ANALİZ: 2021’DE EĞİTİMİN GÜNDEMİ

Salgın ile normal hayatın altüst olduğu 2020, eğitime yönelik on yıllar boyunca yerleşmiş inançları, değerleri ve pratikleri sarsan, dönüşmeye zorlayan bir deneyim yılı oldu. Olağanüstü dönemin uzaması ile eğitim sistemi, bütün boyutları ve aktörleri ile derin ve kalıcı bir değişim geçirecek gibi görünüyor. Bu değişim serüveni, öğrenme-öğretme süreçleri, araç-gereçleri, ortamları, içerikleri üzerinde yıllarca sürecek etkilerin nüvelerinin oluşmasına yol açtı. Eğitim sistemi, yönetim ve organizasyonu, yönetici ve öğretmen yeterlikleri gibi temel unsurları bakımından yeniden ele alınmayı gerektirecek bir baskıyla karşı karşıya kalacaktır. 


Salgın, eğitime ilişkin bazı gerçeklikleri de gün yüzüne çıkardı. Bunların başında eğitime erişim sorunu geliyor. İnternete, cihaza ve uygun ortama erişim sorunu yaşayan öğrenci ve aileler, öğretmenlerin ve okulların kapasitelerini de yakından görme, izleme fırsatı buldu. Eğitimin toplum bakımından önemi ve önceliği, teknolojik dönüşümün kendini dayatan gücü, merkeziyetçi yapıyı güçlendiren belirsizliğin egemenliği, bireysel ve kurumsal özerkliğin gerekliliği salgın deneyimiyle fark edilen gerçeklikler oldu. 


Krizin belirleyiciliği karşısında olacakları önceden kestirmek zor olsa da Türkiye’de eğitim yönetiminin, politik, yasal, kültürel ve kurumsal bakımdan bugünün ihtiyaçlarını karşılamak bakımından yer yer yetersiz kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. 


Geride bıraktığımız yıl, büyük oranda salgın gündemi ile dolu olsa da eğitim alanında yaşanan gelişmeler, “eğitimde önceliklerin billurlaşması”na imkân tanıdı. Yıl boyunca meslek liseleri, özel eğitim, BİLSEM’ler ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması, güçlendirilmesi ve çeşitlendirilmesine yönelik çalışmaların bugünün toplumsal beklentileri bakımından ne denli önemli ve öncelikli alanlar olduğu anlaşıldı. Bu alanlarda yapılan çalışmaların eğitime erişim, eğitim ortamlarının zenginleştirilmesi ve yaygınlaştırılması ve içerik üretimi bakımından eğitim sisteminin zayıf yanlarına yönelik olduğu söylenebilir. 


Salgın sebebiyle birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de eğitimde merkeziyetçilik belirginleşti. Merkeziyetçilik, yönetimi kriz sürecinde toptancı karar almaya yöneltti. Bu da sahada birçok zaafiyete, tutarsızlığa ve belirsizliğe sebep oldu. Öğrenme kayıplarının telafisi için çok sayıda eğitim destek materyalinin üretilmiş olması, merkeziyetçi politika ve bakış açısının kolaycı ve toptancı yaklaşımının tezahürü oldu. 


Erişebilirlik kavramı daha geniş bir tanıma kavuştu. Her an her yerden eğitime, bilgiye, tecrübeye erişim ve paylaşım kadar Türkiye’nin ve dünyanın dört bir tarafından meslektaşlara, öğrencilere ya da kurumlara erişebilir olmak; öğretmenlik, okul yöneticiliği, akademisyenlik ve öğrencilik için ufuk geliştirdi ve imkânları artırdı. 


Başta öğretmenler olmak üzere veliler, öğrenciler ve yöneticiler teknoloji okuryazarlığı konusunda önemli bir gelişme ve ilerleme sağladı. Kurumlar, teknolojiyi kullanma konusunda ön yargılarını kırdılar ve temel yetkinlikler kazandılar. Teknolojik altyapılarını güçlendirdiler. 


Salgın sebebiyle ve teknolojinin sağladığı imkânlarla uzaktan da olsa evlere giren öğretmen, okul yöneticisi, okul ve topyekûn eğitim sistemi, velide ve geniş toplum kesimlerinde okula ve eğitim sistemine yönelik hesapverebilirlik baskısını da artırdı. Bu sürecin öğretmenler üzerinde bazı olumsuz etkileri de oldu. Veli tarafından sürekli izlenen öğretmenin mahremiyeti ihlal edildi, hâliyle performansları da bu durumdan etkilendi. Okulda kapalı kapılar ardında olup bitenlerin evin içine taşınmış olması, toplumun eğitime ilişkin algısı ve kanaatleri kadar bilgi ve görgüsünü de artırdı. Diğer taraftan okulun toplum için kolay kolay vazgeçilmeyecek, hatta önemi ve gereği daha da artacak potansiyel taşıyan bir kurum olduğu fark edildi. Diğer taraftan alternatif eğitim arayışlarının bu süreçte daha fazla ön plana çıkması beklenirken aksine daha sesiz kalması, bir öneri ya da yöntem teklif edememesi de üzerinde düşünülmesi gereken bir detay olarak not edilmelidir. 


Okula dair bu yeniden bilinçlenme süreci, salgın vesilesiyle sağlanan uluslararası kültürlenme ve gelişme imkânlarından sonra okuldan beklentilerin artıracak bir talebe evrileceği beklenebilir. Nitekim 2020’nin son aylarında 2021’e yönelik politika metinlerinde eğitimin dönüşümüne yönelik amaçlara, politikalara ve hedeflere yer verilmiş olması Türkiye’deki eğitim politikası metinlerinin gerçekçi ve güncel niteliklerini güçlendiren bir etkinin oluştuğunu gösteriyor. 


2018’de Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin ardından yenilenen yönetim yapısı ve anlayışı ile 2019’da eğitim sisteminin nitelik bakımından dönüşümünü hedefleyen girişimler peş peşe geldi. 2020 yılı ise bu dönüşüm girişimlerinin hayata geçirileceği bir yıl olacakken salgın krizi ve dijitalleşmeyle önceki yıllardan devam eden reformist akışı besleyen, güçlendiren ve yerleştiren doğal ve zorunlu bir etkinin yılı oldu. Türk eğitim sistemi, bu denli güçlü bir kırılma ortamını Cumhuriyet tarihi boyunca yaşamamış olabilir. Bu gerçeklik, içinde tahmin edilemeyecek sayıda ve güçte fırsatı barındırmaktadır. Türkiye, genç öğretmen ve okul yöneticisi kadrosu ile genç nüfusunun güçlü yarınlara ulaşması için merkeziyetçiliğe bakış, öğretmenin öğrenmedeki rolü, fiziksel eğitim ortamının öğrenme durumuna katkısı, öğretmen, okul, sınıf gibi unsurların öğrenme imkânını artıran boyutları vb. birçok konuda oldukça elverişli bir dalga yakalama fırsatı olan durumlar da ortaya çıktı.