Logo

Yayınlar

Göçmenlere Yönelik Tutumlar: İşgücü Piyasaları Bağlamında Bir Analiz


Göçmenler, günümüzde Türk kamuoyunun toplumsal sorun önceliklerinde ilk sıralarda yer almaktadır. Güncel tartışmalarda göç sorununun, kültürel ve politik yönlerinin ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Ancak kapsamlı kamuoyu araştırmaları, vatandaşların göçmenlere ilişkin olumsuz tutumlarının temelinde, işgücü piyasalarındaki rekabet tehdidi algısının yattığını göstermektedir. Ülkemizde göçmen işgücü figürü, 1990’ların ortasından itibaren görünür olmakla birlikte; kamuoyunun ilgisi 2011 sonrası Suriyelilerin göçüyle canlanmıştır. Suriyeli göçmenlerin varlığı, diğer göçmen grupları gibi, kayıt dışı ve güvencesiz işlerde yoğunlaşmıştır. Bu analiz raporu, göçmenlere yönelik tutumları yönlendiren işgücü piyasalarıyla bağlantılı koşulları, Türk toplumu bağlamında değerlendirmeyi hedeflemektedir. Raporda, vatandaşların tutumlarının işgücü piyasalarındaki koşullardan nasıl etkilendiği kuramlar üzerinden tartışmaya açılmış ve işgücü piyasalarında bir göçmen alt segmenti oluşmasına neden olan koşullar değerlendirilmiştir. Son olarak, var olan kapsamlı veri setleri üzerinden vatandaşların işgücü piyasalarındaki konumlarına göre tutum farkları analiz edilmiştir.  Göçmenler, günümüzde Türk kamuoyunun toplumsal sorun önceliklerinde ilk sıralarda yer almaktadır. Güncel tartışmalarda göç sorununun, kültürel ve politik yönlerinin ön plana çıkarıldığı görülmektedir. Ancak kapsamlı kamuoyu araştırmaları, vatandaşların göçmenlere ilişkin olumsuz tutumlarının temelinde, işgücü piyasalarındaki rekabet tehdidi algısının yattığını göstermektedir. Ülkemizde göçmen işgücü figürü, 1990’ların ortasından itibaren görünür olmakla birlikte; kamuoyunun ilgisi 2011 sonrası Suriyelilerin göçüyle canlanmıştır. Suriyeli göçmenlerin varlığı, diğer göçmen grupları gibi, kayıt dışı ve güvencesiz işlerde yoğunlaşmıştır. Bu analiz raporu, göçmenlere yönelik tutumları yönlendiren işgücü piyasalarıyla bağlantılı koşulları, Türk toplumu bağlamında değerlendirmeyi hedeflemektedir. Raporda, vatandaşların tutumlarının işgücü piyasalarındaki koşullardan nasıl etkilendiği kuramlar üzerinden tartışmaya açılmış ve işgücü piyasalarında bir göçmen alt segmenti oluşmasına neden olan koşullar değerlendirilmiştir. Son olarak, var olan kapsamlı veri setleri üzerinden vatandaşların işgücü piyasalarındaki konumlarına göre tutum farkları analiz edilmiştir.

