ANALİZ YAZILARI
Emrullah Aydın
Büyümenin nispeten yüksek seyrettiği 2022 yılı genel itibariyle istihdam ve işsizlik rakamları açısından pozitif bir yıl olmuştur. İstihdam 30 milyonun üzerine çıkarak en yüksek düzeyine ulaşmıştır. İşsiz sayısı ise 3.5 milyon kişi ile salgın öncesi dönemi yakalamıştır. 2022 yılında, bir önceki yıla göre işgücündeki 2.1 milyon kişilik artışa karşılık 1.87 milyon ilave istihdam oluşturulmuştur. Bu durum 2022 yılında işsizlik oranlarının düşüşüne katkı sağlamıştır.
Büyüme ve istihdamdaki artışa bağlı olarak düşen işsizlik oranları, 2022 yılı sonunda yüzde 10’nun biraz üzerinde gerçekleşmiştir. Buna karşılık genç işsizlik oranı hâlen yüzde 20’ye yakın, geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 20’nin üzerindedir. İşsizlik oranları aylar itibariyle incelendiğinde, işsizliğin yüzde 12,1 ile ocak ayında en yüksek, yüzde 9,7 ile haziran ayında en düşük olduğu görülmektedir. İşsizlik oranlarında yaz aylarında meydana gelen düşüşte tarımsal istihdam ile yoğun geçen turizm sezonu etkili olmuştur. Ağustos ayı itibariyle aylık işsizlik oranları, tek haneli düzeyde yatay bir seyir izlemiştir. Yanı sıra geniş tanımlı işsizlik oranının son çeyrekte yeniden artışa geçtiği gözlemlenmektedir. Son çeyrekte yavaşlayan büyümenin bu durum üzerinde etkili olduğu değerlendirilmektedir.
Sektörel bazda istihdam rakamları incelendiğinde, tarım dışı sektörlerde istihdamın bir önceki yılın aynı çeyreğine göre arttığı görülmektedir. Bunun yanında 2022 yılında istihdam, tarım ve inşaat sektörlerinde uzun dönem ortalamasına yakın bir seyir izlerken sanayi ve hizmetler sektöründe tarihin en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Böylece istihdamda hizmetler sektörü yüzde 56 ile lokomotif sektör olmaya devam etmiştir. Onu yüzde 21 ile sanayi, yüzde 17 ile tarım ve yüzde 6 ile inşaat sektörü izlemiştir. Uzun dönem ortalamaları dikkate alındığında inşaat gibi verimliliği düşük sektörlerdense sanayi sektöründe istihdamın artması olumludur.
İstihdam ve işsizlik rakamlarındaki olumlu gelişmelere karşılık işgücü ödemelerinin GSYH içindeki payı son dönemlerde azalan bir seyir izlemektedir. Gelir yöntemiyle GSYH bileşenlerinin gayri safi katma değer içerisindeki paylarına bakıldığında 2016 yılında iş gücü ödemelerinin, diğer ifadeyle emeğin payı yüzde 31,9 iken 2022 yılı 2. çeyreğinde bu oran yüzde 22,6’ya kadar gerilemiştir. İlgili pay asgari ücrete yapılan ara zamla 3. çeyrekte yüzde 23,7’ye yükselmesine karşın geçmiş dönemlere kıyasla oldukça düşük bir düzeydedir. Aynı dönemde sermayenin veya şirketlerin GSYH’den aldığı payı gösteren “net işletme artığı/karma gelir payı” ise yüzde 41,8’den yüzde 49,3’e yükselmiştir. Bu durum son yıllarda büyümedeki artıştan sermeye kesiminin, emek geliri elde edenlere göre daha fazla pay aldığını göstermektedir. Diğer ifadeyle ücretli çalışanların milli gelirden aldığı pay azalmaktadır. 2022 yılında yaşanan yüksek enflasyonun, emek geliri elde edenlerin büyümeden aldıkları payın azalmasında etkili olduğu değerlendirilmektedir.
Türkiye’de 2022 yılı, yüzde 5 düzeyindeki büyümeye bağlı olarak istihdamın arttığı, işsizliğin azaldığı bir yıl olmuştur. Sektörel bazda değerlendirildiğinde sanayi üretimindeki artış, sanayi sektöründeki istihdamın artışına katkı sağlamıştır. Turizm sektörü açısından 2022 yılı, ziyaretçi sayılarının salgın öncesi döneme yaklaşmasıyla canlı bir yıl olmuştur. Bu durum hizmetler sektöründeki istihdam artışını olumlu etkilemiştir. Toplam istihdam 30 milyonu aşarak tarihin en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Söz konusu gelişmelerle 2022 yılı Ocak-Kasım döneminde işsizlik oranı yüzde 10,5 olarak gerçekleşmiştir.
2022 yılı istihdam ve işsizlik açısından pozitif bir yıl olmasına karşın yıl boyunca oldukça yüksek seyreden enflasyon satın alma gücünü düşürmüş, bu durum özellikle alt ve orta gelir grubunu olumsuz etkilemiştir. Nitekim yüksek enflasyon nedeniyle iş gücü ödemelerinin GSYH içindeki payı önemli ölçüde azalmış, sermaye kesiminin payı ise artmıştır. Bu gelişme özellikle sabit gelirlilerin büyümeden yeterli düzeyde pay alamadığının bir göstergesidir. Netice itibariyle yüksek enflasyon ve iş gücünün milli gelirden aldığı paydaki düşüş, istihdam artışının refah artışına dönüşmesini engelleyen bir kısıt olarak karşımıza çıkmaktadır.