ANALİZ YAZILARI
Cengizhan Yıldırım
Fiyat, yatırımcı veya tüketici olsun tüm ekonomik aktörlerin karar alırken dikkate aldığı temel bir göstergedir. Ekonomik kararların rasyonel olabilmesi için bu temel değişkende bir istikrarın olması gerekmektedir. Fakat hem dünyada hem de Türkiye’de 2022 yılına ekonomik olarak enflasyon damga vurmuştur.
Türkiye’nin uzun bir enflasyon tarihi vardır. Enflasyonun olduğu yılların sayısı olmadığı yılların sayısından daha fazladır. II. Dünya Savaşı yılları, 1950’li yılların ikinci yarısı ve 1971-2004 döneminde kesintisiz olarak çift haneli enflasyon rakamları görülmüştür. 2005 yılından itibaren 2017 yılına kadar görece olarak fiyat istikrarının sağlanması enflasyonun biraz olsun unutulmasına neden olmuştur ancak 2017 yılından itibaren fiyat istikrarı tekrar bozulmuştur.
Görece fiyat istikrarının sağlandığı dönemde bile Türkiye’de enflasyon aslında hiç de az değildi. Başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere birçok ülke 2022 yılında yüzde 7-8 gibi enflasyon rakamlarını görünce paniklemiş ve enflasyona karşı sert tedbirler alma yoluna gitmişlerdir çünkü 2022 yılında Türkiye’de olduğu gibi yüzde 10’ya yakın seyreden enflasyonun bir anda iki hane hatta üç haneye çıkma ihtimali vardır.
2017’den itibaren Türkiye’de döviz kurunun ve enflasyonun kontrolden çıkmasının ana sebebi merkez bankasının bağımsızlığının ciddi şekilde zedelenmesi ve bunun yanı sıra yanlış uygulanan para politikasıdır. TCMB’nin tarihinde çok da görülmeyecek şekilde son 3 başkanın görevden alınması merkez bankasının araç bağımsızlığının sona erdiği anlamına gelmektedir. Cumhurbaşkanının açık bir şekilde faizin düşürüleceğini beyan etmesi ve ekonomi bakanının 2022’nin başında yaptığı “politika faizini önemsizleştirdik” açıklaması enflasyonist sürecin daha da hızlanmasına neden olmuştur. Dünyadaki enflasyonist konjonktür de düşünüldüğünde tam da ihtiyaç duyulduğu zamanda bir kurum olarak Merkez Bankası ve uygulayabileceği politikalar kaybedilmiştir.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığının ve güvenilirliğinin önemi 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren ön plana çıkmaktadır. Bu dönemde petrol krizinin etkisiyle yine tüm dünyada ön plana çıkan enflasyonla mücadeleyi yürüten ve başarı sağlayan esas kurumlar merkez bankaları olmuştur. Gerek 2007-2008 Finansal Krizi gerekse Covid-19 döneminde merkez bankalarının genişleyici para politikaları kurtarıcı olmuştur. Finansal Kriz ile başlayan genişleme süreci Covid-19 ile büyük hız kazanmış ancak 2022 yılına kadar önemli bir enflasyon sorunu ortaya çıkmamıştır. Hatta Fed, salgından hemen önce 2019 yılında ABD ekonomisini reflasyon sürecine sokmak için faizleri düşürme kararı almıştır. Salgın döneminde negatif faizlere ve devasa bilanço genişlemelerine rağmen enflasyonist bir dönemin yaşanmamasının nedeni bağımsız ve güvenilir olan merkez bankalarının yürüttüğü iletişim politikasının başarısıdır. Bu konu gerek Monetarist Okul gerekse Yeni Klasik Okul içerisinde detaylı olarak tartışılmıştır. Bağımsız ve güvenilir bir merkez bankası olmadan enflasyonla mücadele edilemez. Nitekim birçok ülkede 2022 yılında enflasyonla mücadelede başarılı olunmasının nedeni yine bağımsız ve güvenilir merkez bankalarıdır.
Merkez Bankası, Eylül 2021’de para politikası faiz oranı indirimlerine başlayarak Aralık 2021’e kadar para politikası faiz oranını yüzde 19’dan yüzde 14’e kadar indirdi. Özellikle Ekim ayındaki 200 baz puanlık indirim piyasalar tarafından hiç beklenmiyordu. Nitekim bu, dolar/TL kurunun yaklaşık 8 liradan 18 liraya çıkmasına sebep olan büyük etkenlerden birini oluşturdu. Para politikası faiz oranı Temmuz 2022’ye kadar sabit kaldı ancak bu tarihten itibaren tekrar indirimler başladı. Kasım-2022’de faizler tek hane oldu.