Türkiye Eğitim Sisteminde Sosyal-Duygusal Öğrenme


Türkiye Eğitim Sisteminde Sosyal-Duygusal Öğrenme   Öğrenmeyi kolaylaştırma, davranış problemlerini azaltma, yeniliklere uyum, değişen istihdam taleplerine yanıt verme, dezavantajlı öğrencileri destekleme gibi sağladığı çok boyutlu faydalar ile sosyal ve duygusal beceriler, çocukların akademik performanslarını ve hayat boyu öğrenmelerini geliştirmede kritik role sahiptir. Bu becerileri güçlü olan öğrencilerin sosyal bağlantılarını daha kolay kurabildiği ve sürdürebildiği, zorluklarla daha kolay başa çıkabildiği, öğrenmeye daha hazır olduğu görülmektedir. Son yıllarda, okullarda zorbalık, uyum sorunları, madde kullanımı, kontrolsüz teknoloji kullanımındaki artışlar, salgın, deprem gibi biyolojik ve doğal afetler; öğrencilerin duygusal refahını, kişiler arası etkileşimlerini, sosyal uyumlarını etkileyerek stres ve kaygı düzeylerini artırmaktadır. Bu sorunlarla baş etmeyi kolaylaştıran sosyal ve duygusal becerilerin önemi daha da belirgin hale gelmiş; sosyal duygusal gelişim, artık, çocukların eğitiminin ve başarılı okul reformu çabalarının temel bir parçası olarak kabul görmeye başlamıştır. Sosyal-duygusal becerilerin güçlü olması, öğrencilerin yalnızca akademik becerilerini değil, aynı zamanda dayanıklılık, özdenetim ve sosyal farkındalık gibi sosyal ve duygusal becerilerini de artırmaktadır. Bu bağlamda, erken çocukluk yıllarından itibaren sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesi ve bu gelişimin planlı ölçme ve değerlendirme faaliyetleriyle takip edilmesi önemlidir. Bu çalışmayla da dünyada ve Türkiye’de sosyal-duygusal öğrenmeye yönelik uygulamalar, sosyal-duygusal becerilere yönelik ölçme ve değerlendirme konuları veriler ışığında ele alınarak temel ihtiyaç alanlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda öneriler sunulması amaçlanmıştır. Türkiye Eğitim Sisteminde Sosyal-Duygusal Öğrenme    Öğrenmeyi kolaylaştırma, davranış problemlerini azaltma, yeniliklere uyum, değişen istihdam taleplerine yanıt verme, dezavantajlı öğrencileri destekleme gibi sağladığı çok boyutlu faydalar ile sosyal ve duygusal beceriler, çocukların akademik performanslarını ve hayat boyu öğrenmelerini geliştirmede kritik role sahiptir. Bu becerileri güçlü olan öğrencilerin sosyal bağlantılarını daha kolay kurabildiği ve sürdürebildiği, zorluklarla daha kolay başa çıkabildiği, öğrenmeye daha hazır olduğu görülmektedir. Son yıllarda, okullarda zorbalık, uyum sorunları, madde kullanımı, kontrolsüz teknoloji kullanımındaki artışlar, salgın, deprem gibi biyolojik ve doğal afetler; öğrencilerin duygusal refahını, kişiler arası etkileşimlerini, sosyal uyumlarını etkileyerek stres ve kaygı düzeylerini artırmaktadır. Bu sorunlarla baş etmeyi kolaylaştıran sosyal ve duygusal becerilerin önemi daha da belirgin hale gelmiş; sosyal duygusal gelişim, artık, çocukların eğitiminin ve başarılı okul reformu çabalarının temel bir parçası olarak kabul görmeye başlamıştır. Sosyal-duygusal becerilerin güçlü olması, öğrencilerin yalnızca akademik becerilerini değil, aynı zamanda dayanıklılık, özdenetim ve sosyal farkındalık gibi sosyal ve duygusal becerilerini de artırmaktadır. Bu bağlamda, erken çocukluk yıllarından itibaren sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesi ve bu gelişimin planlı ölçme ve değerlendirme faaliyetleriyle takip edilmesi önemlidir. Bu çalışmayla da dünyada ve Türkiye’de sosyal-duygusal öğrenmeye yönelik uygulamalar, sosyal-duygusal becerilere yönelik ölçme ve değerlendirme konuları veriler ışığında ele alınarak temel ihtiyaç alanlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda öneriler sunulması amaçlanmıştır. Öğrenmeyi kolaylaştırma, davranış problemlerini azaltma, yeniliklere uyum, değişen istihdam taleplerine yanıt verme, dezavantajlı öğrencileri destekleme gibi sağladığı çok boyutlu faydalar ile sosyal ve duygusal beceriler, çocukların akademik performanslarını ve hayat boyu öğrenmelerini geliştirmede kritik role sahiptir. Bu becerileri güçlü olan öğrencilerin sosyal bağlantılarını daha kolay kurabildiği ve sürdürebildiği, zorluklarla daha kolay başa çıkabildiği, öğrenmeye daha hazır olduğu görülmektedir. Son yıllarda, okullarda zorbalık, uyum sorunları, madde kullanımı, kontrolsüz teknoloji kullanımındaki artışlar, salgın, deprem gibi biyolojik ve doğal afetler; öğrencilerin duygusal refahını, kişiler arası etkileşimlerini, sosyal uyumlarını etkileyerek stres ve kaygı düzeylerini artırmaktadır. Bu sorunlarla baş etmeyi kolaylaştıran sosyal ve duygusal becerilerin önemi daha da belirgin hale gelmiş; sosyal duygusal gelişim, artık, çocukların eğitiminin ve başarılı okul reformu çabalarının temel bir parçası olarak kabul görmeye başlamıştır. Sosyal-duygusal becerilerin güçlü olması, öğrencilerin yalnızca akademik becerilerini değil, aynı zamanda dayanıklılık, özdenetim ve sosyal farkındalık gibi sosyal ve duygusal becerilerini de artırmaktadır. Bu bağlamda, erken çocukluk yıllarından itibaren sosyal-duygusal becerilerin geliştirilmesi ve bu gelişimin planlı ölçme ve değerlendirme faaliyetleriyle takip edilmesi önemlidir. Bu çalışmayla da dünyada ve Türkiye’de sosyal-duygusal öğrenmeye yönelik uygulamalar, sosyal-duygusal becerilere yönelik ölçme ve değerlendirme konuları veriler ışığında ele alınarak temel ihtiyaç alanlarının belirlenmesi ve bu doğrultuda öneriler sunulması amaçlanmıştır.

