04 Aralık 2021

COVID-19 POLİTİKALARININ NEOLİBERAL PARADİGMADAKİ SINIRLI DEVLET İLKESİNE ETKİSİ

İkinci Dünya Savaşından bu yana dünyanın yaşadığı küresel bir kriz olarak COVID-19 salgınının küresel toplumda ve siyasette yaratacağı uzun vadeli etkiler yadsınamaz bir gerçekliğe tekabül eder. Bu yazıda neoliberal politikalarla şekillenen ulus-devletlerin COVID-19 salgınıyla beraber yaşayacağı potansiyel dönüşümler üzerinde durulacaktır. Buradan hareketle neoliberalizmin sınırlı devlet ilkesi, salgın sürecinde ulus-devletlerin sosyo-ekonomik alanlardaki aktif rolü üzerinden incelenecek ve bu iki değişken arasındaki ilişki analiz edilecektir. 

20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Keynesyen refah devletinin zayıflamaya başlamasıyla piyasa ekonomisini, serbest ticareti ve sınırlı devlet yaklaşımlarını savunan neoliberal politikalar etkili olmuştur. Neoliberal paradigmaya göre devletin özellikle ekonomideki yeri küçültülmeli ve kamuya yönelik harcamalar azaltılmalıdır (Tayyar & Çetin, 2013, s. 112). Hem liberalizmde hem de neoliberal paradigmada kendine yer bulan sınırlı devlet ilkesi devletin görev alanının daraltılmasını ifade eder. Yalnızca hukuk, güvenlik ve adalet ile devletin kapsam alanını sınırlandıran yaklaşımın özünde yatan endişe, devletin varlığının bireyin özgürlüğüne tehdit oluşturma potansiyelidir. Buradan hareketle liberalizmdeki bireyci yaklaşım ve piyasa ekonomisi bir ilke olarak sınırlı devlet anlayışını doğurmuştur. Ancak 2020 yılında patlak veren COVID-19 salgınıyla mücadele olarak küresel boyutta ortaya konan politikalar, sınırlı devlet anlayışını yapısal bir değişime uğratma potansiyelini bünyesinde taşımaktadır. 

İkinci dünya savaşından bu yana uluslararası toplumun küresel boyutta yaşadığı COVID-19 salgını devletlerin merkez ya da çevre olmalarına bakılmaksızın hükümetlerin rollerine ilişkin tartışmayı gün yüzüne çıkarmıştır. Salgına karşı mücadele edebilmek için en önemli unsurlar sosyal güvenlik kurumlarının kapasitesi ve güçlü yönetim olmuştur.(Valiyeva, 2020, s. 391). Salgının küresel çapta bir etkisinin olmasına rağmen salgınla mücadele şekli ulusal boyutta gerçekleşmiştir. Bu durum haliyle devletin etkin rolünü gündeme getirmiştir. COVID-19 bir sağlık krizi olarak meydana gelmiş olsa da dolaylı olarak bir ekonomik krize dönüşerek devletleri sosyo-ekonomik alanda etkin olmaya zorlamıştır. 

Sağlık ve ulusallaşma ilişkisinin bu denli güç olmasının en görünür sebebi sağlık sektörünün her devlette farklı politikalarla yürütülüyor olmasıdır. Özelleştirme politikaları ve yetersiz sosyal güvenceyle birlikte küresel düzeyde sağlık normlarının olmayışı salgına karşı mücadelenin ulusal düzeyde karşılık bulmasıyla sonuçlanmıştır. Ulus-devletin güçlenmesine ilişkin söylemler COVID-19 salgınından önce de gündeme gelmekteydi fakat bu söylemi belirginleştiren salgının kendisi olmuştur. “Etkin devlet” yaklaşımı, krizi yönetip koordine edebilen bir devlet modeli olarak ön plana çıkmıştır.


