2000’li yıllara kadar süren siyasi istikrarsızlıklar ve iktisadi buhranlar nedeniyle Türkiye’de aile politikalarında süreklilik ve bütüncüllük arz eden bir yapılanma sağlanamamıştır. Aile politikalarındaki bu parçalı yapı, 2000 sonrası gerek ülke içi gerekse küresel düzeyde yaşanan değişimlerle birlikte daha planlı, istikrarlı ve kalıcı olması hedeflenen politikalara yerini bırakmıştır. 2011’de Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın kurulması ile bütünlüklü olarak gerçekleşmesi hedeflenen politikalar, refah dağıtımının diğer aktörlerini de sürecin içine taşımayı hedeflemiştir. 2015 yılında açıklanan Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı ile birlikte devlet temelde ailenin korunması, dinamik nüfus yapısının korunması ve iş-aile yaşamının uyumlaştırılması yönünde bir eylem planı hazırlamıştır. Son dönemde aileye yönelik hizmetlerin yaygınlaştırılması Türkiye’de aile politikaları açısından oldukça önemli gelişmelerdir. Yapılan düzenlemelerin başarısı ya da eksiklikleri ise araştırmalar ve veriler ile daha sağlıklı değerlendirilebilecektir. Bu çalışma ile sosyal refahı arttırma amacı taşıyan politikaların, refah rejimlerinde nasıl olduğu, hangi bileşenlerle birlikte değerlendirildiği ve uygulama sonuçlarının yansımaları incelenecektir. Refah rejimlerinin aile politikalarının temel izlencesi hakkında karşılaştırılabilir somut veriler elde etmek için aileyi konumlandıran yasal düzenlemelerin yanı sıra izin politikaları, bakım hizmetleri, nakit ve vergi avantajları karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bu bağlamda Türkiye’de aile politikaları, farklı refah rejimlerinden seçilen ülkelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir. Diğer refah devletleri ile benzeşen, ayrışan ve yetersiz kalan yönlerine bakılarak Türkiye’nin içerisinde bulunduğu konum analiz edilecektir. Bu politika notları İLKE Gündem Konuşmaları | Türkiye’de Aile Politikaları kapsamında yayınlanmıştır. Türkiye’de değişen toplumsal koşullar ile birlikte son on yılda aileye yönelik ilgi artmış; aile ile ilgili sorunlar daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Somut demografik veriler ve saha araştırmaları neticesinde devlet, aileyi destekleyici politikalar üretmekte ve böylece kamu harcamalarında aileye ayrılan pay yükselmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan 2000’li yıllara kadar süren siyasi istikrarsızlıklar ve iktisadi buhranlar nedeniyle Türkiye’de aile politikalarında süreklilik ve bütüncüllük arz eden bir yapılanma sağlanamamıştır. Aile politikalarındaki bu parçalı yapı, 2000 sonrası gerek ülke içi gerekse küresel düzeyde yaşanan değişimlerle birlikte daha planlı, istikrarlı ve kalıcı olması hedeflenen politikalara yerini bırakmıştır. 2011’de Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın kurulması ile bütünlüklü olarak gerçekleşmesi hedeflenen politikalar, refah dağıtımının diğer aktörlerini de sürecin içine taşımayı hedeflemiştir. 2015 yılında açıklanan Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı ile birlikte devlet temelde ailenin korunması, dinamik nüfus yapısının korunması ve iş-aile yaşamının uyumlaştırılması yönünde bir eylem planı hazırlamıştır. Son dönemde aileye yönelik hizmetlerin yaygınlaştırılması Türkiye’de aile politikaları açısından oldukça önemli gelişmelerdir. Yapılan düzenlemelerin başarısı ya da eksiklikleri ise araştırmalar ve veriler ile daha sağlıklı değerlendirilebilecektir. Bu çalışma ile sosyal refahı arttırma amacı taşıyan politikaların, refah rejimlerinde nasıl olduğu, hangi bileşenlerle birlikte değerlendirildiği ve uygulama sonuçlarının yansımaları incelenecektir. Refah rejimlerinin aile politikalarının temel izlencesi hakkında karşılaştırılabilir somut veriler elde etmek için aileyi konumlandıran yasal düzenlemelerin yanı sıra izin politikaları, bakım hizmetleri, nakit ve vergi avantajları karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bu bağlamda Türkiye’de aile politikaları, farklı refah rejimlerinden seçilen ülkelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir. Diğer refah devletleri ile benzeşen, ayrışan ve yetersiz kalan yönlerine bakılarak Türkiye’nin içerisinde bulunduğu konum analiz edilecektir. Türkiye’de değişen toplumsal koşullar ile birlikte son on yılda aileye yönelik ilgi artmış; aile ile ilgili sorunlar daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Somut demografik veriler ve saha araştırmaları neticesinde devlet, aileyi destekleyici politikalar üretmekte ve böylece kamu harcamalarında aileye ayrılan pay yükselmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan 2000’li yıllara kadar süren siyasi istikrarsızlıklar ve iktisadi buhranlar nedeniyle Türkiye’de aile politikalarında süreklilik ve bütüncüllük arz eden bir yapılanma sağlanamamıştır. Aile politikalarındaki bu parçalı yapı, 2000 sonrası gerek ülke içi gerekse küresel düzeyde yaşanan değişimlerle birlikte daha planlı, istikrarlı ve kalıcı olması hedeflenen politikalara yerini bırakmıştır. 