TÜRKİYE'DE ADALETE ERİŞİM

Yargılama Usulleri

Ramazan Arıtürk

Avukat

Giriş

Türk yargı sisteminin kronik sorunlarından bir tanesi, mahkemeler üzerindeki ağır iş yükü nedeniyle yargılama sürelerinin uzunluğudur. Bu durum adil yargılamanın bir gereği olan “makul sürede yargılama ilkesini” ihlal ettiği gibi hukuk sistemine olan güveni de zedelemekte ve vatandaşları hukuk dışı yöntemlere başvurmaya sürüklemektedir. Özellikle uluslararası unsurları bünyesinde barındıran uyuşmazlıklarda bu süreler çok daha fazla artabildiği için devlet yargısına alternatif olarak tahkim usulü geliştirilmiştir. Ancak tahkim daha çok büyük ölçekli ticari iş ve işlemlerde meydana gelebilecek uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulduğu bir sistemdir. Ticari hayatta esas olan husumet değil uzlaşma olduğu için bu konuda daha etkin sonuçlar alınabilmektedir. Bunun yanında yargıya intikal eden davalarda öngörülen alternatif uyuşmazlık çözüm yolları ise (alternative dispute resolutions) arabuluculuk ve uzlaşmadır. Bireylerin daha acil nitelikte olan ceza muhakemesi alanında ise adalete erişimini makul sürelere indirmek için yargı sisteminde reform ihtiyacının farkında olan kanun koyucular, bu alanda farklı kurumlar geliştirmişlerdir. Aşağıda bu kurumlar teorik tanımları ve uygulamadaki sonuçları itibariyle incelenecektir.

Ceza Davalarında Yargılama Usul ve Süreleri

2014 ve 2021 yılları arasında adli yargıda bir savcı başına düşen (geçen yıldan devreden + yıl içinde açılan) toplam dosya sayısı (geçen yıldan devreden + yıl içinde açılan) yıllık ortalama 1.400 civarındadır. Bu sayı BAM’larda 2017 ile 2021 yıllarını esas alırsak yıllık ortalama 5.000, Yargıtay’da 2014 ve 2021 yılları arasında 3.500’dür. Cumhuriyet başsavcılıkları soruşturma evresi ortalama görülme süresi 2021 yılında 413 gün ve önceki yıllarda da benzer sürelerdedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında dosyaların ortalama görülme süresi ise 2014 ve 2021 yılları arasında yıllık ortalama 700 gün civarındadır (Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 2022).

Aynı şekilde 2014 ve 2021 yılları arasında adli yargıda bir hâkim başına düşen toplam dosya sayısı da yıllık ortalama 850 civarındadır. 2021 yılında ceza mahkemelerinde geçen yıldan devreden, yıl içinde açılan ve bozularak gelen dosyaların toplamı ise 3.290.195 olup önceki yıllarda da bu rakama yakın seyretmektedir. Bu sayı BAM’larda 2017 ile 2021 yıllarını esas alırsak yıllık ortalama 750.000, Yargıtay’da 2014 ve 2021 yılları arasında tüm daireler ve Ceza Genel Kurulu yıllık ortalama 650.000’dir. Ceza mahkemelerinde dosyaların ortalama görülme süresi ise 2014 ile 2021 yılları arasında yıllık ortalama 270 gündür. Yargıtay’da dosyaların görülme süresi ise yaklaşık 400 güne kadar çıkmaktadır (Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 2022).