Salgınla beraber ulusal çaptaki sağlık, eğitim, ulaşım ve acil yardım sistemlerinin gelişmiş olmasının önemi gün yüzüne çıkmıştır. Devletin bu alanlarda etkin ve düzenleyici rolde olması beklenirken bunun yanında ekonomik krizin şiddetlendiği durumlarda özel hizmetlere ilişkin kontrol mekanizmasını kullanması gerekecektir (Tamir, 2020). Amerika Birleşik Devletlerinde görüldüğü gibi 30 milyona yakın vatandaşın sağlık güvencelerinin olmayışı COVID-19 virüsüne karşı ulusal bir sorun haline gelmiştir. Neoliberal politikalar gereği sağlık ve kamu hizmetlerine yönelik harcamaların kesilmesi ve özelleştirme, ABD ve İngiltere gibi İtalya ve İspanya’da da salgınla mücadelede devletleri zayıf bırakan önemli nedenlerin başında gelmektedir (Navarro, 2020). Salgınla mücadelede gelişmiş ülkelerde görülen zayıflık neoliberal paradigma sonucunda ortaya çıkmışken gelişmekte olan ülkelerdeyse durum çok daha farklı seyretmektedir. İç savaşlar sebebiyle ülkelerinden göç etmek zorunda kalan mülteciler, devletlerin COVID 19 salgını bağlamında ortaya koyduğu politikalardan olumsuz yönde etkilenmiştir. 

COVID-19 salgınından olumsuz yönde etkilenen dezavantajlı gruplara ilişkin literatürde birçok çalışma mevcuttur. Bunlardan biri Ürdün’deki Batı Asya-Kuzey Afrika Enstitüsü (WANA) tarafından 19 Ekim 2021 tarihinde yayımlanan bir politika raporudur. “COVID-19’un Ürdün’deki Suriyeli Mültecilerin ‘Geçim Kaynakları’ Üzerindeki Etkisini Araştırmak” başlıklı raporda salgının sosyo-ekonomik zeminde vatandaşlar ve özelde mülteciler nezdinde çok daha şiddetli hale geldiği, hareket kısıtlamaları sebebiyle temiz suya, eğitime ve istihdama ulaşamadıklarına değinilmiştir. (Alhaddadin, 2021). Raporda Suriyeli mültecilerin ekonomik, psikolojik ve sosyal olarak COVID-19 politikalarından nasıl etkilendiğine dair birtakım tespitlerde bulunulmuştur. Ekonomik açıdan bakıldığında mülteciler işlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış, bunun sonucunda bahsi geçen birtakım mental problemler yaşamışlardır. Sosyal açıdan ise hareket kısıtlamaları ve finansal yardımların kesintiye uğraması mültecilerin COVID-19 politikaları sonucunda yaşadığı sorunlar arasında sayılmıştır. 

COVID-19 salgınının ortaya çıkardığı küresel kriz, devlet denetiminin doğrudan etkisi altında olan mültecilerle birlikte büyük oranda toplumun çeşitli tabakalarına devlet tarafından gerçekleştirilecek müdahale için meşru bir zemin sağlamıştır. Devletlerin virüs tespiti için kullandığı geniş gözetim yetkileri, gücün merkezileşmesi, salgınla mücadele kapsamında sınırlandırılan hatta ihlal edilen temel haklar, yasaklar geniş devlet mefhumunu gündeme getirmektedir. Uluslararası arenada neredeyse her devletin uyguladığı sokağa çıkma yasakları, hareket ve seyahat kısıtlamaları, sınırların kapatılması, dijital denetim, bilim siyaseti gibi politikalar devletin elinin ne denli toplumun üzerinde olduğunu göstermektedir. Öyle ki Finlandiya’da devletin etkin gücü daha önce hiç hissedilmediği kadar hissedilmiş ve devlet sosyo-ekonomik alana müdahil olmuştur (Moisio, 2020, s. 3).



 

Devletin COVID-19 salgını ile artan etkinliği denetim teknolojilerinde de kendini göstermiş, devletin bu teknolojileri manipülatif şekilde kullandığına dair çalışmalar gerçekleşmiştir. Fas Yeni Güney Politika Merkezi, COVID 19 salgınının sosyo-ekonomik ve dijital açıdan özelde Tunus ve genel olarak Afrika bölgesindeki etkilerine odaklanan "Afrika’da COVID-19 ve Dijital Baskı" başlıklı bir rapor yayımladı. Rapora göre COVID-19 salgını Tunus’ta denetim teknolojilerinin hükümetin gücünün etkin bir şekilde kullanılması için bir araç olarak devreye sokulmuştur. Tunus özelinde dijital teknolojiler özgürlük teknolojisi olarak adlandırılıp Arap ayaklanmalarında diktatörleri devirmek için kullanılırken COVID-19 salgınında alınan önlemlerle birlikte bu teknolojilerin özgürlükten ziyade daha baskıcı araçlar olarak kullanılmakta olduğuna dikkat çekilmiştir (Aidi, 2021).

