30 Kasım -1

Sivil Toplum Kuruluşlarında Yönetim Kurumsallaşma Süreklilik

Sivil toplum alanı kamu ve özel sektör(ün) yanında üçüncü sektör olarak kabul edilmektedir. Bu kuruluşlar devlet ve özel sektörün ulaşamadığı pek çok alanda faaliyet göstererek önemli bir boşluk doldurmaktadır. Toplumsal değişimin önemli aktörleri arasında yer alan STK’ların sayı, faaliyet alanı, ölçek ve uluslararası iş yapma kapasitesi bakımından büyümeye devam ettiği, çeşitlendiği ve değiştiği görülmektedir.

Son dönemlerde gönüllü kuruluşlar, sayısal olarak büyümeleri ve etki alanlarının genişlemesine rağmen birtakım sorunlarla karşı karşıyadır. Niceliksel büyüme ve genişlemenin niteliksel büyüme ve genişlemeye doğru dönüştürülmesi gereği dikkat çekmektedir. Büyüme ve genişleme süreci, sivil toplum kuruluşlarının, varoluş gayelerini yeniden tanımlama, organizasyonel yapı, insan kaynağı ve mali kaynakların yönetimi bakımından yeni duruma uygun düzenlemeler yapmalarını gerektirmektedir. Gelinen noktada, gönüllü kuruluşlar için genel geçer ve tek tip çözümlerin yeterli olmadığı açıktır. Faaliyet alanı, ölçek ve uluslararası iş yapma durumuna göre sivil toplum kuruluşlarında sorunların türü ve düzeyi de değişmektedir. Buna bağlı olarak çözüm yollarının da farklılaşması tabidir.

Sivil toplum alanında yaşanan gelişmeler, yeni yönetsel ve organizasyonel pratiklerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu pratiklerin yeni örgütsel formlara (kurumsal yapılara) ve yeni iş yapma usul ve tekniklerine dönüşmeye başladığını söyleyebiliriz. Artık küçük ve tekil dernek veya vakıfların yanında, çok sayıda kuruluşu bünyesinde barındıran ve bunları yöneten platform, çatı, şemsiye gibi üst yapıların da var olduğu örgütlenme biçimleri ile karşı karşıyayız. Yine istatistiklere bakılırsa, sivil toplum alanında profesyonel çalışan sayısının gönüllü çalışan sayısından daha fazla olmaya başladığı dikkat çekmektedir. Değişim sürecinin doğal haliyle mi evrileceği, yoksa planlı değişim çabalarıyla arzu edilen istikamete doğru mu gideceği kritik bir konudur. Gönüllü kuruluşların bir gaye için yola çıktıklarını düşünürsek, bu kuruluşların ulaşmak istedikleri gayenin tasarlanması, bu gayenin somut modellere dönüştürülmesi ve değişimin bu yönde kanalize edilmesi gerekmektedir.

Bugün geldiğimiz noktada, gönüllü kuruluşların, siyaset ve iş dünyası ile ilişkileri, yeni oluşmaya başlayan kurumsal yapıları, bu yapıların kendi iç ilişkileri, insan kaynağının niteliği ve mali kaynakların etkin yönetimi konuları yeni bir yönetim felsefesi ve buna uygun yönetim becerileri gerektirmektedir. İhtiyaç duyulan beceriler, daha önce sivil toplum alanında deneyimlenmemiş büyüklük ve çeşitlilikte organizasyon yapılarının yönetimine işaret etmektedir. Burada sıraladığımız yapısal unsurların yanında; kurum olarak, adalet, şeffaflık, hesap verme ve sorumluluk gibi yönetişim ilkelerine uygun davranmayı sağlayacak sistem ve davranışlar her gün daha fazla önem kazanmaktadır. Günümüzde giderek karmaşıklaşan ve çeşitlenen sivil toplum alanında ortaya çıkan ihtiyaçları karşılamak ve değer yaratan kurumlar olarak işlev görmek büyük önem arz etmektedir. Karşı karşıya kaldığımız sorun, ihtiyaç ve meydan okumalar daha güçlü kurumlar ve daha nitelikli insan kaynağı ile yola devam etmemizi zorunlu kılmaktadır.

Ülkemizde birçok vakıf, dernek ve gönüllü teşkilatın bin bir güçlükle ve büyük fedakarlıklarla güzel işler yaptığı ve yapmaya devam ettiklerini özellikle vurgulamam gerekir. Bununla beraber, uluslararası gelişmeler, sosyal, ekonomik, siyasi ve teknolojik değişimler gönüllü kuruluşları ciddi biçimde etkilemektedir. Bu açıdan baktığımızda “büyüme ve değişim sürecini yönetmek” gönüllü kuruluşların önündeki en temel yönetim meselelerinden birisi olarak durmaktadır. Bu sürecin, önemli olmakla beraber, bir o kadar da zor ve meşakkatli olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu süreçte neler yapılabilir? Biraz da akış sırasına göre ve satırbaşları halinde bunlardan bahsetmek istiyorum.

Ekonomik gelişme, refah, iktidar, iş dünyası, meslek sahibi olmak gibi önemli alanları deneyimlemiş kişiler olarak hayatın gayesinin ne olduğu konusunda yeniden düşünmeye, zihni berraklığa kavuşmaya ve bu çabalardan sonra anlamlı ve anlaşılır bir kurumsal gaye ortaya koymaya ihtiyaç var. Gayenin oluşturulması sonrasında, gönüllü kuruluşun gayesinin (temel varoluş amacının) yöneticiler, gönüllüler ve profesyoneller tarafından benimsenmesi ve paylaşılmasını sağlamak gerekmektedir. Sivil toplum alanında gönüllülük ruhunun ve heyecanının kaybolmaması için buna çok ihtiyacımız var.