Her konuda olduğu gibi toplumun suç ve ceza sayıları konusunda da belirli bir dengeyi bulacağı ve sayıların olağanüstü bir durum olmadıkça benzer oranlarda seyredeceği öngörülür. Olağan olan hukuk, ahlak, eğitim, din ve diğer kurumların ortak, etkin ve sonuç alınabilir somut faaliyetleriyle hiç suça karışmamış bireylerin suçtan uzak tutulması, suç işlemiş olanların ise ıslah edilerek bir daha suça karışmasını engellemektir. Ancak ülkemizde bir 15 Temmuz gerçeği yaşanmıştır. Toplumun ve devletin içine sirayet etmiş paralel bir yapılanma ve bu yapılanmanın giriştiği hukuk dışı faaliyetler, suç ve ceza dengesinde ciddi sapmalara neden olmuştur. Yukarıda vermiş olduğumuz istatistikler özellikle 15 Temmuz 2016 ve müteakip yıllardaki arızi durum göz önüne alınarak değerlendirilmelidir. Nitekim iktidarların suç siyasetleri, güvenlik ile özgürlük arasında dönem dönem dengede kalarak; bazı olumlu yahut olumsuz istisnai anlarda ise yalnızca birisine yakınlaşarak belirlenir. 15 Temmuz sonrasında da Türkiye Cumhuriyeti suç ve ceza siyasetinde haklı güvenlikçi yaklaşımları ağır basan bir tutum benimsemektedir. Zira bir terör örgütünün faaliyetlerinin tüm kollarıyla yoğunlaştığı bir dönemde bu faaliyetlerin ceza hukukunun bir konusu haline gelmeyeceği düşünülemez. Ancak öte yandan dikkat edilmesi gereken konu ceza yargılamalarının soruşturma ve kovuşturma evrelerinde hâkim ve savcıların siyasetin ve toplumun etkisinde kalmadan tam bağımsız bir şekilde hareket edecek atmosfere sahip olmaları ve yargılamanın bütün evrelerinde muhakeme kurallarına mutlak bir şekilde riayet etmeleridir. Arama, tutuklama, gözaltı vb. tedbirler ceza muhakemesinin sıhhati için gerekli olmakla birlikte henüz bir mahkeme kararı olmadan insan haklarına doğrudan müdahale teşkil ederler ve bu nedenle usule uygun, dikkatli, hassas bir yaklaşımı gerektirirler.

Ceza Yargılamalarında Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri

Türkiye’de ceza muhakemesi alanında yargılama sürelerinin kısaltılması ve adalete erişimin kolaylaştırılması amacıyla öngörülmüş başlıca kurumlar önödeme, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve uzlaşmadır. 2019 yılında çıkan 7188 sayılı kanunla bu kurumlarda ciddi değişiklikler yapılmış ve aynı zamanda seri muhakeme usulü yargılama sistemimize dahil edilmiştir. Ceza hukukunda alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına ihtiyaç duyulmasının tek nedeni adalete makul sürede erişimi sağlamak değildir. Bunun yanında mahkumiyet veya beraat dışında ara seçenekler geliştirerek, uyuşmazlığın doğrudan fail ile mağdur arasında çözüme kavuşturulması da gözetilen amaçlardan birisidir. Onarıcı adalet olarak kavramsallaştırılan bu husus özellikle uzlaşma kurumunda karşımıza çıkmaktadır.

1.     Seri Muhakame

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesinde düzenlenen seri muhakeme usulü alternatif uyuşmazlık çözüm yolları arasında en yeni tarihli olanıdır. Belli suçlarda muhakeme süresini daha aza indirmeyi ve ilgili suçlara hızlı ve etkili bir yöntemle çözüm üretmeyi amaç edinen seri muhakeme usulüne ilişkin maddeler, 01/01/2020 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.

Seri muhakeme usulü; 250. maddenin birinci fıkrasında katalog halinde belirlenen suç tiplerinde, soruşturma sonucunda Cumhuriyet savcısı tarafından kamu davası açılması için yeterli şüpheye ulaşıldığında ve bu suçlarla ilgili olarak kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilmediği takdirde uygulanmaktadır. Seri muhakeme usulüne tabi suçlarda bu usul uygulanmadan düzenlenen iddianameler Cumhuriyet başsavcılığına iade olunur. Önödeme ve uzlaşma kapsamındaki suçlarda seri muhakeme usulü uygulanamaz.

