Uzman Görüşü

MEB’in 2020 Performansı Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

Mustafa Gündüz

Sadece MEB’in 2020 faaliyetlerine değil, hayatın tamamına damga vuran ve bir anlamda tarihin seyrini değiştiren gelişme kuşkusuz küresel COVID-19 salgını oldu. MEB 2018’de hayli iddialı bir şekilde 2023 Eğitim Vizyonu belirlemiş olsa da 2020 başlarında kendini hissettiren salgın, sadece geleceğe dair planları değil, yerleşik düzen ve işleyişi de altüst etti. Mart 2020’de bütün eğitim kademelerinin ilk olarak kısa süreli tatil, ardından uzaktan eğitim, sonra da kısmen hibrit eğitim kararı alması; iki yüz yıllık modern eğitim tarihinin en önemli kırılma ve değişim noktalarından biri oldu. 


MEB, kısa süreli şokun ardından senelerdir yeterince ciddiye alınmayan uzaktan eğitim proje ve uygulama araçları olan FATİH, EBA ve TV eğitim programlarını hızlıca devreye soktu. Olağanüstü merkeziyetçi bir zihniyetle, gönüllü öğretmenler ve teknik personelin özverili gayretleriyle birkaç ay içinde şaşkınlığını büyük ölçüde atan MEB, yapısal sosyoekonomik eşitsizliğin ve teknik/ teknolojik altyapı eksikliğinin farkına vardığında elinden bir şey gelmediğini anlayabildi. Buna karşın, dünyanın diğer pek çok ülkesiyle karşılaştırıldığında EBA’nın ve uzaktan eğitimin en azından merkezi bölgelerde fark yaratacak başarı sağladığı söylenebilir. Küresel salgın felaketi karşısında okulların açılması, kapanması, sınavlar, notlandırma, sınıf geçme vb. pedagojik ve bürokratik karar süreçlerinin çoğu kere MEB’i aşan siyasal iktidar tercihleriyle belirlendiği algısı kamuoyunda kesinlik kazandı. Köy okullarının eğitime yüz yüze devam etmesi, anaokullarının ve kreşlerin tam zamanlı eğitim yapması gibi konuları pedagojik gereklilik, bireysel ihtiyaç ve risklerden ziyade; siyaset ve iş dünyasının tercihleri tayin etti. Bu pratik, eğitimin ne denli manipülatif bir araç olarak görülmeye devam ettiğini göstermesi bakımından anlamlı olmuştur. 


Bütün risklere rağmen LGS, YKS ve ALES gibi merkezi sınavların kaosa fırsat verilmeden yapılması, gerekli öğretmen atamalarının sağlanması ve 500 binin üzerinde öğretmene büyük bir mali ve idari yük altına girilmeden hizmet içi eğitim verme hamlesi, MEB’in başarı hanesine yazılabilecek gelişmelerdir. Keza, MEB’in geleneksel pedagojik formasyon uygulamasını -her ne kadar kesin bir çözüm üretmeden ve geleceği muğlak olsa da- kaldırması ve iç bünyesinde eğitim verme kararı öğretmen yetiştirme sürecinde anlamlı bir gelişmedir. Buna paralel olarak YÖK’ün eğitim fakültelerinin programlarını belli standartlar gözeterek değiştirmesine imkân tanıması da 2020 hanesinin önemli gelişmeleridir. Öğretmen yetiştirme ve formasyon meselesinde MEB ve YÖK arasında gerekli kalıcı, bilimsel koordinasyonun yokluğu bu sorunların devam edeceğinin de bir belirtisidir. 


TIMMS, PIRLS, PISA gibi Türkiye’nin yüzünü bir türlü güldürmeyen uluslararası sınavlarda ilk defa TIMMS-2019’da anlamlı bir başarı elde edildi ve Türkiye 1999’dan beri en yüksek performansını yakaladı. Bu başarının konjonktürel olmayıp ne kadar sağlam temellere dayalı olduğu elbette ilerleyen senelerde görülecektir. Başta yeni mesleki ve teknik okulların açılması olmak üzere; mevcutların programında yapılan yenileşme, geliştirme, iş dünyasıyla iş birliği ve meslek edindirme başarısıyla vadettiği gelecek, anlamlı, başarılı bir performanstır. Öte yandan, özel okulların pedagojik denetiminden ücretlendirilmesine ve devlet katkı payına varıncaya kadar öncelikle hizmet alanları memnun edebilecek alternatiflerin üretilememesi eğitim sisteminin kronik meselesinin devam ettiği anlamına gelmektedir. 


Küresel salgın, eğitim sistemini bir yönüyle geleneksel kodlarına daha sıkı sarılmaya iterken öte taraftan öğrenme ve öğretme sürecinin zaman ve mekân bağlamında tümüyle değiştiği dünyanın yeni gerçekleriyle yüzleşmeye mecbur etmiştir. 2020, MEB’in iki sene önce açıkladığı eğitim vizyonu belgesini mücbir sebeple rafa kaldırırken gerçekleşmesi zor hedefler için iddia sahiplerine geçerli bir mazeret hakkı da sunmuş oldu.