İkinci husus, gönüllü kuruluşların sahip olduğu kaynak, kabiliyet ve kapasitelerini doğru analiz etmeleri, buna göre geleceğe hazırlanmaları ve stratejik tercihleri yapmaları büyük önem arz etmektedir.

Üçüncü adım, stratejik tercihlerle uyumlu, faaliyet alanına ve ölçeğe uygun, etkin işleyen bir organizasyon yapısı, yönetici kompozisyonu ve liderlik yetkinliklerine sahip olmak gerekmektedir. Yani fikri çerçevenin hayata geçirilmesine aracılık edecek doğru ve işlevsel kurumlar oluşturma ve/veya var olanların kapasitelerini geliştirme ihtiyacı bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile kurumsal yapıların, stratejik amaçlarla uyumlu, kurumsal ve yönetsel sürekliliğe katkı sağlayan ve yönetimi devredilebilir bir niteliğe sahip olmaları önemlidir. Kurumsal yapıların değer üretmesini önemsiyorsak, yönetici kompozisyonu ve liderlik konusunu da ciddiye almak durumundayız. Bu husus ya kurumların önünü açıyor ya da darboğaz oluşturuyor. Yönetim kurulları ve yönetim kadrolarında uyum ve farklılığı nasıl dengeleyeceğiz sorusu günümüzün en hayati yönetim sorularından birisidir. Yine liderin baskınlığı mı? Kollektif akıl mı? sorusu üzerine çokça düşünmemiz gerekiyor. Son olarak zamanın ve koşulların farklı liderlik tarzları gerektirdiğinin altını çizmekte yarar var.

Nitelikli ve gönüllü insan kaynağının temini, elde tutulması ve geleceğe hazırlanması gönüllü kuruluşların karşı karşıya kaldığı temel yönetim meselelerinden bir diğeridir. Gönüllü bulmak ve gönüllüleri etkin yönetmek, gönüllü çalışma ile profesyonelliği dengeleyebilmek, çalışma ortamı ve özlük haklarıyla ilgili iyileşme yapmak gerekmektedir. Bu bağlamda genç nesli anlamak ve gönüllü kuruluşlara katılımını artıracak istek ve motivasyonu sağlamak, özellikle üzerinde durulması gereken kritik bir husustur.

Mali kaynak bulmak ve geliştirmek, mali kaynakların yönetiminde iyileşme, iş ve işlemlerde şeffaflığın sağlanması ve hesap verebilir sistemler oluşturmak diğer bir kurumsal yönetim konusudur. Gönüllü kuruluşların büyük ölçüde hayırseverlerin yardımları ile faaliyetlerini gerçekleştirdiklerini biliyoruz. Hayır faaliyetlerinde “bir elin verdiğini diğer elin bilmemesi” hassasiyeti yanında, gönüllü kuruluşlarda yanlış, ihmal ve hataların olmaması için nasıl bir şeffaflık ve hesap verme sistemi olmalı sorusu üzerine de çokça düşünmemiz gerekiyor.

Ülkemizin kültürel mirası, jeopolitik konumu, gelişmekte olan ekonomisi ve genç nüfusu gönüllü kuruluşlara önemli imkânlar sunmaktadır. Ancak mevcut organizasyon biçimlerimiz ve kurumsal yapılarımız dönüştürülemezse geleceğe hazırlıksız yakalanma yanında, sonraki kuşaklara çözümü zor sorun yumakları bırakma potansiyeli taşımaktadır. Karşı karşıya kaldığımız durum, geçmişin doğru anlaşılması, bugünün doğru okunması ve geleceğin doğru tahmin edilmesini gerekli kılmaktadır.

Kurumların gaye ve stratejik amaçlara ulaşmak için tasarlanmış araçlar olduğunu hatırlamakta yarar var. Kurumlar amaca ulaşmak için tasarlanmış araçlar olmak yanında, aynı zamanda tarihsel ve sosyolojik bir karaktere sahiptir. Yani kurumlar sosyo-teknik sistemlerdir. Kurumlar, kurucu iradenin biçimlendirdiği, görünmeyen ancak buzdağının altında tüm davranışlarımızı etkileyen bir kurum kültürüne sahiptir. Bu açıdan bakınca kurumlar, tesisi zor, değişimi ve dönüşümü daha da zor yapılardır. Kurumları böyle bir gerçekliğe sahip, özenle kurulması ve büyütülmesi gereken araçlardır.

Gönüllü teşekküller olarak ortaya çıkan sivil toplum kuruluşlarının, profesyonelleşme sürecine evrildiği bu dönemde birbiriyle irtibatlı iki temel ihtiyaç öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, STK’lar için ahlaki değerlere uygun, etkin, adil, şeffaf dolayısıyla güvenilir bir yönetim sisteminin ve daha verimli çalışabilen kurumsal yapıların oluşturulmasıdır. İkincisi ise bilgi ve birikim açısından donanımlı yönetici, profesyoneller ve gönüllülere duyulan ihtiyaçtır. Bu yüzden sivil toplum alanında kar amacı gütmeden faaliyet gösteren kuruluşların “kurumsal kapasiteleri” ve bu kuruluşlarda “gönüllü ve profesyonel çalışanların yetkinliklerini artırmaları” öncelikle ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Özet olarak, gönüllü kuruluşların faaliyetlerini yürütürken gönüllülüğü kaybetmeden daha organize, sistemli ve verimli çalışmaları önem arz etmektedir. Diğer bir ifadeyle STK’larda gönüllülük, kurumsallık, verimlilik ve sürekliliği bir bütün olarak ele almak ve geliştirmek üzerine yoğunlaşma vakti çoktan geldi.