Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri: Arabuluculuk ve Uzlaştırma

Kişiler arasında ortaya çıkan yeni hukuki durumların veya birtakım ihtilafların çözüme kavuşturulması öncelikle mahkemeler yoluyla gerçekleştirilmektedir. Ancak yargının iş yükünün fazla olması sebebiyle yargılama süreçleri uzamakta ve tarafların çözüme ulaşması gecikmektedir. Bu sebeple uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması amacıyla birtakım arayışlara gidilmiş ve bu da tarafları alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine sevk etmiştir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, taraflar arasındaki ihtilafı ortadan kaldırmaya hizmet eden ve devletin yargı organlarının yanı sıra seçimlik nitelik taşıyan bir usuldür. Toplumsal barışın sağlanmasına hizmet eden alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri taraflara kendi iradeleriyle uyuşmazlığı sona erdirme imkânı sağlamaktadır. Bu usullerle devletin sahip olduğu yargı yetkisinin egemenliğine zarar vermeksizin daha basit, ekonomik, hızlı ve dostane yollarla çözüme varılması mahkemelere bir alternatif teşkil eder ve bu yöntemlere başvuran tarafların uyuşmazlık çözümünün her aşamasında devlet mahkemelerine başvurma hakkı saklı kalır.

Alternatif çözüm yöntemleriyle ihtilafların daha hızlı, ekonomik ve dostane yollarla çözülmesinin yanı sıra bu usuller taraflara daha tatmin edici çözüm önerileri sunmaları sebebiyle de tercih edilmektedir. Nitekim devlet mahkemelerinde ihtilafların çözümü sırasında ya taraflardan sadece biri maddi veya manevi kazanımlara ulaşmakta ya da her iki taraf da herhangi bir kazanım sağlayamadan uyuşmazlık ortadan kalkmaktadır. Buna karşılık alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri kabul edildiğinde, taraflar arasında “kazan-kazan” ilkesi esas alındığından çok az bir maliyetle ve kısa sürede tarafları tatmin eden çözümlere ulaşıldığı görülmektedir. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri, taraflar arasında meydana gelen uyuşmazlıkların tarafsız bir üçüncü kişinin gözetim ve yönetiminde barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulmasını amaçlamaktadır. Bu yol tarafların günlük hayatta karşılaştıkları sorunlar üzerinde serbestçe tasarruf edebilmelerini ve aralarında bir iletişim kurarak sorunlarını dostane bir biçimde nihayete erdirmelerini sağlamaktadır.

İhtiyari ve Zorunlu Arabuluculuk

Ülkemizde ahilik kültürüne dayandırılan alternatif çözüm yöntemleri, fiilî olarak 2013 yılında uygulanmaya başlamıştır. Özel hukuk alanında uygulama bulan arabuluculuk sistemi, ihtiyari arabuluculuk ve dava şartı (zorunlu) arabuluculuk olmak üzere iki modeldir. İhtiyari arabuluculuk, tarafların iradeleriyle başlatılırken, dava şartı arabuluculuk, tarafların dava açmaları için zorunlu bir aşama olarak karşımıza çıkmaktadır.

2017 yılı içinde mahkemelere açılan davalar arasında ilk sırayı iş mahkemelerine açılan davalar, ikinci sırayı ise tespit davaları almaktadır. Olağan sınırları aşan bu dava yoğunlukları arabuluculuğun dava şartı hâline gelmesinin zorunluluk arz ettiğini de ortaya koymaktadır. Bu sebeple dava şartı olarak arabuluculuk uygulamasının özellikle alacağa dayalı davalar yönünden daha da yaygınlaştırılması oldukça isabetli bir adım olarak görülmektedir.

Diğer taraftan meslek odaları ile sivil toplum örgütleri dava şartı arabuluculuk düzenlemesini desteklemektedir. Bunun sebebi ise iş mahkemelerindeki davalarda işverenin çok büyük bir olasılıkla haksız çıkması olabilir. Çünkü bu gruplar, zorunlu arabuluculuk uygulamasını, özellikle iş mahkemelerindeki davaların büyük bir kısmının işveren aleyhine sonuçlanmasını değiştirmek adına büyük bir gelişme olarak görmektedirler. 

