BİR BAKIŞTA TÜRKİYE TOPLUMU
Sosyal Gruplar
Toplumun görünümünü yakalama arayışında temel sosyo-demografik gruplar olarak çocuklar, gençler, kadınlar ve yaşlıların seyrini takip etmenin gereği tartışılmazdır. Bu grupların bazen kendi başına, bazen de iç içe geçen hususlarda çok boyutlu değişimleri esasen ekonomik ve siyasi yapılardan hem etkileniyor hem de o yapıları etkiliyor.
Türkiye’de çocuk sayısı artmıyor. Bunda şüphesiz eğitim ve çalışma hayatına hem kadınların hem de genel olarak yetişkin nüfusun giderek artan ölçüde katılmasının payı var. 2021 itibariyle çocukların nüfus içindeki oranı %27’nin de altına inerek Cumhuriyet tarihinin en düşük oranına vardı. Çocuk ölümlerinin son derece azaldığı şartlarda çocuğun aileler için anlamı da değişiyor. Bilhassa büyük şehir merkezlerinde yaşayan aileler çocuklarına eğitim başta olmak üzere bir dizi konuda maddi ve sosyal yatırım yapmayı önceledikleri için daha az çocuk sahibi olmayı tercih ediyorlar. Çocuk artık sadece neslin devamını sağlayacak veya tarımsal üretimde ücretsiz aile işçisi olacak biri değil; ailenin ekonomik ve kültürel sermayesini daha yukarı taşıyacak ve anne ile babanın toplumsal statü arayışını taşıyacak kişi olarak görülüyor.
15-24 yaş arası olarak kabul edilen gençlerin sayısı da benzer şekilde sabit seyrediyor. Çocukların yıllar içinde genç yaş grubuna dahil olmasıyla son beş yılda küçük bir artış olsa da Türkiye’de genç nüfus oranının tekrar %16’nın üstüne çıkacağını söylemek çok zor. Diğer yandan gençlik kültürel ve siyasi tartışma gündemlerinin belki birinci maddesini oluşturmaya devam ediyor. Türkiye’nin gençlerini düşünüyormuş gibi yapmaya fazlasıyla yatkın bir toplum olduğu söylenebilir. Gençlere yakıştırılan “Z kuşağı” ifadesi son derece dayanıksız ve bilimsellikten uzak bir ifade olsa da gençlik hakkında düşünme, yorumlama ve etiketleme hevesinin kolektif semptomu olarak yayılıyor. Gerçek şu ki Türkiye’de gençler dinden maddi kazanca, eğitimden siyasete birçok alanla kendilerine özgü bir ilişki kurmak istiyorlar. Bu kendine mahsus ve yeni ilişki kurma arayışlarının her bakımdan hızlı dönüşen bir toplum olmaktan kaynaklandığını görmek gerekiyor.
Gençlik bahsinde hayati bir gösterge elbette istihdam ve eğitimin kesiştiği noktada açığa çıkıyor. Gençlerin yaklaşık üçte biri istihdama katılıyor. Lise eğitiminin mecburi olması ve yükseköğretimin genişlemesi sayesinde bu yaş grubunda eğitim alma süresi giderek uzuyor. Ancak kritik olgu, ne eğitimde ne istihdamda olan 15-29 yaş grubunun oranı. Türkiye bu oranda hayli yüksek bir ülke; OECD ortalaması %14,5 iken Türkiye’de 2021 yılında %28,8. Bir diğer ifadeyle 15-29 yaş arasında olan nüfusun en dinamik kesiminde her 10 kişiden yaklaşık 3’ü üretime katılma yolunda ilerleyecek fırsatları bulamıyor ve toplumsal bütünleşme kanallarından istifade edemiyor. Dolayısıyla gençliğe dair kültürel ve simgesel düzlemde manipülasyonlardan ziyade, eğitim ve çalışma dünyalarındaki yapısal şartları gençlerin nitelikli katılım, istifade ve katkısına açık şekilde gözden geçirmek gerekiyor.
Türkiye kadın istihdam oranı, kadın vekil oranı gibi verilerde OECD ülkelerinin gerisinde olsa da kadınların toplumsal hayata giderek daha fazla dahil olduğu açık bir gerçek. Kadın istihdam oranının görece küçük de olsa artış halinde olduğunu görüyoruz. Artık kadınlar, daha fazla lise ve yükseköğretim yolundan geçerek işgücüne dahil oluyor; bu da kadınlarla erkekler arasındaki tarihsel farkın giderek kapanması ihtimali demek. Nitekim yönetici pozisyondaki kadınların oranının zayıf da olsa arttığını görüyoruz. 2020 itibariyle ön lisans ve lisans programlarına kayıt yaptıranlar arasında her 100 erkek için 114 kadının var olduğunu görüyoruz. Ancak nitelik ve beceri seviyesi ne kadar yakınlaşsa da ücret, özlük hakları, özerklik ve sosyal imkanlar anlamında kadınların maruz kaldığı dezavantajların yapısal olarak kendini yeniden ürettiğini söylemek zor değil. Bu anlamda bilhassa en nitelikli profesyonel işlerden başlamak üzere her meslekte ve her sektörde kadınlaşmanın katmanlı dinamiklerini ve engellerini yakından takip etmek şart.
Türkiye artık yaşlanan bir toplum. Çocuk ve genç sayısının aksine yaşlı sayısı anlamlı bir artış halinde. Dolayısıyla aktif nüfusa bağımlı yaşlı oranı da artıyor. Dahası, yaşlı yoksul oranında da artış var. Kadınlıkla yaşlılığın buluştuğu kesişim noktasında ise yoksul yaşlı kadınların daha yüksek oranda olduğunu görüyoruz. Hem kentsel hem kırsal nüfusta yaşlıların oranının artması temel sosyal hak ve ihtiyaçların nasıl temin edileceği noktasında kapsamlı bir yaklaşım gerektiriyor. Bakanlığa bağlı huzurevi sayısı ve huzurevlerinde kalan yaşlı sayısı artsa da yaşlı bakımının bir sektör olarak incelenmesi, denetlenmesi ve insani standartların oluşturulması elzem.
Kaynaklar: TÜİK Çocuk İstatistikleri, Bölgesel İstatistikler, İstatistiklerle Yaşlılar, Eurostat, Yükseköğretime Bakış 2021 Eğitim-Sen
Türkiye’de ve OECD Ülkelerinde Kadın Vekil Oranı (%, 2010-2021)
Kaynak: World Bank, TÜİK, İşgücü İstatistikleri & İstatistiklerle Kadın
Türkiye’de ve OECD Ülkelerinde Kadın İstihdam Oranı (%, 2010-2021)
Kaynak: World Bank, TÜİK, İşgücü İstatistikleri & İstatistiklerle Kadın