Logo

Yayınlar

Eğitim İzleme Raporu 2021


Günümüzde çok büyük bir kitlenin ilgilendiği bir konumda bulunan eğitim alanına yönelik politika, uygulama ve gelişmelerin bütünsel ve çok cepheli bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerekir. Eğitim Alan İzleme Raporu, bu noktada eğitimi kendi doğası ve içinde bulunduğu çevrenin ve toplumun devinimi içinde anlamayı sağlayacak bir perspektif sunmayı hedeflemektedir. Eğitim, toplumsal devinim ve dinamiklerin etkisinde kalmakla beraber toplumu ve hayatı değiştiren, dönüştüren ve geliştiren bir role sahiptir. Rapor, eğitimin dönüştürücü gücünün politika ve uygulamalardaki izdüşümünün anlaşılabilmesi için bir araç olarak da nitelendirilebilir. Raporda 2021 yılı içerisinde yaşanan gelişmeler farklı açılardan ele alınmaktadır. Eğitim Alan İzleme Raporu; 2021’de eğitimin nicel durumu, yaşanan gelişmeler, yıl boyunca öne çıkan ve tartışılan başlıklar, unutulan ve gündeme gelmeyen konular ve 2021’yi değerlendiren uzman ve paydaş görüşlerinden oluşmaktadır. Günümüzde çok büyük bir kitlenin ilgilendiği bir konumda bulunan eğitim alanına yönelik politika, uygulama ve gelişmelerin bütünsel ve çok cepheli bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerekir. Eğitim Alan İzleme Raporu, bu noktada eğitimi kendi doğası ve içinde bulunduğu çevrenin ve toplumun devinimi içinde anlamayı sağlayacak bir perspektif sunmayı hedeflemektedir. Eğitim, toplumsal devinim ve dinamiklerin etkisinde kalmakla beraber toplumu ve hayatı değiştiren, dönüştüren ve geliştiren bir role sahiptir. Rapor, eğitimin dönüştürücü gücünün politika ve uygulamalardaki izdüşümünün anlaşılabilmesi için bir araç olarak da nitelendirilebilir. Raporda 2021 yılı içerisinde yaşanan gelişmeler farklı açılardan ele alınmaktadır. Eğitim Alan İzleme Raporu; 2021’de eğitimin nicel durumu, yaşanan gelişmeler, yıl boyunca öne çıkan ve tartışılan başlıklar, unutulan ve gündeme gelmeyen konular ve 2021’yi değerlendiren uzman ve paydaş görüşlerinden oluşmaktadır.

