Sosyal Medya Düzenlemesi: Gereklilikler ve Sınırlar
Bugün devletlerin yüz yüze olduğu önemli bir gündem, devlet bütçeleri kadar hatta onlardan fazla büyüklükte uluslararası şirketlerin varlığıdır. Dünyanın en büyük 100 ekonomisinden 51'i çok uluslu şirketlerdir. Öyle ki bu şirketler dünyanın her yerinde aynı hukuki zemini aynı ekonomik şartları bulabilmek için çaba sarf etmektedir. Devletlerin iç hukuk kurallarından farklı rejime tabi olmak istemelerinin sonucu olarak ortaya çıkan uluslararası tahkim, böyle bir direncin sonucudur. Bu şekilde o ülkenin yargı sisteminde muaf tutulabilmekte ve özellikle ekonomik güvencelerini sağlayabilmektedirler.
Uluslararası şirket olarak sosyal medya sağlayıcıları, ülke vatandaşlarının birçoğunun kullanıcı olması ve internetin yayılan özelliğiyle birlikte, toplumun iç dinamiklerini harekete geçirecek zeminleri de oluşturabilmektedir. Son elli yılda televizyon ve onun öncesinde gazete haber kaynağı olarak kullanılırken, bugün toplumun bu ihtiyacı hem de çok boyutlu şekilde neredeyse tamamen sosyal medya üzerinden gerçekleşmektedir. Tüm dünyada herkesin kolay şekilde erişebilmesi için “evrensel hizmet” olarak kabul edilen internetin yaygınlaşması, sosyal medya gibi bir enformasyon kaynağına rağbeti de arttırmış oldu.
Bir alanda toplumun kendi iç dinamikleri ihtiyacı giderebiliyorsa, devlet o faaliyeti denetlemekle yetinir ve faaliyetin yürütücüsü konumuna girmez. Ancak her durumda kamu düzeninin sağlanması için bir faaliyeti denetlemek de toplumun bir ihtiyacıdır. Radyo ve Televizyon Yayıncılığı, ilk olarak devletin doğrudan faaliyette bulunmasıyla giderilen bir ihtiyaçken, sonrasında alan özel teşebbüslere de bırakılmıştır. Bir alanda özel teşebbüsün faaliyette bulunması, devlet elinin hiçbir şekilde görünmemesi manasına gelmemektedir. RTÜK işte böyle bir denetim ihtiyacı dolayısıyla oluşturulmuş bir düzenleyici ve denetleyici otoritedir. Keza Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, hassas ve uzmanlık gerektiren internet sahasının düzenleyici ve denetleyici otoritesidir.
Radyo ve TV den farklı olarak, tek yönlü olmayan ve interaktif şekilde enformasyon paylaşımı yapılan sosyal medya platformları, farklı formatta da olsa görsel ve işitsel özgürlüğün gereği olarak çeşitli paylaşımların yapıldığı mecralardır. Sosyal medya mecralarında iletinin, çokça zaman belli bir mahlasın arkasına gizlenerek yapılmasındaki bu farklı format, paylaşım içeriklerindeki suç boyutu dışında, kamu düzeni unsuru olarak genel güvenliğin, gençlerin ruhsal gelişimi bakımından genel sağlığın, toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenen ve ilk bakışta gözlenebilen temel değerlerine yani genel ahlaka da aykırı bir hal alabilmekte, böylece bu mecralar her suç unsuru ve kamu düzenini ihlal eden paylaşımla derinleşen bir “sosyal medya çukuru” halini alabilmektedir. Diğer taraftan hızlı ve kolay haberleşme imkanı da sağlayarak, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün yoğun şekilde kullanılabildiği yerler olmuştur. Dolayısıyla hem suçun işlendiği yer hem de ulusal kamu düzenini ilgilendiren boyutu sebebiyle, bu sahanın denetlenmesinin iç hukuk problemi yapılması önünde engel bulunmamaktadır. Mesele bu denetimin itidal üzere gerçekleşmesidir.
