BİR BAKIŞTA TÜRKİYE TOPLUMU

Sağlık

Türkiye’de sağlık sistemi bir yandan genişlemeyi sürdürürken bir yandan yapısal sorunlarını daha hissettirir hale geliyor. 2003’ten bu yana uygulanan Sağlıkta Dönüşüm reformları, sağlık hizmetlerine erişimi uzun yıllar kısıtlı kalmış geniş halk kesimlerini hekim, hastane ve ilaçla daha kolay buluşturmayı başarmakla birlikte sağlık sisteminin üstündeki iş yükünü ve özelleşmenin handikaplarını beraberinde getirdi. Çocuk nüfusu geniş ama aynı zamanda yaşlanan nüfusu da giderek artan bir ülke olarak Türkiye’nin sağlık hizmetleri alanında görünümü bu anlamda çelişkileri barındırıyor.

Esasen sağlık sisteminin hem işgücü hem harcama yönünden büyük yükünü halen daha kamu sırtlanıyor. Kamunun sağlıkta cari ve yatırım harcamalarının toplamı 2017’den bu yana 100 milyar TL’nin üstünde; hatta 2020’de 198 milyar TL ile rekor bir seviyeye ulaştı. Buna karşı özel sektörün sağlık harcamaları ise toplam içinde %21 oranında istikrarlı bir şekilde kaldı. Aynı durumu hastane sayısında da görüyoruz. 2010’dan bu yana toplam hastane sayısı görece küçük artışlarla da olsa artarken özel hastane sayısı %33-36 oranında seyrediyor. Benzer şekilde hekim sayısı 171 bini geçti ancak hekimlerin giderek daha azı, 2020 itibariyle %17,9’u özel sektörde çalışıyor. Bu oran 2002’de %15; 2010’da %20 idi. Kitlesel halde hekimlerin özel sektöre geçtiği söylenemese de özelde çalışan hekimlerin daha çok hangi branş ve kıdemlere göre dağıldığının araştırılması gerekiyor.

Diğer ülkelere göre sağlığa giderek daha az harcanan ve daha çok kamu hizmeti olarak erişilen güncel bağlamda sağlık hizmetine artan taleple hizmet arzı arasındaki denge önemli bir mesele. 2019’dan 2020’ye hekim sayısı tarihte ilk defa en hızlı artışı kaydetti ve 10 binden fazla arttı. Her yıl tıp fakülteleri 15 bin civarında mezun veriyor; mezunların %70’ten fazlası uzmanlık eğitimine yöneliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin orta vadede hekim, bilhassa uzman hekim işgücü ihtiyacını karşılayacağını öngörmek mümkün. Ancak mevcut durumda taleple arz arasında bir uyumsuzluk var; bin kişi başına düşen hekim sayısı bakımından Türkiye (2) bütün OECD ülkelerinin gerisinde (AB ortalaması 3,9; OECD ortalaması 3,6). Diğer yandan, yılda kişi başı hekime müracaat sayısı bakımından 2019 yılı için 9,8 ile OECD ortalamasının (6,6) hayli üstünde. Bir diğer ifadeyle hekim sayısı nüfusa göre son derece az olmakla birlikte hekime müracaat sayısının hayli yüksek olması sağlık hizmetlerinin her taraf için tatmini, kalitesi ve sürdürülebilirliği noktasında soru işareti oluşturuyor. Türkiye’nin on yıl içinde hekim sayısını iki katına çıkarması durumunda mevcut iş yükünden doğan birçok sorunun hafifleyeceği öngörülebilir.

Sağlık Bakanlığı 2021 istatistiklerini Kasım 2022 tarihi itibariyle halen açıklamadığı için bu bahiste son olarak salgının 2020 yılına etkisini değerlendirmek mümkün. Öncelikle salgın boyunca birçok Avrupa ülkesinde hastanelerde görülen dramatik manzaraların Türkiye’de görece daha az görülmesinin bir nedeni olarak bin kişi başına düşen yatak sayısının istikrarlı şekilde yükselmesi gösterilebilir. Bilhassa erişkin yoğun bakım yatağı bakımından Türkiye dünyada ilk sıralarda geliyor. Ancak salgın hem muayene hem ameliyat sayısında ciddi bir azalmaya neden oldu. Sağlık çalışanları için Covid-19 kliniği dışında yorucu iş yükünün hafiflemesi anlamına gelen bu azalma, hastalar için hayati önemde teşhislerin ertelenmesi, operasyonların geç gerçekleşmesi ve hatta buna bağlı dolaylı işlev, organ ve can kayıplarının artması demektir. Salgınla birlikte uygulanan kısıtlama politikalarının, sağlık hizmetine erişimi aşırı kısıtlayan taraflarının sonuçları bu anlamda araştırılmaya muhtaç.

2010’dan bu yana hem genç hem yaşlı intiharları sayısının belli bir aralıkta seyrettiği; anlamlı bir artma veya azalmaya sahne olmadığı söylenebilir. Salgının intihar oranlarını nasıl etkilediği ise hayati bir mesele olmakla birlikte bu konu TÜİK’in 2020 ve 2021 ölüm istatistiklerini muhtemelen önümüzdeki dönemde açıklamasıyla değerlendirmeye ancak uygun olacak. Bir o kadar önemli bir konu olan iş kazaları ve iş ölümlerinde durumun iç açıcı olmadığını söylemek gerekir. İşçi başına yaşanan iş kazası 2013’ten bu yana artış halinde. İş kazası sonucu ölüm sayısında da 2010’dan bu yana anlamlı bir azalma yaşanmadı. 2021’de 511 binin üstünde iş kazası yaşandı ve 1382 işçi iş kazası sonucu hayatını kaybetti. Sağlığa erişimin hastanede başlayıp biten bir şey olmadığı gerçeğinden hareketle iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapısal bir mücadelenin gerektiği açık.  


Kaynaklar: Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri, SGK İstatistikleri, TÜİK İntihar İstatistikleri
Not: Sağlık Bakanlığı 2021 İstatistik Yıllığı’nı henüz yayınlamadığı için ilgili veriler verilememiştir.




Bin Kişi Başına Düşen Hekim, Hemşire ve Yatak Sayısı (2010-2020)
Kaynak: TÜİK, Sağlık İstatistikleri



 Covid-19 Kaynaklı Toplam Ölüm Sayısı (Bin Kişi, Eylül 2021)
Kaynak: Our World in Data, Coronavirus Pandemic (COVID-19)



Covid-19 Vaka Sayıları (2020-2022)
Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı, COVID-19 Bilgilendirme Platform
Not: 3 aylık periyodlarla toplam vaka sayısı hesaplanmıştır



Covid-19 Yoğun Bakım Sayısı (2020-2021)
Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı, COVID-19 Bilgilendirme Platformu
Not: 3 aylık periyodlarla toplam vaka sayısı hesaplanmıştır