ANALİZ YAZILARI
Abdullah Topcuoğlu
Salgının ekonomik etkileri 2021 yılında, ülkeler arasında farklılık göstermekle birlikte genel anlamda bir toparlanma eğilimi göstermiştir. 2022 yılında küresel ekonomik aktivitelerin ve ülke ekonomilerinin daha da toparlanması beklenmiştir. 2022 yılının başlarında yaşanan Rusya-Ukrayna Savaşı toparlanma eğiliminde olan uluslararası ekonomiyi önemli bir şekilde etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkmıştır. Savaşla birlikte tedarik, lojistik, gıda ve enerji gibi alanlar başta olmak üzere hem uluslararası hem de ulusal ekonomilerde sorunlarla karşılaşılmıştır. Dünya ekonomilerinde yaşanan bu sorunların bir yansıması olarak özellikle gıda ve enerji fiyatlarında küresel çapta ciddi fiyat artışları yaşanmıştır.
Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle özellikle tahıl ürünlerinin azalması ve enerji fiyatlarındaki rekor artışlar başta Avrupa ekonomileri olmak üzere enerjide dışa bağımlılığı olan tüm ülke ekonomilerini etkilemiş ve enflasyon sorunun yaşanmasına sebep olmuştur. Özellikle Avrupa ülkelerinde enerjide yaşanan sorunlar nedeniyle enerji kaynaklarında ciddi kısıtlamalara gidilmiştir. Enflasyondaki artış eğilimi sonrasında ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkedeki faiz seviyelerinde ciddi artışlara gidilmiştir. Faizde yaşanan bu eğilimin ilerleyen süreçte küresel ekonomide bir durgunluk oluşturacağını beklemektedir. Ayrıca yaşanan ticari gerilimler sonucunda Çin’in küresel üretim merkezi rolünün zayıflayacağı da tahmin edilmektedir (Cumhurbaşkanlığı SBB, 2022, s. 9).
Türkiye, G7, G20 ve OECD ülkelerinin 2011-2021 dönemindeki yıllık enflasyon artış oranlarına ait veriler bakıldığında Türkiye’deki enflasyon oranının dalgalı bir seyir izlemekle birlikte 2018 yılından sonra azalan bir seyir izlediğini ve 2021 yılında salgın ve ekonomik etkileriyle birlikte tekrardan yükseldiği görülmektedir. Benzer bir durum G7, G20 ve OECD üyesi ülke ekonomileri içinde söz konusudur. G7, G20 ve OECD üyesi ülkelerin 2022 yılındaki enflasyon oranları çeyrekler itibariyle dalgalı bir seyir izlemekle birlikte yıl sonuna doğru enflasyon oranlarında azalan bir seyir olduğu görülmektedir. Türkiye’de ise 2022 yılının ilk çeyreğinden itibaren enflasyon oranında sürekli bir azalma söz konusudur.
Rusya-Ukrayna savaşı ve savaşın ekonomik etkileri tüm ülke ekonomilerinde hissedilmekte ve arz konusunda yaşanan sıkıntılar sebebiyle ekonomilerde enflasyonist baskılar yaşanmaktadır. Savaş ekonomisi, küreselleşmenin hız kaybetmesine ve dünya ekonomisinde kutuplu bir yapının oluşmasına yol açmaktadır. Savaşın ekonomik yansımalarıyla ülkelerin birbirine uyguladığı karşılıklı sert yaptırımlar sebebiyle kaynak temini konusunda yaşanan aksaklıklar küresel çapta arz yönlü bir enflasyon sorununa yol açmaktadır. Özellikle gıda ve enerji kaynaklarındaki talep artışı ve bunu karşılayacak arz kaynaklarındaki sıkıntılar sebebiyle küresel enflasyon sorunu daha da katı bir hal almıştır.
IMF’nin ülke ekonomileri için yaptığı enflasyon tahminlerine bakıldığında ise salgın sonrası dünya ekonomisi düzelme eğilimine girmişken 2022 yılının başında yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı ve ekonomik etkileri sebebiyle enflasyon küresel bir sorun haline gelmiştir. Dünya geneli ve diğer ülke gruplarıyla karşılaştırıldığında enflasyon sorunun Türkiye için daha ciddi bir sorun haline geldiği ve IMF tahminlerine göre 2027 yılına gelindiğinde yüzde 15 seviyesine inebileceği öngörülmektedir.