Milli Eğitim Akademisi ve Öğretmen Yetiştirme Sürecinin Dönüşümü


Türkiye’de öğretmen yetiştirme süreçleriyle ilgili eğitim politikalarının gündemindeki güncel tartışma konularından biri, Milli Eğitim Akademisi’nin (MEA) kurulmasıdır. Yeni yürürlülüğe giren MEA, eğitim dünyasında hem potansiyel getirileri hem de olası zorluklarıyla dikkat çekmektedir. Bu rapor, Türkiye’nin sürdürülebilir bir eğitim sistemi oluşturma hedefi doğrultusunda kurduğu MEA’ları avantaj ve dezavantajlarıyla değerlendirmektedir. Öğretmen yetiştirme, her ülkenin eğitim politikalarının temel taşlarından biridir ve kültürel, politik ve toplumsal dinamiklerle şekillenir. Bu raporda, MEA’nın kurulmasıyla ilgili en güncel literatür değerlendirilmiş, akademinin Türkiye eğitimine getirebileceği katkılar analiz edilmiştir. Ayrıca, farklı ülkelerdeki başarılı eğitim modellerine de değinilerek, MEA’nın oluşum sürecinde karşılaşılabilecek olası zorluklar tartışılmıştır. Bu değerlendirmelerden yola çıkarak, politika yapıcılara yönelik öneriler sunulmuş ve MEA’nın Türkiye’de öğretmen yetiştirme süreçlerinde sağlayabileceği yenilikler ile sürdürülebilirliğe katkıları üzerine düşünceler paylaşılmıştır. Bu çalışma, Türkiye’de öğretmen yetiştirme sistemini yeniden şekillendirebilecek önemli bir adım olan MEA’nın eğitim politikaları ve uygulamaları üzerindeki potansiyel etkilerini anlamaya yönelik detaylı bir analiz ve çözüm önerileri ortaya koymaktadır. Türkiye’de öğretmen yetiştirme süreçleriyle ilgili eğitim politikalarının gündemindeki güncel tartışma konularından biri, Milli Eğitim Akademisi’nin (MEA) kurulmasıdır. Yeni yürürlülüğe giren MEA, eğitim dünyasında hem potansiyel getirileri hem de olası zorluklarıyla dikkat çekmektedir. Bu rapor, Türkiye’nin sürdürülebilir bir eğitim sistemi oluşturma hedefi doğrultusunda kurduğu MEA’ları avantaj ve dezavantajlarıyla değerlendirmektedir. Öğretmen yetiştirme, her ülkenin eğitim politikalarının temel taşlarından biridir ve kültürel, politik ve toplumsal dinamiklerle şekillenir. Bu raporda, MEA’nın kurulmasıyla ilgili en güncel literatür değerlendirilmiş, akademinin Türkiye eğitimine getirebileceği katkılar analiz edilmiştir. Ayrıca, farklı ülkelerdeki başarılı eğitim modellerine de değinilerek, MEA’nın oluşum sürecinde karşılaşılabilecek olası zorluklar tartışılmıştır. Bu değerlendirmelerden yola çıkarak, politika yapıcılara yönelik öneriler sunulmuş ve MEA’nın Türkiye’de öğretmen yetiştirme süreçlerinde sağlayabileceği yenilikler ile sürdürülebilirliğe katkıları üzerine düşünceler paylaşılmıştır. Bu çalışma, Türkiye’de öğretmen yetiştirme sistemini yeniden şekillendirebilecek önemli bir adım olan MEA’nın eğitim politikaları ve uygulamaları üzerindeki potansiyel etkilerini anlamaya yönelik detaylı bir analiz ve çözüm önerileri ortaya koymaktadır.