Cumhuriyet savcısı şüpheliyi seri muhakeme usulünün uygulanmasını teklif etmek amacıyla en kısa sürede davet eder. Bu konuda talep şüpheliden de gelebilir. Cumhuriyet savcısı, TCK 61/1’de belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak veya güvenlik tedbiri belirlemek suretiyle yaptırımı belirler. Belirlenen hapis cezası Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya ertelenebilir (TCK, m.50). Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında seri muhakeme usulünün uygulanmasını yazılı olarak görevli mahkemeden talep etmelidir. Mahkeme, şüpheliyi müdafii (avukatı) huzurunda dinledikten sonra şüphelinin özgür iradesiyle seri muhakeme usulünü kabul ettiğini ve eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu kanaatine varırsa talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere hüküm kurar.

CMK 250. maddenin birinci fıkrasında seri muhakeme usulü kapsamına dahil edilen suçlar tahdidi olarak sayılmıştır. Madde kapsamına göre; Türk Ceza Kanunu’nda yer alan; hakkı olmayan yere tecavüz (TCK, md. 154, ikinci ve üçüncü fıkra), genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (TCK, md. 170), trafik güvenliğini tehlikeye sokma (TCK, md. 179, ikinci ve üçüncü fıkra), gürültüye neden olma (TCK, m.183), parada sahtecilik (TCK, md. 197, ikinci ve üçüncü fıkra), mühür bozma (TCK, md. 203), resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK, md. 206), kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (TCK, md. 228, birinci fıkra) ve başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması (TCK, md. 268) suçları ile 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'un 13. maddesinin birinci, üçüncü ve beşinci fıkraları, 15. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen suçlar, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 93. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç, 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanun'un 2. maddesinde belirtilen suç, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun ek 2. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen suç, seri muhakeme usulü kapsamındadır. Görüldüğü üzere bu suçlar toplumdaki tahribatı daha düşük olmakla birlikte işlenme sıklığı görece fazla olan suçlardandır. Kanun koyucu seri muhakeme usulü ile gündelik hayatta sıkça karşılaşılan ve unsurları birbirine benzeyen bu suç tiplerinin ceza mahkemelerinde yargılama yapılması suretiyle çok uzun sürede neticelenmesini hem fail hem mağdurun haklarını korumak açısından gerekli görmüştür.


 

Asliye Ceza Mahkemeleri Suç Sayıları, Seri Muhakeme Usulü  (2021)

Kaynak: Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı.

 

 

 

 Seri Muhakeme Usulü Kapsamında Karara Çıkan Dosyalarda Yer Alan İlk On Suç (2021)

Kaynak: Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı


Bu istatistiklerden de görüleceği üzere seri muhakeme usulü kapsamında açılan dosya sayısı 2021 yılında 79.121’dir. Bu rakam içerisinde en fazla karşılaşılan suç tipi trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçudur. İkinci sırada ise ülkemizde yine çokça karşılaştığımız ve kötü sonuçları olabilen Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanuna Muhalefet’tir. Bu iki suç tipi, anlık gerçekleşen, pek çok zaman hukuki olarak netice elde edilemeyen yahut yargılamanın neticelenmesinin gecikmesi nedeniyle tam aksi sonuçlar doğuran ancak hukuk sisteminin kamu düzenini tesis etmek açısından kayıtsız kalamayacağı suçlardır. Seri muhakeme usulü karara çıkan dosya sayısının çok yüksek ve reddedilen dosya sayısının çok düşük olması göz önüne alındığında kurumun öngörülen amacı gerçekleştirmeye matuf olduğu sonucuna varılabilir. Ancak burada hukukçuların seri muhakeme usulünün yargılama sürelerinin kısaltılması gibi faydaları yanında çıkan kararların hukukiliği gibi tartışmaları da beraberinde getirdiği şeklindeki eleştirileri de göz ardı edilmemelidir.

2.     Önödeme

Önödeme, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 75. maddesine göre; uzlaştırma kapsamında kalan suçlar hariç olmak üzere, sadece adli para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının üst sınırı 6 ayı aşmayan hapis cezası gerektiren suçlar bakımından, kanunda gösterilen usule göre belirlenen belli bir miktar paranın soruşturma giderleri ile birlikte, şüpheli veya sanık tarafından süresi içerisinde ödenmesi durumunda, kamu davasının açılmamasını ya da açılmış olan kamu davasının düşürülmesi sonucunu doğuran alternatif bir çözüm yöntemidir.

