SONUÇ VE DEĞERLENDİRME: TÜRKİYE’DE ADALETE ERİŞİM SORUNU VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Türkiye’de hukuk, teknik ve siyasi tartışmalar eksenine sıkışmıştır. Hukukun sosyal yönü ise ancak kamuoyunu sarsan olaylar vesilesiyle hatıra gelmekte, birkaç gün zihinleri meşgul ettikten sonra tozlu raflara tekrar kaldırılmaktadır. Hukuk, bir yönüyle hayatın akışını geriden takip eder. Hüküm verebilmek için çoğu durumda sonuç beklenir. Bir yönüyleyse toplumsal sorunları öngörülerek hukuk eliyle alanın proaktif biçimde düzenlenmesi gerekir. Bu düzenlenme bir yanıyla hukukçuların ağırlıklı rol üstlendiği teknik bir uyuşmazlığın çözümü meselesiyken diğer yanıyla, toplumun tüm kesimlerinin katılımını gerektiren inşai bir süreçtir. Bu sebeple, hukukun reaktif bir karaktere indirgenmesi hiçbir toplumsal sorunun çözümüne katkı sunamayan kanıksanmış bir hatadır. Gereken, bütünlüklü bir perspektifle hukukun sosyal yapıyı kuşatabilmesi, hukuk ile sosyal yapı arasındaki etkileşimin daima sürdürülebilmesidir.

Binlerce yıldır süregelen farklı hukuk geleneklerinin neredeyse tümünde karşılaşılan sabitelerdir hukuka rengini veren. İlke ve prensipler, yaşanmışlıkla şeklini bulur. Suyun akışını bulduğu gibi. Adil yargılanma da hukukun kadim bir meselesidir. Yöntemler ve usuller farklılaşabilir. Değişmeyen, sosyal yapı içerisinde insan ilişkilerinde ortaya çıkan sorunların adaleti tesis edecek biçimde çözüme kavuşturulma zaruretidir. Bu sebeple, akışa yön veren sosyal gerçeklik kavranabildiği ölçüde hukuk toplumsal bir mesele olarak kavranabilir ve kendisine yüklenen adaleti tesis etme işlevini üstlenebilir. 

Adalete erişim teknik uzamda, adil yargılanma düzleminde ele alınır. Hukukun belki de en zor meselesi budur. Anayasamızın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı”, Türk hukuk sistemi içerisinde en çok ihlalin yaşandığı hak kümesini ifade eder. Adil yargılanma hakkı bağlamında; savunma hakkı tanınmaması, uzun yargılama ve tutukluluk süreleri, mahkemeye erişimin engellenmesi, mahkemelerin bağımsız ve tarafsızlığının sağlanamaması, gerekçeli karar hakkının yerine getirilmemesi ve yargılama giderlerinin mahkemeye erişimi kısıtlayacak düzeyde yüksek olması gibi sürüp giden pek çok farklı hak ihlali ortaya çıkabilmektedir. Çeşitlilikle birlikte adalete erişimde esasa ilişkin hatalı kararlar dışında yaşanan en temel problemlerin, yargılama süreleri ve yargılama giderlerine ilişkin olduğu görülmektedir. Yine mahkeme kararları arasında içtihat birliğinin sağlanamaması, öne çıkan bir başka adalete erişim sorunudur. İstikrarlı, öngörülebilir ve ulaşılabilir bir karar mekanizması olmadığında, her somut olay özelinde farklılaşan karar belirsizliği ortaya çıkar. Yalnızca fırsat bulabilene sunulan adalet hizmetiyse toplumsal güven duygusunu yıpratır.

İşte tam da bu nedenle toplumun tüm katmanlarına, tüm yönlerine temas eden devasa bir sosyal meseledir aynı zamanda adaletin erişilebilir olması. Dolaysıyla, yargı paketleri ve yasal düzenlemelerin yanı sıra sosyal politikaların tamamında adalete erişim bir öncelik olarak dikkate alınmalıdır.

Sorunun sosyal yönü fark edildiğinde gündem daha da farklılaşır. Raporda yer verildiği üzere sosyal, kültürel ve bölgesel farklılıkların göz ardı edilmesi de adalete erişimi engeller, kurumsal ve kültürel engellerin ortadan kaldırılmaması da. Yine, içinde bulunduğumuz internet çağında yaşanan yüksek hızlı dijital dönüşümün beraberinde getirdikleri de pek alâ adaletin erişilebilirliğine etki eder. Ya da standart uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yetersiz gelmesi nedeniyle bazen yeni icat olunan bazense eskinin hatırlanmasıyla ortaya çıkan yeni yöntemler, adalete erişimi kolaylaştırmak açısından kilit rol oynamaktadır. Baroların, kendilerinden beklenen sosyal rolü hakkıyla üstlenmemeleri de adaleti erişilebilir kılmaktan uzaklaştırır. Kişilerin makul sürede yargılanarak hukuk önünde sonuç elde edememeleri de sosyal barışı zedelemektedir.