2011’de Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın kurulması ile bütünlüklü olarak gerçekleşmesi hedeflenen politikalar, refah dağıtımının diğer aktörlerini de sürecin içine taşımayı hedeflemiştir. 2015 yılında açıklanan Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı ile birlikte devlet temelde ailenin korunması, dinamik nüfus yapısının korunması ve iş-aile yaşamının uyumlaştırılması yönünde bir eylem planı hazırlamıştır. Son dönemde aileye yönelik hizmetlerin yaygınlaştırılması Türkiye’de aile politikaları açısından oldukça önemli gelişmelerdir. Yapılan düzenlemelerin başarısı ya da eksiklikleri ise araştırmalar ve veriler ile daha sağlıklı değerlendirilebilecektir. Bu çalışma ile sosyal refahı arttırma amacı taşıyan politikaların, refah rejimlerinde nasıl olduğu, hangi bileşenlerle birlikte değerlendirildiği ve uygulama sonuçlarının yansımaları incelenecektir. Refah rejimlerinin aile politikalarının temel izlencesi hakkında karşılaştırılabilir somut veriler elde etmek için aileyi konumlandıran yasal düzenlemelerin yanı sıra izin politikaları, bakım hizmetleri, nakit ve vergi avantajları karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bu bağlamda Türkiye’de aile politikaları, farklı refah rejimlerinden seçilen ülkelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir. Diğer refah devletleri ile benzeşen, ayrışan ve yetersiz kalan yönlerine bakılarak Türkiye’nin içerisinde bulunduğu konum analiz edilecektir. Türkiye’de değişen toplumsal koşullar ile birlikte son on yılda aileye yönelik ilgi artmış; aile ile ilgili sorunlar daha fazla konuşulmaya başlanmıştır. Somut demografik veriler ve saha araştırmaları neticesinde devlet, aileyi destekleyici politikalar üretmekte ve böylece kamu harcamalarında aileye ayrılan pay yükselmektedir. Cumhuriyet’in kuruluşundan 2000’li yıllara kadar süren siyasi istikrarsızlıklar ve iktisadi buhranlar nedeniyle Türkiye’de aile politikalarında süreklilik ve bütüncüllük arz eden bir yapılanma sağlanamamıştır. Aile politikalarındaki bu parçalı yapı, 2000 sonrası gerek ülke içi gerekse küresel düzeyde yaşanan değişimlerle birlikte daha planlı, istikrarlı ve kalıcı olması hedeflenen politikalara yerini bırakmıştır. 2011’de Aile ve Sosyal Politika Bakanlığı’nın kurulması ile bütünlüklü olarak gerçekleşmesi hedeflenen politikalar, refah dağıtımının diğer aktörlerini de sürecin içine taşımayı hedeflemiştir. 2015 yılında açıklanan Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı ile birlikte devlet temelde ailenin korunması, dinamik nüfus yapısının korunması ve iş-aile yaşamının uyumlaştırılması yönünde bir eylem planı hazırlamıştır. Son dönemde aileye yönelik hizmetlerin yaygınlaştırılması Türkiye’de aile politikaları açısından oldukça önemli gelişmelerdir. Yapılan düzenlemelerin başarısı ya da eksiklikleri ise araştırmalar ve veriler ile daha sağlıklı değerlendirilebilecektir. Bu çalışma ile sosyal refahı arttırma amacı taşıyan politikaların, refah rejimlerinde nasıl olduğu, hangi bileşenlerle birlikte değerlendirildiği ve uygulama sonuçlarının yansımaları incelenecektir. Refah rejimlerinin aile politikalarının temel izlencesi hakkında karşılaştırılabilir somut veriler elde etmek için aileyi konumlandıran yasal düzenlemelerin yanı sıra izin politikaları, bakım hizmetleri, nakit ve vergi avantajları karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bu bağlamda Türkiye’de aile politikaları, farklı refah rejimlerinden seçilen ülkelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirilecektir. Diğer refah devletleri ile benzeşen, ayrışan ve yetersiz kalan yönlerine bakılarak Türkiye’nin içerisinde bulunduğu konum analiz edilecektir. Bu politika notları İLKE Gündem Konuşmaları | Türkiye’de Aile Politikaları kapsamında yayınlanmıştır.

