ANALİZ YAZILARI
Fatih Konur
Milli gelir ve milli gelirdeki büyüme rakamları, bir ülkenin refah durumunu gösteren en önemli göstergelerdendir. Bu verilerdeki dalgalanmalar işsizlik, enflasyon, dış ticaret, yatırımlar gibi birçok değişken hakkında fikir edinmemizi sağlar.
2010’lu yıllar, Dünya Ekonomisinde 2007-2008 Küresel Krizi sonrasında Amerikan Merkez Bankası (Fed) kararlarının sıklıkla konuşulduğu, 2011 yılında Japonya’da yaşanan büyük deprem ile nükleer enerji güvenliğinin tartışıldığı, Sanayi 4.0’ın etkilerinin hissedildiği, Dünya Gıda Krizinin, Covid-19 Krizinin yaşandığı bir dönemin ekonomiye yansımaları ile hafızalarda yer almıştır. Aynı dönemde Arap Baharı ile Ortadoğu’da yaşanan toplumsal hareketler, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması (Brexit), 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Paris İklim Değişikliği Konferansı politika alanında yaşanan önemli gelişmeler olmuştur. Diğer taraftan teknoloji açısından kripto para, sosyal medya ve internetin hızlı gelişimi önemli dönüm noktalarından olmuştur.
Ekonomi, politika ve teknoloji alanında yaşanan bu değişimler doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye ekonomisinin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerini de etkilemiştir. Türkiye ekonomisinde belirli bir yıl içinde üretilen nihai mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları üzerinden toplanmasıyla elde edilen GSYH verileri 2010-2021 dönemi için incelendiğinde dönüm noktaları görülmektedir.
2010 yılında Türkiye’de GSYH 777 milyar ABD doları olmuş, 2013 yılında 958 milyar ABD doları ile dönemin en yüksek rakamına ulaşmıştır. İzleyen yıllarda daha düşük GSYH değerleri gerçekleşmiştir. 2016 yılında 870 milyar ABD doları olan GSYH, 2020 yılında salgının etkisi ile 720 milyar ABD dolarına düşmüş, 2021 yılında 815 milyar dolara yükselmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; GSYH, 2022 yılının ilk dokuz ayında yaklaşık 642 milyar dolar olmuştur.
2017 yılından itibaren döviz kurunda yaşanan hızlı değişimlerden dolayı dolar bazında GSYH rakamlarının yanında zincirlenmiş GSYH rakamlarına ve bu endeksteki büyüme rakamlarına da bakmak gerekir. 2009 yılında 100 olan zincirlenmiş hacim endeksi kesintisiz bir biçimde büyüyerek 2021 yılında 199,9 olmuş, diğer bir ifadeyle bu sürede iki katına çıkmıştır.
Büyüme rakamlarına daha ayrıntılı bakıldığında büyüme rakamlarının olumlu ancak istikrarsız olduğu görülmektedir. Büyüme rakamlarındaki bu dalgalanma, ekonominin istikrarsız olduğu şeklinde yorumlanabilir. 2020 yılında salgının olumsuz etkilerine rağmen yüzde 1,8 oranında büyüyen Türkiye ekonomisi, 2021 yılında yüzde 11,6 oranında büyümüştür. 2022 yılına bakıldığında ise ekonomik büyümenin birinci çeyrekte yüzde 7,5, ikinci çeyrekte yüzde 7,7 üçüncü çeyreğinde ise yüzde 3,9 oranında büyümüş olduğu görülmektedir.