Değinilen başlıklar etrafında bu yıl üçüncüsü hazırlanan İLKE Vakfı Hukuk Alan İzleme Raporu, hukukun yadsınan sosyal yönünü merkeze taşımaya çalışan bir çabanın ürünüdür. Önceki iki rapor gibi bu seneki çalışmada da, Türkiye’deki hukuk alanının genel görünümünün temel göstergeler vasıtasıyla resmedilmesi hedeflenmektedir. Raporda, 2021 yılından geriye doğru veriler ışığında bakan bir metot benimsenmiştir. Önceki yıllardan farklı olarak bu yılki raporda, “Adalete Erişim” sorunu merkeze taşınarak, veri temelli analizlerin tematik bir bütünlüğe kavuşturulmasına gayret gösterilmiştir. Bu minvalde, alanın uzmanları tarafından Türkiye’deki adalete erişim sorununun farklı yönlerine temas eden 6 adet ana bölüm ve 29 adet analiz yazısı kaleme alınmıştır.

Raporda, adalete erişim açısından tespit edilen sorun alanları ve çözüm önerilerinden öne çıkanlar şunlardır:

  •       Hukuk politikaları üretilirken, toplumsal yapı ve hukukun kültürle ilişkisi her zaman dikkate alınmalıdır. Adalete erişim, teknik bir hukuk sorunu olmanın ötesinde, sosyal yapının tüm unsurlarını etkileyen temel bir sorun alanıdır. 
  •       Hukuk sisteminin yapısal sorunları, FETÖ/PDY etkisi (ihraç edilen hâkimler nedeniyle oluşan sistemsel sıkıntı, yoğun soruşturma ve yargılama süreçleri gibi), pandemi koşullarının olumsuz yansımaları, gelişen dünya düzenine adaptasyon, siyasi ve bürokratik etmenlerin varlığı gibi hususların Türk yargı sistemine negatif etkiler bıraktığını söyleyebiliriz.
  •       Bir başka sistemsel sorun yargının iş yüküdür. İstinaf mahkemelerinin kuruluşunun kanun yolu uygulamasında, özellikle süre yönünden başlangıçta etkilerinin olduğu görülmüştür. Böylece Yargıtay ve Danıştay’da dava hem iş yükünün azaldığı hem de dava görülme sürelerinin kısaldığı genel bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak artmaya devam eden iş yükü sorunu, istinaf gibi yeni uygulamaların da bir süre sonra iş yükünü hafifletmek yerine artırma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır.
  •       Hukuki mekanizmalara başvuruda ekonomik durum gözetimi etkin bir şekilde kullanılmalıdır. Örneğin, yargılama harçları sembolik oranda tutulması adalete erişime katkı sunar. Veya yargılamanın her aşamasında başvurulabilen ücretsiz tercümanlık hizmeti adalete erişimi kolaylaştırır. Ya da adli yardım taleplerinin kabulü halinde dava sonunda aleyhe çıkan hükme rağmen ücret istenmemesi gerekir.
  •        Adalete erişimde ücretsiz (kamu tarafından ücreti karşılanmış) avukatlık hizmetinin daha etkin bir hale getirilmesi gerekmektedir. Ulaşılabilirliği ve kalitesi arttırılmış bir avukatlık hizmetinin tesisi önemlidir.
  •        Yargılama sürelerinin kısa tutulması konusunda gerekli tüm koşulların oluşturulması gerekmektedir. Bu konuda çıkarılan yasal düzenlemelerle her ne kadar ‘hedef süre’ uygulanmasına geçilmişse de mahkemelerin mecburi olmayan bu hedef süre uygulamasına riayetinin koşulları oluşturulmalıdır.
  •         Mülteci, sığınmacı ve yabancı karşıtlığına karşı ilkokuldan başlayarak eğitim-öğretimin bütün aşamalarında insan hakları eksenli bir müfredat oluşturulmalıdır. Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve barolar, hakkını bilen ve hem kendisinin hem bir başkasının hakkını savunan bir kamuoyu için birlikte çalışmalıdır.
  •        Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri daha da yaygınlaştırılmalıdır. Uzlaştırma müessesesinin etkinliği artırılmalı ve arabuluculuğun kapsamı genişletilmelidir. Ayrıca tahkim konusundaki farkındalığın daha da artırılması, özellikle ticari uyuşmazlıkların daha kısa sürede çözümüyle ekonomik hayata katkı sağlayacaktır.
  •        Dijitalleşme ile ilgili yoğun bir kanunlaştırma hareketi beklenmektedir. Bunun için çok ciddi bir çalışmanın yapılması gerekmektedir. Bugün dünyanın küçük bir köye dönüşü en çok da dijitalleşme üzerinden görülmektedir. Ancak ne olursa olsun toplumlar kendi iç dinamiklerini korumaktadırlar. Bu nedenle bilişim hukuku ile ilgili olarak yapılacak yasal düzenlemelerde Türkiye toplumunun yapısına dikkat edilmeli, kanunlaştırma hareketleri de bu hususlar muvacehesinde yapılmalıdır.

Hukukun reaktif bir karaktere indirgenmesine yönelik kanıksanan hatayı aşabilmek için, hukuk alanının toplumsal bileşenleriyle birlikte ele alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye’de ne yazık ki buna yönelik çalışmalar istenen düzeyde değildir. Herkes tarafından hissedilen sorunların adı yeterince iyi konulamamaktadır. Bu maksatla, dağınık haldeki veri ve bilginin, hissedilenin ötesine geçerek fark edilen olabilmesi için raporumuz kamuoyu ve profesyonellerin ilgisine sunulmaktadır.