Eğitim Giderleri Açısından Merkezi Yönetim Bütçesi


İLKE Vakfı olarak Türkiye’de eğitim alanının güçlenmesini sağlayacak çalışmalar yaparak bütün dünyada eğitimde fırsat eşitliğinin ve adaletin sağlanmasına katkı sunacak bir birikim oluşturmak üzere kurduğumuz Eğitim Politikaları ve Araştırma Merkezi (EPAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! Kadir Şafak Sağ, “Eğitim Giderleri Açısından Merkezi Yönetim Bütçesi: Mevcut Durum ve Politika Önerileri” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. Devlet idarelerine ait geliri ifade eden Merkezi Yönetim Bütçesinin son beş yılına baktığımızda giderlerin bir önceki yılın enflasyon oranının üzerinde bir artış göstermiştir. Bu durum, bütçeyi elde eden kamu kurum ve kuruluşları için olumlu olsa da devletin bütçe dengesini bozmaktadır. Bakanlıklar, merkezi yönetim ve çeşitli gelirlerle elde ettikleri bütçelerini; personel giderleri, SGK giderleri, mal ve hizmet alım giderleri, cari transferler ve sermaye giderleri gibi kalemlerde kullanmaktadır. Bakanlıkların bütçeleri karşılaştırılırken maaş ve SGK giderleri dışındaki bütçelerini karşılaştırmak daha sağlıklı olacaktır. Bu doğrultuda, Merkezi Yönetim Bütçesinde en büyük payın eğitime ayrıldığını söylemek mümkündür. Ancak bakanlıkların personel sayıları ve hizmet verdikleri grubun mevcudu göz önünde bulundurulduğunda, Millî Eğitim Bakanlığı, yaklaşık 1.100.000 personel ve 18 milyonun üzerinde öğrenci sayısı ile doğrudan hizmet ettiği nüfus en yüksek bakanlıktır. Bu çalışmada, Merkezi Yönetim Bütçesi verilerinden hareketle MEB bütçesi incelenmiş ve Türkiye’de eğitimin gelişmesinin önündeki engellerden biri olan eğitim bütçesinin yeniden ele alınması için somut politika önerileri sunulmuştur.  İLKE Vakfı olarak Türkiye’de İLKE Vakfı olarak Türkiye’de eğitim alanının güçlenmesini sağlayacak çalışmalar yaparak bütün dünyada eğitimde fırsat eşitliğinin ve adaletin sağlanmasına katkı sunacak bir birikim oluşturmak üzere kurduğumuz Eğitim Politikaları ve Araştırma Merkezi (EPAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! Kadir Şafak Sağ, “Eğitim Giderleri Açısından Merkezi Yönetim Bütçesi: Mevcut Durum ve Politika Önerileri” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. eğitim alanının güçlenmesini sağlayacak çalışmalar yaparak bütün dünyada eğitimde fırsat eşitliğinin ve adaletin sağlanmasına katkı sunacak bir birikim oluşturmak üzere kurduğumuz Eğitim Politikaları ve Araştırma Merkezi (EPAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! Kadir Şafak Sağ, “Eğitim Giderleri Açısından Merkezi Yönetim Bütçesi: Mevcut Durum ve Politika Önerileri” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. Devlet idarelerine ait geliri ifade eden Merkezi Yönetim Bütçesinin son beş yılına baktığımızda giderlerin bir önceki yılın enflasyon oranının üzerinde bir artış göstermiştir. Bu durum, bütçeyi elde eden kamu kurum ve kuruluşları için olumlu olsa da devletin bütçe dengesini bozmaktadır. Bakanlıklar, merkezi yönetim ve çeşitli gelirlerle elde ettikleri bütçelerini; personel giderleri, SGK giderleri, mal ve hizmet alım giderleri, cari transferler ve sermaye giderleri gibi kalemlerde kullanmaktadır. Bakanlıkların bütçeleri karşılaştırılırken maaş ve SGK giderleri dışındaki bütçelerini karşılaştırmak daha sağlıklı olacaktır. Bu doğrultuda, Merkezi Yönetim Bütçesinde en büyük payın eğitime ayrıldığını söylemek mümkündür. Ancak bakanlıkların personel sayıları ve hizmet verdikleri grubun mevcudu göz önünde bulundurulduğunda, Millî Eğitim Bakanlığı, yaklaşık 1.100.000 personel ve 18 milyonun üzerinde öğrenci sayısı ile doğrudan hizmet ettiği nüfus en yüksek bakanlıktır. Bu çalışmada, Merkezi Yönetim Bütçesi verilerinden hareketle MEB bütçesi incelenmiş ve Türkiye’de eğitimin gelişmesinin önündeki engellerden biri olan eğitim bütçesinin yeniden ele alınması için somut politika önerileri sunulmuştur. Devlet idarelerine ait geliri ifade eden Merkezi Yönetim Bütçesinin son beş yılına baktığımızda giderlerin bir önceki yılın enflasyon oranının üzerinde bir artış göstermiştir. Bu durum, bütçeyi elde eden kamu kurum ve kuruluşları için olumlu olsa da devletin bütçe dengesini bozmaktadır. Bakanlıklar, merkezi yönetim ve çeşitli gelirlerle elde ettikleri bütçelerini; personel giderleri, SGK giderleri, mal ve hizmet alım giderleri, cari transferler ve sermaye giderleri gibi kalemlerde kullanmaktadır. Bakanlıkların bütçeleri karşılaştırılırken maaş ve SGK giderleri dışındaki bütçelerini karşılaştırmak daha sağlıklı olacaktır. Bu doğrultuda, Merkezi Yönetim Bütçesinde en büyük payın eğitime ayrıldığını söylemek mümkündür. Ancak bakanlıkların personel sayıları ve hizmet verdikleri grubun mevcudu göz önünde bulundurulduğunda, Millî Eğitim Bakanlığı, yaklaşık 1.100.000 personel ve 18 milyonun üzerinde öğrenci sayısı ile doğrudan hizmet ettiği nüfus en yüksek bakanlıktır. Bu çalışmada, Merkezi Yönetim Bütçesi verilerinden hareketle MEB bütçesi incelenmiş ve Türkiye’de eğitimin gelişmesinin önündeki engellerden biri olan eğitim bütçesinin yeniden ele alınması için somut politika önerileri sunulmuştur.

Ar-Ge Ekosistemimizde Üniversitelerimiz.