Uygulanan para politikası sonucu 2022 yılına yüzde 48,69 ile başlayan enflasyon, Ekim ayına kadar yüzde 85,51’e kesintisiz yükselişini sürdürmüştür. Bu yükseliş Türkiye ekonomisi için bile oldukça hızlı kabul edilebilir. Enflasyon, Kasım ve Aralık aylarında baz etkisiyle gerilemiş ve yılı yüzde 64,27 ile tamamlamıştır.
2022 yılına ana harcama grupları itibariyle bakıldığında en çok artışın yüzde 79,83 ile konut grubunda olduğu görülmektedir. Bu artış esas olarak yılın son çeyreğinde gerçekleşmiş ve yükselen konut fiyatları ve kiralar tüm Türkiye’de şikayet edilen bir konu haline gelmiştir. İkinci sırada yüzde 77,87’lik artışla gıda ve alkolsüz içecekler harcama grubu yer almaktadır. Bu gruptaki maliyet kaynaklı artışın yıllardır TÜFE’nin üzerinde olması enflasyonun yoksul kesim tarafından çok daha fazla hissedilmesine neden olmaktadır.
Ulaştırma harcama grubu 2022 yılında yüzde 54,45’lik bir artış gösterse de Ekim ayı itibariyle bu kalemdeki artış yüzde 117 seviyesini aşmıştır. Eğitim, haberleşme ve giyim ve ayakkabı harcama gruplarında TÜFE’ye bakıldığında fiyat artışları daha makul kabul edilebilir.
Enflasyon olarak açıklanan rakam ağırlıklandırılmış ortalama bir rakamdır. Sepette bulunan mal ve hizmetlerin fiyatındaki hareketlerin seyrini ortaya koyar. Açıklanan rakam tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarının aynı oranda arttığı anlamına gelmez. Bazı ürünlerin fiyatı düşerken bazı ürünlerin fiyatı çok hızlı şekilde yükselebilir. Bu durum görece fiyatların sürekli olarak değişmesine neden olur. Ana gruplar itibariyle görece fiyatları nasıl değiştiği tablodan izlenebilir. 2012 yılında bütün grupların 100 olduğu durumda 2022 yılında haberleşme grubu endeksi 177 olmuşken gıda ve alkolsüz içecekler 603’e yükselmiştir.
Yİ-ÜFE 2017 yılından itibaren artış eğilimine girmiş ancak 2019 yılında tekrar tek haneye dönmüştür. 2019 yılındaki bu düşüşün nedeni petrol fiyatları başta olmak üzere dünya genelinde fiyatlardır. Yİ-ÜFE’nin 2020 yılından itibaren hızla yükselmesinin asıl nedeni döviz kurunda görülen yükselmelerdir. 2016 yılının sonunda 3,54 TL olan dolar kuru, 2017 sonunda 3.82 TL’ye, 2018 sonunda 5,27 TL’ye, 2019 sonunda 5,95 TL’ye, 2020 sonunda 7,63 TL’ye, 2021 sonunda 13 TL’ye, 2022 sonunda 18,67 TL’ye yükselmiştir. Dolar/TL kuru sürekli yükselmekle kalmamış, büyük dalgalanmalar yaşamıştır. Örneğin, 6 Eylül 2021’de 8,40 lira olan kur, 20 Aralık 2021’de 18 lirayı aşmıştır. Bu kur artışı maliyet fiyatlarının da artmasına neden olmuştur. Bu tarihte açıklanan Kur Korumalı Mevduat uygulamasıyla tekrar 11 TL’ye kadar düşmüştür.
ÜFE de TÜFE’ye benzer şekilde 2021 Ekim ayından itibaren bir yükseliş eğilimine girmiş Ekim 2022’ye kadar kesintisiz yükselerek yüzde 157,69’a ulaşmıştır. Bu yükselişte esas pay sahibi yüzde 284,99’luk yükselişle elektrik, gaz üretimi ve dağıtımı alt sektörüdür. Bu kalemdeki yükseliş 2022 yılında tüm dünyanın sorunu haline gelmiştir. Bu alt sektördeki enflasyon rakamları 2012-2022 döneminde dünya enerji fiyatlarına bağlı olarak oldukça volatil bir seyir izlemiştir. Örneğin, 2020 yılındaki yıllık artış sadece yüzde 0,25 iken 2021 yılında yüzde 117,4’e yükselmiştir. 2022 yılında petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki hızlı yükseliş, emtia fiyatlarının artması, ulaşım maliyetlerinin yükselmesi, çip krizi gibi nedenlerle tüm dünyada ÜFE rakamları TÜFE rakamlarından çok daha fazla artmıştır.
