10 Ocak 2019

İslami STK’larda Kadınların Artan Etkinliği

28 Şubat’ın yirminci yılını arkamızda bıraktığımız bugünlerde dönemin olayları ve günümüze etkileri farklı kesimler tarafından tartışılmaya devam ediyor. Genellemeler ve yargı cümleleri ile dolu olan bu tartışmalar ağırlıkla zihniyet dönüşümleri üzerinden yürütülüyor. Halbuki siyasi, iktisadi ve kültürel dinamikleri olan bu süreç daha somut ve analiz edilebilir veriler üzerinden değerlendirildiğinde indirgemeci ve aşırı genellemelerden kaçınılarak daha sağlıklı tahlil edilebilecektir.


Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde İslami STK’ları kurumsal yapı ve faaliyetleri üzerinden değerlendiren bir rapor yayınlandı. İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Lütfi Sunar’ın, İLKE İlim Kültür Eğitim Derneği bünyesinde yer alan Kurumsal Yönetim Akademisi (KYA) için hazırladığı “Türkiye’de İslami STK’ların Kurumsal Yapı ve Faaliyetlerinin Değişimi” başlıklı rapor İslami STK’ların son yirmi yılda geçirdiği değişimleri sosyolojik bir bakış açısıyla nitelikli bir şekilde değerlendiriyor. İslami STK’lardan kıdemli yöneticilerle görüşmeler ve ilgili döküman incelemelerine dayandırılarak gerçekleştirilen 3 yıllık bir araştırma sürecinin sonunda yazılan rapor STK’ların kurumsallaşma çerçevesinde örgütsel değişimler geçirdiğini göstermekte. Örgütlenme, insan kaynağı, faaliyet alanları, mali kaynaklar ve daha birçok alandaki değişimlerle birlikte İslami STK’larda kadınların artan etkinliğine vurgu yapılması durumun değerlendirilmesi açısından dikkate değerdir.


İslami STK’lar açısından son yirmi yılın en belirleyici hadiselerinden biri de 28 Şubat müdahalesidir. Başörtüsü yasağı ile birlikte başlayan süreç Türkiye’de başörtülü kadınların kamusal hayattan dışlanarak işlerinden ve okullardan çıkarıldıkları bir dönemdir. Eğitim hakkından mahrum edilerek yükseköğrenim kurumlarına erişimleri engellenen başörtülü kadınlar bu süreçte çalışma hakkından da mahrum bırakılmışlardır. Kamu kurumlarında uygulanan yasak kadınları özel sektörün kısıtlı istihdam olanaklarıyla karşı karşıya getirirken bir kesimini de sivil faaliyet alanlarına yöneltmiştir.


Bu süreçte başörtülü kadınlar yasak karşısında sivil oluşumlarda bir araya gelerek seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Meslek sahibi olan veya yükseköğrenime devam etme şansı bulamayan başörtülü kadınlar sivil alanlara yönelerek yaygın eğitim veren kurum arayışına girmişlerdir. Bu bağlamda İslami STK’lar bu potansiyelin açığa çıktığı ve değerlendirildiği mekanlar olmuştur. Böylece İslami STK’lar yasak mağduru eğitimli kadınlara destek vermek ve alan açabilmek için bünyelerinde çeşitli faaliyetler başlatmışlardır.


1990 öncesinde STK’ların bünyesinde hanımlar komisyonu ile başlayan küçük ölçekli çalışmalarda yer alan kadınlar başörtü yasağı sonrasında gönüllü ve profesyonel olarak kendilerine daha geniş bir yer bulmuşlardır. 2000’lere gelindiğinde ise kadınlar için düzenlenen programlar bir süre sonra yerini kadınların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen ve bizzat kadınlar tarafından organize edilerek sürdürülen faaliyetlere bırakmıştır. Nitekim bu dönemde bilinçlendirme faaliyetlerine ek olarak oluşturulan tematik okuma programları, anne-çocuk eğitim seminerleri, kadın emeği ile organize edilen kermesler ve hayır faaliyetleri bu çalışmaların önde gelen örneklerini oluşturmaktadır. Bu süreçte kadınların aktif olarak bulunması STK’larda kadınlara yönelik çalışmaların sayısında bir artış getirmiş ve neticesinde bu kuruluşlarda kadınların katılım ve katkısını arttırmıştır.