Akran İlişkileri ve Zorbalık: Anlamak, Önlemek, Değiştirmek


Akran zorbalığı, eğitim sistemimizin önemli bir sorunu olarak dikkat çekmektedir. Son zamanlarda, zorbalık haberlerinin sıkça gündeme gelmesi ve Millî Eğitim Bakanlığının (MEB) müfredatına akran zorbalığı ve siber zorbalık derslerini eklemesiyle bu konu daha da önem kazanmıştır. Bu politika notu, öncelikle zorbalığın tanımını ve öğrenciler arasındaki çeşitlerini açıklamakta, ardından ulusal ve uluslararası verileri inceleyerek Türkiye’deki eğitim sistemi için öneriler sunmaktadır. MEB, akran zorbalığına yönelik çeşitli önlemler alıyor olsa da bu önlemlerin verimliliği ve etkinliği henüz tam olarak bilinmemektedir ve yeni fikir ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Zorbalıkla mücadelede uluslararası düzeyde etkili olan farklı uygulamaların incelenmesi, programların ortak özelliklerini belirlemek açısından son derece önemlidir. Bu programlar, bütüncül ve okul çapında yaklaşımları benimseyerek öğrencilerin sosyal ve duygusal yetkinliklerini artırmayı, olumlu bir okul iklimi oluşturmayı ve öğretmen, yönetici ve personelin işbirliğini sağlamayı hedeflemektedir. Başarılı programlar, kapsamlı müdahale bileşenleri ve eğitim modelleriyle zorbalığı önlemede ve azaltmada önemli sonuçlar elde etmiştir. Bu nedenle, bu tür programlardan ve verilerden hareketle zorbalık ile ilgili birtakım politika önerileri sunulmuştur.  Akran zorbalığı, eğitim sistemimizin önemli bir sorunu olarak dikkat çekmektedir. Son zamanlarda, zorbalık haberlerinin sıkça gündeme gelmesi ve Millî Eğitim Bakanlığının (MEB) müfredatına akran zorbalığı ve siber zorbalık derslerini eklemesiyle bu konu daha da önem kazanmıştır. Bu politika notu, öncelikle zorbalığın tanımını ve öğrenciler arasındaki çeşitlerini açıklamakta, ardından ulusal ve uluslararası verileri inceleyerek Türkiye’deki eğitim sistemi için öneriler sunmaktadır. MEB, akran zorbalığına yönelik çeşitli önlemler alıyor olsa da bu önlemlerin verimliliği ve etkinliği henüz tam olarak bilinmemektedir ve yeni fikir ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Zorbalıkla mücadelede uluslararası düzeyde etkili olan farklı uygulamaların incelenmesi, programların ortak özelliklerini belirlemek açısından son derece önemlidir. Bu programlar, bütüncül ve okul çapında yaklaşımları benimseyerek öğrencilerin sosyal ve duygusal yetkinliklerini artırmayı, olumlu bir okul iklimi oluşturmayı ve öğretmen, yönetici ve personelin işbirliğini sağlamayı hedeflemektedir. Başarılı programlar, kapsamlı müdahale bileşenleri ve eğitim modelleriyle zorbalığı önlemede ve azaltmada önemli sonuçlar elde etmiştir. Bu nedenle, bu tür programlardan ve verilerden hareketle zorbalık ile ilgili birtakım politika önerileri sunulmuştur.