Araştırma Üniversitesi Yapılanması: İmkanlar ve Zorluklar


Araştırma üniversiteleri ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasında kritik rol üstlenmiş kurumlardır. Kuzey Amerika ve Avrupa’da gelişen bu üniversiteler son yıllarda gelişen ekonomilere doğru genişlemektedir. Gelişen bir ülke olarak Türkiye, bilim ve teknoloji üretimini artırmak için bir süredir yükseköğretim alanında çeşitliliği artırma ve misyon farklılaşması arayışı içindedir. Bu kapsamda 2017 yılında YÖK tarafından mevcut üniversiteler arasından on araştırma ve beş aday araştırma üniversitesi belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de araştırma üniversitelerinin yapılandırılmasının imkân ve zorluklarını ele almak ve buna bağlı olarak bu üniversitelerin yapılandırılmasına yönelik öneriler sunmaktır. Çalışma kapsamında öncelikle araştırma üniversitelerinin ortaya çıkışı, özellikleri ve dünyadaki durumu ele alınmakta, sonra seçilen araştırma üniversitelerinin mevcut durumları ortaya konulmakta ve değerlendirilmektedir. Son bölümde araştırma üniversitelerini bekleyen zorluklar ve imkanlar üzerinden bu üniversitelerin yapılanmasına yönelik öneriler yer almaktadır. Bu politika notları Gündem Konuşmaları 7 | Araştırma Üniversitesi Yapılanması kapsamında yayınlanmıştır. Araştırma üniversiteleri ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasında kritik rol üstlenmiş kurumlardır. Kuzey Amerika ve Avrupa’da gelişen bu üniversiteler son yıllarda gelişen ekonomilere doğru genişlemektedir. Gelişen bir ülke olarak Türkiye, bilim ve teknoloji üretimini artırmak için bir süredir yükseköğretim alanında çeşitliliği artırma ve misyon farklılaşması arayışı içindedir. Bu kapsamda 2017 yılında YÖK tarafından mevcut üniversiteler arasından on araştırma ve beş aday araştırma üniversitesi belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de araştırma üniversitelerinin yapılandırılmasının imkân ve zorluklarını ele almak ve buna bağlı olarak bu üniversitelerin yapılandırılmasına yönelik öneriler sunmaktır. Çalışma kapsamında öncelikle araştırma üniversitelerinin ortaya çıkışı, özellikleri ve dünyadaki durumu ele alınmakta, sonra seçilen araştırma üniversitelerinin mevcut durumları ortaya konulmakta ve değerlendirilmektedir. Son bölümde araştırma üniversitelerini bekleyen zorluklar ve imkanlar üzerinden bu üniversitelerin yapılanmasına yönelik öneriler yer almaktadır. Bu politika notları Gündem Konuşmaları 7 | Araştırma Üniversitesi Yapılanması kapsamında yayınlanmıştır. Araştırma üniversiteleri ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasında kritik rol üstlenmiş kurumlardır. Kuzey Amerika ve Avrupa’da gelişen bu üniversiteler son yıllarda gelişen ekonomilere doğru genişlemektedir. Gelişen bir ülke olarak Türkiye, bilim ve teknoloji üretimini artırmak için bir süredir yükseköğretim alanında çeşitliliği artırma ve misyon farklılaşması arayışı içindedir. Bu kapsamda 2017 yılında YÖK tarafından mevcut üniversiteler arasından on araştırma ve beş aday araştırma üniversitesi belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de araştırma üniversitelerinin yapılandırılmasının imkân ve zorluklarını ele almak ve buna bağlı olarak bu üniversitelerin yapılandırılmasına yönelik öneriler sunmaktır. Çalışma kapsamında öncelikle araştırma üniversitelerinin ortaya çıkışı, özellikleri ve dünyadaki durumu ele alınmakta, sonra seçilen araştırma üniversitelerinin mevcut durumları ortaya konulmakta ve değerlendirilmektedir. Son bölümde araştırma üniversitelerini