Salgın sorununun başladığı 2020 yılı hariç tüm ülke gruplarında ve Türkiye’de büyüme oranlarının pozitif gerçekleştiği fakat salgınla birlikte Türkiye hariç G7, G20 ve OECD ülkeleri genelinde ekonominin daraldığı görülmektedir. Salgının etkilerinin azalması ve ekonominin tekrardan canlanmaya başlamasıyla 2021 yılında büyüme oranları tekrardan pozitif bir seyir izlemeye başlamıştır. Salgın dönemi ve sonrasında Türkiye’nin diğer ülke gruplarına göre ekonomisinin daha canlı olması ve ekonomik büyümesini sürdürmesi dikkat çekicidir.
2022 yılında tüm ülkeler açısından ekonomik büyümede dalgalanmalar olmakla birlikte OECD ve Avrupa Birliği ülkeleri için daha pozitif ve dengeli bir seyir izlediği görülmektedir. G7 ülkelerinde ilk çeyrekte ufakta olsa bir ekonomik daralma olmasına rağmen 3. çeyreğe doğru ekonomik büyüme pozitif hale gelmiştir. Türkiye’de ise 2. çeyreğe doğru giderek canlanan ve artan bir ekonomik büyüme varken 3. çeyrekte ekonomik daralma yaşanmıştır. Salgının ekonomik yansımalarını atlatmaya çalışan dünya ekonomileri 2022 yılında, Rusya-Ukrayna savaşı ve savaşın ekonomik etkileriyle birlikte çalkantılı bir süreç yaşamaktadır. Bu durumun ise özellikle enflasyon ve ekonomik büyüme verileri üzerinde etkisini gösterdiği söylenebilir. Ayrıca yine savaş ekonomisi ve diğer jeopolitik gerilimlerin devam etmesi, ekonomideki belirsizliği ve riskleri artırmaktadır.
Salgının etkilerinin azaldığı ve küresel çapta ekonomilerin toparlandığı 2021 yılında Türkiye’deki büyüme oranı hem dünya ortalamasının hem de diğer ülke gruplarının üzerinde gerçekleşmiştir. Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik etkilerinin dünya ekonomisini etkilediği 2022 yılında da benzer durum devam etmiş ve büyüme oranı tahmininde Türkiye diğer ülke gruplarının önünde yer almıştır. 2023 yılı tahmininde ise Türkiye’nin büyüme oranının yüzde 3 ile gelişmekte olan ülkelerden sonra ikinci sırada yer alması beklenmektedir.
Türkiye, AB, G7 ve OECD üyesi ülkelere ait 2011- 2021 döneminin işsizlik oranları karşılaştırıldığında ise AB, G7 ve OECD üyesi ülkelerdeki işsizlik oranlarının 2011-2021 döneminde dalgalı bir seyir izlemekle beraber 2020 yılında salgının da etkisiyle arttığı, 2021 yılında ise azaldığı görülmektedir. Türkiye’nin işsizlik oranının ise 2012 yılından 2020 yılına kadar artan bir seyir izlediği, 2019 yılından sonra ise azaldığı görülmektedir.
IMF’nin (2022) yaptığı tahminlere göre Türkiye’de 2022 yılında işsizlik oranının yüzde 10,8, 2023 yılında ise yüzde 10,5 olması beklenmektedir. Euro bölgesinde 2022 yılında beklenen işsizlik oranı yüzde 6,8 2023 yılında yüzde 7, İleri Asya ülkelerinde 2022 ve 2023 yılında yüzde 2,9, ABD’de 2022 yılında yüzde 3,7 ve 2023 yılında yüzde 4,6 işsizlik oranı olması beklenmektedir. 2022 yılında Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik etkileri ve enflasyon sorununa rağmen Avrupa Birliği, G7 ve OECD üyesi ülkelerin yıl içindeki işsizlik oranı verilerinin aylık değişiminde ciddi bir değişiklik olmadığı ve dengeli bir seyir izlediği görülmektedir. Buna karşın Türkiye’deki işsizlik oranında ise aylık bazda önemli dalgalanmalar olmakla birlikte yılbaşına oranla işsizlik oranında yüzde 1’lik bir azalma olduğu görülmektedir. OECD tahminlerine göre Türkiye’deki işsizlik oranının 2022 yılında yüzde 10,71, 2023 yılında yüzde 10,30 ve 2024 yılında ise yüzde 10,02 olması beklenmektedir.