Özellikle dava şartı olarak arabuluculuktaki dosya sayısının artışı avukatların, arabulucuların ve diğer uygulayıcıların daha deneyimli ve zamanla tecrübeli, birikimli bir hâle gelmelerine imkân tanımaktadır. Bu bakımdan başvuru sayılarında görülen artışlar, hukuki uyuşmazlık yaşayan tarafların arabuluculuğa başvuruda ilk başlardaki tedirginliklerinin zamanla ortadan kalktığını göstermektedir. Ayrıca bu uygulama tarafların bizzat ihtilafa karar verme sürecine dâhil olmalarını ve etkin rol oynamalarını sağlamaktadır. Bu gelişmeler hem arabuluculuğun olumlu yönlerini güçlendirmekte hem de motive edici bir etki oluşturmaktadır. 

2018 yılında öncelikle iş uyuşmazlıklarında, 2019 yılında ticari uyuşmazlıklarda ve son olarak 2020 yılında tüketici uyuşmazlıklarında, dava şartı olarak arabuluculuk sistemi getirilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 5/A’ya göre ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerinde, dava açmadan önce arabulucuya başvurulması gerekmektedir. Tüketici hukuku bakımından ise 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) M. 73/A’da sayılan birtakım istisnalar dışında arabuluculuk, dava şartı olarak düzenlemiştir. Diğer taraftan İş Mahkemeleri Kanunu m. 3’e göre işçi ile işveren arasındaki yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, maaş gibi işçilik alacakları ile ihbar tazminatı, kıdem tazminatı gibi tazminatlardan kaynaklanan hukuki sorunların çözüme kavuşturulması için öncelikli olarak arabulucuya başvurmak zorunludur. Bu uyuşmazlıklar bakımından doğrudan dava açılması mümkün değildir. İhtiyari arabuluculuk modelinin ise tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri tüm özel hukuk uyuşmazlıklarında kullanılması mümkündür.




Şekil 30. İhtiyari Arabuluculuk Uygulaması Karara Bağlanan Dosya Sayıları, 2014-2020

Kaynak: Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adli İstatistikler 2020




Şekil 31. Dava Şartı Arabuluculuk Uygulaması Karara Bağlanan Dosya Sayıları, 2018-2020 

Kaynak: Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adli İstatistikler 2020


Bu iki arabuluculuk modelinin uygulanması neticesinde ortaya çıkan Adalet Bakanlığı verilerine göre zorunlu arabuluculuk yönteminde 2018 yılında taraflar arasında anlaşma sağlanma oranı %69, sağlanamama oranı %31 iken; 2019’da bu oran %58’e %42 olarak değişmiştir. 2020’de ise anlaşma sağlanma oranı daha da düşerek %51 olmuş, anlaşma sağlanamama oranı %49’a çıkmıştır. İhtiyari arabuluculuk uygulamasında ise 2017 yılı istisna tutularak anlaşma sağlanama oranlarının oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Nitekim ihtiyari arabuluculuk yönteminde 2018 yılında taraflar arasında anlaşma sağlanma oranı %95, sağlanamama oranı %5 iken; 2019’da bu oran %98’e %2 olarak değişmiştir. 2020’de ise anlaşma sağlanma oranı daha da artarak %98.85 olmuş, anlaşma sağlanamama oranı %1.15’e düşmüştür. Bu iki model arasındaki büyük oran farklarının olması ihtiyari arabuluculuk yönteminin tarafların iradeleri ve tercihleriyle gerçekleşmesine bağlanabilir.

Adalet Bakanlığı 2020 yılı verilerine göre ihtiyari arabuluculuk toplam dosya sayısı 180.448’dir. Bu dosyalardan 178.373’ünde taraflar arası anlaşma sağlanırken; 2.075 dosyada taraflar anlaşmamaya varamamıştır. 

