Logo

Yayınlar

Türkiye’de Zorunlu Eğitimde Dönüşüm: 5 Yaşın Zorunlu Eğitim Kapsamına Alınması


Okul öncesi eğitim çocukların gelişim alanlarının desteklenmesi, ilkokula ve akademik hayata hazırlanmaları, sosyalleşmeleri, yaşamlarındaki risk faktörlerine karşı koruyucu etken olması ve varsa özel eğitim ihtiyaçlarının tespit edilerek yönlendirilmeleri bakımlarından önemlidir. Ülkemizde okul öncesi eğitime katılım oranları henüz hedeflenen düzeyde değildir. Kurum sayısının yetersiz olması, eğitimin ücretli olması, coğrafi olarak dezavantajlı bölgelerdeki ulaşım sorunları, toplumun genelinin ve özellikle ailelerin okul öncesi eğitime bakış açıları, Türkiye’de zorunlu eğitim kapsamında olmayan okul öncesi eğitime katılım oranlarının düşük olmasının nedenleri arasındadır. Okul öncesi kademesinde okullaşma oranlarının artırılması, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasını gerekli hale getirmektedir. 5 yaşın zorunlu eğitime dahil edilmesi avantajları ve olumlu etkilerinin yanı sıra bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Bu politika notu, Türkiye’de okul öncesi eğitimin mevcut durumunu istatistiksel veriler eşliğinde ortaya koymayı, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasına ilişkin öngörüleri, avantajları ve dezavantajları literatür ışığında tartışmayı ve önerilerde bulunmayı amaçlamaktadır.  Okul öncesi eğitim çocukların gelişim alanlarının desteklenmesi, ilkokula ve akademik hayata hazırlanmaları, sosyalleşmeleri, yaşamlarındaki risk faktörlerine karşı koruyucu etken olması ve varsa özel eğitim ihtiyaçlarının tespit edilerek yönlendirilmeleri bakımlarından önemlidir. Ülkemizde okul öncesi eğitime katılım oranları henüz hedeflenen düzeyde değildir. Kurum sayısının yetersiz olması, eğitimin ücretli olması, coğrafi olarak dezavantajlı bölgelerdeki ulaşım sorunları, toplumun genelinin ve özellikle ailelerin okul öncesi eğitime bakış açıları, Türkiye’de zorunlu eğitim kapsamında olmayan okul öncesi eğitime katılım oranlarının düşük olmasının nedenleri arasındadır. Okul öncesi kademesinde okullaşma oranlarının artırılması, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasını gerekli hale getirmektedir. 5 yaşın zorunlu eğitime dahil edilmesi avantajları ve olumlu etkilerinin yanı sıra bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Bu politika notu, Türkiye’de okul öncesi eğitimin mevcut durumunu istatistiksel veriler eşliğinde ortaya koymayı, 5 yaşın zorunlu eğitim kapsamına alınmasına ilişkin öngörüleri, avantajları ve dezavantajları literatür ışığında tartışmayı ve önerilerde bulunmayı amaçlamaktadır.

Müslüman Dünyanın Gündemi: 2022 Genel Görünümü


Dünya, her geçen gün, siyasetten teknolojiye ekonomiden kültüre farklı pek çok alanda değişiyor ve dönüşüyor. Peki Müslüman toplumlar bu değişimin neresinde duruyor? Elinizdeki rapor tam da bu soruyu odağına alarak Müslüman toplumların 2022 yılında gündeminde olan meseleleri analiz ediyor.   Müslüman toplumlara dair genel, kapsamlı ve bütüncül bir analiz sunan Müslüman Dünyanın Gündemi: 2022 Genel Görünümü Raporu Müslüman toplumların gündemini veriye dayalı perspektifle birlikte bölgesel ve yerel karşılaştırmalarla inceliyor.  Dünya, her geçen gün, siyasetten teknolojiye ekonomiden kültüre farklı pek çok alanda değişiyor ve dönüşüyor. Peki Müslüman toplumlar bu değişimin neresinde duruyor? Elinizdeki rapor tam da bu soruyu odağına alarak Müslüman toplumların 2022 yılında gündeminde olan meseleleri analiz ediyor. Müslüman toplumlara dair genel, kapsamlı ve bütüncül bir analiz sunan Müslüman Dünyanın Gündemi: 2022 Genel Görünümü Raporu Müslüman toplumların gündemini veriye dayalı perspektifle birlikte bölgesel ve yerel karşılaştırmalarla inceliyor.