Bir diğer gösterge olarak Türkiye, AB, G7 ve OECD ülkelerinde GSYH’nin yüzdesi olarak cari işlemler dengesine ait veriler incelendiğinde AB ülkelerinde cari işlemler dengesi pozitif iken Türkiye, G7 ve OECD ülkelerinde dalgalanmalar göstermektedir. Türkiye’de cari işlemler dengesi, sadece 2019 yılında pozitif bir değere ulaşmakla birlikte dönem başı olan 2011 yılına oranla 2021 yılında ciddi bir azalma göstermiştir. 2022 yılının 1. çeyreğinde Türkiye’nin cari işlemler dengesi yüzde -7,38 iken 2. çeyrekte ise yüzde -3,02 olarak gerçekleşmiştir. OECD tarafından yapılan tahminlere göre, 2023 yılında Türkiye’nin cari işlemler dengesinin GSYH’nin yüzde -3,83’ü ve 2024 yılında ise yüzde -2,46’sı olması beklenmektedir.
Türkiye ve seçili ülke gruplarının 2011-2021 dönemine ait mal ticareti dengesi verilerine bakıldığında, ülke grupları içerisinde sadece Avrupa Birliğinin mal ticareti dengesinin sürekli pozitif bakiye verdiği, buna karşın Türkiye, G7 ve OECD ülkelerinde ise mal ticaretinin açık verdiği görülmektedir. Dönem başı ve sonu açısından karşılaştırıldığında, Türkiye’nin mal ticaret açığının dönem başına göre ciddi bir şekilde azaldığı dikkat çekmektedir. 2022 yılının 1. çeyreğinde Türkiye’nin mal ticareti açığının 20.723 milyar dolar ve 2. çeyrekte ise 17.993 milyar dolar olarak gerçekleştiği ve mal ticareti açığının daralmaya devam ettiği görülmektedir.
Türkiye, Avrupa Birliği ve OECD ülkelerindeki kişi başına milli gelir seviyesi, dönem başı ve sonu açısından karşılaştırıldığında hem Türkiye’de hem de ülke gruplarında kişi başına düşen gelir seviyesinin arttığı görülmektedir. Türkiye’de 2021 yılına gelindiğinde kişi başına düşen milli gelir 2015 yılına oranla yüzde 18,63 oranında artarken, Avrupa Birliğinde yüzde 27,85 ve OECD ülkelerinde ise yüzde 21 oranında artış göstermiştir.
Sonuç ve Değerlendirme
2020 yılında başlayan pandeminin dünya ekonomileri üzerindeki etkileri 2021 yılında azalırken 2022 yılı Şubat ayında başlayan Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş, toparlanma dönemindeki ülke ekonomilerini ciddi bir şekilde etkilemiştir. Böylece ülkeler pandemi etkilerini yavaş yavaş sarma eğilimindeyken ve daha tam anlamıyla bir toparlanma fırsatı bulamadan, kapılarında bir krizi daha bulmuşlardır. Savaşın ekonomik etkileri aynı pandemi döneminde olduğu gibi gelişmekte olan ülke ekonomilerini daha derinden etkilemiştir. Pandemi etkilerini ve ekonomik getirilerini daha derinden hisseden gelişmekte olan ülkeler, savaş ekonomisi şartları ve getirilerini de daha yoğundan hissetmiştir.
Salgın etkilerinin tam anlamıyla atlatılmadan, savaşın ekonomik şartları ve etkileriyle karşılaşmak zorunda kalan ülkeler özellikle lojistik, ticaret, gıda, emtia ve enerji konularında ciddi sorunlar yaşamıştır. Hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkeler özellikle enerji konusunda ciddi sorunlar yaşamış ve bu sorunları aşmak için ciddi önlemler almak zorunda kalmıştır. Küresel ölçekte ise artan enflasyon oranlarıyla birlikte ülkelerde parasal sıkılaşma ve ticarette yaşanan sıkıntılar, ülkeler için finansal koşulları daha da zorlaştırmıştır. Enflasyon sorunu ise Türkiye’de daha yoğun hissedilmiş ve rekor seviyelere ulaşmıştır. Halkın alım gücünde yaşanan ciddi sorunlar sebebiyle hükümet tarafından memur maaşları ve asgari ücretlerde de tarihi artışlara gidilmiştir. Savaş ile birlikte ülkelerin karşılık ambargo ve ticari kısıtlama uygulamaları, özellikle enerji başta olmak üzere genel bir arz şoku ve enflasyonu yaşanmasına, küresel ticaretin baskılanmasına ve hem dünya ekonomisinin hem de Türkiye ekonomisinin zor bir sınavdan geçmesine sebep olmuştur.