Kadınların sivil toplum aracılığıyla kamusal görünürlülüklerinin artması, kadınlar arasında dayanışmayı sağlayan derneklerin sayısının artmasını da sağlamıştır. Ayrıca ilerleyen dönemlerde başörtüsü yasağının kademeli olarak kalkması ile birlikte kadınların çalışma hayatına girişi sivil toplum çalışmalarına nitelikli katılımı da arttırmıştır. Gönüllü olarak çalışmalara destek veren kadınlar edindikleri tecrübe ve birikimle kurumlarda üye ve yönetici olarak çalışmaya devam etmişlerdir. Kadınların erkeklere oranla faaliyetlere daha fazla vakit ayırabilmesi İslami STK’larda etkinliklerini arttırmıştır.


İslami STK’larda kadınların faaliyet alanlarına dahil olmalarının ve ilerleyen dönemlerde de idari görevler alarak yönetici pozisyonuna gelmelerinin kabullenilmesi oldukça zor olmuştur. İslami STK’larda kadınların yer alması, kadınların erkeklerle birlikte ya da onların bulunduğu ortamlarda faaliyetlere katılması hususunda kuruluşların ciddi çekinceleri bulunmaktadır. Raporda Sunar, görüşülen kişiler arasında durumu dini açıdan sakıncalı bulanların ya da kadın-erkek ilişkilerinin rahatlamasının bu kuruluşların yapısını bozacağından endişe edenlerin olduğunu belirtmektedir. Diğer taraftan ise kadınların faaliyetlere katılımının ve katkısının önemsendiği, bunun desteklendiği de tespit edilmiştir. Bu desteğe rağmen erkek üye ve yöneticiler kadınların önde ve yönetici konumda bulunmalarından farklı gerekçelerle rahatsız olduklarını da belirtmişlerdir. Nitekim gerek nitelik gerekse nicelik olarak artan kadın etkinliğinin kamusal alanda olduğu gibi İslami STK’larda da görülmesi beklenmektedir. Bu nedenle Sunar’ın da belirttiği gibi kadının kamusal alandaki katılım ve temsilinin sağlanabilmesi için öncelikle İslami STK’ların mekanlarının ve faaliyetlerinin bu duruma uygun hale getirilmesi sorunların aşılmasına katkı sağlayacaktır.


Mekanın ve faaliyet alanlarının kadınlara uygun hale getirilmesi hususu raporda açıkça ele alınmamasına karşın toplumu bilinçlendirmeye yönelik faaliyetler yapmak üzere yola çıkan İslami STK’ların bünyelerindeki çalışan kadınlara ve gönüllülere yönelik hizmet alanlarını geliştirmeleri gereklidir. Mekansal iyileştirmelerin yanı sıra aile politikaları, kadın, çocuk ve eğitim gibi alanlarda diğer STK’larla işbirliği halinde yeni projeler üretmeli, bu bağlamda kamu kurumlarına örneklik teşkil edebilecek sosyal uygulamaların oluşturulması yönünde çalışmalar da yapılmalıdır. İslami STK’lar bu hususta kurumsal kapasitelerini arttırmaları durumunda sosyal hayatı bütüncül olarak kapsama yönünde önemli adımlar atabileceklerdir. Ayrıca İslami STK’ların değişen hizmet alanları ve çalışma biçimleri karşısında kadınların artan etkinliği sonraki çalışmalarda farklı boyutlarıyla da ele alınmalıdır. Nicelik olarak artan kadın sayısının etkililik anlamında da aynı oranda artıp artmadığı bu raporda ve bundan sonraki raporlarda izlenilmesi gereken önemli bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır.


Bu yazının ilk hali Sonhaberler.com sitesinde yayımlanmıştır.