
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Devlet-Sivil Toplum İlişkisi Nasıl İlerleyecek?
Türkiye tarihi içerisinde sivil toplumu etkileyen pek çok olay bulunmaktadır. 2000’ler sivil toplum için bir rahatlama ve genişleme dönemi olmakla birlikte, 2010’lu yıllar ise gerilimli ve çalkantılı bir dönem olmuştur. 2010’lu yıllar dört ana etken ve dönüm noktası çerçevesinde ele alınmıştır. Bunlar 2010 anayasa değişikliği ve sivil topluma etkisi, toplumsal gerilimler ve sivil toplumun farklılaşan bölmeleri, 15 Temmuz darbe girişimi ve devlet- toplum münasebetlerinin değişimi ve küresel salgında sivil toplumdur.
2010 yılında yapılan anayasa değişikliği, toplumsal ihtiyaçları ve talepleri tatmin etmezken; özellikle devlet toplum münasebetlerinin rahatlaması ve sivil katılımı artırması açısından önemli bir etkisi bulunmaktadır. 2010 değişiklikleri ile birlikte yargının siyasal sistem üzerinde belirleyici bir güç olmasının dengelenmesi, siyasal alanın genişlemesi, sivil katılımın rahatlaması, bireysel hak ve özgürlük alanlarının nispi genişlemesi, önemli gelişmelerden olmuştur. Anayasa değişikliğinin beklentileri karşılamaması üzerine, 2011’de yeni anayasa yapım süreci başlamıştır. Bu süreçte halkın tüm kesimlerinin ve STK’ların yeni anayasanın oluşturulmasına görüşleriyle katkı sağlayabileceği katılımcı bir süreç oluşturulması oldukça önemlidir.
Toplumsal gerilimler incelendiğinde 28 Şubat süreciyle başlayan siyasal gerilimlerin sivil topluma yansımasının 2007 Cumhuriyet Mitingleri ile devam ettiği, Gezi Olayları ile birlikte de sivil toplumun farklı yüzlerinin ortaya çıktığı ve sivil toplumdaki ayrışmanın belirginleştiği görülmüştür. Son 10 yıl içinde Türkiye’de artan siyasal gerilimlerin de etkisi ile “yaşam tarzı sivil toplumculuğu” diye nitelendirilebilecek yeni bir eğilim meydana gelmiştir. Bu eğilim sosyal bir mesele veya siyasal katılım odaklı, STK’lardan ziyade sivil toplumu bir temsil alanı gibi değerlendirmektedir. Böylece sivil toplum, sembollerin çok fazla değer kazandığı ancak sosyal etkinin azaldığı bir alan hüviyetine bürünmektedir. Diğer bir ifadeyle, sivil toplum siyasal alana entegre olmuştur.
15 Temmuz darbe girişimi ile Türkiye’de devlet-toplum münasebetlerinin değişimi açısından bir alan ve fırsat vermiş olmakla birlikte sivil toplumun farklı kullanımlarını da göstermesi bakımından da bir etkisi olmuştur. Özellikle eğitim alanında örgütlenen ve sivil yapıları da kendisine paravan olarak kullanan örgütün bu yönelimi, sivil topluma dair güvensizlik oluşturmuştur. Bu güvensizlik pek çok alanda bürokrasinin alanını genişletmesini sağlamıştır. Günümüzde ise sivil toplum kuruluşları pek çok sosyal alandan çekilmektedir ve bu alanlar bürokratik aygıtlarca doldurulmaktadır.
Son on yıllık süreçte sivil toplumu makro düzeyde etkileyen son gelişme COVID-19 salgınıdır. Gönüllüler ile kurumlar arasındaki ilişkinin bu süreçte zayıfladığı görülmüştür. STK’ların işlerini uzaktan yapmakta zorlanmaları da faaliyetlerini durma noktasına getirmiştir. Salgın süreci ile devletin sivil topluma bakış açısı ortaya çıkmıştır. Sivil toplumun salgının oluşturduğu sorunları çözmek için paydaş olarak görülmesi yerine, kriz zamanlarda en erken vazgeçilen alan olması, devletin sivil topluma bakış açısını gösteren en önemli etmenlerden biridir. Önümüzdeki dönemde salgın sürecinin bir süre daha devam edeceği varsayılmaktadır. Bu kapsamda faaliyetlerini devam ettirmekte zorlanan sivil toplum kuruluşlarının devletle olan ilişkisi ve devletin sivil topluma bakış açısı kapsamında atılacak adımlar önem taşımaktadır.