bekleyen zorluklar ve imkanlar üzerinden bu üniversitelerin yapılanmasına yönelik öneriler yer almaktadır. Araştırma üniversiteleri ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasında kritik rol üstlenmiş kurumlardır. Kuzey Amerika ve Avrupa’da gelişen bu üniversiteler son yıllarda gelişen ekonomilere doğru genişlemektedir. Gelişen bir ülke olarak Türkiye, bilim ve teknoloji üretimini artırmak için bir süredir yükseköğretim alanında çeşitliliği artırma ve misyon farklılaşması arayışı içindedir. Bu kapsamda 2017 yılında YÖK tarafından mevcut üniversiteler arasından on araştırma ve beş aday araştırma üniversitesi belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de araştırma üniversitelerinin yapılandırılmasının imkân ve zorluklarını ele almak ve buna bağlı olarak bu üniversitelerin yapılandırılmasına yönelik öneriler sunmaktır. Çalışma kapsamında öncelikle araştırma üniversitelerinin ortaya çıkışı, özellikleri ve dünyadaki durumu ele alınmakta, sonra seçilen araştırma üniversitelerinin mevcut durumları ortaya konulmakta ve değerlendirilmektedir. Son bölümde araştırma üniversitelerini bekleyen zorluklar ve imkanlar üzerinden bu üniversitelerin yapılanmasına yönelik öneriler yer almaktadır. Araştırma üniversiteleri ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınmasında kritik rol üstlenmiş kurumlardır. Kuzey Amerika ve Avrupa’da gelişen bu üniversiteler son yıllarda gelişen ekonomilere doğru genişlemektedir. Gelişen bir ülke olarak Türkiye, bilim ve teknoloji üretimini artırmak için bir süredir yükseköğretim alanında çeşitliliği artırma ve misyon farklılaşması arayışı içindedir. Bu kapsamda 2017 yılında YÖK tarafından mevcut üniversiteler arasından on araştırma ve beş aday araştırma üniversitesi belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de araştırma üniversitelerinin yapılandırılmasının imkân ve zorluklarını ele almak ve buna bağlı olarak bu üniversitelerin yapılandırılmasına yönelik öneriler sunmaktır. Çalışma kapsamında öncelikle araştırma üniversitelerinin ortaya çıkışı, özellikleri ve dünyadaki durumu ele alınmakta, sonra seçilen araştırma üniversitelerinin mevcut durumları ortaya konulmakta ve değerlendirilmektedir. Son bölümde araştırma üniversitelerini bekleyen zorluklar ve imkanlar üzerinden bu üniversitelerin yapılanmasına yönelik öneriler yer almaktadır. Bu politika notları Gündem Konuşmaları 7 | Araştırma Üniversitesi Yapılanması kapsamında yayınlanmıştır.

Geleceğin Türkiyesinde Eğitim


Türkiye’nin geleceğe güvenle bakabilmesi, uluslararası alanda etkili politikalar sürdürebilmesi, üretimde nitelikli ürünler ortaya koyabilmesi yetişmiş insan kaynağına bağlıdır. Hem ekonomik refah hem de toplumun huzuru ve gelişimi açısından bu insan kaynağının yetiştiği eğitim sistemi temel unsurdur. Bu nedenle eğitim ile ilgili derinlemesine analizler, zaman ve mekan bütünlüğü gözetilerek yapılan değerlendirmeler oldukça önemlidir. İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği olarak Türkiye’nin gelecek vizyonuna katkı yapmak maksadıyla hazırladığımız “Geleceğin Türkiyesi” projesinde bu öneminden dolayı eğitim konusunu öncelikli olarak ele aldık. “Geleceğin Türkiyesinde Eğitim” raporu; ekonomik, politik ve sosyokültürel sistemlerdeki gelişmelerin önümüzdeki yıllarda eğitim sisteminden talep ve beklentilerin artarak ve çeşitlenerek devam edeceğini gösteriyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda Türk eğitim sisteminin başarması gereken oldukça esaslı değişikliklerin bizi beklediği