Türkiye'de Yeşil Ekonomi: Dönüşüm İçin Bir Yol Haritası


Ekonomik, toplumsal ve ekolojik bir kriz olarak tanımlayabileceğimiz iklim krizi; ekolojik kıtlık, yoksulluk, gelir eşitsizliği, enerji, atık ve arazi sorunları, bulaşıcı hastalıklar ve çok daha büyük bir kriz olarak doğal kaynak savaşlarının yaşanma riskini ciddi düzeyde artırmaktadır. Bu riskler neticesinde yeşil ekonomi çalışmalarının önemi ortaya çıkmıştır. Yeşil ekonomi, sorumlu tüm kişilere endüstriyel üretim-tüketim alışkanlıklarının, insanların birbiriyle ve gezegen ile kurduğu ilişkinin dönüşmesi gerektiğine dair mikro ve makro bir anlayış bütünü kazandırmaktadır. Bu küresel krizin, mikro düzeyde gerçekleşecek reform ve düzenlemeler ile çözülemeyeceği aşikardır. Bu nedenle çevre odaklı yeni bir düzenin bütün boyutları ile tasarlanıp uygulanması gerekmektedir. Raporda, yeşil ekonomi yolculuğunda iklim hedefleri, iklim krizi ile mücadelede yeşil enerji dönüşümü, yeşil ekonomide İslami finansın rolü ile ekonomik kalkınma ve yeşil dönüşüm ilişkisine dair yazılara yer verilmiştir.  Ekonomik, toplumsal ve ekolojik bir kriz olarak tanımlayabileceğimiz iklim krizi; ekolojik kıtlık, yoksulluk, gelir eşitsizliği, enerji, atık ve arazi sorunları, bulaşıcı hastalıklar ve çok daha büyük bir kriz olarak doğal kaynak savaşlarının yaşanma riskini ciddi düzeyde artırmaktadır. Bu riskler neticesinde yeşil ekonomi çalışmalarının önemi ortaya çıkmıştır. Yeşil ekonomi, sorumlu tüm kişilere endüstriyel üretim-tüketim alışkanlıklarının, insanların birbiriyle ve gezegen ile kurduğu ilişkinin dönüşmesi gerektiğine dair mikro ve makro bir anlayış bütünü kazandırmaktadır. Bu küresel krizin, mikro düzeyde gerçekleşecek reform ve düzenlemeler ile çözülemeyeceği aşikardır. Bu nedenle çevre odaklı yeni bir düzenin bütün boyutları ile tasarlanıp uygulanması gerekmektedir. Raporda, yeşil ekonomi yolculuğunda iklim hedefleri, iklim krizi ile mücadelede yeşil enerji dönüşümü, yeşil ekonomide İslami finansın rolü ile ekonomik kalkınma ve yeşil dönüşüm ilişkisine dair yazılara yer verilmiştir.

İLKE Analiz 2022 Seçkisi

İLKE Analiz, çağımızın toplumsal sorunlarına ve entelektüel tartışmalarına egemen düşünce yapısından ayrışan bir perspektif sunan, gündelik tartışmaların ötesinde sosyal meseleleri...

Türkiye’de Yükseköğretimin Genişlemesi ve İstihdam Edilebilirlik İlişkisi


Üniversitenin kuruluşu yüzlerce yıl öncesine dayanmasına rağmen üniversiteye erişim uzun  zaman boyunca ayrıcalıklı bir grup birey için mümkün olmuştur. Ancak gelişmiş ülkelerin 1950’lerden itibaren yükseköğretime erişim fırsatlarını genişletmesiyle genel nüfus içerisinde  yükseköğretime erişimi olan bireylerin sayısı hızla artmıştır. Nüfusun genelinin yükseköğretime erişiminin arttırılması için yapılan en kayda değer hamle yükseköğretimin genişlemesi; bir diğer ifadeyle yükseköğretim kurumlarının sayısının ülkenin geniş kısmına yayılarak artırılması olmuştur. Türkiye bu trendi özellikle 2006 yılında başlatılan ve her ilde bir üniversite olmasını hedefleyen politikayla yakalamayı ve yükseköğretime erişimi artırmayı hedeflemiştir.  Türkiye’de 2006 yılından itibaren agresif şekilde uygulanmaya başlanan yükseköğretim kurumlarının sayısının artırılması, yükseköğretimin yönetimi ve mezunların uygun işlerde istihdamı gibi ciddi planlama gerektiren karmaşık meseleleri de beraberinde getirmiştir. Lakin bu  tartışmaların analitik bir çerçeveye oturtularak veri temelli ele alınmasına yönelik gayretler  sınırlı düzeydedir. Bu da yapılan hızlı çıkarımların aşırı genellemeler ve yanlış ilişkilendirilmeler içermesine neden olmaktadır. Bu nedenle bu politika notunda Türkiye’de yükseköğretimin genişlemesine yönelik politikaların gerekliliği güncel istatistiki veriler ışığında incelenerek sorgulanmış, ayrıca bu genişlemenin bireylerin istihdam durumlarıyla alakası irdelenerek mevcut sorunlara çözüm önerileri sunulmuştur. Üniversitenin kuruluşu yüzlerce yıl öncesine dayanmasına rağmen üniversiteye erişim uzun  zaman boyunca ayrıcalıklı bir grup birey için mümkün olmuştur. Ancak gelişmiş ülkelerin 1950’lerden itibaren yükseköğretime erişim fırsatlarını genişletmesiyle genel nüfus içerisinde  yükseköğretime erişimi olan bireylerin sayısı hızla artmıştır. Nüfusun genelinin yükseköğretime erişiminin arttırılması için yapılan en kayda değer hamle yükseköğretimin genişlemesi; bir diğer ifadeyle yükseköğretim kurumlarının sayısının ülkenin geniş kısmına yayılarak artırılması olmuştur. Türkiye bu trendi özellikle 2006 yılında başlatılan ve her ilde bir üniversite olmasını hedefleyen politikayla yakalamayı ve yükseköğretime erişimi artırmayı hedeflemiştir.  Üniversitenin kuruluşu yüzlerce yıl öncesine dayanmasına rağmen üniversiteye erişim uzun  zaman boyunca ayrıcalıklı bir grup birey için mümkün olmuştur. Ancak gelişmiş ülkelerin 1950’lerden itibaren yükseköğretime erişim fırsatlarını genişletmesiyle genel nüfus içerisinde  yükseköğretime erişimi olan bireylerin sayısı hızla artmıştır. Nüfusun genelinin yükseköğretime erişiminin arttırılması için yapılan en kayda değer hamle yükseköğretimin genişlemesi; bir diğer ifadeyle yükseköğretim kurumlarının sayısının ülkenin geniş kısmına yayılarak artırılması olmuştur. Türkiye bu trendi özellikle 2006 yılında başlatılan ve her ilde bir üniversite olmasını hedefleyen politikayla yakalamayı ve yükseköğretime erişimi artırmayı hedeflemiştir.  Türkiye’de 2006 yılından itibaren agresif şekilde uygulanmaya başlanan yükseköğretim kurumlarının sayısının artırılması, yükseköğretimin yönetimi ve mezunların uygun işlerde istihdamı gibi ciddi planlama gerektiren karmaşık meseleleri de beraberinde getirmiştir. Lakin bu  tartışmaların analitik bir çerçeveye oturtularak veri temelli ele alınmasına yönelik gayretler  sınırlı düzeydedir. Bu da yapılan hızlı çıkarımların aşırı genellemeler ve yanlış ilişkilendirilmeler içermesine neden olmaktadır. Bu nedenle bu politika notunda Türkiye’de yükseköğretimin genişlemesine yönelik politikaların gerekliliği güncel istatistiki veriler ışığında incelenerek sorgulanmış, ayrıca bu genişlemenin bireylerin istihdam durumlarıyla alakası irdelenerek mevcut sorunlara çözüm önerileri sunulmuştur. Türkiye’de 2006 yılından itibaren agresif şekilde uygulanmaya başlanan yükseköğretim kurumlarının sayısının artırılması, yükseköğretimin yönetimi ve mezunların uygun işlerde istihdamı gibi ciddi planlama gerektiren karmaşık meseleleri de beraberinde getirmiştir. Lakin bu  tartışmaların analitik bir çerçeveye oturtularak veri temelli ele alınmasına yönelik gayretler  sınırlı düzeydedir. Bu da yapılan hızlı çıkarımların aşırı genellemeler ve yanlış ilişkilendirilmeler içermesine neden olmaktadır. Bu nedenle bu politika notunda Türkiye’de yükseköğretimin genişlemesine yönelik politikaların gerekliliği güncel istatistiki veriler ışığında incelenerek sorgulanmış, ayrıca bu genişlemenin bireylerin istihdam durumlarıyla alakası irdelenerek mevcut sorunlara çözüm önerileri sunulmuştur.