Önöndeme hükümleri; yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (TCK, md. 98, birinci fıkra), genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (TCK, md. 171), çevrenin taksirle kirletilmesi (TCK, md. 182, birinci fıkra), özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma (TCK, md. 264, birinci fıkra), suçu bildirmeme suçları (TCK, md. 278, birinci ve ikinci fıkra), 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 108. maddesinin birinci fıkrasında yer alan suç, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 74. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan suç ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun 32. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan suç, bakımından da uygulanır.

 


 Önödeme Kapsamında Açılan Soruşturmalardaki Dosya Sayıları (2021)

Kaynak: Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı

 

Önödemede de seri muhakeme usulü için söylediklerimiz geçerlidir. Burada kanun koyucu, kamu düzenini bozan ancak faillerinde suç işlemek suretiyle kamu düzenini bozma saiki zayıf olan suç tiplerini esas alarak failleri suçla orantılı olduğunu düşündüğü para cezası ile uyarmaktadır. Kamu davası açıldığı takdirde hem uzayan yargılama süreciyle fail psikolojik olarak etkilenecek hem de mağdur olan kamu düzeni olayın kendisinden çok uzak bir zaman diliminde tesis edilmiş olacaktı. Bu sebeple daha hızlı bir usulle hem kamu düzenini zedeleyen davranış cezasız kalmamakta hem de fail yeterli bir yaptırıma tabi tutulmaktadır. Özellikle sporda şiddet ve düzensizliğin engellenmesi amacıyla ihdas edilen suç tipleri açısından önödeme kurumu yerindedir. Nitekim öndeme kurumuyla sonuca bağlanan dosyalar içerisinde en fazla sayıda olan karşılıksız yararlanma (9.326 dosya), ikinci sırada 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkında Kanuna Muhalefet’tir (4.208). Ancak tüm bunların yanında önödemeye uyulmaması sonucu kamu davası açılan dosya sayısına (7.693) bakıldığında kişiler tarafından bu suç tiplerine karşı kanun koyucunun kararlılığının yeterince anlaşılamadığı görülmektedir. Bu tip suçlarda her ne kadar başlangıçta kısa sürede toplum tarafından unutuluyor görünse de kamu düzeni açısından toplumsal bir yorgunluk yarattığı unutulmamalı ve para cezalarının caydırıcılık oranları ve yöntemleri artırılmalıdır. Özellikle eski TCK döneminde elektrik hırsızlığı olarak da bilinen karşılıksız yararlanma suçunun gerektiği şekilde yaptırıma tabi tutulmaması toplumun diğer kesimlerinde de benzer davranışları teşvik edici bir rol oynayacaktır. 

3.     Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi

Kamu davasının açılmasının ertelenmesi; hakkında kamu davası açılması için yeterli şüphe bulunan failin kişiliği ve üzerine atılı suçun önemi göz önünde bulundurularak, açılması gereken davadan, bir takım koşulların varlığı halinde, belirlenecek bir süre boyunca göstereceği iyi hal de dikkate alınarak vazgeçilmesidir.  CMK md. 171, ikinci fıkradaki ifadesiyle “uzlaştırma ve önödeme kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, Cumhuriyet savcısı, üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile ertelenmesine karar verebilir.” Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için; şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması; yapılan soruşturmanın, kamu davası açılmasının ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi; kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması; suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı ve Cumhuriyet savcısı tarafından tespit edilen zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

CMK md. 171’e göre kamu davasının açılmasının ertelenmesi hükümleri; suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye almak suçları ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar, kamu görevlisi tarafından görevi sebebiyle veya kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen suçlar ile asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar (cinsel taciz suçu, cinsel saldırı suçu, cinsel istismar suçu, reşit olmayanla cinsel ilişki suçu) hakkında uygulanmaz.

Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verildiği takdirde, şüpheli hakkında bir denetim süresi başlar. Şüpheli, 5 yıllık erteleme süresi içinde kasten işlenen herhangi bir suç işlememelidir (CMK, md. 171/4). Erteleme süresi boyunca dava zamanaşımı süreleri işlemez. 5 yıllık erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir. Şüphelinin, erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde Cumhuriyet savcısı dosyayı tekrar ele alarak ve şüpheli hakkında bir iddianame düzenleyerek kamu davası açar. Uyuşturucu madde kullanma suçu şüphelisi hakkında kamu davası açılmasının ertelenmesi kararı verilirken CMK md. 171’deki şartlar aranmaz. Yani, uyuşturucu madde kullanma suçu için herhangi bir süre veya başka erteleme şartı yoktur.

 

Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kararı Verilen Dosyalarda İlk Beş Sırayı Alan Suç (2021)

Kaynak: Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı

 

 

 

 Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar Verilen ve Erteleme Süresi İçinde Kasıtlı Bir Suç İşlenmesi Nedeniyle Kamu Davası Açılan Dosya Sayısı  (2021)

Kaynak: Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı

 

Tüm bu açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere kamu davasının açılmasının ertelenmesi, toplum tarafından faile verilen ikinci bir şans olarak kabul edilir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilen dosyalara baktığımızda 2021 yılı içerisinde en fazla (108.373) TCK md. 191’de tanımlanan uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanma suçunu görürüz. Bu suç tipinde kurumun öngörüldüğü amaca uygun olarak, failin işlediği suçtan dolayı oluşan kendi mağduriyeti, zaten toplumsal düzenin önündedir. Bu kişinin ayrıca yaptırıma tabi tutulması yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle kanun koyucu bu kimselerin denetim altında bir serbestlik içerisinde bir süre yaşamalarını ve bu gözetim süresi içerisinde rehabilite edilmelerini amaçlamaktadır. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilen dosyalarda ikinci sıradaki (44.093) suç tipinin, TCK md. 179, ikinci ve üçüncü fıkralarda düzenlenen suçlarla olduğunu görürüz. İkinci fıkrada, “Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi”ler; üçüncü fıkrada ise “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi”lere ilişkin düzenlemeler yer alır. Ancak bu suç tiplerinde kamu davasının açılmasının ertelenmesine konu olmasını yerinde bulmuyoruz. Zira dosya sayıları da göz önüne alındığında oldukça fazla karşılaşılan bu suçlar, tehlikeye sokulan trafikte ölüme kadar uzanan kazalara sebep olabilmektedir. Kullandığı maddenin etkisiyle trafiğe çıkan kişiler, cezalardaki caydırıcılık eksikliği nedeniyle yarattıkları tehlikenin farkında olmakla birlikte bu durumu dikkate almamaktadırlar. Yaralama veya ölüm neticesi gerçekleştikten sonra verilecek olan cezalar, özellikle bu suç tipinde kamu vicdanını tatmin etmemektedir. Kamuoyunda da sık sık gündeme gelen bu tip olaylarda toplum, kısa süre içerisinde bu kişilerin tekrar topluma karışıp aynı fiilleri tekrarlayacağı şeklinde reaksiyon göstermektedir. Nitekim Şekil 6’ya baktığımızda kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilen soruşturma dosyalarında erteleme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle kamu davası açılan dosya sayısı çok yüksektir. Bu istatistikler toplumun kaygılarının yerinde olduğunu göstermektedir. Zaman zaman gündeme gelen kriminal kişilerin dosyalarında sık sık karşılaşılan suç tipi TCK md. 179’dur ve bu nedenle bu suç tipi ile aynı sonuçları doğuran benzer suç tipleri, kamu davasının ertelenmesi kapsamından çıkarılmalıdır.

4.     Uzlaşma

Ceza muhakemesi hukukunda, mağdurların haklarının korunması ve suç faillerinin topluma kazandırılması amacıyla gelişen uzlaştırma; özgür iradeleriyle kabul etmeleri hâlinde mağdur ve failin, tarafsız bir üçüncü kişinin yardımıyla suçtan ortaya çıkan sorunların çözümüne aktif olarak katıldıkları bir süreçtir. Uzlaştırmanın amacı; ceza adalet sisteminde, mağdurun yararlarının gözetilmesi, tatmin edilmesi, suça karşı salt ceza yaptırımı uygulamak yerine zararın giderilmesi ve onarıma ağırlık verilmesidir. Failin neden olduğu zararın giderilmesi, fail-mağdur arasındaki barış, uzlaştırmanın asıl unsurunu oluşturur. Diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yollarında kanun koyucu toplum adına toplumsal düzeni bozan fiillerin çözüme kavuşturulmasında farklı usullere başvurularak fail lehine birtakım tavizler vermektedir. Taraflar kamu ve gerçek kişilerdir. Ancak uzlaşmada, doğrudan uyuşmazlığın tarafları bir araya gelmekte uzlaştırmacılar üzerinden şartları kendileri belirlemektedir.