söylenebilir. Bu esaslı değişimler için güçlü değişim ajanlarına ihtiyaç vardır. Eğitim sisteminin temel hizmet birimleri olan sınıflarda ve okullarda gerçekleşecek bu değişimde öğretmenin rolü kritiktir. Öğretmenlerin değişim ve gelişiminde ise okul yöneticilerine önemli görev düşmektedir. Bu değişim ve gelişmelerin yönetilmesinde insan kaynağı kadar eğitim paradigması da kritik bir yer tutmaktadır. Rapor, kendi düşünce geleneğimizden hareketle toplumumuzun kültürüne ve değerlerine yabancı olmayan bir eğitim paradigmasının inşasının aciliyetine ve ehemmiyetine dikkat çekiyor. Türkiye’nin geleceğe güvenle bakabilmesi, uluslararası alanda etkili politikalar sürdürebilmesi, üretimde nitelikli ürünler ortaya koyabilmesi yetişmiş insan kaynağına bağlıdır. Hem ekonomik refah hem de toplumun huzuru ve gelişimi açısından bu insan kaynağının yetiştiği eğitim sistemi temel unsurdur. Bu nedenle eğitim ile ilgili derinlemesine analizler, zaman ve mekan bütünlüğü gözetilerek yapılan değerlendirmeler oldukça önemlidir. İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği olarak Türkiye’nin gelecek vizyonuna katkı yapmak maksadıyla hazırladığımız “Geleceğin Türkiyesi” projesinde bu öneminden dolayı eğitim konusunu öncelikli olarak ele aldık. “Geleceğin Türkiyesinde Eğitim” raporu; ekonomik, politik ve sosyokültürel sistemlerdeki gelişmelerin önümüzdeki yıllarda eğitim sisteminden talep ve beklentilerin artarak ve çeşitlenerek devam edeceğini gösteriyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda Türk eğitim sisteminin başarması gereken oldukça esaslı değişikliklerin bizi beklediği söylenebilir. Bu esaslı değişimler için güçlü değişim ajanlarına ihtiyaç vardır. Eğitim sisteminin temel hizmet birimleri olan sınıflarda ve okullarda gerçekleşecek bu değişimde öğretmenin rolü kritiktir. Öğretmenlerin değişim ve gelişiminde ise okul yöneticilerine önemli görev düşmektedir. Bu değişim ve gelişmelerin yönetilmesinde insan kaynağı kadar eğitim paradigması da kritik bir yer tutmaktadır. Rapor, kendi düşünce geleneğimizden hareketle toplumumuzun kültürüne ve değerlerine yabancı olmayan bir eğitim paradigmasının inşasının aciliyetine ve ehemmiyetine dikkat çekiyor. Türkiye’nin geleceğe güvenle bakabilmesi, uluslararası alanda etkili politikalar sürdürebilmesi, üretimde nitelikli ürünler ortaya koyabilmesi yetişmiş insan kaynağına bağlıdır. Hem ekonomik refah hem de toplumun huzuru ve gelişimi açısından bu insan kaynağının yetiştiği eğitim sistemi temel unsurdur. Bu nedenle eğitim ile ilgili derinlemesine analizler, zaman ve mekan bütünlüğü gözetilerek yapılan değerlendirmeler oldukça önemlidir. İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği olarak Türkiye’nin gelecek vizyonuna katkı yapmak maksadıyla hazırladığımız “Geleceğin Türkiyesi” projesinde bu öneminden dolayı eğitim konusunu öncelikli olarak ele aldık.“Geleceğin Türkiyesinde Eğitim” raporu; ekonomik, politik ve sosyokültürel sistemlerdeki gelişmelerin önümüzdeki yıllarda eğitim sisteminden talep ve beklentilerin artarak ve çeşitlenerek devam edeceğini gösteriyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda Türk eğitim sisteminin başarması gereken oldukça esaslı değişikliklerin bizi beklediği söylenebilir. Bu esaslı değişimler için güçlü değişim ajanlarına ihtiyaç vardır. Eğitim sisteminin temel hizmet birimleri olan sınıflarda ve okullarda gerçekleşecek bu değişimde öğretmenin rolü kritiktir. Öğretmenlerin değişim ve gelişiminde ise okul yöneticilerine önemli görev düşmektedir. Bu