Buna karşılık 2020 yılı Adalet Bakanlığı verilerine göre zorunlu arabuluculuk uygulamasında toplam dosya sayısı 444.744’tür. Bu arabuluculuk uygulamasında tarafların hukuki uyuşmazlığı çözüme kavuşturdukları toplam dosya sayısı 226.984 iken anlaşma sağlanamayan toplam dosya sayısı 219.760’tır. Bu bakımdan zorunlu arabuluculuk modelinde taraflar arasında anlaşmaya varılan dosya oranı %51 iken anlaşmaya varılamama oranı %49’dur. Dolayısıyla ihtiyari arabuluculuk oranının, zorunlu arabuluculuk oranından daha yüksek olduğu açıkça görülmektedir. Her iki modelin başarısı, ihtilaflı toplam dosya sayılarının yarısından fazlasının mahkeme salonlarına uğramadan çözüme kavuşturulmasıdır. Ayrıca zorunlu arabuluculuk dosya sayısının, ihtiyari dosya sayısından üç kat fazla olduğu dikkate alındığında, zorunlu arabuluculuk net dosya sayısının bu iki modeldeki anlaşmaya varılan dosya sayılarından daha yüksek olduğu da görülmektedir. Bu durum zorunlu arabuluculuk uygulamasının bir dava şartı olması ve buna karşılık ihtiyari arabuluculuğun seçimlik bir yol olmasının doğal sonucu olabilir. Böyle bir değerlendirme ise arabuluculuğun bir aşama olarak işlevsiz olduğu kanaatini uyandırabilir. Ancak zorunlu arabuluculuktaki anlaşma dosya sayılarına bakıldığında, dava açma niyeti ile yola çıkan tarafların, teşvik edilen arabuluculuk yöntemini olumlu bir biçimde kullandıkları, yapılabilecek bir diğer yorumdur. Bu yolla zorunlu arabuluculuk uygulamasının dosya sayısı bakımından daha fazla insanı arabuluculukla tanıştırdığını ve çözüme yönelik yollar ürettiğini söylemek mümkündür. Açıkça anlaşıldığı gibi taraf iradelerine ve taleplerine bağlı olarak gerçekleştirilen ihtiyari arabuluculuk görüşmelerinde taraflar ihtilafı çözüme kavuşturmak amacıyla bir araya gelmekte ve makul bir zeminde buluşarak söz konusu hukuki uyuşmazlığı devlet mahkemelerine taşımadan nihayete erdirmektedir.

Ülkemizde her geçen gün zorunlu arabuluculuk sistemi yaygınlaşmakta ve bu da uyuşmazlıkların türüne göre uzmanlık alanlarının oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Adalet Bakanlığı da bu yönde teşvik edici ve yönlendirici çeşitli faaliyetler ve eğitimler gerçekleştirmektedir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m. 6’da arabuluculuk uzmanlık alanlarına yönelik düzenlemeler yapmaktadır. Bu kapsamda iş hukuku, ticaret hukuku ve tüketici hukuku alanlarında uzman arabulucular yetkilendirilmektedir. Ayrıca banka ve finans hukuku, sigorta hukuku, inşaat hukuku, fikrî ve sınai haklar hukuku, enerji hukuku ve spor hukuku gibi özel uzmanlık alanlarının oluşturulması hedeflenmektedir. Bu çalışmalar, alanında uzman arabulucuların yetişmesine ve sorunların kalıcı, hızlı ve adil bir biçimde çözümlenmesine hizmet etmektedir. 

