ÖĞRETMENLİĞİN DÖNÜŞÜMÜ
Lütfi Sunar
Prof. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Giriş: Meslekler ve Sosyal Konum
Meslekler toplumsal hayat içinde insanların konum ve davranışını çok yakından etkileyen önemli sosyal kurumlardır. Bu anlamda öğretmenlik mesleği hem geleneksel toplumlarda hem de modern toplumlarda çok önemli bir yere sahip. Geleneksel toplumda genellikle elitleri ve üst düzey insanları yetiştirmek görevini üstlenen öğretmenlik daha elit bir konuma sahipken modern toplumlarda üstlendiği bilginin aktarımı ve nesillerin hayata hazırlanması işlevi toplumsal tabana da yayılarak kritik olan konumunu sürdürüyor. Öğretmenler, temel sosyalleşmede üstlendikleri rol dolayısıyla bireylerin yaşamlarında en çok iletişim kurdukları kişilerdir. Bu anlamda insan hayatını ciddi bir biçimde etkileme potansiyeline sahiplerdir. Modern toplumun ilerleyen safhalarında okulda geçirilen sürenin artmasıyla birlikte insanların öğretmenle geçirdikleri süre de artıyor. Günümüzde Türkiye’de bir kişi ortalama 9 yıla yakın bir süreyi okulda geçiriyor. Bu sebeple insanlar öğretmenleri kendi hayatlarında ayrıcalıklı bir yere konumlandırıyor.
İnsanların yaşamının en önemli bileşenlerinden biri olan meslek, birey için gelir sağlamasının yanında, aynı zamanda statü kaynağıdır. Meslekler bireyin tavır, tutum ve davranışlarıyla beraber hayata bakışını etkiler. Mesleğin bireyin kimliğini ve kişiliğini şekillendirdiği, sosyal çevresini belirlediği ve topluma katılım biçimini sağladığı biliniyor. Mesleklerin toplumsal yapı içinde bir konumu ve rolü vardır. Türkiye’de mesleklerin sosyal konumuna odaklanan Sunar’ın (2020) araştırmasında mesleği elde etmek için gerekli eğitim süresi, meslekten elde edilen gelir, mesleğin sağladığı toplumsal fayda ve mesleğin sahip olduğu güç ve otorite etkenleri çerçevesinde şekillendiği bulundu. Meslekler aynı zamanda o meslekleri icra eden bireylerin hayatlarında önemli bir etken. Bireyler meslekleri aracılığıyla toplumda bir yer ve konum elde ediyorlar. Bu anlamda bazı meslekler icra ediliş biçimleri ve görünürlükleri ile o mesleği icra edenlerin sosyal çevresini tam anlamıyla belirleyebilir. Özellikle rutini çok fazla olan meslekler, özel uzmanlık gerektiren meslekler, yalıtık bir ortama sahip meslekler, güç ve otorite meslekleri ve üniformalı meslekler bireylerin sadece toplumdaki konumunu değil aynı zamanda kimlik ve kişilik oluşumunu da çok ciddi bir biçimde etkiliyor.
Öğretmenliğin Sosyal Konumunun Arka Planı
Öğretmenlik hem uzun bir tarihsel geçmişe hem tanımlanmış yerleşik bir kimliğe hem de gündelik hayat içinde ayırt edici bir davranış koduna sahip. Bu hususiyetleri dolayısıyla öğretmenliğin mesleki kimliği hayli belirgin. Dolayısıyla hem toplumun öğretmenleri meslekleriyle algılaması hem de öğretmenlerin kendilerine dair bir öz bakışın şekillenmesi bakımından öğretmenlik etkin ve belirleyici bir meslektir.
Öğretmenlik sosyal konumu ve icra ediliş biçimindeki rutinizasyon dolayısıyla belirgin ve kesin hatlara sahip bir mesleki kimliğe sahiptir (Özdemir, 2010). Öğretmenlik mesleği, öğretmenlerin davranış ve kişiliklerini etkileyen bir sosyal algı dünyası ile kuşatılmıştır. Sosyal beklentiler ve yüklenen anlamlar öğretmenlerin mesleğine bakışını etkilemekte ve meslekleri ile özdeşleşmeye istekli kılmaktadır. Bu bağlamda öğretmenler sosyal hayatta “bir öğretmen olarak” yaşamalarını temin eden güçlü bir mesleki kimliğe sahiptir.
