Harun Kuşlu “İslam Ahlâk Felsefesinde Tehzibü’l-ahlâk Literatürü” Başlıklı Sunumuyla İLKE'de
İslam Ahlâk Düşüncesi Projesi’nin düzenlediği yuvarlak masa toplantılarının dördüncüsü 31 Mayıs 2013’de “İslam Ahlâk Felsefesinde Tehzibü’l-ahlâk Literatürü” başlıklı sunumuyla Harun Kuşlu tarafından gerçekleştirildi.
Harun Kuşlu konuşmasına, “Neye tehzib literatürü diyoruz?” sorusuyla başladı. Sorunun cevabını ararken İlhan Kutluer’in doktora tezini dikkate almamız gerektiğini söyleyen konuşmacı, İlhan Kutluer’in tehzib literatürü hakkındaki değerlendirmesini aktardı. Buna göre; ahlâk ilminin teşekkülü “tehzibü’l-ahlâk literatürü” ile tamamlanmış ve bu literatürün kavramsal şeması da İbn Miskeveyh’in Tehzibü’l-ahlâk adlı eseri ile oturmuştur. Fakat Kuşlu, İbn Miskeveyh’ten kırk yıl evvel Tehzibü’l-ahlâk adlı eserini kaleme almış olan Yahya b. Adi’nin bu literatüre katkısı olup olmadığını sorgulayıp; iki eser arasında isim benzerliğinin yanı sıra büyük oranda muhteva benzerliği de olduğunu ifade etti. Neticede konuşmacı, tehzib literatürünün kendisini “tıbbu’r-ruhânî” geleneğine göre konumlandırdığını ve Defü’l-ahzan ile Tıbbu’r-ruhani’de ele alınan konuların “tehzib literatürü” içerisine dahil edildiğini söyledi. Harun Kuşlu literatürün karakteristiğinin belirginleşmesi için metinlere bir kaç soru ile yaklaştığını ve bu soruların neticesinde temel meseleleri belirlediğini ifade etti. Buna göre ilk soru, “İyi ve kötü gibi ahlâkî değerler yüklediğimiz davranışların kaynağı nedir?” diğer bir ifade ile “Ahlâkın kaynağı nedir?” sorusudur. Kuşlu bu sorunun neticesinde metinlerde ahlâkın kaynağı olarak insanın aklına vurgu yapıldığını ifade etti. Zira tehzib literatürüne göre insanı insan yapan şey onun düşünme yetisidir. İkinci problem, insan doğasının ahlâkî eğitime yatkınlığı meselesidir. Burada iki alt soru ortaya çıkıyor. İlki “Ahlâkî eğitim mümkün müdür?” sorusudur. Harun Kuşlu, tüm tehzib yazarlarının ahlâkî eğitimin mümkün olduğu görüşünü savunduğunu ifade etti. “Ahlâkî eğitime mîzâcın nasıl bir tesiri vardır?” sorusunda ise Kuşlu farklı görüşlerin olduğunu ifade etti. Üçüncü problem, “En yüksek iyi nedir?” sorusudur. Konuşmacı burada bir hazcılık eleştirisi olduğundan söz eder. Tehzib literatürü yazarlarına göre hazzın izole edilmesi gerekir zira haz değişen birşeydir. Oysa mutluluk değişen bir şey değildir bilakis kalıcıdır. Bu meselenin bir alt problemi olan “Mutluluk bedensel midir yoksa ruhsal mıdır?” sorununa da değinen konuşmacı, İbn Miskeveyh’in hem bedensel hem de ruhsal mutluluğu kabul ettiğini fakat nihâî olarak ruhsal mutluluğun önemli olduğu görüşü savunduğunu belirtti. Harun Kuşlu’nun metinleri irdelerken sorduğu “Ahlâk toplum içerisinde mi gerçekleşir yoksa bireyin kendisini yetkinleşmesi mümkün müdür?” sorusuna cevap ise bu literatüre göre kesinlikle ahlâk toplum içerisinde gerçekleşir şeklinde olacaktır. Toplumun temelinde ise sevgi vardır ve buna bağlı olarak metinlerde dostluk ve sevgi başlıkları yer almaktadır. Kuşlu, Tehzib literatürünün zühd ahlâkını eleştirdiğini söyleyip; bu literatür tarafından “insanın doğası gereği toplumsal ve siyasi bir varlık” olarak görüldüğünü ifade etti. Buna göre insan mutluluğu ancak dostlarla kazanabilmektedir.
Harun Kuşlu son olarak Tezhibü’l-âhlak literatürüne dâhil edilen eserlerin bir erdemler teorisi ortaya koyması açısından normatif, önceki teorileri eleştirmesi bakımından da metaetik kabul edilebilecek eserler olduğunu belirtti. Daha sonra katılımcılar tarafından mesele etrafında tartışmalar gerçekleştirildi.