Uzlaştırma

Ceza muhakemesi hukukuna göre uzlaştırma, yargı dışı faaliyet olarak mağdur ile failin özgür iradeleri ve uzlaştırmacının yardımıyla suçtan dolayı ihtilafların çözümüne aktif olarak katıldıkları ve muhakeme sürecini bitirdikleri alternatif bir yoldur. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olan uzlaştırma, her bakımdan ceza sisteminde adaleti sağlamaya hizmet eden ve süreci rahatlatan bir mekanizmadır. Uzlaştırmanın gerçekleşmesi taraf iradelerine (CMK m. 253/17) ve yeterli suç şüphesinin bulunmasına (CMK m. 253/4) bağlıdır. Ceza hukukunda uzlaştırma yönteminin kullanılması, mağdurun zararının giderilmesine ve faille aralarında barışın sağlanmasına hizmet etmektedir. Böylelikle toplumsal barışın sağlanması hedeflenmektedir. 




Şekil 32. Ceza Hukukunda Uzlaştırmanın Görünümü (Bin), 2017-2020 

Kaynak: Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adli İstatistikler 2020


1 Ocak 2017 tarihinden itibaren ceza hukukunda uzlaştırma başarıyla uygulanmaktadır. Adalet Bakanlığı 2020 yılı verilerine göre belirli suç tiplerinde uzlaştırma bürolarına gelen dosya sayılarında, önceki yıllara kıyasla bir dalgalanma söz konusu olsa da tevdi edilen toplam dosya sayılarının azaldığı görülmektedir. 2020 yılından bugüne kadar en fazla uzlaşmanın yapıldığı ilk beş suç tipi basit yaralama, hakaret, tehdit, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi ve mala zarar vermedir. Nitekim toplumsal gerçeklikle birlikte değerlendirildiğinde diğer suç tiplerine göre tarafların bu suç tiplerinde bir araya gelip uzlaşmasının daha mümkün olduğu görülmektedir. Bu durum ise yargının iş yükünü büyük bir oranda hafifletmektedir.

Adalet Bakanlığı, ceza uyuşmazlıklarında uzlaştırma yöntemiyle yaklaşık son dört yılda 854 bin 913 dosyanın çözüme kavuşturulduğu ve uzlaştırmada başarı oranın %82’lere yükseldiğini açıklamıştır. Bu ise her yıl takribi 200 asliye ceza mahkemesinin bakacağı dosyanın uzlaştırmacılar aracılığıyla çözüme kavuşturulduğu anlamına gelmektedir.

Adalet Bakanlığı’nın 2017 ile 2020 yılları arasındaki uzlaşma verileri değerlendirildiğinde küçük değişimler söz konusu olsa da ceza yargılamasına yönelik gelen dosyalardaki taraflar arasında uzlaşma sağlanma oranları, uzlaşma sağlanmama oranları ve uzlaşma teklifinin kabul edilmeme oranları sabit bir çizgi üzerindedir. Nitekim 2017 yılında taraflar arasındaki ihtilafta uzlaşma sağlanma %35, uzlaşma sağlanamama %9, uzlaşma teklifini kabul etmeme %27 oranlarındayken; 2018 yılında bu oranlar %42, %9.5 ve %32 şeklinde değişmiştir. 2019 yılında ise uzlaşma sağlanma %43, uzlaşma sağlanamama %8, uzlaşma teklifini kabul etmeme %30 iken; 2020 yılında uzlaşma sağlanma %43, uzlaşma sağlanamama %7.5, uzlaşma teklifini kabul etmeme %32’dir. Ancak bu oranlar değerlendirilirken hâlen uzlaştırmacıda bulunan dosya sayılarının da azımsanmayacak kadar çok olduğu gözden kaçırılmamalıdır. 




