GENEL SONUÇLAR

Öğretmenliğin sürekli dönüşen bir uzmanlık alanı olduğunu iddia etmek abartılı bir iddia değildir. Bununla birlikte bazı tarihi dönüm noktaları olduğunu da kabul etmek gerekir. Covid-19 salgını da bu tarihi dönüm noktalarından biri olarak, öğretmenlik mesleğinin tanımı ve pratikleri üzerinde derin etkiler bıraktı.

Bugün itibariyle salgın öncesi dönemle kıyasla gözle görülür bir dönüşümden bahsetmek zor olsa da salgının yol açtığı hayatın bütün alanlarına sirayet eden derin dönüşüm dalgası, daha muhafazakar olan eğitim olgusunu ve kurumlarını da dönüştürecek. Bu dönüşümün parametrelerini ve etkilerini anlamaya çalıştığımız bu dosyadaki analizler sonucunda aşağıdaki çıkarımları yapmak mümkün:

  • Öğretmenlik teknik bir göreve dönüşüyor. Geleneksel olarak kuramsal, ideolojik ve politik bir görev olarak tanımlanan öğretmenlik daha liberal bir yapıya evriliyor. Diğer taraftan alan uzmanlığından teknisyenliğe, entelektüel yetkinliklerden teknik becerilere doğru dönüşüyor.
  • Öğretmenlik kimliksizleşiyor. Özellikle alım gücünün düşmesi, rekabet ortamının artması, sosyal hayatın karmaşası içinde insanların atomize olması, öğretmenlik için de bir karakter aşınmasına yol açıyor.
  • Öğretmenlik, piyasadaki diğer mesleklerden ayrışıyor. Her geçen gün dönüşen dinamik iş piyasası içinde öğretmenlik mesleği, muhafazakar yapısı, çocuk ve gençlerle olan irtibatı sebebiyle rekabetten uzak hayat algısı ve nispeten sabit gelirliliği çağrıştırması bakımından diğer mesleklerden ayrışan ve dolayısıyla diğer alanlara geçişi olmayan ya da çok zor olan bir meslek olarak görünüyor.
  • Öğretmenlik rekabet ve rehavet arasındaki sıkışmışlıktan kurtulmak istiyor. Özel sektöre bağlı eğitim kurumlarında aşırı rekabetçi piyasa içinde görev yapan öğretmenler, piyasanın kâr beklentisi içindeki rekabetle ömür boyu iş garantili devlet memurluğunun getirdiği rehavet arasında kalıyor.
  • Eğitim sistemleri kurumsal kapasitelerini artırma gereksinimi duyuyor. Eğitim sistemleri, özellikle Türkiye gibi merkeziyetçi yapılarda ve öğretmenliğin uzmanlık alanı olarak esas olduğu sistemlerde kurumsal kapasite bakımından bir tıkanma durumu ile karşı karşıya kalmış durumda. Salgınla birlikte yaşanan sosyal dönüşüm dalgasında, öğretmenlerin dönüşümün gerektirdiği refleksi gösterememeleri ve kurumu da bu durağanlıkta tutmaları eğitim sistemlerinin kapasitelerini sınırlıyor.
  • Öğretmenlik için organik kariyer yapısı arayışı güçleniyor. Özellikle, 2022’de çıkan meslek kanunu ile öğretmenlik mesleğinin kariyerlerinin, bilimsel, sosyal ve kurumsal gerçeklere dayanmayan bir yapıda kurulması, öğretmenlik mesleğinin sosyal statüsünü zedeliyor. Bu durumun zamanla oluşturacağı anlamsızlık bunalımı, öğretmenlik için nitelikli aday sorununu tetikliyor.
  • Öğretmenler, bir pazar, sosyal hedef kitle ve politik bir grup olarak algılanıyor. Eğitimin piyasa ve pazar değeri, özellikle eğitim sektörüne yönelik faaliyet yürüten firmaları, öğretmenlere yönlendiriyor. Öğretmenlere ve öğretmenler üzerinden öğrenci ve velilere yönelik bir satış ve pazarlama ağının bir nesnesi haline gelebiliyorlar. Bu durum, mesleki yabancılaşma ve uzaklaşmaya yol açabiliyor.
  • Kamuda öğretmenlik, bir istihdam ve iş garantisi olma algısından yıpranıyor. Özellikle “atanamayan öğretmenler” üzerinden ya da onlar tarafından öğretmenlik ve eğitimle ilgili bütün tartışmaların atama sayısı ve dönemine yönelik taleplere sıkıştırılması, bunun karşılığında linç ve yok sayma kültürü öğretmenliğin orta ve uzun vadede kimliksizleşmesine ve itibarsızlaşmasına yol açıyor.
  • Öğretmenlik, salgınla derinleşen eşitsizlik olgusundan etkileniyor. Öğretmenlik mesleğini tercih edenlerin orta, alt sosyal gruplardan geldiği gerçeğinin, salgınla bozulan ekonomik dengeler sebebiyle daha da derinleşmesine yönelik beklentiler artıyor.
  • Okulların kurumsal kapasitelerini güçlendirme ihtiyacı artıyor. Salgınla birlikte okulların belirsizlik ve çaresizlik durumlarında otonom hareket etmeleri kurumsal kapasitelerine ve uzmanlarının yetkinliklerine bağlıdır. Okullardaki en önemli eksikliğin yöneticilik yetkinliği eksikliği olduğu gerçeği, okulların orta vadede kurumsal kapasitelerini yükseltmek için yöneticilerin yetkinliğini artırmaya odaklanacağını gösteriyor.
  • Öğretmenliğin değişmeyen yetkinlik alanlarına yönelik fikir birliği ihtiyacı artıyor. Pazarlama ve esnek taleplerin arttığı dönemlerde, öğretmenliğin gerektirdiği yetkinliklere yönelik bir kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği ortaya çıkıyor. Öğretmenliğin doğasının gerektirdiği temel yetkinlik alanlarının korunmasına yönelik yaklaşımların güçleneceği öngörülüyor.
  • Öğretmenliğin üniversite ile bağı güçleniyor. Türkiye’deki örnekte olduğu gibi yükseköğretim kurumları ile temel eğitimi yöneten kurumlar arasındaki zayıf ilişki ve iş birliğine rağmen öğretmenler daha fazla hayat boyu öğrenmeye ve bu amaçla yükseköğretime yöneliyor. Zaman içinde öğretmenliğin yüksek öğretim ve daha sıkı bir mesleki yaşantıyı gerektiren bir olguya dönüşmesi öngörülüyor.
  • Dijitalleşme ile öğretmen özerkliği güçleniyor. Salgının döneminde deneyimlenen özerkliğin baskın olduğu mesleki deneyimler, salgın sonrası dönemde de öğretmenler için özerkliği korumaları ve öz dayanıklılığa sahip olmaları gereken bir alan olarak öne çıkarıyor. Bununla birlikte krizlerle mücadelede dayanışma ve birlikte hareket etme ihtiyacı öğretmenleri, kurum içi, kurumlar arası ve meslektaşları arası ağlara yöneltiyor.