İLKE Vakfı olarak Türkiye’nin yüzleşmekte olduğu toplumsal sorunları tespit ederek veriye dayalı ve somut çözüm önerileri getirmek üzere kurduğumuz Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi (TODAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! Prof. Dr. Ali Sınağ, “Ar-Ge Ekonomimizde Üniversitelerimiz” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. Ar-Ge ekosistemimizin paydaşları arasında önemli role sahip olan üniversiteler son dönemde büyük bir değişim yaşamaktadır. Üniversitelerimizin girdi odaklı süregelen yapısının çıktı odaklı bir yapıya dönüşmesi, Ar-Ge ekosistemimizin diğer aktörleri olan kamu sektörü ve özel sektör ile iş birliklerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. TÜBİTAK, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere Ar-Ge desteği sağlayan bakanlıklar, KOSGEB, TTGV ülkemizdeki Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine destek sağlamaktadır. Sözü edilen Ar-Ge destek mekanizmalarından en fazla yararlanan kuruluşların başında gelen üniversitelerimizin gerçekleştirdiği çalışmaların sektöre ve üretime dönüşebilme oranının yüksekliği, sanayinin de üniversitelerde yürütülen bu çalışmalara destek olmasıyla hatta sektör-üniversite iş birliğiyle gerçekleştirilmesiyle yakından ilişkilidir. İLKE Vakfı olarak yayınladığımız bu politika notunda; ülkemizin Ar-Ge ekosisteminin mevcut durumunu ele alıyor, sorunları inceliyor ve somut çözüm önerilerinde bulunuyoruz. İLKE Vakfı olarak Türkiye’nin yüzleşmekte olduğu toplumsal sorunları tespit ederek veriye dayalı ve somut çözüm önerileri getirmek üzere kurduğumuz Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi (TODAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! Prof. Dr. Ali Sınağ, “Ar-Ge Ekonomimizde Üniversitelerimiz” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. İLKE Vakfı olarak Türkiye’nin yüzleşmekte olduğu toplumsal sorunları tespit ederek veriye dayalı ve somut çözüm önerileri getirmek üzere kurduğumuz Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi (TODAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! Prof. Dr. Ali Sınağ, “ Ar-Ge Ekonomimizde Üniversitelerimiz ” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. Ar-Ge ekosistemimizin paydaşları arasında önemli role sahip olan üniversiteler son dönemde büyük bir değişim yaşamaktadır. Üniversitelerimizin girdi odaklı süregelen yapısının çıktı odaklı bir yapıya dönüşmesi, Ar-Ge ekosistemimizin diğer aktörleri olan kamu sektörü ve özel sektör ile iş birliklerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır. TÜBİTAK, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere Ar-Ge desteği sağlayan bakanlıklar, KOSGEB, TTGV ülkemizdeki Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine destek sağlamaktadır. Sözü edilen Ar-Ge destek mekanizmalarından en fazla yararlanan kuruluşların başında gelen üniversitelerimizin gerçekleştirdiği çalışmaların sektöre ve üretime dönüşebilme oranının yüksekliği, sanayinin de üniversitelerde yürütülen bu çalışmalara destek olmasıyla hatta sektör-üniversite iş birliğiyle gerçekleştirilmesiyle yakından ilişkilidir. İLKE Vakfı olarak yayınladığımız bu politika notunda; ülkemizin Ar-Ge ekosisteminin mevcut durumunu ele alıyor, sorunları inceliyor ve somut çözüm önerilerinde bulunuyoruz.

Pandemi Döneminde Kısa Çalışma ve Sonuçları


Sosyo-ekonomik, teknolojik, politik, hukuki ve kültürel birçok etmen çalışma koşullarının biçimlenmesinde rol oynamaktadır. Bu etmenlerin arasında ekonomik kriz, çalışma koşulları üzerinde en kritik etkiye sahip olandır. Çalışma koşullarında meydana gelen değişiklikler karşısında oluşan aksaklıkların giderilmesi, kriz dönemlerinde çalışma hayatındaki dinamik yapıyı korumak ve yeni koşullara paralel iş ilişkileri düzenlemek amacıyla çoğu zaman yasal düzenleme ihtiyaçlarını ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyaç doğrultusunda ilk kez 2003 yılında Türk hukukunda yer edinen kısa çalışma, kriz dönemlerinde ekonomik krizin etkilerini hafifletme yollarından biri olarak Pandemi döneminde de yoğun olarak kullanılmıştır. Kısa çalışma, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde istihdamın korunması ve yeni şartlara uyum sağlayarak ekonomik faaliyetleri devam ettirmesi açısından önemli olsa da hem kısa çalışmaya hem de kısa çalışma ödeneğine dair bazı kısa ve uzun vadeli sorunlarıda ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmada, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğinin hukuki boyutuna ve koşullarına dair ayrıntılara yer verildikten sonra kısa çalışmaya dair sorunlar tespit edilmiş ve bir politika önerileri sunulmuştur. Sosyo-ekonomik, teknolojik, politik, hukuki ve kültürel birçok etmen çalışma koşullarının biçimlenmesinde rol oynamaktadır. Bu etmenlerin arasında ekonomik kriz, çalışma koşulları üzerinde en kritik etkiye sahip olandır. Çalışma koşullarında meydana gelen değişiklikler karşısında oluşan aksaklıkların giderilmesi, kriz dönemlerinde çalışma hayatındaki dinamik yapıyı korumak ve yeni koşullara paralel iş ilişkileri düzenlemek amacıyla çoğu zaman yasal düzenleme ihtiyaçlarını ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyaç doğrultusunda ilk kez 2003 yılında Türk hukukunda yer edinen kısa çalışma, kriz dönemlerinde ekonomik krizin etkilerini hafifletme yollarından biri olarak Pandemi döneminde de yoğun olarak kullanılmıştır. Kısa çalışma, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde istihdamın korunması ve yeni şartlara uyum sağlayarak ekonomik faaliyetleri devam ettirmesi açısından önemli olsa da hem kısa çalışmaya hem de kısa çalışma ödeneğine dair bazı kısa ve uzun vadeli sorunlarıda ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmada, kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneğinin hukuki boyutuna ve koşullarına dair ayrıntılara yer verildikten sonra kısa çalışmaya dair sorunlar tespit edilmiş ve bir politika önerileri sunulmuştur.