Sivil Toplum Kuruluşlarında Niceliksel Artış Sürüyor
Sivil toplum kuruluşlarının sayısal seyri, rapor kapsamında dernekler ve vakıflar özelinde incelenmiştir. Derneklerin sayısal olarak artışı sürmektedir. Dernek türleri kapsamında ise “mesleki ve dayanışma dernekleri” sayısal sıralamada en üsttedir. Mesleki ve dayanışma derneklerini, spor ve spor ile ilgili dernekler takip etmektedir. Derneklerde çalışan profesyonel sayıları 2010-2019 yılları arasında incelendiğinde artış eğiliminde olduğu görülmüştür. Derneklerin profesyoneller için bir istihdam alanı oluşturması önemlidir. Profesyonel sayısındaki artışın yanında, gönüllü çalışan sayısında da artış bulunmaktadır. STK’ların gönüllülük temelli çalışan yapılar olmaları ve faaliyetlerini gönüllülerin katkısı ile sürdürmeleri nedeniyle gönüllü çalışan sayısı oldukça önemlidir.
Vakıflar; mülhak vakıflar, esnaf vakıfları, cemaat vakıfları ve yeni vakıflar olarak ele alınmıştır. Yıllara göre yeni vakıf sayılarının artmakta olduğu görülmektedir. Vakıf türleri kapsamında incelendiğinde, eğitim türünün en fazla olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Yeni vakıflardaki üye sayılarının gerçek kişiler kapsamında artış eğiliminde olduğu, tüzel kişilerin ise 2014-2016 yılları arasında azaldığı, 2016-2018 yılları arasında ise arttığı görülmektedir.
Vakıflar ve derneklerde yaşanan bu niceliksel artışın sürmesiyle birlikte, yeni istihdam olanakları ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte gelecek dönemlerde, kurumlar doğru istihdam politikaları uygulayarak hem gönüllüler hem de profesyoneller için yeni olanaklar oluşturabilirler. Bu niceliksel artış ile birlikte STK’lar için niteliksel gelişmenin de sağlanması oldukça önemlidir.
Rapor kapsamında; sivil toplum alanında yapılmış akademik çalışmalar, araştırmalar ve yayınlar da ele alınmış, Türkiye’de faaliyet gösteren araştırma merkezleri ve lisansüstü programlar paylaşılmıştır. 2020 yıl sonu itibariyle, 8 araştırma merkezi ve 4 lisansüstü program bulunmaktadır. Alanda yazılan tezlerin sayısı ise artmaktadır. Araştırma merkezleri ve lisansüstü programların sayısının gelecek dönemde artırılması hem sivil toplum kuruluşları için nitelikli çalışan ihtiyacının karşılanmasını hem de bu alana olan ilginin artmasını sağlayacaktır.
Sivil Toplum Kuruluşlarının Temel Meseleleri İncelenmeli
Sivil toplum kuruluşları ile ilgili yapılmış pek çok çalışma olmakla birlikte, bu kuruluşların sorunlarına yönelik yapılan çalışmaların azlığı dikkat çekmektedir. Bu rapor kapsamında tanım ve sınıflandırma, yönetim ve organizasyon, gönüllü ve profesyonel çalışma, mali sistemler ve STK hukuku meseleleri ele alınmıştır.
Tanım ve sınıflandırma meselesinde STK’ların farklı tarihsel, sosyal ve iktisadi yapıların içine gömülü oldukları için her toplumda farklı örüntülere ve işlevlere sahip olması öne çıkmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de STK için tanımlayıcı ögelerin başında hukuki statü gelse de, hem hukuki statü, hem de STK kavramının gündelik kullanımı bu olguyu derinlikli kavramaya ve tanımlamaya yetmemektedir. Dünyadaki sınıflamaları göz ardı etmeden Türkiye’deki sivil toplum alanının tarihsel geçmişi, toplumsal dinamikler, STK birikimi ve gelecek ihtiyaçları da dikkate alınarak sivil toplum kuruluşları alanının dış sınırları (kamu ve özel sektör) ve iç sınırları (çok farklı türler arasındaki farklar) ile bunlar arasındaki geçişimler göz önünde bulundurularak tanım ve tasnif çalışmalarının yapılması önerilmiştir.