Şekil 33. Coğrafi Bölgelere Göre Uzlaşma Oranları (%), 2020 

Kaynak: Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adli İstatistikler 2020


Tüm bunlarla birlikte 2017 yılından bu yana ceza hukuku dosya sayılarının uzlaştırmayla sonuçlanması artış göstererek devam etmektedir. Ancak yıllar içerisinde küçük dalgalanmalarla birlikte uzlaşma teklifini kabul etmeyen kısmın yaklaşık %30’larda seyretmesi dikkat çekmektedir. Diğer bir ifadeyle önceki yıllara kıyasla her geçen yıl uzlaşma sağlanamayan dosya sayısında düşme eğilimi görülmesine rağmen teklifi kabul etmeyenlerin dosya sayısında -diğer bir ifadeyle masaya dâhi oturmayanların oranında- bir değişiklik olmaması göze çarpmaktadır. Bu ise tarafları uzlaştırmak ve ihtilafları dostane bir şekilde çözüme kavuşturmak için öncelikli olarak tarafları ortak bir zeminde buluşturmanın önemine işaret etmektedir. Nitekim uzlaşma oranının artması, uzlaşamayanların oranının düşmesine bağlı olarak yükselmektedir. Masaya oturmayanlar için sistemin herhangi bir etki oluşturmadığı görülmekte; bu da tarafları ortak bir zeminde buluşturmanın gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Uzlaştırmanın sonuçları, suçun cezası, yargılama süreleri ve yargı masrafları gibi etmenler tarafların anlayabileceği şekilde açık ve net olarak anlatılmalı, bu konuda onların bilinçlendirilmeleri sağlanmalıdır. Diğer bir ifadeyle uzlaştırma, yargılama sürecinin, atlanması gereken bir basamağı olarak görülmemeli; uzlaştırmacı aktif olarak görevini yerine getirerek en azından tarafları bir kere de olsa masaya oturtmalıdır.

Türkiye geneli, uzlaştırmaya giden dosya oranlarının takribi %54’ü uzlaşma sağlanarak nihayete ermektedir. Türkiye’deki coğrafi bölgeler arasında bir değerlendirme yapıldığında ise bu oranın batı bölgelerine kıyasla doğu bölgelerine doğru bir artış gösterdiği görülmektedir. Söz konusu bu durum doğu kültüründe yer alan kanaat önderlerinin teşvik ve önerisiyle çözüme ulaşmanın amaçlandığı uzlaşma kültürüyle ilgili olabilir. Nitekim uzlaşma tarafların güvendiği ve onları tatmin eden tarafsız bir üçüncü kişi aracılığıyla gerçekleşmektedir. Diğer taraftan uzlaşma teklifinin sunulması ardından uzlaşmanın sağlanmama oranı Türkiye genelinde yaklaşık olarak %9.5 iken; diğer bölgelerden farklı olarak Doğu Anadolu bölgesinde bu oran Türkiye’deki en yüksek oran olan %13.7’dir. Ayrıca bu bölge %26.9 ile uzlaşma teklifinin kabul edilmediği en düşük oranı ve %59.3 ile uzlaşma sağlanan en yüksek oranı oluşturmaktadır. Her geçen gün uzlaşma sağlanma oranlarının bir artış göstermesi ise uzlaşma kültürünün yargı içinde yerleşmeye başladığını göstermektedir.

Adalet Bakanlığının yayınladığı veriler ışığında alternatif çözüm yöntemlerinin her geçen gün taraflar arasında sıkça uygulandığı ve gittikçe yaygınlaştığı görülmektedir. Nitekim bu uygulamalar, taraflara uzun ve pahalı olan dava açma sürecini başlatmadan önce alternatif bir yolla barışçıl bir çözüm üretilmesi imkânını sağlamaktadır. Fakat devletlerin yargılama tarihleri dikkate alındığında bu uygulamalar oldukça yeni mekanizmalar olduğu için sonuçlarının net bir biçimde görülmesinin belli süreler isteyebileceğini gözden kaçırmamak gerekmektedir. Bu sebeple kısa süreli bir değerlendirmeyle ve ülkemizde dosyaların ortalama görülme sürelerinin uzunluğu dikkate alındığında, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin kazanım ve başarılarının tam anlamıyla anlaşılması mümkün olmamaktadır. Hem bu başarıların artması hem de dosyaların yığılmasının engellenmesi amacıyla alternatif çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılmasının teşvik edilmesi gerekmektedir. Ayrıca yargıyı rahatlatacak farklı mekanizmaların da devreye sokulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.