Hukuk Eğitimi Öğrencilerin Görüş ve Deneyimleri


Hukuk eğitimi son yirmi senede yeni açılan fakülteler ve yükselen kontenjanlar nedeniyle hızla genişlemiş; ayrıca her toplumsal tabakadan gelen öğrencilere açılmıştır. Bu hızlı değişim sürecinde, her sene yaklaşık 16 bin mezun veren hukuk fakülteleri ile hukuk meslekleri piyasası arasındaki eski köprülerin vadettiği hızlı, sorunsuz ve kazançlı geçiş artık yaşanmamaktadır. Genç avukatların mesleğe tutunma zorlukları, eski köprülerin artık işlevsiz olduğunun işaretidir. Bu rapor, hukuk sosyolojisi alanında çalışmalar yürüten Dr. Öğr. Üyesi Elyesa Koytak’ın yürüttüğü bir anket araştırmasının temel bulgularını içeriyor. Araştırma, hukuk eğitimiyle meslek arasındaki köprülerin aşındığı güncel bağlamda, hukuk eğitiminin bizzat öğrenciler tarafından nasıl deneyimlendiğine odaklanıyor. Derse katılımdan akademisyenlerle ilişkiye, mesleğe hazırlıktan sosyalleşme örüntülerine, “hukuk nosyonu” tanımlarından Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı’na kadar öğrencilerin hayatında olan olgular bütüncül şekilde değerlendiriliyor. Hukuk mezunlarının, hukuk diplomasının öteden beri vadettiği kazanç, itibar ve kariyer gibi toplumsal nimetlere eskisi kadar hızlı erişememesinin nedeni mezun sayısının artması mı? Yoksa yeni mezunları kapsayacak, onları nitelik ve becerilerine göre ilerletecek, yetkinleşme imkanları sunacak meritokratik mekanizmaların eğitim ve meslek piyasalarında olmaması mı? Bu soruların peşinde bu rapor, fakülteler arasındaki prestij hiyerarşisinde halen en tepede olan hukuk fakültesinin ve meslekler arasında halen itibarı yüksek olan hukuk mesleklerinin, kendi işleyiş, dönüşüm, ihtiyaçlarını doğru tanıyarak daha adil ve hakkaniyetli bir hukuk alanının inşa edilmesinde oynayacakları role katkıda sunmayı amaçlıyor. Hukuk eğitimi son yirmi senede yeni açılan fakülteler ve yükselen kontenjanlar nedeniyle hızla genişlemiş; ayrıca her toplumsal tabakadan gelen öğrencilere açılmıştır. Bu hızlı değişim sürecinde, her sene yaklaşık 16 bin mezun veren hukuk fakülteleri ile hukuk meslekleri piyasası arasındaki eski köprülerin vadettiği hızlı, sorunsuz ve kazançlı geçiş artık yaşanmamaktadır. Genç avukatların mesleğe tutunma zorlukları, eski köprülerin artık işlevsiz olduğunun işaretidir. Hukuk eğitimi son yirmi senede yeni açılan fakülteler ve yükselen kontenjanlar nedeniyle hızla genişlemiş; ayrıca her toplumsal tabakadan gelen öğrencilere açılmıştır. Bu hızlı değişim sürecinde, her sene yaklaşık 16 bin mezun veren hukuk fakülteleri ile hukuk meslekleri piyasası arasındaki eski köprülerin vadettiği hızlı, sorunsuz ve kazançlı geçiş artık