Yİ-ÜFE’nin 2022 için diğer alt endekslerine bakıldığında madencilik ve taş ocakçılığı yüzde 122,92, imalat yüzde 78,66, su temini, kanalizasyon, atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetleri ise yüzde 130,34 artış göstermiştir. Ekonomide kapladığı pay bakımından imalat sektöründeki enflasyonun genel endeksin altında kalması olumlu bir durum olarak değerlendirilebilir.
Bir ülke için enflasyon hesaplamak önemli bir işgücü saati ve harcama gerekmektedir. Resmi istatistik kurumu olarak TÜİK enflasyon rakamlarını açıklamak için 2022 yılında 409 madde için 27.261 işyerinden ve 4.274 kiracıdan 560 binden fazla fiyat derlemiştir. Türkiye’de açıklanan rakamların gerçeği ne kadar gösterdiği hep tartışma konusu olmuştur. İnsanların tükettiği mal ve hizmet sepetine göre enflasyon oranları da değişecektir. Ancak son yıllarda TÜİK başkanlarının ve enflasyonu ölçen birimin müdürlerinin sık sık değişmesi eleştirilerin dozunu artırmakla beraber esas eleştirilen konu Nisan 2022’den itibaren TÜİK’in ortalama fiyatları açıklamayı bırakmasıdır. TÜİK bunun AB istatistik ofisi olan Eurostat ile uyum sağlamak amacıyla olduğunu açıklamış; ancak Eurostat yetkilileri bunun ulusal bir karar olduğunu belirtmiştir. Fiyatlar açıklanmadan fiyat artışlarının açıklanması TÜİK tarafından daha iyi izah edilmesi gereken bir durumdur.
İTO’nun açıkladığı ücretliler geçinme endeksi ile TÜİK’in açıkladığı TÜFE içerik ve yöntem bakımından farklılıklar göstermektedir ancak mal sepeti olarak gösterdiği benzerliklerden dolayı her ne kadar aralarında küçük farklılıklar olsa da iki değişkenin de birbirine yakın olduğudur. Hatta 2020 ve 2021 yılında İTO’nun açıkladığı endeks daha düşüktür ancak Mart-2022’den itibaren bu endeks arasındaki fark daha önce hiç olmadığı kadar açılmıştır.
Sonuç ve Değerlendirme
Fiyatlar ekonomik aktörlerin karar alırken göz önüne aldığı temel bir değişkendir. Tüketim ve yatırım kararlarını ve öngörülebilirliği belirlediğinden fiyat istikrarı bir ekonominin gidişatı açısından temel değişkendir. Enflasyon fiyatlarda yol açtığı belirsizlikten ötürü öngörülebilirliği azaltır ve ekonomik aktivitelerde yavaşlamaya yol açar. Ayrıca sabit ücretliler kendilerinin enflasyona karşı yeterince koruyamazsa gelir dağılımının da bozulmasına yol açar.
Türkiye 2021 yılının sonlarından itibaren hızlı bir enflasyon sürecine girmiş ve hiperenflasyonun kıyısından dönmüştür. Ekim ayında yüzde 85,51’e çıkarak 2022 yılını yüzde 64,27 ile tamamlamıştır. Bu kadar yüksek enflasyon ekonomide genel istikrarı bozmakta ve ekonomik aktörlerin geleceği tahmin etmesini imkansız hale getirmektedir. Maliyet artışlarını ifade eden Yİ-ÜFE’nin TÜFE’den daha fazla artması ileriki dönemleri için enflasyonun devam edeceği anlamına gelmektedir.
Enflasyona rağmen bir ülke ekonomisini geliştirmek ve kalkınma göstergelerinde iyileştirme meydana getirmek mümkün değildir. Eğer bir ekonomide birden fazla sorun varsa bu sorunların en tepesinde enflasyon yer almaktadır. Enflasyonla mücadele ancak dezenflasyonist programlarla olur.
Modern ekonomilerden fiyat istikrarını sağlamak ve enflasyonla mücadele etmek merkez bankalarının görevidir. Merkez bankaları enflasyonla mücadele için imkanları dahilinde para politikası araçlarını kullanırlar. TCMB’nin araçsal bağımsızlığının zeval bulması iletişim politikasının (forward guidance) kullanılamamasına ve enflasyonla mücadele edilememesine yol açmaktadır. Önümüzdeki dönemde ekonomi yöneticilerinin baş etmesi gereken en önemli sorunlardan bir tanesi yeniden bağımsız bir merkez bankası inşa etmek olacaktır.
TÜİK sadece fiyat hareketlerini değil, tüm Türkiye ekonomisiyle ilgili verileri toplayan bir kurumdur. İTO’nun açıkladığı geçinme endeksi ile TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerinin hiç olmadığı kadar farklılaşması, TÜİK’in ürünlerin ortalama fiyat verilerini sunmayı bırakması ve TÜİK yöneticilerinin sık sık değişmesi TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına olan güveni sarsmaktadır.