İslam kültüründe öğretmenliğin “peygamber mesleği” olarak görüldüğü biliniyor. Osmanlı toplumunda elitlerin yetiştirilmesi işlevini üstlendiği için öğretmenlik saygın bir konuma sahipti. Modern Türkiye’de öğretmenlik mesleği aynı zamanda uzunca bir süre devlet erkini kullanan ya da devlet erki ile ilişkili bir meslek olarak görüldü. Bunu mesleğin tanımlandığı 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesinde açık bir şekilde görebiliriz. Burada öğretmenlik “devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği” olarak tanımlanıyor. Bu görev Türk modernleşmesinin eğitime ve okula yüklediği misyonla yakından ilişkilidir. Türk modernleşmesi eğitimi ve okulu toplumu modernleştirecek temel araçlar olarak ve öğretmeni de bu anlamda bu özel görevi üstlenmiş neferler olarak konumlandırıyor. Bu bakımdan öğretmenin kimliği sahip olduğu bilgi ve becerilerin yanı sıra temsil ettiği ideolojik ve siyasi konumla da ilişkili olagelmiştir. Her ne kadar bu misyon ve yüklenen anlam zamanla zayıflasa da bu tarihsel miras öğretmenliğin sosyal konumunu etkilemeye devam etti.
Öğretmenlerin eğitim, gelir ve bilgi düzeyleri uzunca bir zaman toplumun diğer kesimlerinden daha yüksek olmuştur. Dolayısıyla toplumun büyük bir kesimi için öğretmenlik ulaşılmak istenen bir cazip bir meslek haline getirmiştir. Bu anlamda Turan (2017) ve Özpolat’ın (2002) belirttiği gibi öğretmenlik mesleği genellikle alt ve orta sınıf kökenli kişiler tarafından bir sosyal hareketlilik ve konum kazanma imkanı olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’de uzunca bir süre kendine benzer diğer mesleklere göre daha kısa bir eğitimle elde edilen öğretmenlik alt sosyoekonomik gruplar için daha erişilebilir olması söz konusudur. Bu anlamda öğretmenlik mesleği bu taşıyıcı ve konum sağlayıcı etkisinden ötürü de saygın bir sosyal konuma sahip olmuştur. Öte yandan günümüzde yükseköğretimin yaygınlaşması, ücretlerdeki farklılaşma, ücretli öğretmenlik gibi etkenlerle öğretmenlik mesleğine dair yaklaşım değişmiştir. Fakat durum böyle olsa da mesleğe geçmişten gelen güçlü bakış ve mesleki itibar dolayısıyla cazibesini tamamen yitirdiğini söylemek yanlış olacaktır.
Öğretmenliğin Sosyal Konumunda Değişim Seyri
Meslekler de diğer tüm sosyal olgular ve yapılar gibi değişkendirler. Öğretmenlik mesleğinin statüsü de hem toplumlar arasında hem de dönemsel olarak değişebilmekte. Örneğin, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanıyla başlayan modernleşme sürecinde öğretmenlik mesleğinin devlet ideolojisini yaygınlaştırma, modernleşmeyi halka götürme ve yeni oluşan ulusal kimliği benimsetme gibi önemli rol ve görevleri söz konusu. Tarihsel olarak toplumda gömülü olarak kabul edilen medreselerin ve ulemanın da saygın sosyal konumunu devralan öğretmenlik mesleğinin sosyal statüsü yüksektir. Bu noktada toplumun kırsal bir karaktere sahip olması da önemlidir. Kırsal toplumsal yapıda öğretmen dışarıya açılan yegane kapı ve bilgi kaynağıdır ve bu yönüyle önemlidir. Öte yandan Türkiye’de özellikle 1950’lerden itibaren uzunca bir süre eğitim toplumsal hareketliliğin esas kaynağı olmuştur. Bireylerin sosyal kökenlerinden daha yukarıdaki sosyal konumlara erişmelerinde eğitim başat etkenlerden birisi olagelmiştir. Bu sebeple de öğretmen bireyleri düşük konumdan alıp yükselten önemli bir aktör olarak görülmüştür. 