BİR BAKIŞTA TÜRKİYE TOPLUMU
Aile
Türkiye’de modernleşme ve hızlı kentleşme nedeniyle en önemli değişikliğin aile yapısında meydana geldiği sıklıkla vurgulanır. Eğitimin yaygınlaşması, yükseköğretimin genişlemesi, yükselen yaşam standartları aile yapısı üzerinde önemli etkiler meydana getirse de bu durumun bir bozulma ve yozlaşma olarak dillendirilmesi fazla hızlı bir yorum olacaktır. Zira yüzeydeki değişimler, derinde süregiden devamlılıkları ve yapıları görmeye engel olabilir. Örneğin evlilerin toplam nüfus içindeki oranı son 11 yıldır ciddi bir değişim göstermemekte ve %47 civarlarında seyretmektedir. Bu durum evlilik kurumunun toplumsal yapıda halen güçlü bir yeri olduğuna işaret eder.
Diğer yandan yavaş ama anlamlı değişim dinamiklerini de takip etmek gerekir. Kadınların ortalama ilk evlenme yaşı yükselme eğiliminde. 2010 yılında bu yaş 23,7 iken 2021 itibariyle 25,4’e yükseldi. Benzer şekilde erkeklerin ortalama ilk evlenme yaşı artmış olsa da bu artış kadınlarda olduğu kadar hızlı değil. Özellikle yükseköğretime erişimin toplumsal tabana yayılması hem bireylerin eğitim hayatını uzattı hem de yükseköğretime kayıtlı öğrenci kitlesinde kadın oranının artmasını sağladı. Ayrıca çalışma hayatına kadın katılımı arttıkça hem ilk evlenme yaşı hem ortalama evlenme yaşı yükseldi. 2010 yılında kadınlarda ortalama evlenme yaşı 24,9 iken erkeklerde 28,9’du. 2021 yılında bu oran kadınlarda 27,4; erkeklerde 30,6’ya çıktı.
Çocuk bulunan hanehalkı oranı yıllar içinde azalıyor. 2014 yılında hanehalklarının %45,71’inde çocuk bulunurken 2021 yılında bu oran %40,82’ye geriledi. TÜİK verilerine göre bu hanelerin illere göre dağılımı incelendiğinde, 0-17 yaş grubunda en az bir çocuk bulunan hanehalkı oranının en yüksek olduğu ilin %71,6 ile Şanlıurfa, en düşük olduğu illerin %30 ile Sinop ve Tunceli olduğu görülür. Bir diğer ifadeyle çocuklu hane bakımından bölgesel farklılaşma halen etkilidir. Doğurganlık hızı azalan bir eğilim gösterse bile çocuk nüfusunun halen yüksek olduğunu söylenebilir. Hanede çocuk varlığı evlilik, çalışma ve sosyal hayat bakımından da bütünleştirici bir etkiye sahiptir.
Evlilik kurumunun yerleşik gücü evlilikten memnuniyet düzeyinde de kendini gösterir. Son 11 yıllık dönemde evlilikten memnun ve çok memnun olanların toplam oranı hep %90’ın üzerindedir. 2020 yılında salgının muhtemel etkisiyle evlilikten memnuniyet azalırken 2021’de tekrar yükseldi. Evlilikten memnun olmayan ve hiç memnun olmayanların oranı ise %3,5’i hiç geçmedi. Ancak kadınların erkeklere göre evlilikten daha az memnun olduğu görülür. 2021 itibariyle evlilikten memnun olmayan ve hiç memnun olmayan erkeklerin oranı toplamda %1,5 iken kadınlarda bu oran iki katına çıkarak %3 olarak tespit edildi. Hane içi iş bölümü ve aile içi rol dağılımında kadınların memnuniyetini görece zayıflatan etkenlerin ayrıntılı tespiti şarttır.
Boşanma konusunda Türkiye’de yaygın sosyal kanaat olumsuzdur. Ancak kadınların kamusal hayata katılımının artması, eğitim ve çalışma yaşamına daha fazla dahil olmasıyla bu kanaatin zayıfladığını söylemek mümkün. Bu bağlamda boşanma davalarında yıllar içinde artış yaşandığı görülür. 2020 yılında 247 bin boşanma dava açılmışken 2021 yılında bu sayı 280 bine yükseldi. Buna paralel bir artış boşanma sayılarında da gerçekleşti. 2020 yılında salgın etkisiyle adli işlemler azaldığı ve ayrıca çiftlerin dayanışma eğilimleri arttığı için boşanma sayısı azalmış olsa da 2021 yılında ciddi bir artışla 174 bin 90 çift boşandı. Dolayısıyla salgın bir yandan aile kurumunun önemini hatırlatırken diğer yandan çiftler arası ilişkileri zorlu bir süreçten geçirmiş görünüyor. Salgının aile yapısına ve evlilik örüntülerine etkisini daha sağlıklı ölçmek için önümüzdeki yılları beklemek gerekecek.
Velayet boşanmalarda en çok dikkat çeken meseledir. Velayete verilen çocukların daha çok anneye verildiği bilinir. Türkiye’de velayet verilen boşanan kişi sayısı artış gösterdi. 2010 yılında 64 bin 560 kişi velayet verilerek boşandı. 2021 yılında bu rakam 107 bini geçti. Velayete verilen çocuk sayısı ise 2010 yılına göre %72,10 oranında artarak 165 bin 900’e yükseldi. Boşanan çiftlerin çocuklarıyla ilişkilerinin mevcut hukuki düzenleme çerçevesinde hem yetişkinler hem çocuklar için zorlayıcı ve sancılı bir şekilde yaşandığı biliniyor. Bu bağlamda boşanan çiftlerin çocuklarla ilişkisinin mekanı, rutini ve niteliğine dair yeni çözüm yollarının aranması hayati önemde.
Kadına yönelik şiddet ve cinayet ile ilgili düzenli tutulmuş güvenilir bir veriye rastlanmaması ciddi bir ihmal olduğunu düşündürüyor. 2016 Aile Yapısı Araştırması verilerine göre kadınların %36,4’ü; erkeklerin %2,5’i boşanma nedenleri arasında dayak/kötü muameleyi zikrediyor. Aradaki fark son derece önemli. Diğer yandan, kadına yönelik ev içi şiddetin boşanma davasına varmadan gerçekleşen tarafının buzdağının görünmeyen kısmı olduğunu da düşünmek gerekiyor.
Kaynaklar: TÜİK Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi, Aile Yapısı İstatistikleri, Yaşam Memnuniyeti Araştırması, Evlenme ve
Boşanma İstatistikleri
Açılan Boşanma Davası Sayısı ve Boşanan Çift Sayısı (Bin, 2010-2021)
Kaynak: Adalet Bakanlığı Adli İstatistikler 2021 & TÜİK Boşanma İstatistikleri 2021
Cinsiyete Göre Evlilikten Memnun Olmama Oranı (%, 2010-2021)
Kaynak: TÜİK, Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2021