Sosyal Medyanın Düzenlenmesinde Dünya’daki Eğilim
Başlangıçta sözünü ettiğimiz sınır aşan şirketlerce yönetilen bu platformlar üzerinde devletlerin neredeyse bir denetimi söz konusu değildi. Ancak dünyada eğilim, bu mecraların denetlenmesi gerektiği yönündedir. İngiltere’de 2019 yılında OFCOM (Office of Communications) adlı telekomünikasyon bağımsız idari otoritesine sosyal medya denetimi konusunda yetkiler verilmesinin yanında, sosyal medyayı düzenleyecek ayrı bir otoritenin kurulması da gündemde. Almanya’da ise The Network Enforcement Act (NetzDG) yasası 2017’de yürürlüğe girdi. Yasa, içeriklerin suç unsuru taşıması veya nefret söylemi içermesi hallerinde içeriğin 24 saat içerisinde kaldırılmasına yönelik bir usul öngörüyor. Fransa Mayıs 2020’de Digital Services Act (DSA) yasasıyla, sosyal medyada ırk, din, cinsel yönelim ve cinsiyet temelli nefret söylemli içeriklerin 24 saat içerisinde kaldırılması istenebiliyor. Bu ülkeler dışında, Avustralya, Rusya, Çin’de de içerik kaldırmayla ilgili usuller getirilmiştir.
Bugün gelinen noktada sosyal medya, radyo ve TV yayıncılığından daha az önemli ve denetlenmesi geri plana itilecek bir faaliyet alanı da değildir. Dünya’da sosyal medya mecralarının denetlenmesinde benimsenen ilk görüş, bu alanın da diğer medya araçları gibi düzenleyebileceğine işaret eder. Ancak diğer görüş, sosyal medyanın format farklılığı dolayısıyla, esas sorumluluğun sağlayıcıda olması gerektiğine dayanır. Ancak bu yazının ilk cümlelerinde ifade ettiğimiz, bütçeleri devlet bütçeleriyle yarışabilecek, toplumun iç dinamiklerini hareket geçirebilecek büyüklükteki şirketlerin faaliyetlerinin denetlenmesi artık bir gerekliliktir. Zira artık bu şirketler, kendi kurallarını koyarak kendilerini devletlerle eş görmeye başlamışlardır. Bu itibarla mesele sadece iç hukuk değil, sui generis bir uluslararası hukuk problemidir de. Klasik hukuk tanımındaki, vatandaş ile vatandaş, devlet ile vatandaş, devlet ile devlet arasındaki rejimi düzenleyen hukuk, bugün devletler ile uluslararası şirketler arasındaki yeni meseleleri çözme gayretindedir. Tüm dünyada sosyal medya platformlarının denetlenmesi gündemini de, bu yeni egemenlik alanı üzerinden okumak gerekir. Ancak belirtmek gerekir ki, bu denetim potansiyel muhalif hareketlerin engellenerek, ifade özgürlüğünün özüne dokunan bir sınırlamayı göstermemelidir.
Bir Gereklilik Olarak Sosyal Medya Düzenlemesi
Sosyal medya düzenlemesi bir gerekliliktir. Bu gereklilik dolayısıyla 31 Temmuz tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7253 sayılı Kanun yürürlüğe girdi. Böylece sözünü ettiğimiz uluslararası şirketlerden bir milyondan fazla kullanıcısı olanların ülkede temsilcisini bulundurması, unutulma hakkı ve içeriğin çıkarılması veya engellenmesi gibi tedbirlerin uygulanması artık gündeme gelebilecektir. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu da, alanının bağımsız idari otoritesi olarak idari para cezası uygulaması başta olmak üzere, çeşitli başvurularda bulunabilmekte, bunun sonucunda bant daraltmaya dahi gidilebilmektedir. Sosyal medya alanının hassas ve uzmanlık gerektiren özelliği dolayısıyla, post-Weberyen yönetim modelinin bir göstergesi olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu gibi bir bağımsız idari otoriteye bu görevlerin verilmesi isabetli bir yaklaşımdır. Ayrıca temel hak ve özgürlükler üzerindeki muhtemel sınırlamalar bakımından mahkeme kararına ihtiyaç duyulması da olumlu bir düzenlemedir.
Son olarak belirtmek gerekir ki son reform hareketleriyle birlikte Avrupa’nın en modern ceza ve ceza muhakemesi kanunlarına sahip ülkemizde, masanın her tarafındaki hukukçular, ceza yargılamasındaki usulleri eleştirilebilmektedir. Dolayısıyla kanunların çok iyi niyetlerle ve en modern şekilde düzenlenmesinden ziyade uygulanma usulü önemlidir. Almanya’nın sosyal medya denetimine ilişkin yasadan da yararlanıldığı ifade edilen yeni sosyal medya düzenlemesinde de “usûlsüz vusul olmaz” ilkesinden hareketle, iyi uygulamayla vuslata yani adil bir denetime ulaşılmalıdır.