TCK md. 253’e göre, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar ile şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ceza Kanunu’nda yer alan; kasten yaralama (TCK, üçüncü fıkra hariç, md. 86 ve md 88), taksirle yaralama (TCK, md. 89), tehdit (TCK, md. 106, birinci fıkra), konut dokunulmazlığının ihlali (TCK, md. 116), iş ve çalışma hürriyetinin ihlali (TCK, md. 117, birinci fıkra; md. 119, birinci fıkra (c) bendi), hırsızlık (TCK, md. 141), güveni kötüye kullanma (TCK, md. 155), dolandırıcılık (TCK, md. 157), suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (TCK, md. 165), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK, md. 234), ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (TCK, dördüncü fıkra hariç, md. 239) suçlarında şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur.

Bunun yanında CMK md. 253/1-c’ye göre suça sürüklenen 18 yaşından küçük çocuklar bakımından; suçun kamu tüzel kişisi aleyhine işlenmemesi kaydıyla, üst sınırı 3 yılı geçmeyen hapis veya adli para cezası gerektiren suçlar uzlaştırma kapsamındadır. Suça sürüklenen çocuklar açısından, normalde uzlaşma kapsamında olmasa da üst sınır dahilindeki suçların tamamı uzlaştırmaya konu olabilir. Uzlaşma uygulamasında çocukların işlediği suçun şikayete tabi suçlardan olup olmamasının bir önemi yoktur. Önemli olan suçun kamu tüzel kişisine karşı işlenmemiş olması ve üst sınırının uzlaşmaya elverişli olmasıdır.

Alternatif Çözümler Daire Başkanlığı tarafından bize sunulan uzlaştırma verilerine baktığımızda 2021 yılında Uzlaştırma Bürosuna gönderilen toplam dosya sayısı 558.861 gibi çok yüksek bir rakamdır. Diğer tüm alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının dışında uzlaşma kurumu, kapsamındaki suçların toplumda görülme sıklığı itibariyle de adliyeler üzerindeki yükün taraflar ve avukatlar ile paylaşılarak azaltılması doğrultusunda önemli bir işlev görmektedir. Ancak uzlaşma teklifi olumsuz sonuçlanmış 193.767 dosya (bu rakam çok yüksek), bize iki ihtimal sunmaktadır. Birincisi, toplumda henüz hukuki ihtilafların çözümü konusunda uzlaşma yaklaşımının yerine husumet anlayışının tercih edildiğidir. Burada uzlaşma sonucunda elde edilecek hukuki menfaatin olağan yargılamaya kıyasla daha tatmin edici olmamasından daha çok husumetin sürdürülmesi isteğinin baskın geldiği düşünülebilir. Fakat aşağıdaki şekilde görüleceği üzere en fazla uzlaşma sağlanan suç tipleri arasında ilk üç sırada kasten yaralama (64.323), hakaret (63.138) ve tehdit (50.050) bulunmaktadır. İnsan doğasını düşündüğümüzde kişiler arasında husumet doğurmaya en çok elverişli olan bu suç tiplerinin en fazla uzlaşma sağlananlar olması, toplumumuzda uzlaşma eğiliminin yüksek olduğunu göstermektedir. İkinci ihtimal ise, uzlaşma görüşmelerini yürüten avukatların bu konuda ikna kabiliyetlerinin yahut uzlaşma kültürünün yeterli olmadığıdır. Nitekim uzlaşma, söz konusu olan uyuşmazlığın türüne ve taraflarda bıraktığı etkiye göre farklı stratejiler gerektiren özel bir uğraştır. Bu nedenle üstün bir ikna kabiliyeti gerektirir. Esasında hem yargılama süresi hem de suçun sonuçlarıyla birlikte bertaraf edilmesi açısından oldukça önemli olan uzlaşma konusunda, uzlaşmayı yürütecek olanların daha profesyonel eğitimlerden geçirilmesi yerinde olacaktır.