yaşanmamaktadır. Genç avukatların mesleğe tutunma zorlukları, eski köprülerin artık işlevsiz olduğunun işaretidir. Bu rapor, hukuk sosyolojisi alanında çalışmalar yürüten Dr. Öğr. Üyesi Elyesa Koytak’ın yürüttüğü bir anket araştırmasının temel bulgularını içeriyor. Araştırma, hukuk eğitimiyle meslek arasındaki köprülerin aşındığı güncel bağlamda, hukuk eğitiminin bizzat öğrenciler tarafından nasıl deneyimlendiğine odaklanıyor. Derse katılımdan akademisyenlerle ilişkiye, mesleğe hazırlıktan sosyalleşme örüntülerine, “hukuk nosyonu” tanımlarından Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı’na kadar öğrencilerin hayatında olan olgular bütüncül şekilde değerlendiriliyor. Bu rapor, hukuk sosyolojisi alanında çalışmalar yürüten Dr. Öğr. Üyesi Elyesa Koytak’ın yürüttüğü bir anket araştırmasının temel bulgularını içeriyor. Araştırma, hukuk eğitimiyle meslek arasındaki köprülerin aşındığı güncel bağlamda, hukuk eğitiminin bizzat öğrenciler tarafından nasıl deneyimlendiğine odaklanıyor. Derse katılımdan akademisyenlerle ilişkiye, mesleğe hazırlıktan sosyalleşme örüntülerine, “hukuk nosyonu” tanımlarından Hukuk Mesleklerine Giriş Sınavı’na kadar öğrencilerin hayatında olan olgular bütüncül şekilde değerlendiriliyor. Hukuk mezunlarının, hukuk diplomasının öteden beri vadettiği kazanç, itibar ve kariyer gibi toplumsal nimetlere eskisi kadar hızlı erişememesinin nedeni mezun sayısının artması mı? Yoksa yeni mezunları kapsayacak, onları nitelik ve becerilerine göre ilerletecek, yetkinleşme imkanları sunacak meritokratik mekanizmaların eğitim ve meslek piyasalarında olmaması mı? Bu soruların peşinde bu rapor, fakülteler arasındaki prestij hiyerarşisinde halen en tepede olan hukuk fakültesinin ve meslekler arasında halen itibarı yüksek olan hukuk mesleklerinin, kendi işleyiş, dönüşüm, ihtiyaçlarını doğru tanıyarak daha adil ve hakkaniyetli bir hukuk alanının inşa edilmesinde oynayacakları role katkıda sunmayı amaçlıyor. Hukuk mezunlarının, hukuk diplomasının öteden beri vadettiği kazanç, itibar ve kariyer gibi toplumsal nimetlere eskisi kadar hızlı erişememesinin nedeni mezun sayısının artması mı? Yoksa yeni mezunları kapsayacak, onları nitelik ve becerilerine göre ilerletecek, yetkinleşme imkanları sunacak meritokratik mekanizmaların eğitim ve meslek piyasalarında olmaması mı? Bu soruların peşinde bu rapor, fakülteler arasındaki prestij hiyerarşisinde halen en tepede olan hukuk fakültesinin ve meslekler arasında halen itibarı yüksek olan hukuk mesleklerinin, kendi işleyiş, dönüşüm, ihtiyaçlarını doğru tanıyarak daha adil ve hakkaniyetli bir hukuk alanının inşa edilmesinde oynayacakları role katkıda sunmayı amaçlıyor.