Devletlerin salgınla mücadeledeki aktif rolü, COVID-19 politikalarına dolaylı yollardan da olsa zorunlu olarak uyma beklentisi ile sonuçlanmıştır. Ulus-devletlerin aşı olmayanlara seyahat, kamu kurumlarına giriş yasağı gibi birtakım kısıtlamalar getirmesi Focaultcu biyo-etik sorgulamalara kapı aralamıştır. Bu bağlamda Bangladeş’te 5 Ekim 2021 tarihinde Politika Diyaloğu Merkezi tarafından “‘COVID-19 Özgür Dünya için Veriye Dayalı Aşı Stratejisi” başlıklı bir forum organize edilmiştir.  Salgından çıkış yolu olarak görülen aşıya dair stratejilerinin tartışıldığı programda bireysel hareketlerin izlenmesi ve kontrol edilmesine ilişkin önemli çabalar ortaya konması gerektiği vurgulanmıştır. (Pandemic related data initiatives should lead to strengthening of public health system, 2021). Her ne kadar bu yaklaşımlar etik sınırlara ilişkin tartışmaları gündeme getirse de aşı çalışmalarında kitlesel kontrol mekanizmalarının devlet tarafından devreye sokulması geniş ve güçlü devlet yaklaşımını güçlendirmiştir.

COVID-19 salgınıyla mücadele kapsamında ortaya konan politikaların devletin sosyo-ekonomik alanlarda daha aktif bir rol oynamasına yol açmıştır. Salgın ile birlikte sağlık, iş gücü, ekonomi ve eğitim alanında devletin daha müdahil ve yapıcı rol oynamasının gerekliliği, uluslararası sistemde temel aktör olarak devletin yapısal bir değişim ve dönüşüm yaşayacağını işaret etmektedir. Devletlerin sağlık, ekonomik ve sosyal sorunlara ilişkin aktif rolü “görünmez el”i görünmez kılmaya doğru ilerlemektedir. Neoliberal politikalar sonucu sağlık ve diğer kamusal hizmetlerin zayıf kaldığı ülkelerde sınırlı devlet ilkesinin düşüşe geçeceğini, bunun karşısında denetim ve kontrol mekanizmaları güçlü ve geniş devletin ön plana çıkacağını öngörülebilir. Ancak belirtmek gerekir ki devletin gücünün ve yetkisinin artması doğrudan demokratik temayüllerin düşüşe geçeceğini ifade etmemektedir. 

 

Kaynakça

Aidi, H. (2021). COVID-19 and Digital Repression in Africa. Policy Center for the New South.

Alhaddadin, R. (2021). Exploring the impact of COVID-19 on the “livelihoods” of Syrian refugees in Jordan (COVID 19 Implication in the Mediterranean). Center for Mediterranean Intergration.

Moisio, S. (2020). State power and the COVID-19 pandemic: The case of Finland. Eurasian Geography and Economics, 61(4-5), 598-605. https://doi.org/10.1080/15387216.2020.1782241

Navarro, V. (2020). The Consequences of Neoliberalism in the Current Pandemic. International Journal of Health Services, 50(3), 271-275. https://doi.org/10.1177/0020731420925449

Pandemic related data initiatives should lead to strengthening of public health system. (2021). Center for Policy Dialogue. https://cpd.org.bd/pandemic-related-data-initiatives-should-lead-to-strengthening-of-public-health-system/

Tamir, Y. (2020). How the Coronavirus Pandemic Resurrected the Nation- State [New Agency]. Haaretz. https://www.haaretz.com/israel-news/.premium-how-the-coronavirus-pandemic-resurrected-the-nation-state-1.8716389

Tayyar, A., & Çetin, B. (2013). Liberal İktisadi Düşüncede Devlet. C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 14(1).

Valiyeva, K. (2020). COVID-19 ile Ulus Devleti Yeniden Düşünmek. İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Covid-19 Sosyal Bilimler Özel Sayısı, 19(37).


ÜYE KURULUŞLARIMIZ

ARAŞTIRMA MERKEZLERİMİZ