değişim ve gelişmelerin yönetilmesinde insan kaynağı kadar eğitim paradigması da kritik bir yer tutmaktadır. Rapor, kendi düşünce geleneğimizden hareketle toplumumuzun kültürüne ve değerlerine yabancı olmayan bir eğitim paradigmasının inşasının aciliyetine ve ehemmiyetine dikkat çekiyor. Türkiye’nin geleceğe güvenle bakabilmesi, uluslararası alanda etkili politikalar sürdürebilmesi, üretimde nitelikli ürünler ortaya koyabilmesi yetişmiş insan kaynağına bağlıdır. Hem ekonomik refah hem de toplumun huzuru ve gelişimi açısından bu insan kaynağının yetiştiği eğitim sistemi temel unsurdur. Bu nedenle eğitim ile ilgili derinlemesine analizler, zaman ve mekan bütünlüğü gözetilerek yapılan değerlendirmeler oldukça önemlidir. İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği olarak Türkiye’nin gelecek vizyonuna katkı yapmak maksadıyla hazırladığımız “Geleceğin Türkiyesi” projesinde bu öneminden dolayı eğitim konusunu öncelikli olarak ele aldık.“Geleceğin Türkiyesinde Eğitim” raporu; ekonomik, politik ve sosyokültürel sistemlerdeki gelişmelerin önümüzdeki yıllarda eğitim sisteminden talep ve beklentilerin artarak ve çeşitlenerek devam edeceğini gösteriyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda Türk eğitim sisteminin başarması gereken oldukça esaslı değişikliklerin bizi beklediği söylenebilir. Bu esaslı değişimler için güçlü değişim ajanlarına ihtiyaç vardır. Eğitim sisteminin temel hizmet birimleri olan sınıflarda ve okullarda gerçekleşecek bu değişimde öğretmenin rolü kritiktir. Öğretmenlerin değişim ve gelişiminde ise okul yöneticilerine önemli görev düşmektedir. Bu değişim ve gelişmelerin yönetilmesinde insan kaynağı kadar eğitim paradigması da kritik bir yer tutmaktadır. Rapor, kendi düşünce geleneğimizden hareketle toplumumuzun kültürüne ve değerlerine yabancı olmayan bir eğitim paradigmasının inşasının aciliyetine ve ehemmiyetine dikkat çekiyor. Türkiye’nin geleceğe güvenle bakabilmesi, uluslararası alanda etkili politikalar sürdürebilmesi, üretimde nitelikli ürünler ortaya koyabilmesi yetişmiş insan kaynağına bağlıdır. Hem ekonomik refah hem de toplumun huzuru ve gelişimi açısından bu insan kaynağının yetiştiği eğitim sistemi temel unsurdur. Bu nedenle eğitim ile ilgili derinlemesine analizler, zaman ve mekan bütünlüğü gözetilerek yapılan değerlendirmeler oldukça önemlidir. İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği olarak Türkiye’nin gelecek vizyonuna katkı yapmak maksadıyla hazırladığımız “Geleceğin Türkiyesi” projesinde bu öneminden dolayı eğitim konusunu öncelikli olarak ele aldık.“Geleceğin Türkiyesinde Eğitim” raporu; ekonomik, politik ve sosyokültürel sistemlerdeki gelişmelerin önümüzdeki yıllarda eğitim sisteminden talep ve beklentilerin artarak ve çeşitlenerek devam edeceğini gösteriyor. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda Türk eğitim sisteminin başarması gereken oldukça esaslı değişikliklerin bizi beklediği söylenebilir. Bu esaslı değişimler için güçlü değişim ajanlarına ihtiyaç vardır. Eğitim sisteminin temel hizmet birimleri olan sınıflarda ve okullarda gerçekleşecek bu değişimde öğretmenin rolü kritiktir. Öğretmenlerin değişim ve gelişiminde ise okul yöneticilerine önemli görev düşmektedir. Bu değişim ve gelişmelerin yönetilmesinde insan kaynağı kadar eğitim paradigması da kritik bir yer tutmaktadır. Rapor, kendi düşünce geleneğimizden hareketle toplumumuzun kültürüne ve değerlerine yabancı olmayan bir eğitim paradigmasının inşasının aciliyetine ve ehemmiyetine dikkat çekiyor.  

Üniversite Öğrenci Kulüplerinde Yönetim ve Organizasyon


STK Konuşmaları; STK’ların gündemini etkileyen konuların sivil toplumdan katılımcılarla müzakere edildiği etkinlik serisidir. Bu rapor 09 Aralık 2017 tarihinde gerçekleştirilen “Üniversite Öğrenci Kulüplerinde Yönetim ve Organizasyon” başlıklı STK Konuşmasından yayına hazırlanmıştır. Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş’un moderatörlüğünde gerçekleşen etkinliğe Marmara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Şehir Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitelerinden öğrenci kulüp temsilcileri katılmıştır. Etkinlikte üniversite öğrenci kulüplerinin yönetim ve organizasyonu; organizasyonel yapı, gönüllü ilişkileri, etkinlik düzenleme, mali kaynak bulma ve yönetme, yıllık planlama ve bütçe ile raporlama bakımlarından ele alınmıştır. Ayrıca, öğrenci kulüplerinin yönetim süreçlerinde karşılaşılan sorunlar ve çözüm yolları üzerinde durulmuştur. Ortaya konan sorunlar üzerine çözüm önerileri üretilerek bu rapor oluşturulmuştur.  STK Konuşmaları; STK’ların gündemini etkileyen konuların sivil toplumdan katılımcılarla müzakere edildiği etkinlik serisidir. Bu rapor 09 Aralık 2017 tarihinde gerçekleştirilen “Üniversite Öğrenci Kulüplerinde Yönetim ve Organizasyon” başlıklı STK Konuşmasından yayına hazırlanmıştır. Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş’un moderatörlüğünde gerçekleşen etkinliğe Marmara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Şehir Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitelerinden öğrenci kulüp temsilcileri katılmıştır. Etkinlikte üniversite öğrenci kulüplerinin yönetim ve organizasyonu; organizasyonel yapı, gönüllü ilişkileri, etkinlik düzenleme, mali kaynak bulma ve yönetme, yıllık planlama ve bütçe ile raporlama bakımlarından ele alınmıştır. Ayrıca, öğrenci kulüplerinin yönetim süreçlerinde karşılaşılan sorunlar ve çözüm yolları üzerinde durulmuştur. Ortaya konan sorunlar üzerine çözüm önerileri üretilerek bu rapor oluşturulmuştur. STK Konuşmaları; STK’ların gündemini etkileyen konuların sivil toplumdan katılımcılarla müzakere edildiği etkinlik serisidir. Bu rapor 09 Aralık 2017 tarihinde gerçekleştirilen “Üniversite Öğrenci Kulüplerinde Yönetim ve Organizasyon” başlıklı STK Konuşmasından yayına hazırlanmıştır. Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş’un moderatörlüğünde gerçekleşen etkinliğe Marmara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Şehir Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi ve İstanbul Medeniyet Üniversitelerinden öğrenci kulüp temsilcileri katılmıştır. Etkinlikte üniversite öğrenci kulüplerinin yönetim ve organizasyonu; organizasyonel yapı, gönüllü ilişkileri, etkinlik düzenleme, mali kaynak bulma ve yönetme, yıllık planlama ve bütçe ile raporlama bakımlarından ele alınmıştır. Ayrıca, öğrenci kulüplerinin yönetim süreçlerinde karşılaşılan sorunlar ve çözüm yolları üzerinde durulmuştur. Ortaya konan sorunlar üzerine çözüm önerileri üretilerek bu rapor oluşturulmuştur.

Sivil Toplum Kuruluşlarında Gönüllülük: Sorunlar ve Çözüm Yolları


Sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyleri arttıkça gönüllü yönetimine ilişkin sorunlar içerik değiştirmektedir. Bu sorunların belli başlılarını; katılım, algı, bağlılık, yönetim ve mevzuat şeklinde sıralayabiliriz. Gönüllülerin temini, kalıcılıklarının sağlanması, verimliliği ve motivasyonlarına ilişkin sorunların nitelik, nicelik ve güncelliği, sadece söz konusu kuruluşların etkin yönetimi değil; ilgili tüm paydaşların katkı ve katılımını gerektiren çözümler üretilmesini gerekmektedir. Bu çözümlere kaynaklık teşkil edecek, bir anlamda çözüm üretme kapasitesi oluşturacak en önemli adım ise sivil toplum kuruluşunun bir gönüllü vizyonu ve stratejisi oluşturması, akabinde bunu hayata geçirmesidir. Gönüllü yönetiminin daha profesyonel, sistematik ve bilimsel ölçütlerle ele alınmasını sağlayacak bu adım, gönüllülerle yaşanan sorunlara ilişkin dinamik, güncel ve etkin çözümler geliştirilebilmesinin de önünü açacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyleri arttıkça gönüllü yönetimine ilişkin sorunlar içerik değiştirmektedir. Bu sorunların belli başlılarını; katılım, algı, bağlılık, yönetim ve mevzuat şeklinde sıralayabiliriz. Gönüllülerin temini, kalıcılıklarının sağlanması, verimliliği ve motivasyonlarına ilişkin sorunların nitelik, nicelik ve güncelliği, sadece söz konusu kuruluşların etkin yönetimi değil; ilgili tüm paydaşların katkı ve katılımını gerektiren çözümler üretilmesini gerekmektedir. Bu çözümlere kaynaklık teşkil edecek, bir anlamda çözüm üretme kapasitesi oluşturacak en önemli adım ise sivil toplum kuruluşunun bir gönüllü vizyonu ve stratejisi oluşturması, akabinde bunu hayata geçirmesidir. Gönüllü yönetiminin daha profesyonel, sistematik ve bilimsel ölçütlerle ele alınmasını sağlayacak bu adım, gönüllülerle yaşanan sorunlara ilişkin dinamik, güncel ve etkin çözümler geliştirilebilmesinin de önünü açacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyleri arttıkça gönüllü yönetimine ilişkin sorunlar içerik değiştirmektedir. Bu sorunların belli başlılarını; katılım, algı, bağlılık, yönetim ve mevzuat şeklinde sıralayabiliriz. Gönüllülerin temini, kalıcılıklarının sağlanması, verimliliği ve motivasyonlarına ilişkin sorunların nitelik, nicelik ve güncelliği, sadece söz konusu kuruluşların etkin yönetimi değil; ilgili tüm paydaşların katkı ve katılımını gerektiren çözümler üretilmesini gerekmektedir. Bu çözümlere kaynaklık teşkil edecek, bir anlamda çözüm üretme kapasitesi oluşturacak en önemli adım ise sivil toplum kuruluşunun bir gönüllü vizyonu ve stratejisi oluşturması, akabinde bunu hayata geçirmesidir. Gönüllü yönetiminin daha profesyonel, sistematik ve bilimsel ölçütlerle ele alınmasını sağlayacak bu adım, gönüllülerle yaşanan sorunlara ilişkin dinamik, güncel ve etkin çözümler geliştirilebilmesinin de önünü açacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyleri arttıkça gönüllü yönetimine ilişkin sorunlar içerik değiştirmektedir. Bu sorunların belli başlılarını; katılım, algı, bağlılık, yönetim ve mevzuat şeklinde sıralayabiliriz. Gönüllülerin temini, kalıcılıklarının sağlanması, verimliliği ve motivasyonlarına ilişkin sorunların nitelik, nicelik ve güncelliği, sadece söz konusu kuruluşların etkin yönetimi değil; ilgili tüm paydaşların katkı ve katılımını gerektiren çözümler üretilmesini gerekmektedir. Bu çözümlere kaynaklık teşkil edecek, bir anlamda çözüm üretme kapasitesi oluşturacak en önemli adım ise sivil toplum kuruluşunun bir gönüllü vizyonu ve stratejisi oluşturması, akabinde bunu hayata geçirmesidir. Gönüllü yönetiminin daha profesyonel, sistematik ve bilimsel ölçütlerle ele alınmasını sağlayacak bu adım, gönüllülerle yaşanan sorunlara ilişkin dinamik, güncel ve etkin çözümler geliştirilebilmesinin de önünü açacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşma ve profesyonelleşme düzeyleri arttıkça gönüllü yönetimine ilişkin sorunlar içerik değiştirmektedir. Bu sorunların belli başlılarını; katılım, algı, bağlılık, yönetim ve mevzuat şeklinde sıralayabiliriz. Gönüllülerin temini, kalıcılıklarının sağlanması, verimliliği ve motivasyonlarına ilişkin sorunların nitelik, nicelik ve güncelliği, sadece söz konusu kuruluşların etkin yönetimi değil; ilgili tüm paydaşların katkı ve katılımını gerektiren çözümler üretilmesini gerekmektedir. Bu çözümlere kaynaklık teşkil edecek, bir anlamda çözüm üretme kapasitesi oluşturacak en önemli adım ise sivil toplum kuruluşunun bir gönüllü vizyonu ve stratejisi oluşturması, akabinde bunu hayata geçirmesidir. Gönüllü yönetiminin daha profesyonel, sistematik ve bilimsel ölçütlerle ele alınmasını sağlayacak bu adım, gönüllülerle yaşanan sorunlara ilişkin dinamik, güncel ve etkin çözümler geliştirilebilmesinin de önünü açacaktır.