Sonuç ve Değerlendirme

2021 yılını esas alarak ceza mahkemelerinde geçen yıldan devredip gelen, yıl içinde açılan ve bozularak gelen dosyaların toplamı 3.290.195 olup önceki yıllarda da bu rakama yakın seyrettiğini ifade etmiştik. Yıllık aktif iş günü sayısının yaklaşık 200 olduğu düşünüldüğünde, her ne kadar hepsi aynı anda derdest ve mahkeme önünde olmasa da matematiksel olarak bir mahkemeye günlük ortalama 16.000’nin üzerinde dosya düştüğü anlaşılmaktadır. Bu astronomik rakamlar karşısında hakimlerden yahut diğer yargı mensuplarından insani şartlar içerisinde çalıştıklarından bahisle kusursuz yargılama süreçleri beklemek haksızlık olacaktır.

Tüm ilgililerce bilinen bu gerçek karşısında geliştirilen ve birincil amaçları mahkemeler üzerindeki iş yükünü azaltmak olan alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, bir milyona yakın dosyayı ilgilendirdiği için etkin ve verimli bir şekilde uygulandıkları takdirde yargı sistemimizde büyük bir iyileşmeye vesile olabilir. Bunun için öncelikle kapsamı dahilindeki dosya sayısı en fazla olan uzlaşma kurumu daha nitelikli hale getirilmelidir. Uzlaşma kurumunu yürütecek adli personel, hukuk fakültesi mezunlarından seçilmeli, ayrıca uzlaşmacılığı icra etmeden önce uzlaşmanın gereklerine yönelik çok boyutlu eğitimlerden geçirilmelidir. Husumet yerine uzlaşma kültürünün taraflara aktarılabilmesi için öncelikle bu nosyonu kendisinde tam olarak içselleştirmiş personellere ihtiyaç bulunmaktadır. Bunun yanında bir uyuşmazlık hakkında uzlaşmayı talep eden taraf lehine kanaat geliştirilerek karar verilmesi ve bunun geleneksel bir norm haline dönüştürülmesi, uzlaşma kültürünün teşvik edilmesinde önemli bir rol alabilir.

Son olarak toplumda çok sık gözlemlenen bir takım suç tiplerini, diğer meslek grupları için oldukça teknik kalan klasik muhakeme süreçlerinin dışına çıkılarak alternatif uyuşmazlık çözüm yolları içerisinde yargılamak, bu suç tiplerinin fail, fiil veya mağdur gibi farklı unsurları hakkında hukuk dışı alanların da rahat çalışma yürütebilmesini sağlayabilir. Psikolog, sosyolog, kriminolog veya siyaset bilimcilerin alternatif uyuşmazlık çözüm yolları içerisinde aktif veya pasif olarak yargılama sürecine dahil edilmesi, çalışmaları multidisipliner bir noktaya taşıyacağı gibi toplumun hukuk sisteminin işleyişini anlamasında da yardımcı olacaktır.

Temennimiz alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının var olanlarının daha da nitelikli hale getirilmesi ve var olanların yanında yeni yöntemlerin de geliştirilmesidir. Bu sayede hem sayıları ve sayılarıyla birlikte içerikleri çeşitlenerek artan suç tiplerinin hepsinin aynı yargılama sürecine tabi tutularak suçların özel hususiyetlerinin gözden kaçırılmaması engellenecek hem de toplumsal değişimler ve dinamiklerin yargıya yansıyan tarafları çok daha doğru tahlil edilebilecektir. Burada düşülmesi gereken tek şerh, alternatif uyuşmazlık çözüm yolları denildiğinde konunun salt yargılama süresinin kısaltılmasına indirgenerek adil karar verme gibi asıl amaçtan uzaklaşılmamasıdır.