Türkiye'de Sağlıkta Özelleşmenin Sonuçları Sağlık Hizmetlerinin Değişen Arz ve Talep Yapısı

Dünyada ve Türkiye’de ağırlık kazanmaya başlayan neoliberal politikalar, sağlık sistemini de kapsayacak şekilde hayatın pek çok alanına nüfuz etmiştir. Ülkemizde özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde bu politikalar uygulamaya konulmuş ve zaman içerisinde önemli değişimler yaşanmıştır. Sağlık alanında özel sektörün giderek yaygınlık kazanması da yaşanan bu değişimlerden biri olmuştur. Sağlık sisteminin özelleşmesinin rekabete dayalı olarak sağlık hizmeti kalitesinin artması gibi olumlu bazı sonuçları olsa da bu eğilim tekelleşme gibi birtakım riskler de barındırmaktadır. Türkiye’nin sağlık sisteminde yaşanmakta olan dönüşümün incelendiği bu politika notunda, verilerin analizi yapılarak mevcut/muhtemel riskler dile getirilmiş ve bazı somut politika önerileri takdim edilmiştir:
İLKE Vakfı olarak Türkiye’nin yüzleşmekte olduğu toplumsal sorunları tespit ederek veriye dayalı ve somut çözüm önerileri getirmek üzere kurduğumuz Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi (TODAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! İhsan Kutlu, “Türkiye’de Sağlıkta Özelleşmenin Sonuçları: Sağlık Hizmetlerinin Değişen Arz ve Talep Yasası” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. İLKE Vakfı olarak Türkiye’nin yüzleşmekte olduğu toplumsal sorunları tespit ederek veriye dayalı ve somut çözüm önerileri getirmek üzere kurduğumuz Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi (TODAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! İhsan Kutlu, “Türkiye’de Sağlıkta Özelleşmenin Sonuçları: Sağlık Hizmetlerinin Değişen Arz ve Talep Yasası” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. İLKE Vakfı olarak Türkiye’nin yüzleşmekte olduğu toplumsal sorunları tespit ederek veriye dayalı ve somut çözüm önerileri getirmek üzere kurduğumuz Toplumsal Düşünce ve Araştırmalar Merkezi (TODAM) yayımladığı politika notlarına bir yenisini daha ekledi! İhsan Kutlu, “Türkiye’de Sağlıkta Özelleşmenin Sonuçları: Sağlık Hizmetlerinin Değişen Arz ve Talep Yasası” başlıklı politika notunu, İLKE Vakfı için kaleme aldı. Dünyada ve Türkiye’de ağırlık kazanmaya başlayan neoliberal politikalar, sağlık sistemini de kapsayacak şekilde hayatın pek çok alanına nüfuz etmiştir. Ülkemizde özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde bu politikalar uygulamaya konulmuş ve zaman içerisinde önemli değişimler yaşanmıştır. Sağlık alanında özel sektörün giderek yaygınlık kazanması da yaşanan bu değişimlerden biri olmuştur. Sağlık sisteminin özelleşmesinin rekabete dayalı olarak sağlık hizmeti kalitesinin artması gibi olumlu bazı sonuçları olsa da bu eğilim tekelleşme gibi birtakım riskler de barındırmaktadır. Türkiye’nin sağlık sisteminde yaşanmakta olan dönüşümün incelendiği bu politika notunda, verilerin analizi yapılarak mevcut/muhtemel riskler dile getirilmiş ve bazı somut politika önerileri takdim edilmiştir: