“İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi” Tarafından Düzenlenen Yuvarlak Masa Toplantılarının Üçüncüsü Gerçekleştirildi

31 Aralık 2013

“İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi” tarafından düzenlenen yuvarlak masa toplantılarının üçüncüsü 31 Mayıs 2013’de İLKE’de gerçekleştirildi. Cahid Şenel, konuşmacı olarak katıldığı toplantıda “Bir tıbbu’r-ruhânî geleneği var mıdır?” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.

Şenel, “tıbbu’r-ruhânî” kavramını kullanan ilk kişinin –bu isimle bir eserin sahibi de olan- Ebûbekir Zekeriya er-Râzî olduğunu, dolayısıyla meselenin merkez isminin Ebûbekir Zekeriya er-Râzî olacağını ifade ederek konuşmasına başladı. Öncelikle söz konusu kavramın tanımı üzerinde duran Şenel’e göre, Ebûbekir Zekeriya er-Râzî, tıbbu’r-ruhânî kavramını, “kalbin olgunlaşmasını, manevi hasarlarını, hastalıklarını, dertlerini, kalp sağlığının nasıl korunacağını ve onun itidalini inceleyen bir ilim” olarak tanımlamaktadır. Fahreddin er-Râzî ise “tıbbu’r-ruhânî”nin “nefsin eylemlerinde ifrata ve tefrite düşmekten korunup, dengede olmasının sağlanması için delil ve burhanla yapılan bir ikna faaliyeti” olduğunu söylemektedir. Ebubekir Zekeriya er-Râzî’nin bu eserinin, insanı bir bütün olarak kabul eden klasik evren tasavvurunun sonucu olduğunu ifade eden Şenel, bazı araştırmacıların bu eserin Yunan kaynaklı olup, Galen’e dayandığını iddia ettiklerini söyledi. Bu görüşün doğru olmadığı kanaatinde olan Şenel’e göre benzer düşünceler Platon’da, Aristo’da v.s olmakla beraber, içerisinde ayet ya da hadis yer almamasına karşın esere, İslam ruhunun şekil vermekte olduğunu belirtti. Sunum, Ebubekir er-Râzî’nin eserini ve onun etrafında tıbbu’r-ruhânî kavramının daha iyi anlaşılması için eserin konu başlıklarının yer aldığı bir slayt ile devam etti. Buradan öğrendiğimize göre ana kavramları “akıl ve heva” olan tıbbu’r-ruhânî’nin içeriği şu başlıklardan oluşmaktadır: Aklın üstünlüğü ve övülmesi, Platon’un görüşlerinin özetlenmesi, Hevanın engellenmesi ve kontrol altına alınması, Nefsin anormal halleri, İnsanın kendi hatalarını bilmesi, Aşk ve ünsiyetin giderilmesi hakkında, Kendini beğenmeyi giderme hakkında, Öfke, Yalan, Cimrilik, Üzüntüyü giderme hakkında, İçkide aşırılık, Açgözlülük, Cinsel ilişkide aşırılık, Hijyen hastalığı, Makam elde etmek için çalışma, Filozofça yaşama, Ölüm korkusu hakkında.
Sunum sırasında Ebûbekir Zekeriya er-Râzî’nin ortaya koyduğu şekliyle “tıbbu’r-ruhânî” kavramına yapılan eleştirilere de değinen Şenel, bunlardan birisi olarak Kirmani’nin kavram hakkındaki eleştirilerini aktardı. Kirmani’ye göre esere,Tıbbu’r-Ruhânî isminin verilmesi yanlış bir tercihtir zira burada tartışılan şeylerin bedenle bir ilişkisi yoktur. Bedenle ilintili bir hastalığın tedavisi de ancak ilaç ile olacağı için burada “tıp” kelimesini kullanmak hatalıdır. Bu eleştiriye karşın Cahid Şenel, Kirmani’nin yaklaşımından, meseleyi ve kavramı yanlış anladığının farkedildiğini söyledi.

Konuşmanın devamında Şenel, Ebubekir Râzî’den sonra neşredilen eserlerde bu kavramın ve tarzın kullanımı üzerine yaptığı çalışmayı aktardı. Buradan hareketle konuşmanın başlığı olan “Bir tıbbu’r-ruhânî geleneği var mıdır?” sorusuna cevap aradı. Buna göre, bahsi geçen ilk isim Abdurrahman İbnü’l-Cevzî’nin Tıbbu’r-Ruhânî isimli eseridir. Ayrıca içerik bakımından da Razi ile benzerlikler arzetmektedir. Fakat Râzî’den farklı olarak eserinde ayet ve hadislere yer vermiştir. Ebu Zeyd el-Belhî’nin Mesâlihu’l Ebdân ve’l-Enfüs isimli bir eseri bulunmaktadır. Bu kitabın tamamen tıp literatürü içerisinde değerlendirilebilecek bir içeriğe sahip olduğunu fakat ikinci bölümün Râzî’nin eserinin içeriğine benzediğini öğreniyoruz. Bilhassa enfüs kısmında birçok parelellikler bulunmaktadır. Ebu Zeyd el-Belhî’nin, Râzî’den ayrıldığı nokta ise eserin mizac teorisiyle donanmış olmasıdır. Zira Râzî’de mizac teorisinden bahsedilmemektedir. İbn Hazm’ın el-Ahlâk ve’s-Siyer fî Müdâvati’n-Nüfus isimli eseri ise tam olarak Tıbbu’r-Ruhânîile parelellik arzetmemektedir.
Tüm bunlardan hareketle, “peki böyle bir gelenek var mıdır?” sorusunu tekrar yönelten Cahid Şenel vardığı sonucu şöyle aktardı: “ Bunu söylemek şimdilik mümkün görünmüyor. Zira Müslümanlar tıpla ve ahlâkla ilgilenmesine rağmen bu ikisini birden ele alanların sayısı gelenek oluşturacak kadar fazla değildir. Kavramsal şema bize tıbbî ve tabîbî ahlâk üzerinde durulduğunu düşündürmektedir. Râzî’nin yaptığı “tıbbu’r-ruhânî” tanımı ve eserin içeriği bu görevi daha sonraki dönemlerde tasavvuf terbiyesinin üstlenmiş olduğu izlenimini uyandırmaktadır. “Tıbbu’r-ruhânî”’nin pratik ahlâk içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir.”
Şenel’in mesele hakkındaki kanaatini belirterek konuşmasını sonlandırmasının ardından, soru cevap faslına geçilerek katılımcılarla mesele etrafında tartışmalar gerçekleştirildi.

ÜYE KURULUŞLARIMIZ

ARAŞTIRMA MERKEZLERİMİZ