Yönetim ve organizasyon meselesinde yönetim tarzı ve yetkinliği, organizasyonel yapılanma (örgütlenme), görev tanımları, organların uygun rol ve sorumluluklar üstlenmesi, iş süreçleri ve unvan kullanımı ele alınmıştır. Burada dikkat çekilmesi gereken husus, yönetim ve organizasyon konusunda standart çözüm önerileri oluşturmak yerine her kuruluşun faaliyet, ölçek, uluslararası faaliyet yürütme gibi farklı özelliklerine göre, yani kendi kurumsal yapılarına göre çözümler oluşturulmasıdır. Bununla birlikte güncel yönetim ve organizasyon yaklaşımları takip edilmeli, başka alanlardan iyi ve örnek uygulamalar bu kuruluşlara uyarlanmalıdır. Yönetim ve organizasyon kapsamında STK’ların yönetim kurulu, komisyonlar ve yönetim kadrolarının yapısı ve buralarda görev alacak kişilerin niteliği önemsenmelidir. STK’larda istişare ve ortak aklı harekete geçiren, katılımcılık ve sahiplenmeyi artıran yönetim tarzlarının uygulanması konusunda özen gösterilmelidir.
Profesyonel ve gönüllü istihdamı meselesi kapsamında ilk ele alınan mesele gönüllülüktür. Bu kapsamda katılım, algı, bağlılık, motivasyon, yönetim sorunu ve mevzuata ilişkin sorunlar bulunmaktadır. STK’larda kurum aidiyeti, gönüllü yapılan işle uzmanlık alanının uyumlu olması gibi uygulamalar yoluyla gönüllü motivasyonu artırılabilir. Ayrıca gönüllü yönetimi ve gönüllülükle ilgili yasal mevzuatın oluşturulması önemlidir. Profesyonel istihdamı kapsamında ise kurumların yapısal ve yönetsel alt yapısının profesyoneller için hazırlanması, profesyonellerin kuruma çekilebilmesi için özel çalışmaların yapılması hususları öne çıkmaktadır. STK’larda gönüllüler ile profesyonellerin birlikte ve uyumlu çalışmasını sağlama hususuna dikkat edilmelidir.
STK’larda mali sistem meselesi düzgün işleyen bir mali sistem olmamasından kaynaklanmaktadır. Sistemin işleyebilmesi için nitelikli insan kaynağı ile doğru mali kaynak planlaması ve yönetimi yapılması önerilmektedir. Sürdürülebilirlik ve olası kriz durumları için fon çeşitlendirmesi yapılması önemlidir. STK’lar sadece bağış alan yapılar olmaktan çıkarak, kendilerinin de kaynak ürettiği yapılar olmalıdır.
Son olarak STK hukuku meselesi kapsamında çözüm bekleyen bir dizi sorun bulunmaktadır. STK’lara ait düzenleyici bir çerçeve yasa bulunmaması, STK tanımlamasının net olmaması, STK alt türlerinin farklı bakanlık veya kamu kuruluşlarına tabi olmalarının getirdiği mevzuat farklılıkları, bağış ve yardımlar kapsamında iyileşmeye ihtiyaç olması bu kapsamda ele alınmaktadır. Sivil toplum kuruluşları için sivil hakları ve özgülükleri öne çıkaran ve bu kuruluşların gelişimine katkı sağlayacak bir çerçeve sivil toplum yasası gerekmektedir. Bu yasa Kalkınma Bakanlığı çalıştayında da ifade edildiği gibi STK’ların hukuki statüleri, kurumsal yapıları, finans kaynakları, faaliyetleri, kamu kurumları ve diğer yapılar ile ilişkileri ve iş birlikleri bütünsel bir yaklaşım ile ele almalıdır. STK’ların yasa yapım süreçlerinde sadece görüş bildiren taraf değil, aynı zamanda sürecin içinde etkin rol alan bir anlayışa geçmeleri gerekmektedir.
Sivil toplum kuruluşlarının bu ele alınan meseleler dışında pek çok farklı sorunları olabilmektedir. Bu kapsamda önemli olan sorunların doğru tespit edilmesi, kurumların neye ihtiyacı olduğunun bilinmesi ve doğru uzmanlar ile çözüm yoluna gidilmesidir.
2020’yi Bitirirken
2020 yılını bitirdiğimiz bu dönemde, sivil toplum kuruluşlarının salgının etkilerini normalleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Bu kapsamda daha uzun sürebilecek olan teknolojinin ve dijital imkânların sivil toplum kuruluşlarının iş yapış süreçlerine etkisi, salgın süreci ile birlikte hızlanmıştır. Faaliyetlerin sürdürmek isteyen STK’lar, etkinliklerini dijital platformlara taşımış ve buradan sürdürmeye başlamışlardır. Bu nedenle dijital imkânların kullanımı ve kurumlarla uyumlaştırılması oldukça önemli bir husustur. Gelecek yıllarda, ele aldığımız tüm bu başlıkların iyileştiği, daha güçlü daha aktif bir sivil toplum yapısının olacağını ümit ediyoruz.