1980’lerden sonra kentleşme, ekonominin değişen örüntüleri ile birlikte ve daha da önemlisi eğitimin yaygınlaşıp ayırt edici bir unsur olmaktan çıkmasıyla birlikte öğretmenliğin sosyal konumunda dalgalanmalar yaşanmaya başlanmıştır. 1980 sonrasında bütün beyaz yakalı memur işlerinde olduğu gibi öğretmenlerin de gelirleri düşmüştür. Bu düşüş geçmişle kıyaslandığında büyük bir kayıp olmakla birlikte dönem boyunca diğer mesleklerle kıyaslandığında öğretmenliğin yine de rahat, temiz ve garantili bir iş olarak görülmesine de engel teşkil etmedi. 2000 sonrasında hem bilgi toplumunun getirdiği tehditler hem de meslek için gerekli eğitimi aldığı halde istihdam sıkıntısıyla öğretmen olamayan kişilerin sayısının artması da öğretmenlik mesleğinin konumunu sorgulanabilir hale getirdi. Öte yandan son yıllardaki dijitalleşme, mesleğin icra edildiği bağlamların çeşitlenmesi ve ücretli öğretmenlik konusu da öğretmenliği ciddi bir biçimde tehdit eden dış koşullar arasında yer alıyor. Bir mesleğin toplumdaki konumunu etkileyen önemli hususlardan birisi de o mesleğin sayısı ve yaygınlığıdır. Mesleğin sayısı ve yaygınlığı arttıkça sosyal konumlarındaki ayırt edicilik düşmektedir. Taner ve Başal’ın (2009) araştırmasına göre verilerine göre ilköğretimde öğretmen sayısı 1923 yılında 3 bin 61 iken, 1950’de 34 bin 822, 1980’de 208 bindir. Günümüzde bu sayı 1 milyon 201 bin 138’e ulaştı. Türkiye nüfusunun artışı ile kıyaslandığında öğretmenlik mesleğinin önemli ölçüde yaygınlaşan bir meslek olduğunu görmekteyiz. Bu elbette mesleğin sosyal konumunu etkileyen bir etkendir. Ancak meslekler gibi köklü sosyal kategorilere atfedilen anlamların daha yavaş değiştiği düşünüldüğünde bugün bile öğretmenliğe yüklenen anlam ve atfedilen sosyal rollerde halen öğretmenlerin sayısının düşük olduğu dönemdeki niteliklerin belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.
Bir mesleğin sosyal konumunu belirleyen önemli unsurlardan birisi de o mesleği elde etmek için gerekli olan eğitim veya talim süresidir. Öğretmenlik uzunca bir süre yüksek konumuna rağmen lise eğitimi ile elde edilen bir meslek olarak aslında kolay erişilen bir meslek olmuştur. Öğretmen yetiştirme işlevini sürdüren İlköğretmen Okullarının öğrenim süresi, 1924’te 5 yıldı. 1932’de bu süre ilk üç yılı ortaokul, ikinci üç yılı mesleki eğitim programı olmak üzere 6 yıla, 1970’te ise 7 yıla çıkarıldı. Öğretmenliğin yükseköğrenim mezuniyet şartı olan bir mesleğe dönüşümü 1973 yılında gerçekleşmiştir. 1989’da ise öğretmen yetiştiren bütün yükseköğretim kurumlarının öğretim süresi en az lisans seviyesine çıkarılmıştır. Görüldüğü üzere aslında öğretmenliğe erişim gittikçe zorlaşmış ve öğretmen olabilmek için gerekli eğitim süresi gittikçe daha fazla olmuştur. Bunun mesleğin statüsü üzerine olumlu yansımaları olması beklenir. Ancak diğer etkenlerin değişimi ile (gelirin düşüşü, sayının artması, güç ve otoritenin azalması gibi) 1970’lerden itibaren öğretmenlik mesleğinin toplumsal konumunu zayıfladığına dair kanaatler mevcuttur.
1970’li yıllardan sonra Türkiye’deki hızlı toplumsal değişme ve sanayileşme ile mesleğin saygınlığı giderek azalmaya başlamıştır (Erden Ayhün, 2013). Türkiye Cumhuriyeti’nin erken dönemlerinde diğer memurlarda olduğu gibi öğretmenlerin de sosyo-ekonomik düzeylerinin yüksek tutulduğu ve öğretmenlere fazlasıyla önem verildiği görülmektedir. Buna karşılık Türkiye’de, özellikle son 40 yılda öğretmenlik mesleği ve öğretmenlerin toplumdaki öneminde bir aşınma gözleniyor. Öğretmenlik mesleğini ve öğretmenlerin toplumdaki yerini tarihsel-toplumsal bağlamı içinde saptamaya çalışan Özpolat’ın (2002) araştırmasında elde edilen bulgular öğretmenlerin %83,9’unun toplumsal statülerinin gittikçe düştüğünü belirttiklerini gösteriyor. Bunun yanı sıra Aydın, Demir ve Erdemli’nin (2015) ve Aydın, Canavar ve Akkın’ın (2018) çalışması da benzer bir bulguyu ortaya koyuyor.
Aydın, Demir ve Erdemli’nin 2015 yılında yürüttükleri araştırmaya göre öğretmenler mesleklerini düşük statülü bir meslek olarak görüyor. Öğretmenler, zaman içinde mesleki statülerini kaybetmelerinin ana nedeninin üst yönetimin tutumu ve öğretmen yetiştirme sisteminin düşük nitelikli olması ile şekillenen eğitim sisteminden kaynaklandığına inanıyorlar. Araştırmaya katılan öğretmenlere göre geçmiş yıllara göre sosyal statü düşüklüğünün en dikkat çeken göstergesi öğretmenlere olan saygı ve güvenin azalmasıdır. Öğretmenlerin statülerine ilişkin bakanlıktan beklentileri, öğretmenleri koruma ve destekleme, öğretmen ücretlerinin iyileştirilmesi ve çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesi konularının merkezinde yer alıyor. Bu araştırma aynı zamanda öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsünü diğer mesleklere göre düşük olarak algıladığını gösteriyor. Bu anlamda aynı araştırma öğretmenlerin yarısından fazlasının mesleğin düşük statü olarak algılanmasının mesleki performanslarını olumsuz etkileyeceğine de inandıklarını gösteriyor. Bu araştırma bulgularından hareketle öğretmenlik mesleğinin sosyal konum kaybının mesleği icra edenler tarafından önemli ölçüde fark edildiğini görmek mümkün.
Kaynak: Türkiye Mesleki İtibar Araştırması, 2020
Sonuç ve Değerlendirme
Öğretmenlik mesleki ve sosyal itibarı yüksek olan bir meslektir. Özellikle elde ettiği gelir ve sahip olduğu otorite ve güç düzeyi düşünüldüğünde öğretmenliğin tüm dünyada benzer mesleki gruplara kıyasla daha saygın bir konumda olması söz konusu. Ancak aynı zamanda bu konumun zedelendiği ve mesleğin itibar kaybı yaşadığı yönünde soru işaretleri de mevcuttur. 2015 yılında yürüttüğümüz ilk Mesleki İtibar Araştırması’nda öğretmenlik 80,98 puan ile 4. sırada yer almaktaydı. Ancak yukarıda bahsedildiği gibi son yıllarda meslekle ilgili dahili ve harici gelişmelerin mesleğin sosyal konumunu yıprattığını 2020 yılında gerçekleştirdiğimiz ikinci araştırmada görüyoruz. Bu araştırmaya göre öğretmenlik 2,79 puan kaybıyla 78,19 mesleki itibar puanına sahipti. Bu puanla birlikte öğretmenlik mesleki itibar skalasında 10 sıra gerileyerek 14. sırada yer aldı. Aslında bu düşüş aradan geçen beş yıllık dönemde mesleğin çalışma koşulları ve diğer niteliklerinde uzun yıllar boyunca gerçekleşen değişimin fark edilmesi ve mesleğe bakışa yansıtılması söz konusu oldu.
- Öğretmenlik mesleği de devlet memurluğuna dahil olması nedeniyle güvenli sayılan ancak aday öğretmenlik, ücretli öğretmenlik gibi uygulamalarla bu güvenin aynı zamanda aşındığı bir meslek olmaya başladı.
- Atanamayan pedagojik formasyon mezunlarının çokluğu, özel sektörde güvencesiz koşullarda istihdam öğretmenliğin tarihsel imaj ve itibarını sarsan bir etki oluşturuyor.
- Son on yılda nitelik gerektirmeyen işler ile beyaz yakalıların iş gelirlerinin arasındaki farkın sürekli azalması, kamu dışında asgari ücrete yakın düzeyde çalışan öğretmenlerin durumu, öğretmenlerin gelir kaybı yaşadıklarını ve hak ettikleri karşılığı alamadıklarını ortaya çıkarıyor.
- Öğretmenliğin, iş kazaları veya riskli işlere göre “temiz” ve “güvenli” meslek olması, kısa çalışma sürelerine sahip olması, uzun tatil süreleri ve çalışma günlerinin değiştirilmesi hususlarında esneklik tanıması da halen talep gören bir meslek olmasına yol açıyor.
- Öğretmenlik mesleğinin hem sosyal fayda sağladığı hem toplumda takdir gördüğü hem de kişilerin değerleri ile uyumlu olduğu da görülüyor.
- İş yükü ağır, çok mesai gerektiren, az kazançlı işlerin yaygın olduğu toplumumuzda öğretmenliğin düşük stresli, bol izin ve tatil sürelerine ve uygun bir çalışma ortamına sahip olması ile iyi niteliklere sahip bir iş olduğu düşünülüyor.
- Öğrencilerin hayatlarına temas etme, hayatlarındaki değişime yakından tanık olması açısından öğretmenlik başarı hissiyatı verirken uzun vadeli sonuçların ve yapıcı değişimlerin olmaması öğretmenlerin motivasyonunu düşürüyor.
- Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik kademelerinin sisteme dahil edilmesi meslek içinde yükselmeye imkan vererek öğretmenlerin uzun vadede mesleki kariyerlerini planlamalarında teşvik edici bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
- Öğretmenliğin belirlenmiş koşullar ve sınırlar içerisinde icra edilmesi, öğretmenlerin başlangıçtan itibaren zamanla mesleklerini daha az ilginç bulmalarına ve rutine bağlı kalmalarına yol açıyor, bu da kişisel gelişimlerini engelleyen önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.
- Genel olarak belirtmek gerekirse, öğretmenlik “iyi bir iş” tanımına çok büyük ölçüde uyuyor. Ancak belirtilen aşınmalar ve kendisi ile rekabet eden diğer bilgiye dayalı mesleklerin yükselmesi neticesinde mesleki itibarını kaybetmeye meyyal bir meslek.
Öneriler
- Eğitim fakültelerinin ve bölümlerin kontenjanları, pedagojik formasyon uygulamaları talep ve ihtiyaca göre yönetilmeli.
- Öğretmelerin gelir düzeyi yükseltilmeli ve hak ettikleri geliri elde etmeleri sağlanmalı. Bunun mesleğe olan talebi ve iş motivasyonunu da doğrudan etkileyeceği unutulmamalı.
- Ücretli öğretmenlik uygulaması tekrar gözden geçirilmeli ve bu hususta alternatifler üretilmeli.
- Kamuda çalışma sürelerine ilişkin bir düzenleme gerekmezken özel kurumlarda çalışma süreleri ve günleri denetlenmeli. Benzer şekilde tatil ve izin günleri de kamudan ziyade özel okullar ve dershanelerde denetlenmeli ve uzun çalışma saatlerine karşı önlem alınmalı.
- Uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik kademeleri sürdürülebilir olmalı. Bu uygulamanın iş tatmini ve kariyer sürecinde uzun vadede olumlu yansımaları olacak ve öğretmeleri daha dinamik hale getirecektir.
- Öğretmenler dijital dönüşüme entegre edilmeli. Özellikle öğretmenlerin %40’ına tekabül eden 40 yaş üstü öğretmelerin dijital öğrenme süreçlerine dahil olması ve bunları işlevsel olarak kullanması önemlidir. Bu nedenle meslek içi eğitimler düzenlenmeli ve öğretmenlerin eğitim sürecinde dijital teknolojilere adaptasyonları sağlanmalı.
- Öğretmenlere müfredat dışı serbest öğretme ve etkileşim metotları tanınmalı ve buna alan açılmalı. Bu durum öğretmenlerin bireysel becerilerini geliştirdiği gibi meslekte kısıtlanmış olma hissini ve dinamizmi kaybetme riskini azaltacaktır.