Büyümenin Kaynakları
Türkiye ekonomisinde büyümenin kaynakları aynı dönem için Türkiye İstatistik Kurumu verileri kullanılarak incelendiğinde, hanehalkı tüketim harcamalarının GSYH içinde en yüksek paya sahip olduğu görülmektedir. Diğer bir ifadeyle, tüketim harcamalarının ekonomide önemli bir rolü bulunmaktadır. Gayrisafi sabit sermaye oluşumu 2013-2018 döneminde daha yüksek payı oluştururken, 2019 yılında toplam içinde payı azalmış, 2021 yılında ise artmıştır. Özel ve kamu sektörü yatırımlarının toplamı 2021 yılı içinde en düşük paya sahiptir. Net ihracatın ise dış ticaret açığını dönem boyunca, açık bir şekilde yansıttığı görülmektedir. 2020 ve 2021 yılı verilerinin analizinde Covid-19’un etkileri de dikkate alınmalıdır.
Şekil 2. Harcamalar Yöntemiyle Zincirlenmiş GSYH Hacim Endeksi ve Büyüme Oranı (%, Endeks Değeri:2009=100, 2009- 2021)
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu, 2022.
Kişi Başına Düşen GSYH
Türkiye ekonomisinde kişi başına düşen GSYH verileri aynı dönem için incelendiğinde, 2014 yılına kadar artış yaşandığı, 2013 yılında 12.615 dolar olduğu, 2014 yılında 12.158 dolara düştüğü, 2020 yılında ise dönemin en düşük değerine 8.536 dolar ile ulaşıldığı görülmektedir. Küresel ve ulusal ölçekte yaşanan gelişmeler ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemiş, bu nedenle kişi başına düşen GSYH de azalmıştır.
2021 ve 2022 yıllarında daha ayrıntılı bakıldığında, 2021 yılında salgının olumsuz ekonomik etkilerinin ortadan kalkmaya başlamasıyla üçer aylık büyüme oranlarının oldukça yüksek olduğu görülmektedir. 2021 yılının ikinci çeyreğinde büyüme oranı yüzde 22,4 ile zirve yapmıştır. 2021’de üçer aylık büyüme oranları da oldukça olumludur. 2022 yılına bakıldığında rakamlarda bir önceki yıla göre baz etkisiyle bir miktar düşüş görülmekle beraber olumlu havanın devam ettiği görülmektedir.
Değerlendirme ve Sonuç
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 2022 yılı Ekim ayında açıkladığı Dünya Ekonomik Görünüm raporuna göre Türkiye 2021 ve 2022 yıllarında, dünya ekonomisinin yirminci büyük ekonomisi olmuştur.
“Geçim Kriziyle Mücadele” başlığıyla yayımlanan raporda, son dönemde dünya genelinde yaşanan yüksek enflasyon, sıkılaşan mali koşullar, Rusya-Ukrayna Savaşı, Covid-19 salgınının devam eden etkileri, büyümenin yavaşlaması ve küresel mali kriz dışında en zayıf büyüme profilinin görülmesinin önemli tehditler olarak sıralandığı görülmüştür.
Dünya genelinde yaşanan olumsuzlukların dışında, Türkiye’nin ekonomik performansının 2010’lu yıllarda, bir önceki on yıllık döneme göre yavaşladığı görülmektedir. On Birinci Kalkınma Planının daha fazla değer üreten, daha adil paylaşan, daha güçlü ve müreffeh Türkiye vizyonunun geliştirilmesi ve sürdürülmesi, refahın artırılması, insani gelişmişlik seviyesinin ve kişi başına gelirin yükseltilmesi, işsizlik ve enflasyon oranının düşürülmesi, rekabet gücünün artırılması, dünya ekonomisinde yaşanan değişimler dikkate alınarak sanayileşmenin sağlanması, tasarrufların ve üretken yatırımların artırılması, öngörülebilirliği yüksek politikaların belirlenmesi ve uygulanması, orta ve yüksek teknolojiye dayanan katma değeri yüksek üretime öncelik verilmesi, küresel ve bölgesel gelişmelere hızlı uyum sağlayacak politikaların belirlenmesi, yaşanan krizlerin fırsata dönüştürülmesi, ihtiyaç duyulan alanlarda yapısal reformlara öncelik verilmesi, yeşil büyüme, iklim değişikliği gibi alanlarda politikaların belirlenmesi öncelikler arasında yer almalıdır.